Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
10 Solcu piskoposun zaferi Dış Haberler Servisi Paraguay’da devlet başkanlığı seçimlerini muhalefetteki sol ittifakın adayı eski Katolik piskopos Fernando Lugo kazandı. “Yoksulların Piskoposu” olarak tanınan Lugo’nun zaferiyle, ülke yönetimini 61 yıldır elinde tutan sağcı Colorado Partisi’nin iktidarına son verilmiş oldu. Güney Amerika’da güçlü esen sol rüzgâra devlet başkanlığı seçimleri için sandık başına giden Paraguay da katıldı. Ülkenin geleneksel muhalefet partisi olarak tanınan, yerli halk, yoksul çiftçiler, solcu sendikalar ve Liberal Parti’nin de aralarında olduğu çeşitli gruplardan destekçileri bulunan merkezsol Yurtsever Değişim İttifakı’nın lideri 56 yaşındaki Lugo, seçimlerde 1947’den beri iktidarı elinde tutan Colorado Partisi’nin adayı Blanca Ovalelar’ı yendi. Oyların yaklaşık yüzde 41’i Lugo’ya giderken, ülkenin ilk kadın devlet başkanı olma hayalini kuran Ovalelar’a destek yüzde 31’de kaldı. Kısa süre önce darbe girişimi yapmaktan yargılandığı davadan beraat ederek serbest kalan emekli Genelkurmay Başkanı Lino Oviedo ise oyların yüzde 22’sini alabildi. Böylelikle tek tur seçim sisteminin uygulandığı ülkede oyların çoğunu alan Lugo, devlet başkanlığı koltuğuna oturacak isim oldu. Başkent Asuncion sokakları Lugo yandaşlarının sevinç gösterilerine sahne oldu. Lugo, parti merkezini dolduran coşkulu kalabalığa yaptığı konuşmada alınan sonucun, “küçük insanların da kazanabileceğini gösterdiğini” belirtti. “Sizler bugünkü mutluluğa neden olan çoğunluksunuz. Çeşitli renkleri, yüzleri tüm halkıyla hayal ettiğim Paraguay budur. Aynı görüşleri paylaşmadıklarımız da dahil herkesi yeniden büyük bir Paraguay ortaya çıkarmaya yardıma çağırıyorum” diyen Lugo, gazetecilere yaptığı açıklamada da şu ifadeleri kullandı: “Bugün farklı bir ülke hayal edebiliriz. Artık Paraguay yoksulluk ve yolsuzlukla değil doğruluk ve dürüstlükle hatırlanacaktır.” ENDİ YOLUMUZU İZLEYECEĞİZ’ 6.5 milyon nüfuslu ülkenin yüzde 43’ünün yoksullukla boğuştuğu ülkede 300 bin topraksız tarım işçisi hükümetin bir an önce gerekli reformları yaşama geçirmesini istiyor. Lugo’nun ilk iş olarak ülkedeki yoksulluğu azaltmak için bir eylem planı ortaya koyması ve toprak reformunu yaşama geçirmesi bekleniyor. Bolivya’dan sonra Güney Amerika’nın en yoksul ikinci ülkesi olan Paraguay’da solun iktidara gelmesi iş çevrelerinde birçok sektörde kamulaştırma politikasının önü açılacağı gerekçesiyle rahatsızlık yarattı. Karşıtları tarafından Venezüella Devlet Başkanı Hugo Chavez ve Bolivyalı meslektaşı Evo Morales çizgisinde politika izleyeceği yönünde yorumlara karşın kendisini “ılımlı, merkez” niteleyen Lugo’nun zaferi, ülkenin eşitsiz sosyal yapısında büyük bir değişimin başlangıcı olarak değerlendiriliyor. Lugo seçim öncesinde şu ifadeleri kullanmıştı: “Bir kısmımız Latin Amerika’daki ‘sol’ deyimi kullanmaya alışmışız. Ancak 5 kişiyle konuşsanız 5 farklı sol görüş ortaya çıkacaktır. Biz de kendi yolumuzu izleyeceğiz.” Lugo, Vatikan tarafından “kilisenin bağrına hançer saplayan” kişi olarak görülüyor. 