25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

8 1.46 YTL’yi geçen dolar son 4 ayın zirvesine çıktı, borsa yüzde 2 düştü, faiz yüzde 20’yi aştı C ekonomi İŞÇİNİN EVRENİNDEN ŞÜKRAN SONER 9 MART 2007 CUMA Dalga piyasayı kırdı geçti Gelişmekte olan piyasaların “riskli” bulunmaya başlanmasıyla hızlanan sert satış dalgası, en zayıf halkaların başında gelen İMKB’yi salladı. Necdet ÇALIŞKAN Sermaye piyasalarında, Çin’deki borsa balonunun patlaması ve uluslararası dev fonların Japon Yeni’ne geçişiyle başlayan satış dalgası, Asya başta olmak üzere dünya borsalarını derinden etkilemeye devam ederken, İstanbul Menkul Kıymetler Borsası (İMKB) yüzde 2.02 düştü. Gün içinde 1.46 YTL’yi de aşan dolar, son 4 ayın en yüksek seviyesine çıktı. Bono piyasasında ise faiz tekrar yüzde 20’nin üzerine tırmandı. Küresel borsalardaki hareketi en sert biçimde hisseden borsaların başında gelen İMKB’de Ulusal 100 Endeksi birinci seansta 38 bin 824 puana kadar gerileyerek, yüzde 3.15’e düştü. İkinci seansta gelen tepki alımlarıyla borsa günü 820 puan düşüşle 39 bin 729 puandan kapattı. Borsada işlem gören 339 hisse senedinin 275’i değer kaybederken, ortalama düşüş yüzde 2.02 oldu. Satışların ağırlıkta olduğu borsada 1.2 milyar YTL’lik işlem hacmi gerçekleşti. Döviz piyasasında ise yabancıların dolara geçişinin hızlanmasıyla YTL, Kasım 2006’dan bu yana en düşük seviyesine geriledi. Gün içinde dolar 1.46 YTL’yi de aştı. Günün sonunda ise serbest piyasada dolar 1.4520 YTL’ye, 1.91 YTL’yi aşan Avro ise 1.8970 YTL’ye geriledi. Bono piyasasında ise en çok işlem gören 26 Kasım 2008 vadeli tahvilin bileşik faizi yüzde 20.29’a çıktı. Uluslararası finans çevrelerinde genel ekonomik durumun “sağlam” olmasına karşın, yaşanan satış dalgasının son 3 yılda yaşanan en sert düzeltme hareketi olduğu ve piyasalardaki gerilimin, yeni denge oluşana kadar bir iki hafta daha süreceği tahmin ediliyor. Öldüren Aşk ABD emperyal işgal gerekçesinde Afganlı kadını burkadan kurtarıyor, Iraklı kadına özgürlük, demokrasi getiriyordu. Bu kanlı işgalde en ağır bedeli ödeyen kadınlar oldular. Kadın haklarında Saddam diktatörlüğü dönemine rahmet okutan geriye gidişler var. Şeriatın mezhep, tarikat, aşiret çatışmasında, giderek kanlı, ilkel boyutlar kazanan hesaplaşmasında kadın ve çocuklara yönelik şiddetin, taassubun, vahşetin sınırı yok. Tek tek av gibi öldürülmeleri yanında, idam kararları, tecavüz objesi idam infazlarına konu yapılmalarıyla..! kadın üzerinden acımasız güç kullanmanın sonu yok. İsrailli çocuklara imzalatılan bombalarla Lübnanlı kadın ve çocuklar öldürülürken.. bir başka dram, kadın üzerinden siyasetin vahşi yeni boyutları, Hamas’ın kadın ve çocuklarının evlerinde kalmaları sayesinde, silahlarının İsrail bombalarından etkilenmemesi gerçeğinde yatıyor. İran’da üniversiteye girişte kadınlara yüzde 65’lere varan kota yaratılması gerçeği ise İranlı kadınların erkeklerle eşit değil, cinsiyet ayrımcılığında toplumsal yaşam ve silahlı savaşta öncü güç yapılmalarını gösteriyor. ABD karşısında nükleer santrallar önünde nöbet tutan kadınlar, sokaklarda, eylemlerde, üniversitelerde.. her yerde direnişi, rejimi ayakta tutan, taze kan olarak kullanılan güç, kadınların.. Sırp askerlerinin Bosnalı kadınlara sistemli biçimde tecavüz eylemlerinde ise ilkel hayvani dürtü; kendi ırklarından saydıkları ancak din değişikliği ile ihanete uğradıklarını düşündükleri MüslümanBoşnak kadınları Ortodoks Slav olarak hamile bırakmaktı. Özetle gerçek şu ki kadınların 1980 sonrası örgütlenme, hak savaşımında ortak refleksle, farklı özel sorunlara yönelik çıktıkları yolda, örgütlenerek kaydettikleri önemli kazanımlara karşın, küreselleşme adı altındaki yeni dünya sömürü düzeni çarkları, liberalizmin vahşi yeni boyutlarıyla kaybettikleri var. Kadınların, hakları için savaşımını, kadın örgütlülüğü evrensel dayanışması ile kazanımlarını bir köylünün bilinçli, özenerek doğru dürüst tarlasını ekmesine benzetirsek..Yeni liberalizmin vahşi çarklarının işleyişini, kadın haklarına yönelik olumsuz sonuçlarını, kadın gücünün keşfedilip, özgürleşme savaşımının ayrımcılık aracı, vitrinde kullanılması sayesinde, bin bir emekle edinilmiş ürünü götüren sele benzetebiliriz. Ülkemizde ve dünyanın her yerinde bir yandan kadın hakları savaşımı, örgütlülüğü ile kazanılanlar var. Diğer yanda eskisinden çok daha ağır bir kadın emeği sömürüsü, kadına yönelik şiddet, töre cinayetleri, savaşsız bile uygulanan vahşet var. Eşitlik, özgürlük için çıkılmış yolda kadınlar nerelerde ayrımcılığın, çok daha ağır bir şiddetin, sömürünün odağı oluyorlar? İşte şimdi en çok bu soruyu sorup, bu acımasız oyunu bozmak gerekiyor... soner?cumhuriyet.com.tr YEN Z İ RV E D E ?ABD ekonomisindeki durgunluk sinyallerinin artması, küresel piyasalardaki paranın rotasını değiştirdi. Bir hafta öncesine kadar düşük faizli ülkelerden (Japon Yeni, İsviçre Frangı...) borçlanıp, yüksek faizli (Türkiye, Brezilya...) piyasalara giden (carry trade) paranın yönü tersine döndü. ? Japonya’nın geçen ay yaptığı faiz artışının ardından carry trade işlemlerinden doğan açıklarını kapatmaya çalışan uluslararası yatırımcıların yen talebiyle, Japon Yeni’nin dolar karşısındaki değeri son 3 ayın zirvesine çıktı. ?ABD’de geçen hafta açıklanan yüzde 2.2’lik büyüme rakamının beklentilerin altında kalmasıyla artan ekonomik büyümeye yönelik endişeler, gelişmekte olan ülkelerdeki çıkışı hızlandırdı. ? Türkiye’de de piyasalarda, bu yıl yapılacak olan seçimlerin baskısı her geçen gün daha çok hissedilirken; mart ayı için beklenen çift haneli enflasyonun şubat ayından gelmesi de riskleri artırdı. ? Hisse senedi satıp, dolar alan büyük yatırımcılar, gelişmiş ülkelerin hazine tahvillerine yöneldi. BORSALARDA DOMİNO ETKİSİ Domino etkisiyle tüm dünyayı saran düşüşler, sıcak parayı yine gelişmiş ülkelerin para birimlerine ve devlet kâğıtlarına yöneltirken, satış dalgası Asya’dan, Avrupa’ya; Avrupa’dan da Amerika’ya sıçrıyor. Asya’daki tüm borsalar düşerken, kayıplar Japonya’da yüzde 3.3’ü, HongKong’da yüzde 3’ü, Malezya’da yüzde 4.6’yı, Hindistan’da yüzde 3.8’i buldu. Satışlar Avrupa borsalarını da olumsuz etkiledi. Fransa’da CAC 40, Almanya’da DAX, İngiltere’de FTSE gibi önde gelen endeksler yüzde 1 ile yüzde 2.5 arasında değer yitirdi. ABD’de ise Dow Jones ve S&P 500 endeksleri yüzde 0.30 düşüşle açıldı. Koku da elektronik ortama taşınıyor Necdet ÇALIŞKAN Eposta, egünlük, eticaret, edevlet derken, internet kokuyu (ekoku) da elektronik ortama taşımaya hazırlanıyor. Güney Koreli uzmanlar, gelecek 10 yılın olası teknolojik gelişmelerini değerlendirdi. 2015’TE EKOKU GÖNDERİLEBİLECEK Enformasyon ve İletişim Bakanlığı’nın 3 bin 500 teknoloji uzmanına sorular yönelterek yaptığı araştırmaya göre, internet kullanıcıları 2015 yılında internet aracılığıyla koku gönderebilecek. Rapora göre, 2015’te her kokunun aromatik içeriğini ve nasıl karıştırılması gerektiğini tanımlayan dijital kodlar olacak. İnternet aracılığıyla gönderilebilecek kokuya ait veriler, bilgisayardaki koku kartuşunu harekete geçirecek. Kartuş da gönderilen kokuyu salgılayacak. Araştırma ekibinin başkanı Ryoo PillGye, geleceğin müşterisinin teknolojik ihtiyaçlarını anlayabilmek için yapılan araştırmanın sonuçlarını açıkladı. İşte ilginç veriler: ? 2012’de cep telefonları iki ay boyunca şarja gerek duymadan çalışabilecek. ? 2015’te askerler kurşun ve su geçirmez, çevreye göre rengini değiştirebilen “bukalemun üniformalar” giyecek. ? 2018’de ameliyat yapabilen robotlar hizmete girecek. İnsan vücudundaki damarlarda yolculuk edebilen mikrorobotlar, sağlık sorunlarını tespit, analiz ve tedavi edebilecek. ? 2014’te hayatımıza üstün teknolojili gözlükler girecek. 2 ve 3 boyutlu olacak olan bu gözlüklerle dijital fotoğraf çekip, video kaydı yapılabilecek. adınlar, 1980’li yıllardan sonra kadın hakları için savaşımda yeniden atağa geçerlerken, aslında 8 Mart’a konu olan başkaldırıdaki gibi öncülük emekçi kadınlara düşmüştü. ABD’de kadın emeği sömürüsüne karşı, 1857 yıllarında ölümüne direnen kadınların yerine bu kez İngiliz madencilerinin eşleri geçmişti. Yeni liberalizm rüzgârlarında madenlerin kapatılması kararı ile maden köylerinde yaşayan, yaşamları kararan, evden hiç çıkmamış, politize olmamış kadınlar, maden işçilerinin grevlerini ayakta tutmak üzere sokağa çıkınca.. Dünya çıkar, iktidar kavgasında, yeniden unuttuğu nüfusun yarısının, kadının gücünü keşfetti. Erkek egemen düzende kadına yönelik bu yeni aşk, öldüren aşka dönüştü... Kadın hakları savaşımında, feminist hareket ve örgütlenmeler ile, bulundukları noktalardaki dayanılmaz sorunlara karşı durmak için yola çıkan kadınların elele vererek yarattıkları güçle, bu güçten yararlanma arayışları birbirine karıştı... Kadınlar kimi örgütlenmelerde kotalar, kimilerinde öncelik tanıma, özendirmelerle açılması için zorlanılan yollarda yürüyerek siyasi partiler, sendikalar, demokratik kitle, sivil toplum örgütlenmelerinde, çalışma yaşamında, kamu alanlarında yer almak üzere atağa geçtiler... Dünyanın her yerinde, kadın sorunu, sömürü biçimi ile bağlantılı öncelikleri değişmek üzere, çok etkin bir başkaldırı, kadın hakları savaşımı gündeme geldi. Dünyanın küreselleşmesi, medya gücü, etkileşim bağlantılı çok gözle görülebilen hızlı sonuç alma da söz konusuydu... Batı demokrasilerinde siyaset ve sendikal alanda etkili katılımı hızlandıran kota ve desteklerle paralel, liberal politikalarda ezilen sol da toparlanıyor gibiydi. Yeni sol rüzgârları böyle estirildi, kadınlar önde.. iktidar, başarı yolu açıldı. Tabii bu çarpıcı görüntünün cazibesinde, gerçekte sol partilerin sosyal devlet, sosyal demokrat, sol kimliklerini attıklarını, Sosyalist Enternasyonal’in belgelerinde bile eşitliğin anlamının terk edilmesiyle yetinilmeyip sözlük olarak dahi metinlerden çıkarıldığını atladık. Sendikalı işçi sayısında yarıya ulaşan kayıpları, sosyal dampingle işsizlikten en çok kadınların pay aldıklarını göremedik. Kadın ve çocuk emeği sömürüsündeki patlama, en zengin demokratik, hukuk düzeni içindeki ülkelerde dahi kayıt dışı ev eksenli çalışmayı ikiye üçe katlamış, taşeronlaştırma, yasal hakların geçerli olmadığı emek sömürü düzeni, doğrudan kadın ve çocuk emeği sömürüsüne oturtulmuştu. ??? Yoksul güneyde kadın ve çocuk hakları gaspı, sömürüsü, geriye gidiş elbette katlanacaktı. Ücret ve sosyal yaşamdaki damping, insan haklarında dibe vuruş, savaşlarla iç içe kadın hakları savaşımı, kadın gücünün keşfedilip kullanılması, kadın üzerinden siyaset, çıkar savaşları düzenini getirdi. K emokrasilerde siyasi ve iktisadi haklar ve özgürlükler bir bütünün ayrılmaz parçalarıdır. Bireysel ve toplumsal hak ve özgürlükler arasında denge sağlanması, demokrasinin olmazsa olmaz diğer boyutunu meydana getirir. Özgürlükler ve haklar arasında bu denge ile birlikte “iktisadi paylaşım” konusu öne çıkar. Toplumda “refahın dengeli paylaşılması”, hak ve özgürlükler arasındaki uyumun bir sonucu olmak zorundadır. Refahın dengeli paylaşımının sağlanması için sosyal sınıfların paylarını alabilmesi gerekir. Türkiye’de bu sosyal sınıflar fındık, çay, tütün, pancar, pamuk, tahıl üreticisidir; yani tarım sektörüdür. Memurdur, işçidir, esnaftır, “KOBİ”dir, yerli sanayicidir. Bu sosyal sınıfların (sektörel üreticilerin) paylarını alabilmeleri için “başbakanların ağızlarının içine bakmamaları”, örgütlenmeleri gerekir. Örgütlenirler, siyasal olarak güçlenirler. Kendileri parti kurarlar veya yakın bir partiye destek vererek iktisadi paylarını dengeli bir biçimde alırlar. Böyle olunca, yabancı tekellere özel kanunlar Meclis’ten geçemez. Anayasal düzen, hukuk düzeni, “Bu örgütlenmelerin altyapısını hazırlar, sosyal sınıfları destekler, onların siyasal bir güç olmalarını sağlar”. Bunun adı sosyal devlettir. Sosyal devlet siyasi, sosyal, iktisadi ve hukuki düzenin, “toplumda refahın geliştirilerek dengeli dağıtılmasını sağlayacak şekilde” kurulması ve işletilmesi demektir. Siyasi, hukuki ve iktisadi kurallarla donatılmış piyasa altyapısı, “sosyal devlet için D BIÇAK SIRTI EROL MANİSALI Demokrasinin İktisadi Boyutu... Ve Darbeler... di (mikro) bir dağınıklığın ve boşluğun içine itiliyorlar. 2) Bu boşlukta mikro birimler, hükümete, yabancı şirketlere, Brüksel’e ve Washington’a bağımlı ve muhtaç hale özellikle getiriliyorlar. 3) İç yapılanmada iki antidemokratik oluşum güçleniyor: “Siyasal sermaye”, Batı kapitalizmi adına örgütleniyor; İslamcı yapılanmalar “iktisadi, siyasi, kültürel ve dini piyasalarda” egemen olmaya başlıyor. Bu iki grup antidemokratik bir biçimde, “iç rejimi ve dış ilişkileri ele geçiriyorlar”. Avrupa’yla Derin Bağlar kitabının üç bölümü bu konuların tahliline ayrıldı. Batı kapitalizmi ile İslamcı siyasiler arasında piyasa mekanizması üzerinden kurulan bağların tehlikeli sonuçları gösterildi. Siyasal sermaye ve siyasal İslam birlikte, Batı kapitalizminin ve emperyalizminin Türkiye üzerindeki hesaplarının ve planlarının bir parçası olmuş durumdalar. Olay sadece iktisadi boyutu ile değil siyasi, askeri ve kültürel boyutlarıyla birlikte yürütülüyor; “İlımlı İslam modeli, yabancılara özel şirket ka de, sadece amacı sağlayacak bir araçtır”. Gelişmekte olan ülkelerde siyasi, sosyal ve iktisadi bir önderliği kesinlikle olamaz. Düzeni piyasa belirleyemez, yönetemez. ABD ve Batı Avrupa ülkelerinde piyasalar “siyasi, iktisadi ve sosyal amaçlar doğrultusunda yönlendirilerek kullanılırlar”. İçerde başka, dışarda başka kurallar uygulanır. İçeride rekabet ve denge, dışarıda tekelcilik ve baskı (saldırı) esastır. “Bush ve Blair, şirketleri için özel kanunları bazen rica ile (baskı ile), kimi zaman da silah zoruyla geçirir.” AKP hükümetinin izlediği politikanın uygar dünya gerçeklerine ve demokrasiye uymadığını; Türkiye’nin siyasal, iktisadi ve sosyal anlamda ulusal çıkarlarına ters düştüğünü göstermeye çalışıyorum. İşin antidemokratik boyutu çok önemlidir; Türkiye hızla, demokrasiden daha da uzaklaşıyor; totaliter bir yapıya sürükleniyor. Özgürlük çığırtkanlıkları ile sermaye ve din egemenliği demokrasinin yerini alıyor. 1) Sosyal sınıfların örgütlenerek demokrasiyi işletmeleri imkânsız hale getiriliyor. Köylü, memur, işçi, esnaf, yerli şirketler fer nunları, 301. madde, federalleşme kanunları” işbirliğinin sonuçları. Sosyal devletin içi boşaltılıyor. Devletin iktisatta, eğitimde, sağlıkta ve güvenlikte ulusal kimliği hızla zayıflatılıyor. İktisadi işler tamamen “serbest ve dışa açık piyasaya” bırakılıyor. Avrupa’da özelleştirilmeyen ve serbest piyasaya bırakılmayan şeyler Türkiye’de özellikle yapılıyor. Özgürlük ve demokrasi çığırtkanlığı yapılarak totaliter ve sömürgeci bir düzen oluşturuluyor. Bu bir sivil darbedir. Sosyal sınıflar örgütsüz, güçsüz ve başıboş hale getiriliyor. Bireysel haklar ve özgürlüklerle toplumsal haklar ve özgürlükler arasında denge tamamen bozuluyor. Bireyler ve şirketler “sanki bağımsızmışlar gibi çil yavrusu halinde dağıtılıyorlar”. Bireyler ve topluluklar kimlere teslim ediliyorlar? 1) Yerli siyasal sermayeye ve onların arkasındaki Batı tekellerine. 2) Tarikatlara ve cemaatlere bırakılıyor. Kenan Evren’in liderliğindeki 12 Eylül darbesi bu hareketin başlangıcı oldu. Demokrasinin yerine sömürgeciler ve İslamcılar işbirliği halinde yerleşmiş oluyorlar. Bu örtülü totaliter ve İslamcı düzeni kurarken de “demokrasi adına...” demezler mi... Şarlo Diktatör filmindeki o ünlü cümle neydi? “Diktatörler özgürlükleri halk için değil, kendileri için isterler...” Bu süreci durdurmak zorundayız... 73 milyon el ele, omuz omuza... Bu Cumhuriyet bizim... Başka bir Türkiye yok... www.istanbul.edu.tr/iktisat/emanisali “Avrupa’daki İslam” ve “Mevlana” tartışılacak FRANKFURT / MÜNSTER (Cumhuriyet) – Mevlana yılındaki ilk toplantılardan biri Yıldız Kenter ve Talat Halman’ın katılımlarıyla Frankfurt’ta gerçekleştirilecek. Hessen Eyaleti Atatarükçü Düşünce Derneği tarafından düzenlenen toplantı, 11 Mart 2007 pazar günü saat 13.00’te, Hamburger Allee 210 adresindeki Mariott Hotel’de başlayacak. Yıldız Kenter ile Talat Halman’ın “Mevlana: Aşkın Coşkusu” başlığı altındaki konuşmalarından sonra toplantı çerçevesinde bir de sema gösterisine yer verilecek. Öte yandan Münster’de, 11 Mart 2007 tarihinde, “Avrupa’nın İslam ile Birlikte Geleceği” konulu bir podyum tartışması yapılacak. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği tarafından düzenlenen ve kültürlerin günlük yaşamda karşı karşıya gelmelerinin de tartışılacağı bu toplantı, Münster Üniversitesi’nin Schlossplatz 2 adresindeki salonlarında gerçekleştirilecek. Toplantıya Lale Akgün, Angelica SchwallDüren, Christoph Straesser gibi milletvekillerinin yanı sıra, Münster Üniversitesi İslam İlahiyatı Bölümü’nden Prof. Dr. Muhammed Sven Kalisch ile Protestan Papazı Hartmut Dreier de katılacak. Dr. Yeşim Erim’in yöneteceği toplantının başlama saati 15.00.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear