Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
1 ŞUBAT 2008 CUMA müzik YORUMLAR OSMAN ÇUTSAY Gitarcafe, popüler kültürün dışında farklı tınılarda koşanların buluşma sahnesi oldu C Doğrunun Sol Gücü Gündemi bu küçük parti belirliyor. O ne önerirse, o neye karşı çıkar, nereye gönderme yaparsa, diğer tüm oluşumların tepkisi veya yanıtı da buna göre belirleniyor. Dışarıdakiler bu yeni sola göre ayarlıyorlar. Bu gücün karizmayla falan ilgisi yok. Zaten Oskar Lafontaine’in öyle aman aman bir karizması veya yüksek sempati değerleri de yok. Ama kendine güveni var. Halkını da tanıyor. Bunlardan çeşitli sonuçlar çıkartabiliriz. ??? En önemli bir sonuç, herhalde şudur: Solcu olmak, elindeki çözüm önerilerini, ısrarla, emeğiyle geçinen halka taşımak, bu önerileri onun üzerinde ve onunla birlikte test etmek, dolayısıyla da aynı halka bir özgüven aşılamak demektir. Bugün Sol Parti, ülkenin, şimdilik, üçüncü en önemli politik gücü olma yolundaysa, bunu tam da bu ısrarına, çalışkanlığına, halkı ciddiye almasına borçludur. Bir de aydın gevezeliklerine fazla prim vermenin solculukla pek ilgisi olmadığının ortaya çıkmasına. SPD’nin eski liderinin işte tam bu noktada büyük katkıda bulunduğunu söyleyebiliriz. Sözünü ettiğimiz ısrar, her türlü küçük dükkan hesabının, aşağılık kompleksinin, iç didişmelerin de panzehiridir: Toplumun ve ülkenin nabzını tutarsınız ve sağdan farklı olarak, bu nabza göre şerbet vermezsiniz. Ama bu nabızla yaşamı sürdürmenin mümkün olmadığını, bir çıkmaza girmeden veya girdikten sonra önlemler alınabileceğini de aynı halka anlatırsınız. Demek ki, Türkçenin bu güzel deyimiyle, “nabza göre şerbeti” hep sağ verir ve böyle bakınca CDU/CSU, FDP değil sadece, bir eğilim olarak SPD ve Yeşiller de sağın sınırlarına dahildir; görülüyor. Sol Parti, galiba aradaki açıyı iyi değerlendiriyor. Almanya, çok ilginç bir siyaset laboratuarının adresi artık. İçinde Türklerin de yer aldığı bir laboratuar bu. cutsay?gmx.net 7 Müzik için müzisyen dayanışması Hatice TUNCER Türkiye’nin en iyi seslerinden Sumru Ağıryürüyen, Grup Helesa’dan Ayşenur Kolivar ve eşi Enver Abadoğlu, gitarist Onok Bozkurt el ele verip müzisyenin ve dinleyicinin buluştuğu, değişik tarzlarda müzik yapan sanatçıların yeni projeler ürettikleri bir mekân oluşturdular. Yeni müzikal birlikteliklere ev sahipliği yapan Gitarcafe’de, bugüne kadar Orhan Osman, Göksel Baktagir, Ayşe Tütüncü, Muammer Ketencoğlu, Cengiz Onural, Önder Focan, Sarp Maden, Birol Topaloğlu gibi kendi tarzlarının ve enstrümanlarının ustaları sahne aldı. Gitarcafe’nin kurucu müzisyenleri ve ortaklarıyla akşam programının telaşından önce buluşup uzun bir sohbete daldık. Onok Bozkurt, Galaturka, Khalkedon, Babil grupları ve solo çalışmalarıyla müzik çevrelerinde tanınan bir gitarist. Aynı zamanda Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nde klasik gitar dersleri veriyor. 2002 yılında açılan Gitarcafe ve Gökkuşağı Cafe’nin birlikte düzenlediği, rocktan caza, etnik müziklere uzanan geniş yelpazede, yirmiden fazla grup ve sanatçının konser verdiği “Gökkuşağı Müzik Festivali” müzikseverlerin hâlâ hafızalarındadır. Bu yorucu beş yılın sonunda kafenin müzik dışındaki işlerinin müzisyen yanlarını öldürmeye başladığını fark eden Bozkurt, kafeyi devredecek birini aramaya başlamış. Boğaziçi Üniversitesi’nde düzenlenen uluslararası müzik etkinliği sırasında Sumru Ağıryürüyen’le sohbetleri Gitarcafe’nin yeni döneminin ilk adımı olmuş: “Kafeyi devredemedim, ama Ender ve Ayşenur ortak oldular. ‘Sumru da gönül ortağımız oldu’ diyelim. Doğru insanlar ve enerji bir araya gelince yapmak istediklerimizin önü açıldı, geçen yıl 100 konser verdik.” Onok Bozkurt, “Buraya müşteri gelirsiniz, birkaç gün sonra işin içinde bulursunuz kendinizi, sonra bir müzik aleti çalmaya başlarsınız” diyor. Gerçekten de kafenin eski işletmecisi Hüseyin Uzun, artık Grup Helesa’da müzik yapıyor. Kafenin mutfağından sorumlu Tülin Karataş, folklor öğretmeni ve bağlama çalıyor, ayrıca çok güzel türkü okuyormuş. Kafenin yeni işletmecisi 23 yaşındaki Erkan Artan, garsonluktan yetişmiş. Kafede yapılan müzikleri bugüne kadar hiç duymamış, ama artık başka müzik dinlemiyor. ANATÇILARIN DESTEĞİ Sumru Ağıryürüyen, seyirciyle birebir ilişki kurabildiği ortamlara olan sevgisi nedeniyle Gitarcafe’ye büyük bir enerjiyle sarılıyor. Kafenin ilk günlerinde mutfakta da çalışmış, hatta ellerini kurulayarak sahneye çıktığı da olmuş: “İlk önce buzuki sanatçısı müzisyen Orhan Osman’a telefon ettim ve müthiş bir destek verdi. İs Ağıryürüyen: Gitarcafe’de etnik müzik yapmıyoruz.Ama programı hazırlarken halk müziklerinden yana özen gösteriyoruz. Piyasada kendine yer bulamayan müzikleri öne çıkarıyoruz. Burada önemli olan kendini ifade etmenin ötesine geçip farklı kültürlerden insanlarla bir şeyler yapabilmek. Ender Abadoğlu Sumru Ağıryürüyen Ayşenur Kolivar railli perküsyoncu arkadaşımız Yinon Muallem ‘Ben burada dersler veririm’ dedi. Hepsi meğer hep böyle bir yeri istemişler.” GÖSTERMENİN YOLU’ Sumru Ağıryürüyen, Gitarcafe’de KlezMez, Babil ve Khalkedon gruplarıyla şarkı şöylüyor. Ağıryürüyen’in 21 Şubat’ta birlikte sahne alacağı KlezMez, Seferat ve Doğu Avrupa Yahudilerinin geleneksel müziklerinden kaynağını alıyor. Onuk Bozkurt’un ağırlıklı olarak İrlanda müziği yapan Khalkedon projesine dayanan Babil grubu, Yeni Zelanda’dan Gürcistan’a, Peru’ya kadar genişleyen coğrafyadan ezgiler taşıyor: “Ender, Ayşenur ve ben Boğaziçiliyiz. Oradaki müzik, tiyatro kulübünden, Kardeş Türküler’den geçtik. Olguların arka planını araştırmak, kültürlerin bir aradalığını düşünmek, kafalardaki sınırları itelemek gibi bir disiplin geliştirmiştik. Başka insanların sevdiği şeyleri dinlemek, onlara saygı göstermenin bir yolu gibi geliyor bana.” Sumru Ağıryürüyen, Gitarcafe’yi 1980’lerin başında Fikret Kızılok ve Bülent Ortaçgil’in yürüttükleri Çekirdek Sanatevi’nde oluşan dayanışma ve müzikal ruha benzetiyor. Konserleri, Çekirdek Sanatevi günlerinde olduğu gibi kayda alıyorlar: “Müzisyen arkadaşım Tanju Duru’nun desteğiyle stüdyo kalitesinde kanal kaydı yapıyoruz. Gönüllü bir ortam. Beklemediğimiz hızda gelişmeler oldu ve bizi aştı. Yurtdışından bile telefon lar alıyoruz, gelip çalmak istiyor müzisyenler. Gerçekten de başka bir dünya mümkün gibi hissediyorsunuz.” ‘SAYGI KAMU HIZMETİ Özel bir üniversitede matematik dersleri veren, çevirmen Ender Abadoğlu, aynı zamanda eşi Ayşenur Kolivar’ın kurduğu Grup Helesa’nın sahne dışı işlerini yapıyor. Abadoğlu, müzikle ilişkisinin yalnızca dinleyicilikle sınırlı olduğunu söylüyor, ama akordoen derslerini ilerleterek Helesa’da çalmaya başlamış bile. Gitarcafe’ye “Grup Helesa’nın sahneye çıkabileceği düzgün bir yer” olduğunu düşünerek ortak olmuş: “Kötü komşu, insanı ev sahibi yaparmış. Sahnede ‘Canlı müzik mantığıyla değil de konser mantığı ile hareket eden bir yer olabilir’ diye düşündük. Belirli bir çiz zim yaptığımız bu anlamda bir kamu hizmeti sayılır. Onun için fiyatları, gelir düzeyi düşük insanlar bu ayrıcalığı yaşayabilsinler düşüncesiyle belirledik. Bir sonraki hedefimiz, burayı bir kültür merkezi haline getirmek açıkçası.” YARINLAR İÇİN Doğu Karadeniz kültürleri üzerine çalışan ve müzik yapan Grup Helesa’nın kurucusu olan Ayşenur Kolivar, topluluğun kaygılarının Gitarcafe’nin sanatsal duruşuyla örtüştüğünü anlatıyor: “Bizler öncelikle Doğu Karadeniz’in kültürel yapısını araştırıp algılamaya ve sonrasında kendi sesimizi, ruhumuzu kattığımız bir müzik üretmeye çalışıyoruz. Popülerlik kaygısı gütmeden, klişeleri kabul etmeden, tektipleştirmeden, müzikte kadınları yok saymadan, geçmişi bilerek yarınlara taşıyabileceğimiz bir müzik üretme derdindeyiz.” İstanbul Teknik Üniversitesi Konservatuvarı’nda Müzikoloji ve Müzik Teorisi Bölümü’nde doktora öğrencisi olan Kolivar, bir özel üniversitede Türkçe dersleri veriyor ve bu yoğunluğun arasında Gitarcafe’ye zamanının önemli bir bölümünü ayırıyor: “Gündüz okulda başlayan eğitim, akşam Gitarcafe’de devam ediyor. Burada müzik adına sürekli yeni şeyler öğrenmek gerçekten çok güzel.” İTARCAFE’NİN ŞUBAT PROGRAMI Gitarcafe’de 2 Şubat’ta altı kadın müzisyenden oluşan, ünlü Arjantinli besteci Piazzola’nın eserlerini yorumlayan Piazzola Project sahne alacak. 4 Şubat’ta Tolgahan Çoğulu, Erhan Birol ve Aysu Sulu Şanver, 5 Şubat’ta Avustralyalı müzisyen Kim Sanders, 8 Şubat’ta Alman müzisyen Manfred Semmler’in konserleri olacak. Göçebe Şarkılar topluluğu 9 Şubat’ta, Orhan Osman ise Gitar Projesi’yle 12 Şubat’ta, Gürcü müzisyen İberya Özkan’ın Kafdağı Topluluğu 15 Şubat’ta, rockçı grup Teneke Trampet de 16 Şubat’ta izleyiciyle buluşacak. 20 Şubat’ta Erkan Oğur, Sarp Maden, Sami Altındağ ve Turgut Alp Bekoğlu doğaçlamalarıyla Gitarcafe’de olacaklar. Konserler dışında kendilerini ifade edememiş genç amatör gruplara da sahne ayrılıyor. Gitar, flüt, kemençe, perküsyon atölyelerinde ustalar deneyimlerini gençlere aktarıyor. lmanya’nın, sadece yönetici sınıflar veya “iş âlemi” için değil, mütevazı geliriyle yaşamak zorunda olan milyonlar için de bir siyaset laboratuarına dönüştüğü görülüyor. Daha önce bu kadar değildi. Ne kadardı? Önemi yok. Önemli olan, bu yeni laboratuarın kendisini bir eski sosyal demokrat liderin desteğiyle gösterebilmesidir. Sol Parti, elbette başka koşulların da bir sonucudur. Ama işlevselliğini, eşine Batı’da pek nadir rastlanan dürüstlükteki bir siyaset kurdu sayesinde kabul ettirdi. Görülüyor: Oskar Lafontaine. Peki. ??? Daha önce niye böyle değildi veya diğer solcular, sosyalistler, çevreciler, feministler, komünistler, sendikacılar neden bu tür bir etki yaratamamışlardı? Bu sorunun pek bir anlamı yok aslında. Çünkü, yanıt ararken, tüm kerameti tek bir adama yüklemek zorunda kalırsınız. O kadar da değil. Fakat Almanya’nın iki büyük eyaletine daha barajı aşarak temsilci göndermeyi başaran Sol Parti’nin dinamizmini çözümlemek gerek. Sol Parti’nin Hessen ve Aşağı Saksonya eyaletlerindeki seçim başarılarına yönelik açıklamalarında Lafontaine, hep, partinin en etkili güncel programa sahip olduğunu savundu. Haksız değildir. Solun yıllanmış hastalıklarından olan bitmez tükenmez tarih ve kuram tartışmaları ikinci plana itilmiştir. Çünkü, halkın güncel endişelerine yanıt üretilmedikçe bu lafazanlıkların bir anlamı bulunmayacağı ortaya çıkmıştır. Sol, galiba, kendi içindeki yaratıcı enerjiyi sosyal demokratların eski ve dürüst bir liderinin çıkışları sonucu fark etti. Almanya’daki Türkiye kökenli solun, hele hele sosyal demokratların bu adama uzaklığı tedirgin edici boyutlardadır. Aslolan, bugüne, belli çözüm önerileriyle müdahale edebilmekti. Böyle dedik. Şakası yok. Almanya bugün, ülkenin üçüncü büyük gücü olma yolunda ilerleyen, parlamenter anlamı hâlâ küçük bir partinin eline bakıyor. A Onok Bozkurt 25 YILDIR PLAN HAZIRLANMADI Çalışmalar denetlenmiyor İstanbul Haber Servisi UNESCO Dünya Kültür Mirası listesine 1983 yılında alınan İstanbul’un aradan 25 yıl geçmesine karşın “Kentsel Sit Alanı Alan Yönetim Planı” hazırlanamadı. 1971’de imzalanan “UNESCO Dünya Doğal ve Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmesi” gereği olan planın eksikliği, özellikle tarihi yarımada’da yürütülen yenileme projelerinin denetlenmesini engelliyor. İstanbul’da sit alanlarında yürütülen yanlış yenileme çalışmalarının geri dönüşü olmayacağına da dikkat çeken uzmanlara göre, alan yönetim planının acilen hazırlanıp, uzmanlarca uygulamaya geçirilmesi gerekiyor. Yıldız Teknik Üniversitesi (YTÜ) Uluslararası Kentsel Çalışmalar Araştırma Merkezi’nin (ICUS), İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) ve İstanbul Valiliği desteğiyle hazırladığı “Kentsel Sit Alanlarında Alan Yönetimi” konulu sempozyumda İstanbul’daki alan yönetim planı eksiklikleri ile ilgili sorunlar tartışıldı. Sempozyum sonrası gazetemizin sorularını yanıtlayan Uluslararası Anıtlar ve Sitler Konseyi (ICOMOS) Türkiye Ulusal Komite Başkanı Prof. Dr. Nur Akın, “İstanbul’da özellikle tarihi yarımada’da devam eden yenileme projelerinin doğru olup olmadığı alan yönetim planı olmadığı için bilinemiyor. Belli başlı grupların hazırladığı projeler denetlenemiyor.” dedi. S ginin dışına çıkmadan, insanlar konser atmosferine göre daha rahat olsun. Burada ticari bir kaygımız yok, işimiz burasının kendisini finanse etmesini sağlamak. Buradaki fiyatları biz sinema biletleriyle bir tutmaya çalışıyoruz. Bu mekânı ayakta tutmak için elbirliği yaptığımız birçok arkadaşımız var. Mesela Tayfur Okur bir kafe için olabilecek en iyi ses sistemini yaptı. Bi G imseler bana artık “türbanın bir insan hakları sorunu olduğu” söylemini yutturamaz. Bunu özellikle AKP iktidarını çok demokrat bulan ikinci cumhuriyetçiler için söylüyorum. Biliyorum size hiçbir zaman hiçbir şey olmaz. Asla aç ve işsiz kalmazsınız. Birileri her zaman size arka çıkar. Bu ülke nüfusunun yarısı 28 yaşın altında ve işsizlik ölümcül bir karabasan gibi her yeri kaplamış, bundan size ne? Sizin işiniz tıkırında, vakıf üniversiteleri iyi para veriyor ve hepinizin iyi para getiren bir köşesi var. Küçücük kız çocukların örtünmesi umurunuzda değil. Size göre bu demokrasinin bir gereği. Size bir film öneriyorum: “Osama”. Film Afganistan’da yaşayan küçük bir kız çocuğuyla ilgili. Sizin de çocuklarınız var, sizin de kızlarınız var, bu filmi izleyin ve acının ne olduğunu görün. Cumhurbaşkanı Gül, türban sorununu referanduma götürebileceğini söylüyor. Sizler çok okumuş, bilmiş kişilersiniz, referandum Nazilerin çok sevdiği bir şeydi. Hatırladınız mı? K AL GÖZÜM SEYREYLE IŞIL ÖZGENTÜRK Hey İkinci Cumhuriyetçiler Bu Ülke Hepimizin derilen bir yazıyla adeta şoke oldular. 2005 yılında çıkan bir yönetmenlik bahane edilerek “en kısa sürede lokallerde içki servisinin kaldırılması” isteniyordu. Bu şu demeye geliyor, Büyükada Spor Kulübü’nde, Caddebostan Balıkadamlar Kulübü’nde, Fenerbahçe Spor Tesisleri’nde, Galatasaray Kulübü Tesisleri’nde ve daha aklıma gelmeyen pek çok tesiste bundan böyle içki servisi yok; yasak. Bu yasak üç ay önce de öğretmen evlerine geldi. Benim anlamadığım bir şey var; belki ikinci cumhuriyetçiler siz beni aydınlatabilirsiniz. Bu ülkede hepimizin vergi kaçırdığı herkes tarafından bilinen bir gerçek. Tek doğru düzgün alınan Diyarbakır’a hiç gittiniz mi? Öyle çok ünlü biri olarak değil, sıradan bir yurttaş olarak, size kâğıt mendil, çiklet, su satmak isteyen kaç çocuk gördünüz? Sayılarının sadece Diyarbakır’da 30 bin olduğu söyleniyor. O çocukların geleceğinden değil, karnını kaşıyarak, altına yatan kadınlardan söz eden Öcalan’ın peşinden giden sözüm ona siyasetçiler sizin baş tacınız, bir de ikide birde Türkiye’ye gelen ve bu güzel ülkede maddi manevi her türlü ihtiyaçlarını gideren Alman meclis üyeleri. Onlara bayılıyorsunuz. Şimdi zurnanın son deliğine geldik. Geçen günlerde spor kulüplerinin işletmecileri İçişleri Bakanlığı’ndan gön vergi emekçilerin, memurların maaşlarından kesilen vergiler. Bir de dolaylı vergiler var; içkiden, sigaradan alınanlar. İçkiden alınan vergi öylesine yüksek ki millet bu nedenle tatilini Yunanistan’da geçiriyor. Şimdi neden bu iktidar bindiği dallardan en kalınını kesmeye kalkıyor? Benim cevabım çok net; bırakın Malezya’yı, İran’ı, bizim şimdilerde rol modelimiz Suudi Arabistan. İçki yasak! Peki ne serbest? Dört kadınla evlenmek. Avrupa’ya gidildiğinde bikini ve mini etek giymek, viski ve şampanya banyosu yapmak. Başka? Artık onu da sizin hayal gücünüze bırakıyorum. Hey ikinci cumhuriyetçiler sadece silahlı kuvvetleri eleştirmekle ülke kurtulmuyor, biraz şu sınıf meselelerine ve dinci oligarşiye gelelim. Bu ülke hepimizin ve çok güzel bir ülke. 58. Berlin Film Festivali 7 Şubat’ta başlıyor Kültür Servisi Almanya’nın başkenti Berlin’de düzenlenecek 58. Uluslararası Berlin Film Festivali “Berlinale” 7 Şubat’ta başlıyor. Festival, Martin Scorsese’nin yönettiği, ünlü rock grubu Rolling Stones ile ilgili belgesel film olan “Shine a Light” ile başlayacak. Festivalin “Forum” bölümünde Seyfi Teoman’ın “Tatil Kitabı”, “Panorama” bölümünde ise Döndü Kılıç’ın yönetmenliğini yaptığı “The other side of İstanbul” ve Özgür Yıldırım’ın yönetmenliğini yaptığı “Chiko” filmi gösterilecek. “Tatil Kitabı” ve “Chiko”, ilk kez gösterime giren en iyi filmler yarışmasına da katılacak. Festivalde toplam 384 film gösterilecek. “Altın Ayı” ve “Gümüş Ayı” ödülleri için 21 filmin yarışacağı festivalde 7 kişilik jürinin başkanlığını Constantin CostaGavras yapacak. isilozgenturk@gmail.com