1977’de rahip olan, 1994’te piskoposluğa atanan Lugo, 10 yıl boyunca ülkenin yoksul bölgesi San Pedro’da görev yaptı. Bu dönemde topraksız köylülere verdiği destek Lugo’ya “Yoksulların Piskopası” unvanını getirdi. C dış haberler ATİNA’DAN MURAT İLEM ürk vatandaşlarına yönelik Ermeni saldırıları, 1973 yılında başladı. Türkiye’nin Los Angeles Başkonsolosu Mehmet BAYDAR ve Konsolos Bahadır DEMİR, 27 Ocak 1973 günü 78 yaşındaki Amerikan uyruklu Ermeni Gurgen (Karakin) Yanikiyan tarafından şehit edildi. Türk diplomatlara karşı ilk saldırı olarak nitelenen bu olay, “Ermeni terör örgütlerinin” cinayetler zincirini başlattı. Bu saldırının ardından: Daniş TUNALIGİL, 22 Ekim 1975 Viyana/Avusturya. Türkiye’nin Viyana Büyükelçisi Daniş TUNALIGİL, Büyükelçiliği basan 3 terörist tarafından şehit edildi. İsmail EREZ, 24 Ekim 1975 Paris/Fransa. Türkiye’nin Paris Büyükelçisi İsmail EREZ ve makam şoförü Talip YENER, büyükelçilik yakınlarında Hakeim Köprüsü’nde pusuya düşürüldü. İsmail Erez ve makam şoförü Talip Yener, silahlarla taranarak öldürüldü. Oktar CİRİT, 16 Şubat 1976 Beyrut/Lübnan. Türkiye’nin Beyrut Büyükelçiliği Başkatibi Oktar CİRİT, bir salonda otururken, Ermeni terörizminin kurbanı oldu. Taha CARIM, 9 Haziran 1977 Roma/İtalya. Türkiye’nin Vatikan Büyükelçisi Taha CARIM, büyükelçilik ikametgahının önünde iki teröristin açtığı ateş sonucu öldü. Necla KUNERALP, 2 Haziran 1978 Madrid/İspanya. Türkiye’nin Madrid Büyükelçisi Zeki KUNERALP’in makam aracına 3 terörist tarafından ateş açıldı. Arabada bulunan büyükelçinin eşi Necla KUNERALP ile emekli büyükelçi Beşir BALCIOĞLU, hayatlarını kaybettiler. Ahmet BENLER, 12 Ekim 1979 Lahey/Hollanda. Hollanda’daki Türkiye Büyükelçisi Özdemir BENLER’in oğlu Ahmet BENLER, silahlı saldırı sonucu öldürüldü. Yılmaz ÇOLPAN, 22 Aralık 1979 Paris/Fransa. Türkiye’nin Paris Turizm Müşaviri Yılmaz ÇOLPAN, bir teröristin saldırısı sonucu katledildi. Bu olay, Ermeni terörizminin Paris’teki ikinci saldırısı oldu. Galip ÖZMEN 31 Temmuz 1980 Atina/Yunanistan. Türkiye’nin Atina Büyükelçiliği İdari Ataşesi Galip ÖZMEN ile 14 yaşındaki kızı Neslihan ÖZMEN, bir teröristin silahlı saldırısı sonucu katledildiler. Galip Özmen’in eşi Sevil ÖZMEN ve oğulları Kaan ÖZMEN olaydan yaralı olarak kurtuldular. Şarık ARIYAK, 17 Aralık 1980 Sydney/Avustralya. Türkiye’nin Avustralya Başkonsolosu Şarık ARIYAK ile koruma görevlisi Engin SEVER, Ermeni terörizminin kurbanı oldular. Reşat MORALI, 4 Mart 1981 Paris/Fransa. Türkiye’nin Paris Büyükelçiliği Çalışma Ataşesi Reşat MORALI ile din görevlisi Tecelli ARI, Çalışma Ataşeliği’nden çıkıp arabaya binecekleri sırada 2 teröristin saldırısına uğradılar. Moralı saldırı sırasında hayatını kaybederken, din görevlisi Arı, ağır yaralı olarak kaldırıldığı hastanede öldü. M. Savaş YERGÜZ, 9 Haziran 1981 Cenevre/İsviçre. Türkiye’nin Cenevre Başkonsolosluğ u Sözleşmeli Sekreteri Mehmet Savaş YERGÜZ, Konsolosluktan ayrıldıktan sonra uğradığı silahlı saldırıda hayatını kaybetti. Cemal ÖZEN, 24 Eylül 1981 Paris/Fransa. Türkiye’nin Paris Başkonsolosluğu ile Kültür Ataşeliği’nin bulunduğu binayı işgal eden 4 Ermeni terörist, 56 Türk görevli ve vatandaşı rehin aldı. Teröristler, kendilerine müdahale etmek isteyen gü 25 NİSAN 2008 CUMA Kınama! venlik görevlisi Cemal ÖZEN’i öldürdüler, Başkonsolos Kaya İNAL’ı yaraladılar. Kemal ARIKAN, 28 Ocak 1982 Los Angeles/ABD. Türkiye’nin Los Angeles Başkonsolosu Kemal ARIKAN öldürüldü. Orhan GÜNDÜZ, 5 Mayıs 1982 Boston/ABD. Türkiye’nin Boston Fahri Başkonsolosu Orhan GÜNDÜZ, uğradığı silahlı saldırıda öldü. Erkut AKBAY, 7 Haziran 1982 Lizbon/Portekiz. Türkiye’nin Lizbon Büyükelçiliği İdari Ataşesi Erkut AKBAY otomobilinde uğradığı silahlı saldırıda öldü. Otomobilde bulunan eşi Nadide AKBAY, yaralı olarak kaldırıldığı hastanede bir süre sonra yaşamını yitirdi. Atilla Alkıkat 27.Ağustos 1982 Ottowa/Kanada. Askeri ateşe Albay. Ermeniler tarafından katledildi. Bora SÜELKAN, 9 Eylül 1982 Burgaz/Bulgaristan. Türkiye’nin Burgaz Başkonsolosluğ u Idari Ataşesi Bora SÜELKAN katledildi. 1982 yılı 7 Ağustos’da ASALA’ya bağlı 2 terörist Ankara Esenboğa Havalimanında düzenlediği silahlı baskında 8 kişi öldü, 72 kişi yaralandı. Galip BALKAR, 9 Mart 1983 Belgrad/Yugoslavya. Türkiye’nin Belgrad Büyükelçisi Galip BALKAR’a 2 terörist tarafından 9 Mart’ta silahlı saldırı düzenlendi. Olayda ağır yaralanan BALKAR, 11 Mart’ta hayatını kaybetti. Dursun AKSOY, 14 Temmuz 1983 Brüksel/Belçika. Türkiye’nin Brüksel Büyükelçiliği Idari Ataşesi Dursun AKSOY, Ermeni teröristlerce katledildi. Cahide MIHÇIOĞLU, 27 Temmuz 1983 Lizbon/Portekiz. Türkiye’nin Lizbon Büyükelçiliği, 5 Ermeni terörist tarafından basıldı ve bina içindekiler rehin alındı. Baskın sırasında büyükelçilik Müsteşarı Yurtsev MIHÇIOĞLU’nun eşi Cahide MIHÇIOĞLU hayatını kaybetti. 1983 yılında ayrıca, 16 Haziran’da İstanbul Kapalıçarşı’da bir terörist tarafından halkın üzerine ateş açıldı. Olayda 2 kişi öldü, 21 kişi de yaralandı. Saldırgan, olay yerinde öldürüldü. Olayı bir Ermeni teröristin yaptığı anlaşıldı. 15 Temmuz’da THY’nin Paris Orly havalimanındaki bürosu önünde bomba patladı. Olayda, 2’si Türk, 4’ü Fransız, 1’i Amerikalı, 1’i de İsveçli olmak üzere 8 kişi öldü, 28’i Türk, 63 kişi de yaralandı. Işık YÖNDER, 28 Nisan 1984 Tahran/İran. İran ile Türkiye arasında ticaret yapan işadamı Işık YÖNDER, bir ASALA militanı tarafından öldürüldü. Erdoğan ÖZEN, 20 Haziran 1984 Viyana/Avusturya. Türkiye’nin Viyana Büyükelçiliği Çalışma Ataşesi Erdoğan ÖZEN, otomobiline yerleştirilen bombanın patlaması sonucu öldü. Evner ERGUN, 19 Kasım 1984 Viyana/Avusturya. Türkiye’nin BM Temsilciliğinde görevli Evner ERGUN, aracına yerleştirilen bombanın patlaması sonucu öldü. Çağlar YÜCEL, 11 Aralık 1993 Bağdat/Irak. İdari ateşe. Ermeniler tarafından katledildi. Yukarıdaki tüm saldırıları “Ermeni soykırım adalet komandoları, ASALA ve Ermeni devrimci ordusu” örgütleri gerçekleştirdi. Her yıl olduğu gibi bu yıl da 24 Nisan tarihinde tüm dünyadaki Ermeniler sözde katliamı kınayan gösteriler düzenlediler. Peki yukarıdaki günahsızlar ne olacak? Onları katledenleri biz ne zaman kınayacağız? murilem@otenet.gr T ‘K Kosova Türklerinden sitem Deniz BERKTAY osova’da parlamentoda kabul edilen anayasada Türkçeye resmi dil statüsü verilmemesine, Kosova Türkleri tepki gösteriyor. Kosova’daki Türk azınlığın tek gazete ve televizyon kanalını bünyesinde barındıran Yeni Dönem Kosova Türk Medyası Sahibi Mehmet Bütüç ve Türkçe resmi dil olarak kabul edilmediği için anayasanın kabulü sırasında ayağa kalkmayarak ret oyu veren Kosova parlamentosunun iki Türk üyesi Enis Kervan ile Müferra Şinik, gelişmeleri Cumhuriyet’e değerlendirdi. Kosova Türk toplumunun genel durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? BÜTÜÇ: Onaylanan Kosova Anayasası’yla, Kosova Türkleri kendi haklarını kaybetmiştir. Önceki durumla bir kıyaslama yapmış olursak, Türkçe Yugoslavya’da resmiydi, yani Türklerin yaşadığı her yerleşim yerinde resmiydi. Bu dönem Yugoslavya içerisinde Makedonya, Kosova ve Sırbistan anayasalarında bu garanti vardı. Yugoslavya Türkleri o zaman Makedonya’da haklarını 1944 yılında, Kosova’da ise 1951 yılında kazanıyor. İki örnek vermek istiyorum: “Birlik” gazetesi Üsküp’te 1944 yılı sonları Türkçe olarak çıkmaya başlamıştı. 2004 yılında maddi yetersizlik nedeniyle kapandı. 1969 yılında Kosova’da “Tan” gazetesi devlet desteğiyle çıkmaya başladı ve 1999’da maddi yetersizlik nedeniyle kapandı. İkinci olay da 1958 yılında Yugoslavya’da TV yayınları başlayınca, o zaman Türkiye’de telvizyon yoktu, Üsküp Televizyon Stüdyoları’nda ilk Türkçe haberler başlamıştır ve o yıl yani 1958 yılında dünyanın ilk Türkçe haberler sunucusu Prizrenli Sadık Mısırlı oldu. Bunların hepsi gerçek. Sırbistan’da Türkçe 2004 yılında resmiyetten kaldırılmıştır. K Yeni Dönem Kosova Türk Medyası Sahibi Mehmet Bütüç “Erdoğan, Kosova Başkanı Taçi ile bir araya geldiğinde, bu konu hiç gündeme getirilmedi. Eğer Türkiye bu konuda ısrarcı olsaydı, sorun çözülürdü” diyor. Kosova parlamentosunun Türk üyesi Müferra Şinik’e göre, Türkçeye yönelik bu tavır, uluslararası güçlerin politikalarının sonucu. Enis Kervan da Arnavutlara, 1991’de ilan edilen Kaçanik Anayasası’nda Türkçeye resmi dil statüsü verilmesini örnek göstererek “Şimdi de aynı tavrı bekliyoruz” mesajını iletiyor. sası, gerekse 1991 yılında Yugoslavya’yı protesto ederek kendi anayasalarını ilan eden Arnavutların yürürlüğe girmeyen “Kaçanik Anayasası” Türkçeye Kosova’da resmi dil statüsü tanıdığı halde, şimdi Türkçe, Romanca ve Boşnakça ile beraber ikinci derece diller statüsüne indiriliyor. Anayasanın 5. maddesi, Türkçeye anayasal bir güvence vermeksizin, yasalara bağlı hale getiriyor. BM ve AGİT rakamlarına göre, Kosova’da 250 ile 300 bin kadar Türkçe konuşan kişi var. Bunların büyük çoğunluğunun Türk olduğunu söyleyebiliriz. AÇANİK ANAYASASI’NDA VARDI Fakat Türkçeye Arnavutçanın statüsü verilmezse, liseler ve üniversitelerde Türkçe eğitim anayasal güvenceye alınmazsa, önümüzdeki nüfus sayımlarında kendilerini Türk olarak gösterenlerin sayısı giderek azalabilir. Biz, Arnavutlara yönelik koz olarak, Yugoslavya Anayasası’ndan çok, onların 1991’de ilan ettikleri Kaçanik Anayasası’nda Türkçeye resmi dil statüsü verilmesini göstererek, “Bakın, Kosova bağımsız olmadan önce bizim dilin resmi statüde olacağını söylüyordunuz, şimdi de aynı tavrı bekliyoruz” diyoruz. MÜFERRA ŞİNİK (KTDP Milletvekili): Anayasanın hazırlanma sürecinde biz Kosova Türkleri, dernekler ve sivil toplum örgütleri olarak gerek Kosovalı, gerekse uluslararası bütün çevrelerle görüşerek dilimize resmi statü kazandırma konusunda bütün çabayı gösterdikse de gereken desteği bulamadık. Kosova’da Türkçeye ve Türk toplumuna yönelik bu tavır asıl olarak Kosova’nın taşıdığı jeopolitik önemi gören uluslararası güçlerin politikalarının sonucudur. Biz, anayasada diğer hükümleri kabul etmekle birlikte, dil meselesinden ötürü ret oyu kullandık ve belli çevrelerden sert tepkilerle karşılaştık. Biz, halkımızın önümüzdeki nüfus sayımlarında gerçek sayıda gösterilmesi ve kimliğini karuması için, baskılara boyun eğmeden mücadelemizi sürdüreceğiz. K Bütüç (büyük resim), Müferra Şinik (üstte, küçük resim) ve Kervan, dil konusunda tepkili. geçmesinden sonra, şimdiki Fransız Dışişleri Bakanı, dönemin Birleşmiş Milletler Kosova Özel Temsilcisi Bernard Kouchner tarafından kaldırıldı. Arnavutça ve Sırpça resmi dil statüsü kazanırken Türkçe, sadece beş belediyede yerel düzeyde ve yasaların iznine bağlı olarak resmi statü aldı. Türkiye’deki hükümetin bu konudaki tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz? BÜTÜÇ: Hükümet, bu konuda gereken desteği göstermedi. Mesela, Kosova’nın bağımsızlık ilanından bir hafta önce Başbakan Tayyip Erdoğan, Kosova Başkanı Haşim Taçi ile bir araya geldiğinde, bu konu hiç gündeme getirilmedi. Eğer Türkiye bu konuda ısrarcı olsaydı, sorun çözülürdü. Arnavutların Türklere yönelik tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? BÜTÜÇ: Eğer gerçek bir kardeş tavrı olsaydı Türkçe resmi dil kalırdı. Ama genelleme yapmak yanlıştır. Türkçenin resmiyetine destek veren Arnavutlar var. Maalesef onlar şu anda azınlıkta. Ama Arnavutlar dışında AB ve ABD politikaları da var. Her ne kadar Türkiye destek sunmuşsa da, acaba bu ülkelerin desteği var mıydı, sormak gerekir. Türklere yönelik asimilasyon siyaseti her zaman vardı. 70’li yıllarda büyük baskılar yaşandı. Doğal ki bizim haklarımızı kanunlar koruyordu. Ama eğer ileride torunlarımız, “ben kendi ülkemde azınlık olarak yaşamak istemiyorum” diye bir düşünmeye başlarsa, o zaman işte Kosova’da Türk kalmaz, çünkü iki yol kalır: Ya Türkiye’ye göç başlar ya da Türkler Arnavut olur. ENİS KERVAN (KTDP Milletvekili): Gerek Yugoslavya’nın 1974 Anaya ESMİ STATÜYÜ KOUCHNER KALDIRDI Türkçenin Kosova’da sahip olduğu resmi statü, Kosova’nın BM idaresine R eni dünya düzenini hiçbir şey Natalia’nın gözyaşları denli iyi anlatamaz. Natalia Melikova, Putin‘in gezisini manşetlere taşıyan gazeteci. İtalya ziyaretinde Putin’e, “Burada İtalyan gazeteleri de eşinizden ayrıldığınızı yazıyor. Dedikodular doğru mu” sorusunu yönelten Rus kadın gazeteciden bahsediyorum... Herhangi bir demokraside, herhangi bir basın mensubunun sorabileceği cinsten bir soru... Ama ardından olanlara bakın: Putin gangster edasıyla soruyu soran gazeteciye, tehdit kokan şu yanıtı veriyor: “Sümüklü burunlarını başkalarının yaşamına sokanlardan hiçbir zaman hoşlanmadım!” Tıss! Basın toplantısında hazır bulunan herkes ezcümle bu laftan pay almakla birlikte suspus oluyor. Natalia ve “özgür basına” arka çıkmak adına tek gazeteci; “O nasıl söz?” diye parmak kaldırmıyor. Rus gazeteciler şokta. İtalyan taraf da “Patron Berlusconi”nin konuğuna had bildirmeye cesaret edemiyor. “Sümüklü basın” olayı geçiştirmeye çalışırken; üçüncü kez başbakanlığa sahip çıkmaya hazırlanan Berlusconi güya ortamı yumuşatmak adına espri olsun diye Natalia’ya dönüp tam o sırada iki eliyle “mitralyet” işareti yapıyor! Y SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU Natalia’nın Gözyaşları zeteciyi kavrayıp, “O etti, sen eyleme!” havasında Putin’e götürüyor: “Natalia’yı biz burda tekrar aramızda, İtalya’da görmek istiyoruz!” diyor muhatabına (“Sakın ola ki kızı şimdi bu yüzden öldürtmeye falan kalkma” gibisine...) ve ardından ekliyor: “Hatta o burda kalsın. Sen onun yerine, benimkilerden (İtalyan gazetecilerden) birini al Rusya’ya götür!” İki “ağa” ya da “derebeyi” daha doğrusu “imparator” arasında geçen “alicenap bir muhabbet” gibi... BerlusconiPutin görüşmesine baştan sona damga vuran hava bu. Mevcut Başbakan Prodi, solun yenilgisiyle sonuçlanan seçimlerden bu yana toz olmuş durumda. Yok ortada. Zaferi kazanan ancak henüz başbakanlığa yerleşmemiş olan Berlusconi, Putin’i Sardinya’da “özel villasında” ağırlıyor. Basın toplantısı için seçilen mekân; “villanın serası“... Berlusconi resmen başbakanlığa gelme İki elinin işaret parmağıyla başparmağını “silah” gibi kadın gazeteciye doğrultuyor... Natalia uluslararası basın önünde ağlamaya başlıyor. Bunun üzerine Çizme’den medya mensupları, Natalia’ya Berlusconi‘nin “şaka yaptığını“ anlatmak için seferber oluyorlar. Natalia, İtalyan meslektaşlara sadece “Berlusconi’nin şaka yaptığını biliyorum!” diyebiliyor. Gerisini getirmediği cümlenin sonu şu: “Ama Putin şaka yapmıyor!” Putin döneminde Rusya’da 21 gazeteci öldürülmüş. Geçen yıl üstüne vazife olmayan işlere burnunu soktuğu için vurulan Anna Politkovskaja’nın trajik sonu, Natalia gibi herkesin aklında. Rus gazeteciler korkudan mum olmuş. Natalia, TV’ler önünde ağlıyor. Berlusconi “mitralyet şakası“ yapıyor! Bitmedi. Konuğunun kendisi denli “şakacı olmadığına“ neden sonra ayan Berlusconi; basın toplantısının ardından kadın ga miş de, Putin “hangi sıfatla” Sardinya’ya gelmiş, belli mi? Hayır. O da meçhul. 7 Mayıs’ta bırakacağı “Devlet Başkanı“ kapasitesiyle mi, iki hafta sonra üstleneceği “Başbakan” sıfatıyla mı konuşuyor? Bilinmiyor... “Devlet protokolü” namına bir zamanlar büyük önem taşıyan “resmiyetin” hiçbir ağırlığı yok artık. “Güç” kimdeyse, “söz” onun. Hal böyle olunca, hangi sıfat altında olursa olsun; “patronlar” bir araya gelip, şimdiden baş başa bir “devlet zirvesi” sahnelemekte sakınca görmüyorlar. Yanlarında “not tutan” diplomatlar var mıydı, yok muydu... gibi ayrıntılarla da kimse meşgul olmuyor. Gazeteler “Natalia’nın gözyaşlarına” odaklanıyor. Uzun uzun bir de; Berlusconi’nin tertiplediği “özel kabare gecesini” hikâye ediyorlar. Putin vaktiyle Berlusconi’yi davet ettiğinde, Rusya’da bir göbek dansı gecesi örgütlemişmiş. “İtalya’nın şövalyesi” de buna; villasında “kabare gecesiyle” karşılık vermiş. İki lider “baş başa çok eğlenmişler”... Yeni dünya düzeni böyle bir düzen artık. Buna Sarkozy’nin marifetlerini de eklerseniz; “Avrupa siyasetinin” nerelere dek gerilediğini görebilirsiniz... Amerikan deniz piyadeleri yatışta Dış Haberler Servisi ABD, Afganistan’da Taliban hareketi ve El Kaide terör örgütü güçlerine karşı 2001 sonundan beri sürdürülen savaş için NATO ülkelerinden asker talep ederken, bu ülkedeki 2500 Amerikan deniz piyadesinin, komutanlar arasındaki anlaşmazlıklar nedeniyle haftalardır “istirahatte” oldukları bildirildi. Çoğunluğu Irak’ta görev yapan 2500 deniz piyadesi, geçen ay başında, Taliban’ın giderek güç kazandığı Kandahar vilayetine sevk edildi. Ancak birkaç gün içinde görevlerine başlamayı bekleyen Amerikalı askerler, haftalardır zamanlarını sadece eğitimle ve beklemekle geçiriyor. Amerikan gazetesi Baltimore Sun’ın haberine göre, deniz piyadelerinin göreve başlayamamasının sebebi, çoğu NATO üyesi 16 ülkeden 17 bini aşkın askerin görev yaptığı bölgedeki komutanlar arasındaki koordinasyon sorunları. Hava üssünde bekleşen askerlerin komutanlarından Yarbay Anthony Henderson, “Buraya davet ettiler de bizi nasıl kullanacaklarını bilmiyorlar mı?” diye tepkisini dile getirdi. Henderson, yüksek rütbeli subayları kastederek “Hüsranımızı kontrol etmeye çalışıyoruz. Ama fillerin dansının bitmesini beklemek zorundayız” dedi. Harekât subaylarından Binbaşı Heath Henderson da “Görüş ayrılığı arazideki taktik gerçeklik ile başka yerlerdeki politik anlayış arasında” diye konuştu. Haberde, en ufak ayrıntılar için bile ortak kararlar alınması gerektiğine, sivil işbirliği programlarına mı yoksa askeri operasyonlara mı ağırlık verileceği gibi stratejik konularda da anlaşmazlıklar yaşandığına işaret edildi. Bu ay başında Bükreş’te yapılan NATO zirvesinin başlıca gündem maddesini, ABD’nin müttefiklerden Afganistan’daki muharip asker sayısını arttırmaları talebi oluşturmuştu. nilgun?cumhuriyet.com.tr