Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
30 MART 2007 CUMA ekonomi PARİS’TEN UĞUR HÜKÜM ürkçede “Sayılı gün çabuk geçer” diye hafiften hüzünlü hoş bir deyiş vardır, bilirsiniz. Eski Fransa cumhurbaşkanları De Gaulle, Mitterrand hatta Giscard kadar eli kalem tutmayan, yazmaktan ziyade konuşmayı seven 5. Cumhuriyetin (1958 ?) en az “entelektüel” beşinci devlet başkanı Jacques Chirac da sayılı günlerinde elini çabuk tutmaya karar verdi. Buralarda “geleceğin gerisine” yazılı iz bırakmak adettendi. Cumhurbaşkanlığı koltuğunda topu topu 4 haftası kalan başkan, bu sıfatıyla iktidarı süresinde (19952002 ve 20022007) yaptığı önemli konuşmalar, müdahalelerden derlenmiş iki ciltlik okkalı bir derleme yayımlandı. 22 Mart’ta piyasaya sürülen “Fransa için Mücadelem” ve “Barış için Mücadelem” (Ed. Odile Jacob Yayıncılık) başlıklı kitaplar, başkanın kendi ifadesiyle, yeni seçilecek devlet başkanına yardımcı olmayı (da) hedefliyor. Okura “akıl değil, fikir” öneren 12 yıllık başkan, ilk cildi Fransa, ikinci cildiyse dünya sorunları, politikaları konusundaki görüşlerine hasretmiş. Chirac böylelikle 25 Mart’ta Roma Antlaşması’nın 50’nci yaşını kutlayan Avrupa Birliği’ne de bir saygı göndermesi yapmış. Yıllardır ulusal veya uluslararası platformlarda söylediklerini yakından izlediğimiz için, bu kez de kitap piyasaya çıkmadan önce edinip, özellikle Türkiye konusunda yazdıklarını da birinci elden öğrendik. Chirac’ı, “Cumhuriyetçilik” ilkesine bağlılığından “jakobenmerkeziyetçi” veya “laiklik”e tutkusundan ötürü “ateistfaşist”; söyleminde “sosyal” boyuta verdiği ağırlık nedeniyle “antiliberal, gizli solcu”, hatta gençlik yıllarındaki hassasiyetinden “komünist” niteleyenlere; ABD dümen suculuğuna koyduğu çekincelerden, Fransa’nın tarafsızlığına titizlenmesinden ötürü “ilkel antiAmerikancı”, geleneksel Fransız sağının son temsilcisi olması hasebiyle “emperyalist, kapitalist” veya Türkiye’ye tavrını da kullanıp “fırıldak” diye suçlayanlara, 1100 sayfayı aşkın iki kitapta epeyce cevap var. Gerisi yazımız dışı, fakat şu son noktada, yani AB’nin geleceği ve Türkiye’ye takınılacak tavır konusunda Chirac kitaplarında, 22 Nisan–6 Mayıs yarışından galip çıkmaya aday üç siyasi rakibe dair “turnusol kağıdı” niteliğinde malzeme veriyor... ??? Her gün değişik sonuçlarla karşılaşsak da, kamuoyu yoklamalarındaki genel eğilime göre şimdilik dar aralıklarla seyreden rekabette “modern sağ”ın (!) adayı, iktidar partisi başkanı, 26 Mart pazartesi günü ballı İçişleri Bakanlığı koltuğunu bırakan Nicolas Sarkozy önde gidiyor. Kısa adıyla Sarko, iktidardaki De Gaulle’cü (Golist) UMP partisinin organik uzantısı olsa da, Chirac’ın mirasını reddettiği gibi, her vesileyle söz konusu gelenekle köprüleri attığını vurgulamaktan çekinmiyor. Neoliberal ekonomik programına eklemlediği milliyetçi söylemi ve otoriter adımlarıyla yarının dünyasını nasıl gördüğünü kendince dürüst ve tutarlı biçimde sergiliyor. Daha ilkokuldan, “Türkiye’nin Avrupa coğrafya ve kültüründe yerinin olmadığı”nın öğretildiğini savunan Sarko’nun konuşmaları parti toplantılarında çılgınca alkışlanıyor. Dolayısıyla o da, dünyada yükselen milliyetçi dalgalarla, yani “çağdaş modernizm”le ne denli uyumlu (!) olduğunu kanıtlamış oluyor. Ne de olsa gözü Fransız aşırı sağcı ve milliyetçi oylarda... “Ne sağcıyım,, ne solcu... Varsa yoksa Milli Birlik!” sloganına sarılan İETT arazisi ihalesini kazanan Sama Dubai, KDV ile birlikte peşin olarak 1 milyar 156 milyon YTL ödeyecek ‘Mahkemelik imar’la satış Toplam 46 bin 241 metrekare ticaret ve konut alanına sahip Levent’teki İETT Garajı arazisinin satış ihalesini Dubai Şeyhi Maktum’un şirketi Sama Dubai kazandı. İSTANBUL (Cumhuriyet) Levent’teki İETT Garajı arazisinin satış ihalesinde en yüksek teklifi veren Dubai Şeyhi Maktum’un şirketi Sama Dubai İstanbul Gayrimenkul AŞ, yüzde 18’lik KDV ile birlikte toplam 1 milyar 156 milyon YTL ödeme yapacak. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı Merkez Binası yanında bulunan İBB Gençlik ve Spor Müdürlüğü Salonu’nda yapılan açık artırmaya, Sama Dubai’ye ait en yüksek teklif olan 840 milyon YTL’nin Merkez Bankası kuruna göre dolara çevrilmesiyle elde edilen 606 milyon dolarla başlandı. Açık artırma başlangıcında Fiba Gayrimenkul Geliştirme İnşaat ve Yatırım AŞNurol Holding AŞ ortak girişimi ihaleden çekildi. İhalede sona kalan Sama Dubai ile Zorlu arasında açık artırmada Zorlu, Sama Dubai’nin 705 milyon dolarlık teklifinin ardından ihaleden çekildi. Sama Dubai İstanbul Gayrimenkul AŞ, 977 milyon YTL’lik fiyatın, Belediye Başkanı Kadir Topbaş tarafından 980 milyon YTL’ye yuvarlanması talebini geri çevirmedi. Topbaş, ihalenin ekonomideki istikrar ve şehrin gelişmesinin yansıması olduğunu söyledi. Arsanın, belediyenin en büyük gayrimenkulü olduğunu belirten Topbaş, paranın hizmetlere yatırılacağını, İstanbul’un ulaşım sorununun çözümü için kullanılacağını kaydetti. Topbaş’ın konuşmasının ardından şirket yetkilileriyle anlaşma imzalandı. Mimarlar Odası araziyle ilgili davalarının sürdüğünü açıklamıştı. Topbaş, yazarımız Oktay Ekinci’yi hedef alarak “Maksadı nedir? Bunu sormalı” dedi. Fransa’da Başkanlık Seçimi (2) C 9 T ‘DUBAİ TOWERS’A ODAKLANACAĞIZ Sama Dubai İcra Kurulu Başkanı Ferhan Feriduni “Türkiye’yi global büyümemizin mihenk taşı olarak görüyoruz. Bu noktadan sonra, toplamda 5 milyar doları bulmasını planladığımız gayrimenkul projelerimizin ilk adımını teşkil edecek Dubai Towers projemize odaklanacağız” dedi. Feriduni sözlerine şöyle devam etti: “Yapacağımız iş İstanbul siluetine yeni bir yüksek bina eklemekten ibaret değil. En üst kalitede ofis alanlarını, dünya klasmanında lüks bir oteli, rezidans dairelerini ve son derece özel bir alışveriş merkezini bünyesinde bir araya getirecek eşsiz bir kompleks yaratacağız. İstanbulluların tavsiyelerinden yararlanacağız.” 4. Levent’teki İETT arazisi 46 bin 241 metrekarelik inşaat alanı ile İstanbul’un en değerli arazilerinden biri olarak gösteriliyor. Dubai Holding’in gayrimenkul geliştirme ve yatırım şirketi Sama Dubai, bu araziyle ilgili yatırım niyetini ilk olarak 2005 yılı Ekim ayında İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile birlikte gerçekleştirmeyi planladığı bir ortaklık ile beyan etmişti. Kamuoyunun tepkisiyle İstanbul Büyükşehir Belediyesi ihaleye çıkma kararı almıştı. Oktay EKİNCİ Boğaziçi sırtlarına “Dubai Kuleleri”ni dikmek için Levent’teki İETT arazisine geçen yıl talip olan Şeyh Maktum ihaleyi kazansa bile, acaba aynı ihaleyle pazarlanan “imar durumu”ndaki inşaat haklarını kullanabilecek mi? İmar hukukundaki “kamu yararı” önceliği ile yargının “bilimsellik” karşısındaki hassasiyetini bilen herkes, bu soruyu “hayır” diyerek yanıtlıyor. Çünkü Mimarlar Odası’nın aynı imar kurallarını iptal ettirmek üzere açtığı davanın gerekçeleri “yürürlükteki yasalar”a dayanıyor. Yasalar ise belediyenin imar yetkilerini “keyfi” değil, şehircilik kurallarına uygun kullanmalarını öngörüyor. Bu nedenle İstanbul’un zaten aşırı düzeyde yoğunluk yüklenmiş bir bölgesindeki “sınırsız yapı yüksekliği” ve “sınırsız toprak altı kullanımı” ile 3 emsalli bir imar durumunun hukuka uygun bulunması çok Hukuk skandalı! düşük bir olasılık... İşte bu gerçek açıkça bilindiği halde, dahası aynı gerçeğin ışığında söz konusu imar haklarının mahkemede sorgulanmakta olduğu bir süreçte, arsanın bu koşullar ile ihaleye çıkartılması ise tam bir hukuk skandalı... Büyükşehir Belediyesi’ni yönetenler, kamuya ait bir mülkü “mahkemelik imar koşulları” ile pazarlayıp elden çıkarırlarken, açıkça yargıya müdahale ederek “Hukuk ne derse desin, biz bu kararla satışı yaparız” tutumu içinde “anayasal suç” işliyorlar... Aynı koşullarda araziyi satın alanlar da kendilerine “söz” verilen imar haklarıyla ilgili mahkeme sürecini “önemsemeyerek”, bir hukuk devleti olan Türkiye’de, siyasetin yargıyı “etkisiz” bırakacağına yönelik “krallık” anlayışıyla hareket ediyorlar... Ancak arsanın yeni sahibi kim olursa olsun, öyle görünüyor ki yeni bir “GalataPort” olayının da İETT arazisinde yaşanması yüksek olasılık. Çünkü konunun gündeme gelişinden bu yana görüştüğümüz hemen tüm şehircilik uzmanları ve planlama hocaları, dava konusu olan imar koşullarının hukuk ve bilim açısından geçerli olamayacağı yönünde fikir birliği içindeler... Geriye Büyükşehir Belediyesi ile ülkeyi yöneten “pazarlamacı” anlayışın sadece “satışa yönelik gelir beklentileri”ne tutsak olmaları kalıyor... Bu “siyasi” sorunun giderilmesi içinse toplumun ve medyanın olanı biteni “emlakçi gözü”yle değil, kentli olarak izlemesi ve değerlendirmesi gerekiyor... liberal sağın sürpriz adayı François Bayrou, aslında Fransa’da hiç bir zaman örgütleşememiş bir Hıristiyan Demokrat hareketin temsilcisi. Başkanı olduğu UDF partisinin kurucusunun, Golist hareketin bölünmesinden yararlanıp 1974 – 1981 döneminde Cumhurbaşkanı seçilen Valery Giscard d’Estaing olması bir raslantı değildir. 9 Kasım 2002 tarihli Le Monde gazetesinde yayınlanan bir söyleşide “Türkiye’nin AB’ne girmesi Birliğin sonudur”, diyerek Türkiye’ye karşı ideolojik ‘Haçlı Seferi’ açan kişiliğin de Giscard olmasıysa hiç mi hiç tesadüf değildir. Yıllarca çeşitli sağ hükümetlerde bakanlık yapan Bayrou’nun, katıksız bir Türkiye karşıtlığından, ikiyüzlü bir Türkiye karşıtlığına kaymasındaki nedeni, ufkunda iktidar görmesinde aramak gerekir. Bir de, Sarko’dan farklı gözükecek ya! Üstelik devlet başkan olduğu takdirde “AB–Türkiye” sorununu kolaylıkla geçiştiremeyeceğini anlayan Bayrou son açıklamalarında “Türkiye’nin AB’ye girmesine karşıyım... Ama... Bir, Fransa devlet olarak sözünü tutmak zorundadır. İki, iki halkalı bir Avrupa çözümü mümkündür. İlkinde kurucu ve avroyu kullanan ülkeler, ikincisinde de hukuki ve ticari ayrıcalıklı ülkeler yer alır” Diyor. Bu şarkıyı daha önce duymuştunuz, değil mi? ??? Biriki istisnai ses dışında Fransız solu tarihi olarak daima Türkiye’ye sahip çıktı. İlkesel ve evrensel planda Türkiye’yi savunan, darbelere (27 Mayıs’a bakışı doktora konusu olur), baskılara, dincilik ve milliyetçiliğin aşırı türevlerine sistemli karşı çıkan, aydınlıkçı ve ilerici hareketlerle her zaman (belki hep arzu edilen dozda olmasa bile) dayanışma içindeki bu solun bugün en güçlü bayraktarı Sosyalist Partisi’nin adayı Segolene Royal’dir. Yeryüzünde hangi kitlesel hareket dönem dönem popülizmin tuzağına düşmemiştir? Hatta Chirac’la birlikte sona erecek Golist geleneğin sol uçlarını dahi kısmen bünyesinde toplayan Royal’in nispi acemiliği ve bilgisizliği, popülizmin dayanılmaz hafifliği Türkiye konusundaki tereddütlerini açıklamaya şimdilik yeter. Royal 15 Mart akşamı milyonlarca Fransız’a hitaben yaptığı televizyon konuşmasında “... Avrupa’nın hümanist değerlerine ne kadar çok ülke katarsak o kadar kazançlı çıkarız. Hatırlatırım, Türkiye laik büyük bir ülkedir. Türkiye’yi reddetmemiz hata olur” diyordu. Aynen cumhurbaşkanı Chirac’ın “Barış için Mücadele” adlı kitabında Türkiye’ye ayırdığı 6 sayfalık “Türkiye’ye Hangi Yer?” başlıklı, 15 Aralık 2004 tarihinde yaptığı bir konuşmadan aktarılan yazısında ve önsözünde de açıklamaya çalıştığı gibi: “AB her şeyden önce bir barış ve istikrar projesidir. Temel amacımız demokrasi, insan hakları ve özgürlüklerin kök salması, insanları ekonomik ve sosyal kalkınmayla daha iyi yaşam koşullarına kavuşturmaktır. Bu ölçütlerle baktığımızda, şartları yerine getirmek kaydıyla Türkiye ile olmak çıkarımızadır. Barış, istikrar, güvenlik açısından böylesi bir güçle bütünleşmemiz kesinlikle olumludur... Birlik sürecinde ‘Türk sorusu’ gündemin hep başında olmuştur ve öyle kalacaktır... Türkiye’ye kapıları kapamak onu tecride iter, radikalizme sürükler... Türkiye gibi uzun zengin tarihe sahip bir ülkeden ettiğimiz taleplerden sonra, keyfi ve kısmi bir sonuca varmak elbette ki akıl dışı olur. Türkler, ‘ayrıcalıklı ortaklığı’ asla kabul etmezler. Tarih önünde çok ağır bir sorumluluk üstlenmiş oluruz.” ugur.hukum@gmail.com eksika’da uyuşturucu kaçakçılarından ele geçirilen ve bir odada paketlenerek üst üste yığılmış dolarları gösteren AP kaynaklı fotoğrafı görmüş olmalısınız. Neredeyse 20 metrekarelik bir odayı doldurduğu görülen paraların toplam değeri 206 milyon dolar. Bu fotoğrafı bazılarının suratına çarpma olanağı olmadığı için köşe yazısı formatını zorlamasına karşın aşağıya aldık. “Nereden buldun” olarak anılan Vergi Yasası’nın yürürlükten kaldırılması için sürdürülen karalama kampanyası sırasında, Türkiye’den bu yasa yüzünden yüz milyar dolar çıktığı ileri sürülüyordu. Vergi kaçakçıları, kara paracılar el ele vermişler, bu yasa yüzünden kaçan paralarla ekonominin krize sürüklendiği saçmalığını yayıyordu. Oysa ülkeden böyle bir para çıkışı yoktu. Aksine “mali milat” olarak anılan tarihte, varlıkların kayıt altına alınması çağrısı sonucunda, Merkez Bankası kayıtlarına göre 7 milyar dolar dolayında yurtdışından kaynak girişi olmuş, ticari bankalar global krize karşın soluklanabilmişlerdi. Merkez Bankası kayıtlarında yüz milyar dolarlık çıkışla ilgili bir kaydın olma M NOT DEFTERİ ZEKERİYA TEMİZEL Mali Disipline Ne Oldu? Şimdi bu yalana inanılabilir mi? Artık bunun önemi kalmadı. Karalama kampanyası amacına ulaştı, yasa yürürlük(AP) ten kaldırıldı. Vergi kaçakçıları, kara paracılar düzenlerini sürdürecekleri sisteme yeniden kavuştular. ??? Yasa yürürlükten kaldırıldıktan sonra bir seri vergi düzenlemesi daha yapıldı. Yoksul kesimlerin sırtına ağır yükler olarak binen dolaylı vergiler yükseltildi, Kurumlar Vergisi oranları düşürüldü. Türk vergi sistemi yoksulluğun ortadan kaldırılmasını sağlayacak ekonomik politikaları destekleyen bir sistem dığı söylendiğinde de çıkışların bavullarla, uçaklarla yapıldığı söyleniyor, hatta bu savlar devletin en üst düzeylerinde bile dillendiriliyordu. Bu fotoğraf o zaman anlaşılmak istenmeyen gerçeği gözler önüne seriyor. Vergiye karşı direnen cephenin yalanlarına göre, fotoğrafta görünen oda gibi, tam 500 oda dolusu para, bu ülkenin polisini, gümrükçüsünü, maliyecisini, istihbaratçılarını atlatarak yüzlerce TIR’la yurtdışına çıkarılabilmişti. Fotoğraf ülkenin ulusal gelirinin yarısına yakın olan yüz milyar doların hem de keş olarak bulundurulmasının ve bavullara doldurularak götürülmesinin olanaksızlığını ortaya koyuyor. olmaktan çıkarılıp “yoksulluğun yönetimini” destekleyen bir yapıya dönüştürüldü. Bu değişikliklerin etkilerinin yasaların yürürlük tarihlerinden sonra, özellikle de 2007 yılından itibaren görüleceği, büyük sıkıntılara karşın sağlanan ekonomik kazanımların yok olacağı uyarıları göz ardı edildi. Yaptıkları düzenlemelerin sonuçlarını kestiremeyenlerin elinde, vergi idaresi ve vergi sistemi etkinliğini yitirdi. 2007 yılının ilk iki ayının bütçe uygulama sonuçları Türkiye’yi önümüzdeki günlerde nelerin beklediğinin habercisi. Yıllardan sonra vergi gelirleri düşüş sürecine girdi. Hatta toplam vergi gelirleri yılın ilk iki ayında bir önceki yılın aynı dönemine göre azaldı. Satıp savarak geçiştirilen bir yılın ardından “bir defalık gelirler” tükenince iki aylık bütçe açığı yüzde 1572 artarak geçen yılın toplam bütçe açığının yüzde 55 fazlasıyla, 8.1 milyar YTL’ye fırladı. Halk için şimdi yeniden bedel ödeme zamanı. Ancak bu defa bedel ödeme zamanı seçim zamanına rastladı. Yani bedel ödeyenlerin bedel ödettirme olanağı var. temizel@cumhuriyet.com.tr Arçelik’e Japonya’dan 2 ödül Ekonomi Servisi Arçelik AŞ, Japonya’dan 2 mükemmellik ödülü aldı. Arçelik’ten yapılan açıklamada, Japon Planlı Bakım Enstitüsü’nün (JIPM), Eskişehir buzdolabı işletmesini “Sürekli Mükemmellik’’ ile ödüllendirirken Romanya’daki Arctic işletmesinin de “Mükemmel Fabrika’’ ödülünün sahibi olduğu belirtildi. Arçelik’in bugüne kadar JIPM tarafından verilen Toplam Verimlilik Yönetimi (TPM) Ödülü’nü 7. kez aldığı ifade edildi. 2004’te yine aynı kuruluş tarafından “Sürekli Mükemmellik’’ ödülüne layık görülen Çayırova işletmesinin ardından Eskişehir işletmesi ile aynı ödülü kazanan Arçelik’in, “bu başarılarla ilkleri gerçekleştirmeye devam ettiği’’ aktarıldı.