Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
6 NİSAN 2007 CUMA spor 4 yıl sonra ulusal formayı giyen Emre Aşık, ‘Bu takım dünya 3’üncüsü ekibi anımsatıyor’ dedi Yabancılara ayrıcalık var Nevzat DİNDAR ün geldi kulübede bekledi... Gün geldi kadroya dışı kaldı. Ama bir gün olsun küsmedi. Çünkü o soyadı gibi futbola ‘Aşık’ biriydi. Evet Emre Aşık’tan söz ediyoruz. Galatasaray’da son haftalarda oynamaya başlayan ve performansıyla 4 yıl sonra Ulusal Takım’a çağrılan tecrübeli futbolcu uzun süren forma hasretine Norveç karşısında son verdi. Emre, duygularını bizimle paylaşırken önemli mesajlar da verdi. Özellikle yabancı futbolculara tanınan imtiyazlardan dert yanarken kendisine yapılan haksızlıklardan söz etti. İşte röportajımız... Uzun yıllar sonra yeniden Ulusal Takım’dasın. Duygularını alabilir miyiz? EMRE AŞIK: Tarifi imkânsız şeyler hissettim. O elit kadronun içinde olmaya alışkınım. Uzun yıllar uzak kaldım. Bundan sonrası benim için önemli. En az 23 yıl daha en üst seviyede oynamak istiyorum. Formadan uzak kaldığın dönemlerde neler hissediyordun? E.A.: Kadro dışı kaldığım günlerde kimi zaman umutsuzluğa kapılıyordum. Ancak pes etmeye niyetim yoktu. Hep “olacağına varır” düşüncesindeydim. İçimde her zaman umut vardı. Özellikle Galatasaray’a teşekkür ediyorum. Oynamadığım dönemlerde idmanlarımı sürdürdüm. Özel antrenmanlar yaparak açıklarımı kapatmaya çalıştım. 4 yıl sonra geldiğinde nasıl bir takım buldun? E.A.: Geldiğimde bir değişiklik vardı. Takımda birçok isim yeniydi. Ama bir iki çalışmadan sonra kendimi yabancı olmadığım bir ortamda buldum. Bu takım dünya üçüncüsü takımı anımsatıyor. Özellikle zor maçları çözecek oyuncular var. Genç ve tecrübelilerden iyi bir karışım var. Gruptan kazasız çıkacağımıza ve Avrupa Futbol Şampiyonası’nda final oynayacağımıza inanıyorum. Fatih Terim senin için ne ifade ediyor? Havuz rekora boğuluyor C 19 G E.A.: Fatih Terim’in benim hayatımda özel bir yeri var. Genç takımda oynarken beni A takıma almıştı. Yine Ümit Takım’la Akdeniz Oyunları’nda şampiyon olduğumuzda beraberdik. Beni uzun zamandır tanıyan Fatih Hoca’nın ne yapmak istediğini, beklentilerini biliyorum. Kendime olan güvenimin yerine gelmesinde konuşmaların etkisi oldu. Geriye dönüp baktığında bir pişmanlığın var mı? E.A.: Öyle değil.. Ama burukluk var. Keşke dediğim zamanlar anlık. Tabii kimse geçen zamanın boşa gitmesini istemez. Ama elden bir şey gelmiyor. Peki şu anki temponda devam edebilecek misin? E.A.: Bu tempoda oynayacağıma inanıyorum. Özlemlerim vardı. Yeniden gelip oynadığım için mutluyum. G.Saray’da sorunum yok. Oynamadığım dönemlerde de bunu söylüyordum. Florya’daki hava başka. 23 yıl daha devam etmek istiyorum. Türk futbolunda bir savunma sıkıntısı olduğu görüşüne katılıyor musun? E.A: Ne yazık ki doğru. Bunun nedeni de üç büyükler genelde yabancı transferlerini bu bölgeye kullanıyorlar. Yabancıyerli ayrımı yapılıyor mu? E.A.: Böyle bir ayrım ortada. İlk olarak yabancılara şans veriliyor. Hem de gereğinden fazla. Türk futbolcusu bir hata yapsın kredisi bitiyor. Genelde bu böyledir. O yüzden teknik adamlar yerli oyuncuların da arkalarında cesaretle durabilmelidir. Onur SALMAN Dünya Yüzme Şampiyona12. sı 25 Mart’ta Melbourne’de başladı. Deneyimli ve genç efsaneleri buluşturan şampiyonada ilk iki gün şampiyona rekorlarıyla geçerken üçüncü günden sonra dünya rekoru kırılmayan bir gün bile olmadı. Laure Manaudou’nun girizgahını yaptığı oyunun başrol oyuncusu Fransız sporcudan bir yaş büyük olan Michael Phelps oldu. Fransızların 20 yaşındaki efsanesi Laure Manaudou 29 yıldır kırılmayan 400 metre serbest stil şampiyona rekorunu kırarak Melbourne’de gelecek rekorların fitilini de ateşlemiş oldu. Bayanlar 4x100 metrede Avustralya, erkekler 4x100 metrede de Avustralya’nın ardından ikinci olan ABD şampiyona rekorlarını ele geçirmeyi başardılar. İkinci gün bayanlar 200 metre bireysel karışıktaki şampiyona rekoruyla açıldı. Kathryn Hoff 2 dakika 10.13 saniyeyle rekoru eline geçirirken günün ikinci şampiyona rekoru da 100 metre kelebek finalinde 57.15’le Libby Lenton’dan geldi. ABD’yle birlikte 4x100 metrede şampiyona rekoru kıranlardan biri olan Michael Phelps beklendiği gibi şampiyonaya damgasını vurdu. 21 yaşındaki yüzücü, 200 metre serbest stilde 6 yıldır kırılamayan dünya rekorunu kırdığı gibi erkekler 200 metre kelebek, 200 metre bireysel karışık, 400 metre bireysel karışık ve 4x200 serbest stilde dünya rekorlarını eline geçirmeyi bildi. Toplamda 8 altın madalya için geldiği Dünya Yüzme Şampiyonasından talihsizlik sonucu 5 dünya rekoru ve 7 altın madalyayla dönmek durumunda kaldı. Michael Phelps’in baş temsilcisi olduğu dünya rekoru kırma furyasında 100 metre sırtüstünde Aaron Peirsol kendi rekorunu geliştirirken, Ryan Lochte 200 metre sırtüstünde geçen yıl kırılan dünya rekorunu Melbourne’de 0.12 saniye geriye çekmeyi başardı. İlk gün 400 metre serbest stilde şampiyona rekorunu kırmayı başaran Laure Manaudou, bayanlar 200 metre serbest stil yarı finalinde Pederica Pellegrini’nin ele geçirdiği dünya rekorunu, 1.55:52’yle geride bırakarak yeni dünya rekortmeni olmayı başardı.Bayanlar 50 metre sırtüstünde dünya rekoru ABD’li yüzücü Leila Vaziri tarafından tam iki kez kırıldı. Hem 50 metre sırtüstü yarı finalinde hem de finalinde Vaziri 28.16’lık dereceyi elde edip 2005’de kırılan dünya rekorunu 0.03 saniye geliştirdi. Bayanlar 200 metre sırtüstü mücadelesinde de Natalie Coughlin 59.44’lük dereceye ulaştı.Bayanlar mücadelelerinde kırılabilen dünya rekorlarından biri de 4x200 metre serbest stilde geldi. Amerikalı bayanlar dünya rekorunu 7.50:09’luk dereceyle Almanya’nın ellerinden almayı başardı. Şampiyonanın son gününde 3 dünya rekoru daha tarihin tozlu yaprakları arasına karıştı. 200 metre bireysel karışıkta şampiyona rekorunu kıran Kathryn Hoff aynı disiplinin 400 metre mücadelesinde 4.32:89’la dünya rekorunu eline geçirmeyi başardı. Bayanlar 4x100 karışık finalinde Avustralya 3.55:74’le rekoru kırmayı bildi. Ancak oyunun son muhaveresi başrol oyuncusundan geldi. Son güne 7. altın madalyayı sıkıştıran Michael Phelps, 400 metre bireysel karışıkta elde ettiği 5. dünya rekoruyla şampiyonanın sonunu ilan etti. Phelps 8 madalya hayaline ulaşamasa da şampiyonanın yıldızıydı. Emre Aşık 34 yıl daha futbol oynamak istediğini söyledi. ‘ 2008’e kadar devam limpiyat, Dünya ve Avrupa şampiyonlukları sahibi, ‘Asrın Güreşçisi’ unvanlı ulusal güreşçi Hamza Yerlikaya, kendi adının çok kez spekülasyonlara karıştırılmak istendiğini söyledi. Avrupa Şampiyonluğu’nu 7 kez, Dünya Şampiyonluğu’nu 3 kez ve Olimpiyat Şampiyonluğu’nu da 2 kez kazanarak büyük başarılara imza atan Hamza Yerlikaya, camia içinde kendisiyle rekabet içinde olmak isteyen sporcular bulunduğunu kaydederken “Rekabetin olduğu yerde başarı olur, ancak işin tuhaf yanı sıkletlerin ve kategorilerin farklı olması. Bunu tam rekabet olarak değil, kişisel olarak yorumluyorum’’ dedi. Bu tür olayların spor içinde her zaman olduğunu kaydeden Hamza Yerlikaya, “Bunlar insanın tabiatında olan şeyler. Akıllının ayıp saydığıyla ahmak övünürmüş. Bizim O hakkımızda ufak tefek spekülasyonlar yapmak isteyenler var. Kendileri kapı arkasından söyleyip başkalarının vasıtasıyla bunu yapmak isteyenler var. Ben 1991 yılından beri dünya minderlerindeyim. Çok insanlar, sözler, kaoslar geçti. Beni kaosun içine sokmak isteyenlerin bugün yarısı mezarda, yarısı da evinde oturuyor. Ama ben hala dimdik ülkem için, milletim için mücadele etmeye devam ediyorum’’ diye konuştu. Hamza Yerlikaya, kariyerini ne kadar daha sürdüreceğiyle ilgili olarak, sporu bıraktıktan sonra geri dönmenin imkânsız olduğunu belirterek şunları söyledi: “Ben 2008 Pekin Olimpiyat Oyunları’na kadar devam etmeyi düşünüyorum. Ondan sonrası için ise ne desem yalan olur. Sporu bıraktıktan sonra her şey olabilirim ama bu işin bir yaşı var. Elimde imkân varken olabileceğimin en güzeli olmalıyım.’’ emokrasiyi bir türlü hazmedemedik... Hadi onu anladık. Tarihi pek eski değil. Ya spor?.. Tarihi çok eski... Onu da hazmedemedik. Hâlâ onu bir savaş gibi düşünüyoruz. Özellikle de futbolda... Yabancı ülke maçları öncesi ve sonrası kullanılan çoğu sözcük, savaş sözcükleri! Vuracağız, ezeceğiz, yakacağız, devireceğiz gibi... Halkı tahrik edecek sözcükler... Dünyanın hangi ülkesinde bizimki kadar saha kapatılıp boş tribünlere oynanıyor? Oysa sporun anlamı ve tarifi yürüyenkoşan ahlaktır. Temcit pilavı gibi bunu sık sık yineliyoruz. Ama yaşanan çirkin olaylar bizi zorluyor. Son Yunanistan maçı çok çarpıcı. Maç değil de sanki bir hesaplaşma... Ulusal savaş hesaplaşması adeta... Anlı şanlı spor medyamız, reyting uğruna bu hususta Türkiye’yi ateşledi. Oysa bu hesap 80 yıl önce kapanmıştı... Nikopolidis, golleri yemeseydi eğer, kaybetseydik maçı, ulusal savaşı kaybetmiş gibi olacaktık. Bütün Türkiye ayağa kalkacaktı. Atina’daki maçta tribünlerde Atatürk’e hakaret eden pankartların ne gereği vardı. Bir grup Yunan fanatiğinin 80 yıl önce kapatılan hesabı yeniden ortaya koyması D GÖRÜŞ HALİT DERİNGÖR Spor Savaş Değildir tam anlamıyla tartışma konusu. Türban meselesi ülkeyi sarsıyor. Aydınlık çağın gerisine düşürülmeye çalışılıyoruz. Peki neredeyiz? Nerede Atatürk’ün istediği gençlik? Hani reaksiyon? Futbol denilen narkozu almışız. Gözümüzü açacak halimiz kalmamış. Sanki ölü toprağı serpilmiş üstümüze. İşte, çok önemli saydığımız 2008 Avrupa Kupası eleme maçında, Yunanistan’ı yendik ve Norveç’le berabere kaldık. Şimdi takımı çalıştıran ve oynayan oyuncular sanki birer feza âlimi! 150’şer bin YTL prim alacaklar. Hayırlı olsun. Peki, gruptan çıkıp finallere kadar yükselseler, şampiyon da olsalar ne olacak? Eski yıllarda Maca uluslararası ayıp ve çirkinliktir. Aklımın almadığı bir husus var. Zaman zaman takımlarımıza motivasyon anlamında Atatürk ilkeleri enjekte ediliyor. Siyasette alıştık, ama şimdi sporda da çok kullanılır oldu. Gerekligereksiz Atatürk’ün ismi atılıyor ortaya. O büyük devlet adamı hiçbir zaman sporu bir savaş gibi düşünmemişti ki... Ve, “Ben sporcunun zeki, çevik ve ahlaklısını severim” tümcesi çok anlamlıdır. Biz, Atatürk’ü işimize geldiği zaman ve istediğimiz şekilde kullanmaya çalışıyoruz! Oysa Atatürk’ün gençliğe hitabında, ileride doğacak olası tehlikeler yer alıyor. Ülke dahili ve harici bedhahlar tarafından parsellenip satılıyor. Laiklik ilkesi, ristan, Almanya gibi dünya devlerini yendik. G. Saray UEFA Kupası’nı aldı ve evrensel bir şöhrete kavuştu. Hepimiz gururlandık. Brezilya yıllarca dünya şampiyonu oldu da ne oldu? Hepsi birer tarih... Ama Brezilya ekonomik çıkmazlardan bir türlü kurtulamıyor. Halkın çoğu sefil. Ya biz? Futbolda hatırı sayılır bir düzeye geldik, ama asgari ücret 450 YTL. Sokaklarda insanlar isyanlarda. Açız diye bağırıyorlar. Avrupa Topluluğu’nda da ucu açık bir süreçteyiz. Ne zaman kapanacak? 15 yıl mı, yoksa yarım asır sonra mı, bunu bilemiyoruz! Futbolu küçümsüyor musun? Nasıl küçümserim ki! 70 yıldır onunla haşır neşir oluyorum. İçinden hiç çıkmamışım. Bana göre, bireyler olsun devletler olsun, sporda güçlü ve kuvvetli olmak, rakiplerini yenmek yadsınamayacak bir övünme kaynağıdır. Bütün dünyada takip edilmek, konuşulur olmak kolay iş değil. Ne var ki bunlar devam eden olaylar değildir. Gelir geçer ve tarihte yerini alır. Örneğin bizim elimizde bir şey kalmadı. Şimdi arşivlere bakıp tozlanmış resimlerimiz karşısında hüzünlenip duruyoruz... İşte o kadar... hderingor?hotmail.com ‘ ‘ Zaman zaman haksızlık yapıldığını düşünüyorum. Ancak vazgeçmemek önemliydi. Beşiktaş’ta kadro dışı kaldığım dönemlerde Fikret Hoca bana çok yardımcı oldu. Önemli olan oynamasan da vazgeçmemek. Niye oynatılmıyorum diye sorun çıkarmadım. O yüzden benim için önemli olan Galatasaray’ın kadrosunda bulunabilmek. Tomas, Song ve Tolga ile beraber forma mücadelesi veriyoruz. Kim oynarsa oynasın önemli olan katkı yapabilmek. ‘ Servet çok başarılı bir oyuncu. Ancak gün geçtikçe daha iyi olacak. Bazı maçlarda duracağı yeri tam olarak bilmiyor. Ama bunu da giderecektir. Elbette beraber oynamak isterim. Hem G.Saray’ın hem de Ulusal Takım’ın savunmasında. Defansta benim idolüm futbol oynadığı dönemlerden Gökhan Keskin. Forvet olarak ise en çok Nobre’den çekiniyorum. Yeniden yapılanma şart Ali ABALI Türkiye’de futbolun ön planda olduğunu ve basının hep bu yönde haberler yaptığını söyleyen Dünya Okçuluk Federasyonu Başkanı Prof. Uğur Erdener, Türk sporunun yeniden yapılandırılması gerektiğini vurguladı. Amatör sporların her zaman geri planda kaldığını da belirten Erdener, “Spor yalnız futbol değildir” dedi. Dünya Okçuluk Federasyonu Başkanı Prof. Uğur Erdener ile Türk sporunun son durumu hakkında görüştük. Türk sporunun gelişemediğine işaret eden Erdener, sorularımızı şöyle yanıtladı: Uluslararası düzeyde görevler almış bir spor adamı olarak, yurt içinde ve dışında Türk sporunu nasıl görünüyorsunuz? Futbol neden hep önde? Türk sporunun yurtiçinden bakışıyla yurtdışından bakışı arasında ciddi farklar olduğunu söyleyebilirim.Yurtiçinden baktığımızda sadece spor anlamında futbolu görüyoruz. Futbolun dışında bazen de basketbolu buluyoruz. Ama diğer spor dalları yok. Yurtiçinden bakış böyle. Günün koşulları medyayı bu yönde zorlayabilir, ona saygılıyım. Bu konuda herhangi bir eleştiri de getirmiyorum ama acı gerçek de budur. Yurtdışında sporun çok ileri olduğu ülkelerde futbolun ciddi anlamda büyük sektör oluşturduğu yerlerde bile basın amatörlere yer veriyor. Orada diğer spor dallarına yaklaşım çok farklı. Gazetelerde değişik spor dallarının değerlendirildiği ve kamuoyuna gereği gibi yansıtıldığını görmek mümkün. Türkiye’de ise tek yayın kuruluşu olan TRT’yi bu durumun dışında tutuyorum. Yıllardır TRT bütün spor dallarına belli ölçüler içinde yer vermeye çalışıyor. Kuruluşundan itibaren bunu korumaya ve yayınlarını hep bu ölçü içerisinde yapyor. O nedenle TRT’yi bu genelin dışında tutuyorum. Ama yurtdışındaki basında değişik spor dallarını bulmamız mümkün. Eğer Türk basının kaygısı reyting ise aynı kaygı yurtdışındaki basında da var. Yurtdışında değişik medya kuruluşları ve temsilcileriyle yaptığımız konuşmalarda bu reyting konusu gündeme geliyor ve tartışıyoruz. Ülkemizdeki gibi tek yönlü bakışı yurtdışında görmüyorum. Ben bunu süreç olarak değerlendiriyorum. Yani medya kuruluşlarımızın artık diğer spor dallarına da yer vereceklerini düşünüyorum. Bugün büyük spor kulüplerimizin antrenmanı bile haber olurken, ülkemizde yapılan ve 50 60 ülkenin katıldığı bir Dünya Şampiyonası’nı basında göremiyoruz. Yer verilse bile kısaca geçiştiriliyor. Ben bu durumu olumlu görmüyorum. Böyle bir değerlendirme olmamalıdır diye düşünüyorum.