Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
23 MAYIS 2008 CUMA ekonomi PARİS’TEN UĞUR HÜKÜM C 9 Büyümede yavaşlamayı işaret eden BM, bu yılki oranı yüzde 1.8 olarak açıkladı Sıkıntının eşiğindeyiz NEW YORK (AA) Birleşmiş Milletler (BM), dünya ekonomisinin ciddi bir sıkıntılı dönemin eşiğinde sallandığını ve bu yıl sadece yüzde 1.8 büyüyeceğini açıkladı. BM’nin “Dünya Ekonomik Durumu ve Beklentiler 2008” raporuna göre, ilk çeyrekte ABD’de konut ile mali sektörlerdeki daha fazla kötüleşmenin yarattığı ekonomik sıkıntının 2009’da da sürmesinin beklendiği vurgulandı. Gelişmekte olan ülkelerin bu ekonomik sıkıntıdan çok kötü zarar görmeyeceğine dikkat çekilen raporda, geçen yıl yüzde 7.3 büyüyen bu ülkelerin, bu yıl yüzde 5 ve gelecek yıl yüzde 4.8 Cannes’ın ‘Sosyal Vizyon’u bini çocuk toplam 676 bin 826 kişiye hizmet veriyordu. 10 yıldır festival süresinde çeşitli gösterimlerden alınan özel izinle herkese açık “sosyal hassasiyetli” filmler gösteren CCAS, başka İK’ların da katılımıyla 6 yıl önce “Sosyal Vizyonlar” başlıklı, giderek kurumsallaşan bir paralel şenlik başlattı. 1725 Mayıs tarihlerinde düzenlenen şenliğin 2008 sloganları tamamen “68 Mayısı” sloganlarından oluşuyordu. “Gerçekçi olun, olanaksızı talep edin . Yasaklamak yasaktır. Plaj kaldırım taşlarının altındadır...” Cannes kenti içindeki sinema salonlarında gösterilen, bedava izlenebilecek 20 film bir kez daha “ana festival”e katılan mevcut eserler arasından seçilmişti. Tartışma, sohbet, sergi gibi faaliyetlerin bu seneki konusu tahmin edebileceğiniz gibi – “68 Mayısı”ydı. ??? Kendilerini Cannes Film Festivali’nde, haklı ve yerinde bir ifadeyle “çalışanlar dünyasının temsilcileri” şeklinde tanımlayan “Sosyal Vizyoncular’, VİZYON sözcüğünün hakkını vermeye, yarınlara yönelik soruları sinema bağlamında irdelemeye çalışıyorlar. Türkçeye, kullanıldığı yere göre, “öngörü, kehanet, tahmin” diye çevirebileceğimiz bu kavramsözcük arkasındaki girişim, ufkuna paraiktidar alaşımında bir “geriye/geçmişe” dönmekten başka seçenek yerleştiremeyenlere yanıt arıyor, geliştiriyor. “Sosyal Vizyonlar” 17 Mayıs’ta “Mayıs 1968’den 40 yıl sonra çeşitli değişimlerle altüst olan bir dünyada erkek ve kadınların hülya ve istemleri nelerdir? Bunlar 68 Mayısı’nın başkaldırısına benzer bir isyanının kaynakları olabilir mi?” konulu bir açık oturumla açıldı. Hemen ardından bu yıl “Yönetmenlerin Onbeşi”nde yer alan, 1968 doğumlu Fransız yönetmen Bertrand Bonello’nun “De la guerre / Savaş Hakkında” gösterildi. “Sosyal Vizyonlar” şenliğinin bu seneki başkanı ünlü Fransız sinemacı Cédric Klapisch’in katılacağı bir açık oturum ve gösterimle sona erecek. Konu “Mayıs 68’den sonra Kültür nerede? Yaratıcılık arttı mı? Çeşitlilik ödüllendirildi mi? Demokratikleşmenin aktörleri, (yeni) öğeleri neler olabilir ?” Sinema elbette ki aynı zamanda çok popüler bir eğlence ve boş vakit değerlendirme aracıdır. Aynen içinde yaşadığımız toplumlar gibi hareket eden, evrilen yaratıcı bir organizmadır. En büyükler onu çifte boyutuyla, toplum ve sanat, eğlence ve düşündürme eksenleriyle kullanabilenler ve üretebilenlerdir. Ama sinemayı, sanatın temel öğesi yani daha güzel ve ilerinin yaratılması için (‘yaratmak’ sözcüğünü bile ağzına almaktan korkanların egemenleştiği bir gelecekte) ifade aracı, tartışmaaraştırma kürsüsü görenlerin siyasi ve toplumsal eleştirel yanından soyutlamaya çalışanlar eninde sonunda hüsrana uğrayacaklardır. “Sosyal Vizyonlar” 2008 buluşmasının internet sitesindeki (http://www.ccasvisionssociales.org/) giriş yazısı şöyle bitiyor: “Sözümüz eğlenceciliğe, medyalaşmaya ve avamlaşmaya dayanan bir toplumda estetik ifade ve yaratı çeşitliliğinin koruyucularını gösterebilmek, savunabilmektir. Ancak bu sayede her aktif ve üretici olmak isteyen kendine uygun bulduğu sosyal ve politik bağı oluşturabilir.” ugur.hukum?gmail.com 0 Normale dönmek için zaman gerekiyor CHICAGO (REUTERS) ABD Merkez Bankası (Fed) Başkanı Ben Bernanke, finans piyasalarında aylardır süren çalkantının hafifletilmesinde ilerleme kaydedildiğini belirterek, piyasaların tam olarak normale dönmesi için hâlâ biraz zaman olduğunu söyledi. Bernanke, yaşanan son kredi sıkıntılarının bankaların ‘bolca’ sermaye bulundurmaları gerektiğini gösterdiğini söylerken, bankaları da aktif olarak sermaye arttırmaya çağırdı. Bernanke Chicago Fed’in konferansında yaptığı konuşmada, “finans kurumlarını sermaye arttırma çabalarında inisiyatifli olmaya devam etmeye çağırıyorum” dedi. büyüyeceği ifade edildi. 2007’de yüzde 3.8 olan küresel büyümenin, ekonomik sıkıntının süreceği 2009 yılında yüzde 2.1 olacağı belirtildi. Raporda, büyümeye ilişkin nihai rakamın büyük oranda ABD’deki gelişmelere bağlı olduğuna işaret edildi. ABD’de yüksek riskli mortgage krizinin gelişmekte olan ülkeler üzerinde çok ciddi etkisi olması halinde küresel büyümenin bu yıl yüzde 0.8’e kadar düşebileceğine dikkat çekildi. Raporda, geçen yıl yüzde 2.2 büyüyen ABD ekonomisinin bu yıl yüzde 0.2 küçüleceği ve 2009’da ise yüzde 0.2 büyüye ceği tahmin edildi. Sorunun bu küçülmenin derinliği ve ne kadar süreceği olduğu ifade edilen raporda, “Konut sektöründeki durgunluğun devam etmesi ve kredi krizinin derinleşmesi gibi bir dizi gösterge durgunluğa işaret ediyor” denildi. Bu yıl küresel ekonomik büyümedeki yavaşlamaya rağmen, küresel enflasyonun bu yıl yüzde 3.7 olmasının beklendiği de ifade edildi. Raporda, son zamanlarda emtia fiyatlarındaki hızlı yükseliş ve petrol fiyatlarındaki yükselişin sürmesinin yanı sıra yüksek ücretlerin enflasyonu destekleyen temel faktörler olduğu belirtildi. Dünyada enflasyon korkusu Ekonomi Servisi Dünyanın önde gelen finans kuruluşlarından Merrill Lynch’in Mayıs Ayı Fon Yöneticileri Araştırması’na göre, yatırımcıları stagflasyon (ekonomik durgunluk ve enflasyonun aynı anda yaşanması) korkusu sarıyor, ancak enflasyon endişeleri hızlı bir şekilde ekonomik büyümeyle ilgili kaygıların önüne geçiyor. Bir yıl içinde durgunluğa girileceğini düşünenlerin oranı yüzde 40’tan yüzde 29’a gerilerken bunun yerine yatırımcılar enflasyona o daklanmaya başladı. Ankete katılanların dörtte biri gelecek 12 ay içinde küresel çaptaki çekirdek enflasyon oranının artmasını bekliyor. Yatırımcıların yüzde 80’i, bir yıl sonra uzun vadeli faizlerin daha yüksek olacağını düşünüyor. Merrill Lynch’in bağımsız danışmanlarından David Bowers, “Eldeki bulgular, enflasyon endişeleri arttıkça, tahvillerde muhtemel bir satış dalgası yaşanabileceğini gösteriyor. Tahvil getirilerinde keskin bir tırmanış, yaşanan finansal krizin ekonomik bir krize dönüşmesine neden olabilir” dedi. Fransız düşünür Attali, Türkiye’nin eğitimli kesimini kaybetmesinin büyük tehlike yaratacağını söyledi Başarının sırrı bilgi ekonomisi İLK ÖNERİ: YOKSULLUKLA MÜCADELE Yoksullukla mücadele gibi toplumsal politikalar belirlenmeli ve bu politikalar çok açık olmalı. Çalışanların hak ettiğini alacağı bir sistem geliştirilmeli. Bilgi ekonomisi geliştirilmeli. Elit kesimin daha iyi fırsatlar bulup ülkeyi terk etmesi engellenmeli. Duygu ATAHAN Ülkedeki eğitim standartları yükseltilmeli. Üniversiteler ve şirketler arasında işbirliği kurulmalı. Kurumsal yönetişim geliştirilmeli. Devletin boyutları azaltılmalı. Yerel yönetimdeki katmanlar azaltılmalı. Harcamalar daha iyi bütçelendirilmeli. vurgulayan Attali “Türkiye’nin ben bağımsızım demesi ya da Avrupa’yı dışlayan başka bir birlik içinde yer alması hata olur” diye konuştu. . Attali, Rusya’nın da Avrupalı olduğunu belirterek, Türkiye, Almanya, Fransa ve Rusya’nın Avrupa’nın küresel liderliği görevini üstlenmesi gerektiğinin altını çizdi. Attali, “Türkiye’de kadınlara seçme seçilme hakkı Fransa’dan 25 yıl önce verildi. Fransa’nın bu konuda Türkiye’ye vereceği ders yoktur” dedi. Kabadayılığı bırakın Konferansta konuşan USA Today Köşe Yazarı Alan Webber, liderlere şirkete döndüğünüzde eski tarz liderliği bırakın çağrısında bulundu. “Kabadayı olmak yerine yenilikçi olun ve çalışanların hayatına anlam katın” diyen Webber, günümüzde yaratıcılık ihtiyacı ile birlikte sağ beynin sol beyine baskın geleceğinin altını çizdi. Başarı formülünü şu şekilde özetledi: “Hızlı hareket etmek, bir işe iyi olanı değil süper olanı almak, takım ruhunu korumak tasarımı ön plana çıkarmak, değer yargılarını korumak ve bir olayı kriz olarak değil fırsat olarak görmek.” Krizle fırsat arasındaki farkın, olayın ne zaman öğrenildiğine bağlı olarak değiştiğini vurgulayan Webber, “Geç haber aldığınız zaman kriz olarak algılıyorsunuz, erken haber alırsanız stratejiniz olur ve böylece avantaj sağlarsınız” dedi. Webber: Jacques Attali Mitterrand’ın eski danışmanı ve Sarkozy’nin ekonomi danışmanı Attali, Türkiye’de insanların çalıştıkları kadar kazanabilecekleri ne inandıkları bir sisteme ihtiyaç olduğunu vurguladı. Fransa eski Cumhurbaşkanı Mitterand‘a uzun yıllar danışmanlık yapan ve Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’e de göreve gelir gelmez isteği üzerine “Fransa’nın liberalleşmesi” ile ilgili rapor hazırlayan Fransa’nın parlak düşünürlerinden Jacques Attali, ülkelerin ilerleyebilmesinin yolunun bilgi ekonomisine yatırımdan geçtiğini söyledi. İş dünyasının geleceğine yön verecek konular ile yeniliklerin ele alındığı, fikir liderlik platformu THEBOX İş Konferansı‘nda konuşan Attali, Türkiye’de insanların çalıştıkları kadar kazanabileceklerine inandıkları ve hak ettikleri şekilde ücretlendirildikleri bir sisteme ihtiyaç olduğunu vurgulayarak, Türkiye’de de bilgi ekonomisine yatırım yapılmasının şart olduğunu söyledi. Ülkedeki eğitimli elit kesimin daha iyi şartlar bulup, bir gecede ülkeyi terk edebileceğini dile getiren Attali “Bu eğitimli kesimi kaybederseniz, ülkenin geleceği tehlikeye girer” dedi. Türkiye’nin AB için çok önemli olduğunu konomik olayları ekonomik nedenlerle açıklama bilgisine, etiğine, tutarlılığına sahip olmayanlar, bir ekonomik kriz, daha hafif bir sözcük kullanalım, ekonomik sıkıntı, olumsuz gelişmeler karşısında günah keçisi ararlar. Günahı kendi politikalarında, sağgörü, bilgi, yetenek, beceri eksikliklerinde, eski sözcüklerle basiret, dirayet, liyakat noksanlarında arayacaklarına, kendileri ile ilişkili olmayan bir dış nedene bağlamaya çalışırlar. Türkiye’de ekonomik göstergelerde kötüye gidişe, ekonomik hedeflerin çok gerisinde kalışa, ileride yaşanacak sıkıntılara bir kılıf, bir günah keçisi aranmaktadır. Zaman zaman uluslararası gelişmelere yollama yapılmakla beraber; AKP aleyhine açılan kapatma davası, bankaların tutumu, TC Merkez Bankası’nın faiz politikası, kötü ekonomik gidişin, yaşanabilecek bir krizin nedenleri olduğu yönünde kamuoyuna aşılama, telkin yapılmaktadır. Bankalar, yurtdışında da ülkemizde de sanki yaşanan ve yaşanacak ekonomik krizin sorumluları arasında gibi gösterilmeye çalışılıyor. Şöyle bir yakın geçmişe baktığımızda, gerek 1994, gerek 20002001 krizinin sorumluluğu bankaların üzerine yıkılmış; 1994 yılında üç bankanın faaliyeti durdurulurken, 2001 krizi sonrası 20’yi aşkın banka TMSF yönetimine alınmıştır. Bu köşede savunulmaya çalışıldığı gibi bankalar, ekonomik bunalımların ana nedeni değil, tetikleyicileri, çoğu kez de bu E YORUM ÖZTİN AKGÜÇ nalımların şiddetlendiricileridir. 1994 krizini, neoliberal politikaların yanı sıra cari işlemler ve bütçe açıkları büyürken faizlerin düşürülmesi hazırlamıştır. 2001 krizine de IMF’nin dayatmaları doğrultusunda döviz kurunun çapa olarak kullanılması, bir tür sabit kur politikası izlenmesi, parasal genişlemenin TC Merkez Bankası’nın dış varlıklarında artışa bağlanması; TCMB’nin iç varlık artışının sınırlandırılması; bankaların, kamu kesiminin finansman açıklarını fonlayacak kurumlar gibi kullanılması bunalımın ana nedenini oluşturmuştur. Bankaların kötü yönetimi, bankaların döviz pozisyon açıklarını kapatmak üzere hızlı döviz alımları, 2001 yılında TCMB’nin devalüasyon öncesi 5 milyar USD üstünde döviz satışı da bunalımı şiddetlendirmiştir. Bankaların sağgörülü, doğruluk, dürüstlük ve sosyal sorumluluğu esas almaya yönelik etik ilkelere uyularak yönetilmeleri gerekir. Yalnız bankacılık kitapları değil, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun “Etik İlkeler” kenar başlığını (matlabını) taşıyan 75’inci maddesi de böyle yazıyor. Ancak uygulamada bu ilkeler ve kurallar pek dikkate alınmıyor, kısa Ekonomik Kriz ve Bankalar sürede yüksek kâr açıklama tutkusu; başarının kısa sürede yüksek kâr açıklamasıyla ölçülmesi, bankaların önemli bir bölümünün özel holdinglerin denetiminde olması, yabancı sermayeli bankaların ana merkezlerinin isteği doğrultusunda yönetilmeleri, kamu bankaları atamalarında partizanlık, cemaat, tarikat baskıları ya da bağlılıkları, bazı banka yöneticilerinin cabbar, zorba iktidarlarla iyi geçinme kaygıları, bankaların akılcı, etkin, kurallara uygun biçimde yönetilmelerine olanak vermektedir. 2008 yılında da bankalardan bunalımı derinleştirici, şiddetlendirici etkiler, uygulamalar gelebilir. Bu bağlamda kredilerin donma olasılığı, bankalara nakit faiz geliri sağlayan kredilerin azalması (bankacılık diliyle non performing kredilerin artması) likidite riskinin artması, bankaların bilanço içi döviz pozisyon açıkları, sendikasyon kredilerinin yenilenmesinde (roll over) karşılaşılabilecek güçlükler, en azından maliyet yükselişi gayri nakdi krediler ve türev ürünleri nedeniyle bilanço altı risklerin varlığı, bankaları potansiyel tehlike haline getirmektedir. Banka kredilerinin yaklaşık üçte biri, geniş anlamda tüketici kredisi niteliğindedir. Tüketici kredileri, kullanıcılarının gelecekteki gelirleri ile geri ödenir. Türkiye’de reel ücretlerin gerilemesi, işsizlik oranının yükselmesi, ekonomide yavaşlama tüketici kredilerinde sorun yaşanacağının göstergeleridir. Ayrıca Türkiye’de banka kredilerinin yüzde 40’ından fazlası, kredi müşterilerinin binde 5’i tarafından kullanılmaktadır. Büyük kredi müşterilerinin birkaçında bile yaşanabilecek geri ödeme güçlüğü, bankaları zor duruma düşürebilir. Bankalar, bankacıların negatif dengesizlik (negative gap) olarak nitelendirdikleri riski taşıyor. Bankalar, kısa süreli değişken faizli borçlanıp, bu tür kaynakları, sabit faizli varlıklara yatırdıklarında, negatif dengesizlik yaratmaktadırlar. Negatif dengesizlik, faizlerin yükseldiği dönemlerde, likidite riskini arttırdığı gibi, bankalarda zarara da neden olabilmektedir. Bankaların açık pozisyonları, kurların yükselmesi durumunda bankaların kârlarını olumsuz yönde etkileyeceğinden, bankaların döviz alımları da kurda yukarıya doğru oynamaya yol açar. Bankaların bilanço içi ve bilanço altı riskleri, kuşkusuz ekonomi açısından potansiyel tehlike oluşturmaktadır. Ancak bankalar günah keçisi olmamalıdır. Yaşanan ve yaşanacak olumsuzluklar, izlenenen ekonomik politikaların uzun süreli doğal sonucudur. ransızların çok yönlü kültür adamı yazar, çizer, tiyatrocu ve sinemacı Jean Cocteau (18891963) 7’nci sanatı şöyle tanımlamış: “Sinema, mürekkebi aydınlık/ışık olan modern yazı(m)dır.” İnsanlık, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra yeniden doğarken, dönemin aydınları, insanları “öbürkü günlere gülen bir toplum” ideali ve umuduyla yazıyor, üretiyor, yaşıyorlardı. Sinemacı aydınların ezici çoğunluğu daha güzel bir toplum şekillendirebilmek amacıyla sinemayı araç, kamerayı silah biçiminde kullanmaya başladılar. Hatta bir dönem “Sanat için Sinema” deyişi bir hakaret ifadesine dönüştü. Fakat “Toplum için Sinema” kavramı neoliberalizmin özgürlükle, gericiliğin gelenek ve geçmişe sahip çıkmakla özdeşleşmesi, eşanlamlaşması sürecinde, son 3035 yılda değer ve gücünü yitirdi. 21’inci yüzyıla girerken toplumsal, siyasi bir sinema sanatından adeta alçak sesle konuşmak zorunda kalınıyordu. Halbuki Ken Loach, Claude Chabrol, Michael Moore gibi yönetmenler; Arjantin, Hindistan, Güney Kore ve İsrail gibi ülkelerde genç nesiller fevkalade eleştirel yaklaşımla sosyal ve politik hassasiyetli eserler üretmeğe ve ilerlemenin evrensel diyalektiğine başka biçimlerle sahip çıkmağa başlamışlardı. Tartışmanın ve bakışların boyutları değişmiş, çeşitlenmişti. Mücadele sürüyordu. İşte bu çerçevede iniş ve çıkışlara, popüler ve ticari üretimin, Hollywood sineması ve yerel/bölgesel taklitlerinin olağanüstü ağırlığı ve kitlesel cazibesine karşın (ve yanısıra) özgünlüğü ve tazeliğini hiç yitirmeyen Cannes buluşmaları her yıl yeni, yaratıcı bir dizi oluşuma destek sağlamaya, tramplen olmaya devam ediyordu. Bu tarz yapılanmalardan bir tanesi de festivale koşut düzenlenen bir sürü faaliyetten “Visions Sociales / Sosyal Vizyonlar” isimli şenlikti. ??? “Sosyal Vizyonlar” bu yıl gerek festival içinde gerek ülke çapında kutlanan, anılan “1968 Mayısı” kazanımlarından biri, Fransa’da 10 ücretliden fazla çalıştıran her işletmenin kurmakla yükümlü olduğu, ilk kez 1945’te yasallaşan “işyeri komiteleri”nin (İK) kazanımlarının uzantısı bir faaliyetti. İK, işyerinin bugünü ve yarını konularında işveren ve yöneticilerin her önemli aşamada başvurması, görüş hatta örneğin toplu işten çıkartmalar gibi hassas konularda onayı alınması gereken bir işyeri kurumudur. Yöneticileri, işyerinde örgütlü sendikaların gösterdiği adaylar arasından iki yıllığına doğrudan çalışanlar tarafından seçiliyordu. İK’nın asli görevlerinden ilki çalışanların sosyal hayatına katkıda bulunmak, onlara ayrıcalıklı sınıfların sahip olduğu kültürel, sportif ve sosyal bazı olanakları sağlamaktı. Bütçesi işverenlerin ödemek zorunda olduğu işyerinde çalışanların toplam maaşlarının yüzde 1’ine eşit bir ödentiden sağlanıyordu. Fransa’nın en büyük şirketlerinin İK’leri milyonlarca avroluk bütçelere sahiptiler. Saydamlığı zorunlu bu kaynaklar bazı durumlarda yalnızca kendi çalışanlarına değil, işyerinin varlık nedenini borçlu olduğu kamuya yönelik işler de yapıyorlardı. Fransız ElektrikGaz Kurumu EDFGDF’in yaklaşık 500 milyon avro bütçeli işyeri komitesi, yani kısa adıyla CCAS, 3 bin 234 kişiyi profesyonel çalıştırıyor, 2004 sonu itibariyle (son resmi rakamı) 90 bin aile ve 38 F Petrol 128 dolara yaklaştı LONDRA (A.A) Uluslararası piyasalarda ham petrol fiyatları ABD Doları‘nın değerinin düşük olması, Çin’in dizel yakıt talebinin artacağı beklentileri ve Goldman Sachs’ın petrol fiyatı tahminini artırması üzerine 128 dolara yaklaştı. ABD ham petrolünün varil fiyatı Haziran ayı teslimi 127.82 doları gördükten sonra 126.70 dolardan işlem görmeye başladı. Londra Brent tipi ham petrolün varil fiyatı da 126,16 dolara kadar çıktı. Enerji piyasalarındaki en aktif yatırım bankası Goldman Sachs, bu yılın ikinci yarısı için ortalama petrol fiyatı tahminini 107 dolardan 141 dolara çıkardı.