24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

1 ŞUBAT 2008 CUMA bilim/vaziyet Dışarının gözü hep Ege altınlarında Troa 1893.j;eg: 1893 yılındaki William Dörpfeld Troia kazıları Rüstem ASLAN „Bir zamanlar ölümlü insanların hepsi, Priamos'un kenti altın dolu, derlerdi, tunç dolu, evlerimizin güzel varlıkları şimdi yok oldu, Büyük Zeus'un bize öfkelendiği günden bugünePhrygia'ya sevimli Meionia'ya satıldı çoğu“. (İlyada, XVIII, 288292 roialı kahraman Hektor, savaşın 10. yılında durumu böyle özetler. Aslında Hektor'un bu umutsuz konuşması, aynı zamanda TroiaArkeolojisi'ndeki ilk tespitlerden biri gibidir. Homeros, destanında, Hektor'un ağzından, Troia'nın altınlarla dolu olduğu zengin dönemiyle, kendisinin yaşadığı MÖ 8. yüzyıldaki dönemi karşılaştırır. Troia artık zengin değildir, altınları talan edilmiştir; ama Phrygia ve Ldyia ülkesi ise altınlarla doludur. Homeros'un bu anlatımlarını ekonomik açıdan yorumlayacak olursak; Troia Savaşı sonrasında altın ticareti merkezinin Troia'dan güneye doğru kaymış olduğu sonucunu çıkarabiliriz. Gerçi Anadolu'nun başka yerlerinde, Troia altınlarıyla (yani yaklaşık MÖ 2500'lere) aynı döneme denk düşen altın buluntuları vardır, ancak yoğunluk açısından hiçbir buluntu yeri Troia kadar zengin değildir. Bilindigi üzere altın, Troia ve bu bölgede bulunan tek değerli metal değildir. Gerçi Troas Bölgesi'nin metal buluntular açısından en zengin yerleşmesi hiç tartışmasız Troia'dır, ancak onun dışında da başka yerlerde, baska değerli metaller de söz konusudur. Heinrich Schliemann'ın 1873 yılında Troia'da bulduğu “Praimos Hazineleri”ndeki altın, gümüş ve diğer metallerin varlığı, o dönemden itibaren, metallerin nerelerden getirildiği sorusunun sorulmasına yol açmıştır. Ancak Troia hazinelerinin günümüze kadar araştırmacılardan uzak kalması, özellikle altının nerden getirildiği sorusunun yanıtsız kalmasına neden olmuştur. Yağmur Ekim C Tekbir bundan böyle abesle iştigal etmek oluyor! Ulemanın onayı, bir bakıma Türk Standartları Enstitüsü’nün TSE damgası gibi bir şey. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kısaltılmışı da TSK olduğuna göre; öngörülen baş örtme şekliyle hem TSE hem de TSK onayı sağlanmış bulunuyor! Toplumsal uzlaşma denilen de bu olmalı. Ancak, uzlaşırken ayrıntıya girmemişler. Örneğin, örtünmeyi çene altından bağlama şeklinde yaptıktan sonra boynun “gıdık” denilen bölgesi açıkta kalacak mı kalmayacak mı; bu konu belli değil. Çene altı bağlaması tamam da gıdık ne olacak; gıdık kapanacak mı kapanmayacak mı? Bu konuyu da zaman içinde çözeceklerdir inşallah. Yine de çözüm bekleyen küçük RTE, gazetecilerin “yıpranma payı hakkı”nı ortadan kaldırmak istiyor: Yıpratma payı hakkı! 17 Bir AKP türküsü: Hep bana hep bana dön dolaş türbana! T çıkarıldı”. Bu rapor sonrasında 1877 yılının Mart ayında Frank ve James kardeşler, 2100 hektarlık bir alanda “Astyra Argentiferous Altın Madeni” adına 99 yıllığına altın arama izni için gerekli fermanı alırlar. İzin 99 yıllığına verilmiştir; bunun karşılığında Calvert kardeşler kazandıklarının % 5’ni ve yıllık arazi kira bedeli olarak da 10 sterlin vermeyi taahhüt ederler. Frank Calvert’ın, altın çıkarma tekniği konusunda daha fazla bilgiye sahip olduğu için, Astyra'da altın arayabilmek için, gerekli parayı bulmak amacıyla Londra'ya gitmesi kararlaştırılır. Ancak 11 Haziran 1877 tarihinde, kardeşi Charles Calvert, Napoli'de iç kanamadan ölünce herşey biraz zorlaşmaya başlar. EK ÇOK MADEN Astyra altın madenleri konusunda detaylı bilgileri, Calvert'ın 1882 yılında RuAntik dönemde, tarım, hayvancılık ve dolf Virchow'a (Virchow, Troia'da ilk büormancılığın yanı sıra, madenler de Troas yük çapta kazılar yapan Schliemann'ın yaBölgesi ekonomik zenginliğinde çok kın dostudur ve kazılarda da çalışmaktaönemli bir yer tutmaktaydı. Bölgede antik dır) yazdığı mektuptan öğrenebiliyoruz. dönemde açılmış pek çok maden ocağı Bu mektupta Calvert, Virchow'dan bir bulunmaktadır. Söz konusu bu madenler başka altın arama şirketi bulmak için yararasında çok değerli metaller de yer aldım ister. Bu amaçla Virchow'a plan ve maktadır. Dağlık bölgenin kuzey ve doğukrokiler yollar. sunda MÖ 2. binden Virchow'un yazdıberi altın çıkarıldığı ğı cevapta bazı olatahmin edilmektedir. sı yatırımcılardan Özellikle Aisepos bahsetmesi üzerine (Gönen) Çayı'nın yuFrank ve James karı bölgesi ile GraniCalvert, hemen İskos (Kocabaş) Çatanbul'a gidip, söz yı'nın yan kollarının konusu bu şirketçıktığı alanlarda antik lerle görüşmeye çadönem boyunca yolışırlar. ğun bir şekilde maAncak bu görüşdencilik gerçekleştimeler sonrasındaki rilmiştir. Amasyalı yazışmalardan da coğrafyacı ve tarihçi anlaşldığı üzere 8 Strabon'nun M.S. 18 aylık bir boşluk yıllarında kaleme aldıvardır. Bu boşlukğı eserinde Troas böltan sonraki yazışgesindeki altın mamalarda ne Caldenleri konusunda Hisarlık Konferansı.: 1890'da Troia'da yapılan Hisarlık Konferansı vert, ne Virchow, (oturanlar, soldan: Frank Calvert, Osman Hamdi Bey; Ayaktakiler, solda 1. şunları yazar: ne de Schliemann “Astyra (Terziler ve Rudolf Virchow, 4. Heinrich Schliemann, 6. William Dörpfeld) Astyra altın madeÇiftlik köyleri arasınninden söz eder. dolaylı da olsa altın arama projeleri dodaki Kartalkaya Mevkii yazarın notu), Altın arama çaba ve girişimleri başarısızğar.> Abydosluların topraklarının üst kısmınlıkla sonuçlanmıştır. Bu başarısızlığın ana Aslında Calvert'in ticaretini yaptığı en da, Troia bölgesindedir. Yıkıntı halinde nedeni ise 1881 yılında Hindistan'da buönemli ürün meşe palamudu ihracatıdır. olan bu kent şimdi Abydoslulara (Nalunan altın madenleridir. Bu tarihten sonÜrünlerin büyük bir oranı gemiyle İzra'daki antik kent.yazarın notu) aittir, fara uluslarası altın arama şirketleri yatrımmir'den İngiltere, Almanya ve Avusturkat daha önceleri bağımsızdı ve altın malarını oralarda yapmışlar ve böylece Calya'ya gönderilimektedir. Kardeşlerinin yödenleri vardı. Bu madenler halen, tıpkı vert kardeşlerin altın arama şirketi “Astynetimindeki Calvert Bros&Co şirketi büPaktalos Nehri’ne bitişik olan Tmolos Dara Argentiferous Altın Madeni” iflas etyük oranda Çanakkale bölgesinden toplağı’ndaki gibi kullanılmaktan ötürü fakirmiştir. nan meşe palamudu ticareti yapmaktaydıleşmiştir. Abydos'tan Aisepos'a uzaklığın Geriye ise, Francis Bacon'ın küçük karlar. Kardeşleri Frederick ve James şirketyedi yüz stadia olduğu söylenir, fakat düz deşi Henry ile, Calvert kardeşlerin küçük te aktif olduğu dönemlerde kereste, yün ve seyirle daha kısadır”. kız kardeşi Laura'nın 27 Nisan 1893'te pamuk ticaretinde para kazanabilmekteyStrabon'da adı geçen yer olduğu tahÇanakkale'deki düğünleri için, “Pridiler. min edilen altın madeni çalıştırmak için amos'un altın madenlerinden” çıkarılan Ancak o dönemde yayımlanan rapor19. yüzyılda bazı denemeler olmuştur (Bu altından yapılan düğün yüzüğü kalmıştır. lardan özellikle kereste ticaretinin büyük konuya ileride yeniden döneceğiz). İşte bu Calvert ailesi üzerine yazılan kaynaklarbir hızla bölge ormanlarını yok ettiğini bölgede Abydosluların (Nara çevresi) dan bu evliliğin “altın yüzüğe” rağmen fark eden Frank Calvert, hükümetin yarkontrolü altında değerli madenler çalıştımutlu bir evlilik olmadığı anlaşılmaktadır. dımıyla bir elma pazarı oluşturularak, rılmıştır. Altın madenlerine bağlı olarak, Sonuç olarak şunları vurgulamak isteağaçların yok edilmesinin önlenebileceğiözellikle Abydos ve Lampsakos (Lapseki) rim: Altının nasıl arandığını, çevre ve inni dile getirir. antik dönemde bastıkları altın sikkelerle sana ne tür zararlar verdiğini konusunda Calvert'ın ithalat bazında çalıştığı tek isimlerini duyurmuşlardır. tonlarca yayın ve örnek var. Ancak Çanakülke İngiltere'dir. Türkiye'de çıkarılması Bölgede altının yanı sıra, gümüş madenkale bölgesindeki bu işin tarihine baktığıçok masraflı olan kömür, İngiltere'den itleri de bulunmaktaydı. Bu değerli metal ise mızda, antik dönemden var olan ve ancak hal edilmektedir. 1881 yılındaki raporlar hem İda (Kaz Dağı) Dağı'nda, hem de do19. yüzyılda yeniden başlayan altın arama Calvert'in bazı maden ocakları ile çalışğudaki yüksek bölgelerde çıkarılıyordu. çabalarının Hindistan'a kaydığını, Hindismaları olduğunu göstermektedir. Bu raYine Strabon'da bu maden ile ilgili şunlar tan'da çıkarılan altınların da onca yıldan pora göre krom madeni Bursa bölgesinyazılıdır: beridir, Hintlileri zengin etmediğini görüden gelmektedir. Calvert'ın iki kardeşi “Skepsis (Kurşunlu köyü çevresi yazayoruz. Öte yandan bu altının Calvert aile1879 yılında Bursa bölgesinde maden ararın notu) sonra Andeira, Poiniai, Gargara sine de bir faydası olmadığı ortada. Bu işin mak için çalışmalara başlamışlardır, ancak (Küçük Kuyu çevresindeki antik yerleşme bir yanı. Diğer yanı ise; Troas bölgesi, Kazsöz konusu bu madenlerin ne olduğu ise yazarın notu) topraklarına gelinir. Buradağları ve Troia Milli Parkları ile dünya tam olarak belirtilmemiştir. da Andeira civarında yandığı zaman dekültür tarihinde çok önemli bir yere sahipmirleşen ve sonra bir cins toprakla bir fıtir. Sadece kültür tarihi açısından bile baYILLIK ARAMA FERMANI rında ısıtılınca yalancı gümüş elde edilen kıldığında, simgesel anlamı nedeniyle çok bir taş vardır ve buna bakır katarak, bazıender bölgelerden biridir. Altın madenleri ile ilgli bilgiler ise Frank larınca “dağ bakırı” denen karışım elde Bu simgesel anlam bile buraların korunCalvert'a dayanır. Raporda şunlar yazılıedilir. Buraları Assos dolaylarında birlikması için yeterlidir. dır: le Leleglerin işgal ettikleri yerlerdir.” Yararlanılan kaynaklar: “Altın madeni Çanakkale Boğazı'nın yaAntik dönem madenlerinde bunların Susan Heuck Allen. Finding The Walls kınlarıdaki Serjillar (bugünkü Serçeler ködışında demir ve cıvanın da çıkarıldığı beof Troy.1999 yü olabilir; yazarın notu)'da bulundu. Bulirtilmektedir. Söz konusu bu iki madeMarcelle Robinson. Schliemann's Silent rada bir ton quarz bulundu ve bunun 45 nin, Kebren (Çal Dağı üstündeki antik yerPartner: Frank Calvert aunsu (bir ausu 28, 3 gram. yazarın notu) leşme) antik kentinin kurulmasında bü(18281908). 2006. P yük rol oynadığı antik kaynaklarda belirtilmektedir. Bunun dışında ayrıca İda Dağı'nın doğu sınırında kalay kaynakları olduğu da tahmin ediliyor. Bunlara ek olarak, Lampsakos bölgesinde çıkarılan değerli taşların, bu kentin zenginleşmesinde önemli bir rol oynadığı da antik yazar Plinius tarafından dile getirilmiştir. Evet, Troas bölgesindeki altın ve diğer madenlerin çıkarıldıklarını, çok ayrıntılarına inemesek de, kesin olarak biliyoruz; ama acaba bu madenler yakın dönemlerde saptanmış ve açılmış mıydılar? Bu sorunun cevabını, Troas bölgesi arkeolojisinin öncülerinden olan Frank Calvert'ta buluyoruz. Aslında Batı Anadolu'daki altın arama faaliyetleri 19. yüzyılın ortalarında başlar. 1849 yılında İngiliz Ernest Abbott, İzmir çevresinde değerli madenler aramaya başlamıştır. 1850 yılından itibaren de krom, manganez, gümüş, kurşun, linyit, bakır, çinko ve altın çıkarmaya başlar. Aslında çok kesin olmasa da Çanakkale'deki altın madeni arama çalışmaları dolaylı olarak Ernest Abbott'la başlar. Çünkü 18. yüzyıldan beri Çanakkale'de yaşayan Calvert ailesinin, bölgeyi her anlamda en iyi tanıyan üyesi Frank Calvert, Abbott ile iyi dosttur. Calvert, İstanbul'da olduğunda hep Abbott'u ziyaret eder. Calvert'in Troas Bölgesi'ndeki altın arama çabalarının altında bu dostluk yatmaktadır. Calvert'ın Schliemann'a yazdığı mektuplardan, Calvert'in bu ziyaretinin içeriğini biraz olsun öğrenebilmekteyiz. Aslında Calvert, Abbott'un kızkardeşine aşık olmuştur ve bu yüzden de sık sık İstanbul'a gitmektedir. İşte bu ziyaretler sonucunda Abbott'tan Troas bölgesinde altın arama fikrini duyar. Calvert'in aşkı hüzünle bitse de, bu aşktan, KTİDARDAKİ İslamcı AKP ile iktidarın arka bahçelisi Türkİslamcı MHP’nin bulduğu formüle göre YÖK Yasası’nın ek maddesine ekleme yapılacak ve “Kimse başının örtülü olması sebebiyle yükseköğrenim hakkından yoksun bırakılamaz, bu yönde düzenleme yapılamaz. Örtünmenin, kişinin yüzü açık ve çene altından bağlanacak şekilde olması gerekir” hükmü getirilecekmiş. Ulemaya sormuş olmalılar. Bulunan formülde özellikle “çene altından bağlama” tanımı çok önemli. İktidar yalakası medya, çene altından bağlama şeklinin Türk Silahlı Kuvvetleri’nin de onayladığı bir “baş örtme” şekli olduğunu yazıyor. Konu, Genelkurmay Başkanlığı’nca yalanlanmadığı için yalakaların yazdıklarını doğru kabul etmek gerekiyor. Ulema “tamam” dedikten ve asker de uygun gördükten sonra “laiklik elden gidiyor” demek İ bir ayrıntı daha var. İslamın kutsal kitabında “örtünme şekli” ile ilgili olarak İslamcı AKP’lilerle Türkİslamcı MHP’lilerin bulduğu “formül” yer almıyor. Kutsal kitapta, YÖK Yasası’na eklenecek metinle örtüşen bir ayet bulunmuyor. Türkiye’deki ulemanın verdiği onay bir bakıma havada kalıyor. Konunun YÖK Başkanı tarafından geçen gün Mısır’da ziyaret ettiği El Ezher’deki ulemanın da katılımıyla çözüme kavuşturulacağı sanılıyor. Bu durumda İslamcılarla Türkİslamcıların şimdilik Türk Silahlı Kuvvetleri’nin verdiği onaya sığınmaktan başka çaresi kalmıyor. Ne diyelim buna da şükür. Allah, bugünleri de gösterdi. Bu gidiş güzel gidiş; Türkiye Cumhuriyeti’nde yasalar, din kurallarına göre düzenlenir oldu, yakında anayasaya da sıra gelecektir inşallah! Egemenlik Allah’ındır... Tekbir! Yüksek Yerilim Hattı erdincutku?yahoo.com Saatler Anıl Öçal: “RTE’nin saatler süren konuşmalarını bana iki dakikadan fazla anlatabilecek biri var mı?” Hilafete doğru ELEV Kİ dönemi geride kaldı; türban siyasi bir simge olarak tescilleniyor. İslamcı AKP ile Türkİslamcı MHP, şimdilerde türbanın “patent”ini almak için yarışıyor; malı tabii ki İslamcı tosuncuklar götürecek, ülkücü tosuncuklar boşuna hevesleniyor! Baktığınızda, İslamcı tosuncukların da ülkücüler kadar kabına sığmaz olduğunu görüyorsunuz. Heyecandan çenelerini tutamıyorlar. İslamcılar erken öten horoz misali yurdun dört bir yanında konuşuyorlar ve sadece üniversitelerde değil tüm kamusal alanlarda hizmet alanveren kadınların ve kızların türban takmasının yakın olduğunu duyuruyorlar. Aceleci türbancılar da kara çarşafları ile ortalığa çıkıp bir sonraki aşamanın ipuçlarını veriyorlar. Laik devlet, tesettüre sokulurken RTE de heyecandan ne dediğini bilmez halde konuşuyor. Bir yandan “Kişi değil, devlet laik olur” diyor, sonra dönüp “Başı örtülü niye laik olmasın” diyor. Karar ver Tayyip; hem kişiler laik olmaz diyorsun hem de türbanlıdan laik olur diyorsun. Sen ne dediğinin farkında mısın! Ama AKP’nin cumhurbaşkanı yaptığı Abdullah Gül her şeyin V farkında. Dediğine göre anayasadaki türban değişikliğini referanduma götürüp götürmemeye henüz karar vermemiş. Sanki, Meclis’te anayasa değiştirilmiş de Abdullah Gül bunu Resmi Gazete’de yayımlatsın mı yoksa halkın oyuna mı sunsun, ona henüz karar vermemiş. AKP’nin cumhurbaşkanı kararını vermemiş ama, büyük bir anayasa değişikliği olunca bunu halkın oyuna sunmakta da fayda olduğunu düşünüyormuş. Bundan büyük değişiklik olur mu? Türkiye Cumhuriyeti’nin rejimini değiştiriyorsunuz. Tabii ki halkın oyuna sunacaksınız! Devletin laik yapısını yıkıp yerine şeriat düzenin temellerini atarken demokratik yolları kullanmak lazım; katılımcı demokrasinin en güzel örneği olan halkın görüşünü sormak lazım, amaca ulaşmak için demokrasiyi sonuna kadar kullanmak lazım. Demokrasi işte bu. Anımsayınız, “demokrasi şehidi” Adnan Menderes ne demişti: “İsterseniz hilafeti bile getirirsiniz.” Rahmetli yaşasaydı da bugünleri görseydi! Gerekçe Mahmut Yeşilgönen. “Birisi bana Milli Nizam Partisi, Milli Selamet Partisi, Refah Partisi ve Fazilet Partisi’nin neden kapatıldığını söylesin!” Tebeşir Mustafa Baykan: “YÖK Başkanı’nın başına tebeşir atılmıştır; artık bu köyde fazla duramaz!” Suçlama Akif Kökçe: “Bush’la dost olanlar eskiden ‘kökü dışarıda’ diye suçladıkları solcuları şimdi ‘kökü içerde’ diye suçluyorlar...” Danışma Erol İşisağ: “Evlenmek isteyen AKP’liler RTE’ye danışıyorlarmış. Haklılar, İslamda seçmek zor, boşanmak kolay!” Duyuru M. Alpaslan Yener: “ABD’nin Genişletilmiş Karadeniz Projesi’nde eşbaşkan olarak görevlendirilmek üzere, vücut diliyle konuşmasını bilen kabadayı aranmaktadır. İlgilenenlere duyurulur.” Deyim A. Tarık Emre: “Ben değiştim diyen RTE sayesinde, deyimlerimiz de değişiyor: Yavuz başbakan, başsavcıyı bastırır.” Milano’da bir Türk sanatkârı abit beyin akademide Türk sanatına dair verdiği konferans takdirle karşılanmıştır. Milano Sanayii Nefise Akademisi’nde sanayii tezyiniye (süsleme sanatı) tahsilinde bulunan Türk talebesinden Sabit bey, akademinin tarih profesörü tarafından vâki davet üzerine Türk sanatının “SelçukTürkOsmanlı” devrelerinin muhtasaran (kısa olarak) bir tarihçesini izah ve başlıca âbidatı nefisemizin (güzel anıtlarımızın) dahilini, haricini ve planlarını projeksiyonla irae (göstermek) suretiyle Milano gençliğine hasbıhal tarzında bir konferans vermiştir. Bu konferans ilim ve sanat muhitinde pek ziyade gıpta ile karşılanmış ve kendisinden bunun tekrarı rica olunmuştur. Milano şehbenderliği (konsolosluğu) bu hususta Maarif Vekâleti’ne gönderdiği takdirkâr mektubunda ezcümle diyor ki; “Şimdiye kadar tahsili hususunda gösterdiği muntazam bir say S 99 Milano’daki talebemizden Sabit Bey, akademinin atölyesinde vücuda getirdiği zarif Türk motifleri yanında... (emek) ve gayrete ilave olarak, Türk sanatını garbın bir sanat müessesesinde genç sanatkâr kitlesine tanıtması, ilmi davamıza ve sanat âlemimize şayanı tebrik bir hizmettir.” Milano’daki Türk talebeleri arkadaşlarının bu muvaffakiyetini gördükleri zaman son derecede memnun olmuşlar ve duydukları iftiharı bir mektupla gazetemize bildirmişlerdir. Bu vatandaşımızı biz de burada tebrik ve takdir etmeyi bir vazife biliriz. 1 Mart 2008 Perşembe
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear