25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

12 Avrupa ülkelerinin ceza yasaları, yurttaşın korunması anlayışına göre yorumlanıyor C dizi 9 MART 2007 CUMA Almanya’da ceza ‘Nazizm’e S ayın Adalet Bakanı açıklamasında, bizdeki eski 145, 158 ve 159., şimdiki 299, 300 ve 301. maddelerin karşılığı olan suçları sayarak (dikkate şayandır, yalnızca 301. maddenin karşılığını vermiyor, veremiyor), 301’den daha geniş ve farklı bir suç kategorisini düzenleyen hükümlerden değil, bu suç tiplerinin de içinde bulunduğu “devlet aleyhine işlenen diğer suçlar”dan 2004 yılında 72 mahkumiyet kararı bulunduğunu söylüyor. İyi de sormak gerekmez mi, bu mahkumiyet kararları hangi suçlardan verilmiştir? Sayın Bakan, “bu mahkumiyet kararları bizdeki 301. maddenin tam karşılığı olan maddeden verilmiştir” demiyor, diyemiyor. Ne yapıyor bunun yerine, bizde de suç olan ancak 301’le ilgisi olmayan bazı suçları sayıyor (devlet başkanına hakaret, bayrağı, ulusal marşı tahkir gibi) ve bunların da içinde yer aldığı geniş bir suç kategorisinden verilen mahkumiyet sayısını aktarıyor. Böylece, kamuoyu sanki Almanya’da 301’in karşılığı olan maddeden 2004 yılında 72 mahkumiyet kararı verilmiş şeklinde bir algılamaya sürükleniyor. Bu kampanyanın etkili olduğunu, kamuoyunun kandırıldığını, aldatıldığını hep birlikte görüyor, yaşıyoruz. Oysa Sayın Bakan’ın açıkladığı 72 rakamının içinde, kaç tanesi Alman ulusuna hakaretten verilen mahkumiyet kararıdır sorusunun cevabı sıfırdır. Kaç tanesi devlete, hükümete, anayasa mahkemesine hakaretten verilmiştir sorusunun cevabı ya sıfırdır ya da bir elin parmakları kadar. Üstelik, Almanya’da bu maddeden hüküm giymiş olanların çoğunun “Neonazilerle” ilgili olarak ve devletin bayrağını yakıp, Nazi bayrağını göndere çekmek, Nazizm içerikli nefret söylemleri nedeniyle olduğunu da eklemek gerekir. Yine de karşılaştırma yapmak isteyenler, bizdeki dava ve mahkumiyet sayısı ile kıyaslayabilirler. Hollanda örneği yanıltıcıdır dalet Bakanı’nın açıklamasındaki en dikkat çekici sayısal veriler, Hollanda ile ilgili olanlardır. Bakın 301’le ilgili açıklama yapan Sayın Bakan’ın söylediklerine: “Ceza Kanunu’nun 92 ve devam maddelerinde ‘devletin güvenliğine karşı suçlar’ düzenleniyor. 111 ve devamı maddelerinde ‘kraliyete karşı suçlar’, 131 ve devamı maddelerinde ise kamu düzenine karşı suçlar var. Bu maddeler ışığında, 111. maddede ‘krala hakaret etmek’, 113. maddede ‘aşağılayıcı yazılar dağıtmak’, 131. maddede ‘suç işlemeye tahrik’, 132. maddede ‘tahrik edici yazılar dağıtmak’, 137. maddede ‘bir grup insanı aşağılamak’, 137. maddede ‘nefrete teşvik etmek’ suçları düzenleniyor. Hollanda’da bu maddelerden dolayı yapılan yargılamaların dökümü ise şöyle: A Bu suçlardan dolayı 2004’te 240, 2005’te 274, 2006’da 287 dava açıldı. Bunlardan 2004’te 134, 2005’te 146, 2006’da 139’u cezai yaptırımla sonuçlandı.” İyi de Sayın Bakan, bu söylediğiniz suçların, bizim konumuz olan 301’le ilgisi ne!.. Bu söylediğiniz türden suçların benzerleri, bizim ceza kanunumuzda zaten varlar. Biz 301’i mi konuşuyoruz., yoksa Ceza Kanunlarındaki devlet aleyhine suçları ya da nefret suçlarını mı konuşuyoruz? Eğer, Hollanda’dan sıraladığınız suçlarla ilgili bizim ülkemizde açılan davaları ve verilen mahkumiyet kararlarını da verirseniz ne olur biliyor musunuz? Dudak uçuklatan rakamlar ortaya çıkar. Yani sözün özü şu: Hollanda’da 301. maddedekine benzer bir suç yok. Bırakın farklılığı benzerlik bile yok Akın ATALAY (*) CK’nin 301. maddesinde korunan, Cumhuriyet (uygulamada Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak yorumlanıp, buna göre değerlendirme yapılıyor) ile anayasal organ (yasama, yürütme, yargı) ve devlet kuruluşları (askeri ve emniyet teşkilatı) açısından Avrupa devletlerindeki durum nedir? İtalya’da ceza kanunu açısından Cumhuriyet de, Anayasal organlar da, devletin silahlı kuvvetleri de tahkir ve tezyife karşı korunuyorlar. Ancak, İtalya’daki uygulama ile bizim ülkemizdeki uygulamayı karşılaştırdığınızda arada bırakın farklılığı, benzerlik bile yok. Bu durumda ne yapacağız? Birilerinin dediği gibi, uygulamacılarımızın (savcılar ve hâkimlerin) demokratik kültürünün, hoşgörü anlayışlarının gelişmesini, ifade özgürlüğünün önemini kavramalarını mı bekleyeceğiz? Bu uğurda yazarlarımızı, gazetecilerimizi, siyasetçilerimizi yargılamaya, mahkum etmeye ya da Hrant Dink gibi ölümüne sebep olmaya devam mı edeceğiz? Yoksa, bu madde lafzen aynı olsa bile İtalya’da başka, Türkiye’de başka anlaşılıyor. Mademki istemediğimiz sıkıntılara ve sonuçlara yol açıyor, o halde bundan bir an önce kurtulalım mı diyeceğiz? Almanya’da yukarıda değinildiği gibi devletin silahlı kuvvetleri ve emniyet teşkilatına hakaret diye bir suç yok. Almanya Federal Cumhuriyeti’ne, anayasal organlar olan meclislerine, hükümetlerine ve anayasa mahkemelerine ve bunların üyelerine yönelik hakaret (o da devletin saygınlığını bozacak tarzda olmak kaydıyla) suç sayılıyor. Ancak, Almanya ile Türkiye arasındaki uygulamaya bakıldığında da, lafızdaki benzerliğin uygulamada tam tersi olduğu görülmektedir. Fransa’da mahkemelere, silahlı kuvvetlere, resmi kurumlara, kamu idarelerine yönelik onur ve haysiyet kırıcı fiiller para cezasını gerektiren bir suç olarak öngörülmüştür. Ancak, tıpkı İtalya ve Almanya’da olduğu gibi bu maddelerin algılanışı, yorumlanışı, uygulanışı bizim ülkemizden tamamen farklıdır. Aynı durum, İspanya, Portekiz, Belçika, Danimarka, Hollanda ve Avusturya’da geçerlidir. İspanya’da suç sayılan yalnızca İspanya’nın simge ve amblemlerinin (bayrak, ulusal marş) aşağılanması ve küçük düşürülmesidir. Belçika’da yalnızca anayasal kuruluşlara hakaret suç sayılmaktadır. Hollanda’da 301 benzeri bir madde yoktur. Danimarka’da 301 benzeri bir madde yoktur. Portekiz’de Cumhuriyeti, ulusal marşı, ulusal bayrağı, ulusal sembol ve amblemleri aşağılamak suçtur. 301’le tek benzerliği Cumhuriyetin aşağılanması suçudur. Avusturya’da da 301 açısından tek benzerlik Avusturya Cumhuriyeti ve eyaletlerine hakaret ve tahkirdir. T ? Fransa’da mahkemelere, silahlı kuvvetlere, resmi kurumlara, kamu idarelerine yönelik onur ve haysiyet kırıcı fiiller para cezasını gerektiren bir suç olarak öngörülmüştür. Ancak, tıpkı İtalya ve Almanya’da olduğu gibi bu maddelerin algılanışı, yorumlanışı, uygulanışı bizim ülkemizden tamamen farklıdır. ? Belçika’da yalnızca anayasal kuruluşlara hakaret suç sayılmaktadır. Hollanda’da 301 benzeri bir madde yoktur. Danimarka’da 301 benzeri bir madde yoktur. Portekiz’de Cumhuriyeti, ulusal marşı, ulusal bayrağı, ulusal sembol ve amblemleri aşağılamak suçtur. 301’le tek benzerliği Cumhuriyetin aşağılanması suçudur. ? Bizim ülkemizdeki devlet algılanmasında ise, devlet üstün ve otoriter bir kişilik, muhalif görüştekilere karşı korunması, kollanması gereken bir yapı olarak görünmekte ve ne yaparsa yapsın hakkında olumsuz söz söylenmemesi, eleştirilmemesi gerektiği zihniyeti hâkimdir. Bu uğurda, bırakın ifade özgürlüğünü, gerekirse nice canlar feda edilmeye hazırdır. Fark buradadır. öneminden bir şey kaybetmeyeceğini; toplum olarak bu devlete meşru silah kullanma, yasa yapma, yürütme, yargılama yetkilerini verdiğimizi, bunun için bu güçlü yapıya karşı asıl korunması gereken biz insanların, yurttaşların temel hak ve özgürlükleri olduğunu bir görebilsek, bu kültürü bir yerleştirebilsek bu sorunların üstesinden geleceğiz. Bir de uzlaşma kültüründen, 301 konusunda toplumun uzlaşmasından söz etmek gerekiyor. İfade özgürlüğümüzün az ya da çok kısıtlanması konusunda nasıl bir uzlaşma sağlanabilir ki? Demokratik toplumlarda, demokratiklik ilkesi üzerinde pazarlık olmaz, çoğunluğun istediği her şeyin mubah sayıldığı toplum demokratik toplum değildir. Demokratik toplum, 70 milyonun içinde isterse tek bir kişi olsun, onun olmazsa olmaz haklarının güvencede olduğu, hiçbir kişi ve kurumun bu hakkı sınırlayamadığı, ortadan kaldıramadığı, dokunamadığı toplumdur. Devlete, millete küfür ve hakaret özgürlüğü mü istiyorsunuz? Devlete, millete küfür suç olmasın mı?... vb. sığ, saptırıcı sorularla, gerçeklerin üzerini örtmeye devam edersek, demokratik toplum olduğumuz bir şekilden ve yazıdan ibaret olarak kalmaya devam eder. (*)Avukat Cumhuriyet Gazetesi hukuk danışmanı BASIN KONSEYİ ÖNERİLERİ Amaç ifade özgürlüğünü genişletmek ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Basın Konseyi Başkanı Oktay Ekşi, avukat Turgut Kazan ile birlikte, Türk Ceza Yasası’nın (TCY) 301. maddesiyle ilgili Basın Konseyi’nin değişiklik önerisini Adalet Bakanı Cemil Çiçek ile CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’a sundu. Bakan Çiçek ve Müsteşar Fahri Kasırga ile yaptığı basına kapalı görüşmenin ardından Ekşi, 301. maddenin, ifade özgürlüğünün genişletilmesi doğrultusunda değiştirilmesini sağlamaya katkıda bulunmayı amaçladıklarını ifade etti. Avukat Turgut Kazan da maddedeki “Türklük’’ ifadesi yerine “Türk Ulusu’’ denilmesini, suçun oluşması için, “saygınlığın zedelenmesi, kamu güveninin ve barışının bozulacağı ölçüde bir eylem ağırlığının aranması’’ şartının getirilmesini ve maddedeki “aşağılamak’’ sözcüğü yerine de “hakaret’’ sözcüğünün kullanılmasını önerdiklerini ifade etti. BİTTİ BAYKAL’DAN DESTEK YOK Ekşi ve Kazan, daha sonra önerilerini CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’a sundu. Basına kapalı olarak gerçekleştirilen görüşmenin ardından Kazan “301. maddeyle ilgili değişiklik önerilerine Baykal’ın verdiği yanıta’’ ilişkin soru üzerine, “Sayın Baykal maddenin değiştirilmesinin ele alınmasına karşı olduğunu açıkladı. Değiştirilmesinin çeşitli nedenlerle yanlış olacağını belirtti’’ dedi. Kazan, konuya ilişkin Adalet Bakanı Cemil Çiçek’in görüşünün sorulması üzerine de, “Kendisi, önerimizin diğer önerilerle birlikte değerlendirileceğini söyledi’’ yanıtını verdi. 301. MADDE KALDIRILMALI Agos gazetesi yazarı Aydın Engin, TCY’nin 301. maddesini ihlal ettiği gerekçesiyle Şişli Adliyesi’nde ifade verdi. (RANA ERDEN) ‘İhbarla açılmış, trajikomik bir soruşturma’ İstanbul Haber Servisi Hakkında Türk Ceza Yasası’nın 301. maddesini ihlal ettiği için soruşturma açılan Agos gazetesi yazarı Aydın Engin, bu soruşturmanın 2007 Türkiyesi’ne yakışmadığını söyledi. Engin, “301. maddenin değiştirilmesi Ankara’da görüşülürken, 301. maddeyi ihlal ettiğim gerekçesiyle ifade vermek komik ve trajik” dedi. Gazeteci yazar Aydın Engin, Agos gazetesinin 5 Ocak tarihli sayısında yayımlanan “Yeni Yıl Yazısı Gibi” başlıklı yazısında TCY’nin 301. maddesini ihlal ettiği gerekçesiyle dün Şişli Adliyesi’ne gelerek ifade verdi. Adliye çıkışında gazetecilerin sorularını yanıtlayan Engin, 9 Ocak günü kendisi hakkında suç duyurusunda bulunulduğunu anımsatarak, bu suç duyurusunun “daha önce ihbarcı grup içindeki bir şahıs” tarafından yapıldığına dikkat çekti. Bu konuda bir gazeteciye soruşturma açılmasının “utanç verici” ve 2007 Türkiyesi’ne yakışmayan bir durum olduğunu vurgulayan Aydınlar kalıcı çözüm istiyor İstanbul Haber Servisi Aralarında Vedat Türkali, Bilgesu Erenus, Eşber Yağmurdereli, Akın Birdal’ın da bulunduğu çok sayıda aydın, TCY’nin 301. maddesinin değiştirilmesinin kalıcı bir çözüm olmayacağını belirterek “301. maddenin kaldırılmasını” istediler. Taksim Hill Otel’de düzenlenen basın toplantısında açılış konuşmasını yapan avukat Kemal Aytaç, Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in katledilmesiyle 301. maddenin yeniden tartışılmaya başlandığını anımsatarak, tasarının yasalaşmasının ardından ortaya çıkan sorunların ise özellikle de 301. maddenin “cengâver” savunucusu olan Adalet Bakanı Cemil Çiçek tarafından bir uygulama sorunu olarak ele alındığını ifade eti. Aytaç, “Hükümet 301. maddenin kaldırılması gerektiğini söyleyenleri duymazdan gelerek soruna kalıcı bir çözüm aramak yerine günü kurtarmaya çalışmaktadır” diye konuştu. Yazar Vedat Türkali de 301. maddenin Türkiye’yi tahribata uğrattığını belirterek “Bu madde kaldığı müddetçe tarihte cinayet maddesi olarak anılacak” dedi. İnsan hakları savunucusu Akın Birdal da “301. madde demokrasinin ve toplumsal barışın önünde tehtitdir, değişiklik çözüm değildir, kaldırılmalıdır” dedi. ‘DEVLET’ VE ‘YURTTAŞ’ ALGILAYIŞI Sayılan tüm ülkelerdeki uygulamada, bu suçların bizim ülkemizdeki gibi yazarlarına, gazetecilerine, siyasetçilerine, bilim adamlarına, ifade özgürlüğünü kullananlara karşı devleti korumak amacıyla kullanılan bir silah olmadığı da kesindir. Çünkü, yukarıda adı geçen bütün devletlerdeki, devlet algısı, devlete bakış açısı bizim ülkemizdeki gibi değildir. Oralarda, devlet, vatandaşa karşı korunması gereken bir kurum olarak değil, tersine vatandaşın bu devlet denilen belirli yetki ve güçle donatılmış organizasyona karşı korunması gerektiği içselleştirilmiş, yerleşmiş bir zihniyettir. Bizim ülkemizdeki devlet algılanmasında ise, devlet üstün ve otoriter bir kişilik, muhalif görüştekilere karşı korunması, kollanması gereken bir yapı olarak görünmekte ve ne yaparsa yapsın hakkında olumsuz söz söylenmemesi, eleştirilmemesi gerektiği zihniyeti hâkimdir. Bu uğurda, bırakın ifade özgürlüğünü, gerekirse nice canlar feda edilmeye hazırdır. Fark buradadır. Oysa, devletin 50100 kişinin hakkında ağır sözcükler kullanması, eleştirmesi, aşağılamasıyla itibarından, gücünden, etkisinden ve Agos gazetesi yazarı Aydın Engin, hakkında 301. maddeyi ihlal ettiği için açılan soruşturma kapsamında ifade verdi. Soruşturmanın 2007 Türkiyesi’ne yakışmadığını vurgulayan Engin, “301. maddenin değiştirilmesi Ankara’da görüşülürken, 301. maddeyi ihlal ettiğim gerekçesiyle ifade vermek komik ve trajik” dedi. Engin, 301. madde kaldırılmadıkça fikir insanlarının tehdit altında olacağını dile getirdi. zincir örmemesi gerektiğini anlattığım yazımda, ben (Fransa’ya gidip ‘Ermeni soykırımı yoktur’ desem bu yasayı çıkaracak Fransız hükümeti bana o yüzden ceza verecek. Ben Türkiye’ye geldiğim de ‘Ermeni soykırımı vardır’ desem bana yine ceza verilebilir) dedim. Soruşturmanın dava olmasını gerektirecek hiçbir kanıt yok. Bu yazıya dayanarak suç ihbarında bulunanlar ya kültür seviyesi düşük ya da inadına ihbarda bulunan insanlardır. Bu tür ihbarcılığı meslek edinmiş bir grup tarafından yapılmış şikâyettir. Savcılık suç duyurusunu okuduktan sonra çöpe atması gerekirdi fakat ihbarcılığı iş haline getiren birini ‘ÖZGÜRLÜĞÜN ÖNÜNE ZİNCİR ÖRMEYİN’ Aydın Engin, yazıyı Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink öldürülmeden önce kaleme aldığını ve yazısında siyasetçilerin düşünce özgürlüğünün önüne zincir örmemesi gerektiğini anlattığını dile getirdi. Engin, şöyle devam etti: “Bu benim yazdığım ironik bir yazıydı. Mizahi yazı yazmanın riskleri var Türkiye’de. Siyasilerin düşünce özgürlüğünün önüne dikkate aldı. Bir gazeteciye bu nedenle soruşturma açılmasını utanç verici buluyorum.” Aydın Engin’ın, hakkında 301. maddeyi ihlal gerekçesiyle soruşturma açılmasına neden olan söz konusu yazıdaki ifadeler şöyle: “Dilimin döndüğü, kalemimin elverdiği, aklımın erdiği ölçüde, Kürt sorununa da, Kıbrıs düğümüne de Ermeni sorununa da değineceğim. Hatta sadece yazıp çizmekle kalmayıp yeni yılda bir punduna getirip, yolumu Paris’e düşürüp, Concorde Meydanı’nda ‘Duyduk duymadık demeyin; 1915’te Ermeni Soykırımı olmamıştır’ demek; ardından Türkiye’ye dönüp Ankara’da Güven Parkı’nda bir taşın üstüne çıkıp, ‘Duyduk duymadık demeyin, 1915’te Ermeni Soykırımı uygulanmıştır’ demek gibi planlarım var. Çünkü oy avcılığı yapan siyaset bezirgânlarının halkların acılarını, geçmiş ve geleceklerini karartmalarına ve kanatmalarına seyirci kalamam.”
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear