25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

30 MART 2007 CUMA kitap V A S I Z P E R T A V S I Z P E R KULE CANBAZI SUNAY AKIN C 15 Enis BATUR Vahan Usta hakkında Beşiktaş yerel yönetimine mektup yakıştırılan isimle gurur duyacaksa, o sokak Vahan Usta’yı kesinkes isterdi diye düşünmeden edemiyorum. "Kültür Başkenti" çalışmaları koyulaşıyor bildiğim kadarıyla. Böyle vesileler şüphesiz gerekmez şehir kültürüne kimi simgesel katkılar getirmek için, gene de bir tür fırsattır. İstanbul’un kataloğunu ara sıra gözden geçirmekten bir zarar gelmez sonuçta. Biz, İstanbul’un kozmopolit geçmişini, bünyesini hiçe sayıyoruz nicedir: Mabeyinci Pavlos’tan Théophile Gautier’ye, Thomas Whittemore’dan Henri Prost’a, Nerval’den Ekelöf’e ne çok selamlanacak, plaketi çakılacak kişi var. Vahan ustayı "şehir mobilyası" olarak tanımlayanlar olmuştur. İstanbul’un anıt ağaçları, eski iskeleleri, sönmüş çeşmeleri neyse, karakteristik özellikleri ağır basmış hemşerileri de odur bana kalırsa; taçlandırdıkça zenginleşir, kültürel çehremize varsıllık katmış oluruz. Vahan usta, bilen bilir, bir gedik sahibi bile olmadı bugüne dek, öyle bir hevesi, hırsı, beklentisi yoktu. Gelgelelim, yarım yüzyıldır sürdürdüğü uğraşı çerçevesinde, bir kaldırım tezgâhı için savaş vermesinin bekleneceği yaşta değil artık. Beyoğlu’ndan göç etmek durumunda kaldığında, Barbaros iskelesiyle BeşiktaşKadıköy iskelesi arasını mesken tuttu. Doğrusu, koşullar çetindi. Kimse, öteki tezgâhçıların ona dirsek atmasına ses etmedi. Yaşı ilerlediği için, hava durumu elvermediğinde tezgâhını açamaz oldu. Büyük bir folklor kahramanına bunca vurdumduymaz davranılmamalıydı, birilerinin elinden tutması beklenirdi. Sayın Başkan; Yerel yönetimler, gecikmeli biçimde de olsa, Türkiye’de de kültür yaşamına yön vermek açısından, en azından güçlü kaynakları nedeniyle, önemli odak noktalarını oluşturuyorlar. Kültür merkezleri açılması ve işletilmesi, festivaller ve benzeri etkinlikler düzenlenmesi kimsenin küçümsemeyi aklından geçirmeyeceği, dudak bükemeyeceği çabalar hiç şüphesiz. Kültür, ama, sokaktan başlar. Kapımızın önünden. Paris’in ünlü "bouquiniste"lerini Paris’e gitmeyenler bile bilir; Seine nehri boyunca sıralanan o metalik kutulu kitapçılar, işlevlerinden öte, birer simgeye dönüşmüşlerdir zaman içinde. Bu uygulamanın İstanbul’un özellikle kıyı şeridindeki çeşitli noktalarda gerçekleştirilmesini gönülden isterim açıkçası; ne ki, bu kadarını beklemek herhalde safdillik olur, ben şimdilik bir "ilk adım" önerisini dillendirmekle yetinmek durumundayım: Vahan usta, 60 yılı aşkın süredir Yıldız’da yaşıyor. Hem de oldukça zorlu koşullar içinde, bu yaşta, tırnaklarını hayata geçiriyor. Onu yakınırken duymazsınız hiç, ermiş kişidir. Gene de, mesleğine ve kişiliğine uygun bir çözüm yolu yaratarak, iki iskele arasında uygun bir noktada, biraz korunaklı, kalıcı bir düzen kurulamaz mı, diye sormadan edemeyeceğim ben. Sayın Başkan: Bu mektup bir yanıt beklemiyor tabii; olacaksa, olabilecekse, o "ilk adım"ın atılmasını bekliyor. Saygılarımla. Define Adası’nın ilk sözleri debiyatta ada denildiğinde akıllara ilk gelen eserlerden biri de “Define Adası” adlı ölümsüz eserdir, hiç şüphesiz. Bu kitabın yazarının yüzünü aydınlatmak için İskoçya kıyılarındaki deniz fenerlerini kullanmalıyız. Çünkü, buradaki fenerlerin çoğu yazarın büyükbabası tarafından, bölgenin en önemli, en tehlikeli yerlerine yapılmıştır. Yazarın babası da fener yapımını sürdürür. Ama, amatörce şiirler, romanlar da yazmaya çalışır. Bir kitabında kendisine masallar anlatan dadısı Cummy’den “ikinci annem, birinci karım ve çocukluk günlerimin meleği” diye söz eden, dünya edebiyatına Define Adası gibi yüzyıllar geçse de ışığı sönmeyecek bir fener armağan eden yazarımız ise Robert Louis Stevenson’dur. E İLK ADIM... Büyükbabasının adını taşıyan oğlunun da, kendi mesleğini sürdürmesini isteyen Thomas Stevenson, mühendislik eğitimi alması için onu Edinburgh Üniversitesi’ne kaydettirir. Bu eğitimi son sınıftayken bırakan Stevenson, hukuk fakültesini bitirse de, barodan gelen çağrıyı reddeder. Doğuştan zayıf olan akciğerleri nedeniyle sürekli olarak öksürük krizlerine yakalanan yazar, hastalığına aldırmadan geziler yapar. Serüven tutkunluğu Barbizon’da, kendisinden on yaş büyük olan Fanny Osbourne ile tanışmasına yol açar. Tanıştığında Bayan Fanny evlidir. Kadının kocasından boşanıp, Stevenson ile evlenmesiyle de Define Adası’na doğru ilk adım atılır. Stevenson, bir gün üvey oğluna öyküler anlatırken, çocuğun isteği üzerine kâğıda bir ada resmi çizer ve bu ada üzerine bir öykü anlatır. Böylelikle de, 1883’te yayımlandığında büyük yankı uyandıracak olan Define Adası ortaya çıkar. Stevenson, Defoe’nun ünlü eseri Robinson Crusoe’dan etkilenmediğini söylese de, Define Adası’ndaki kahramanlardan biri olan Long John Silver’in papağanı için şu açıklamayı yapar: “Hiç şüphesiz bir zamanlar Robinson Crusoe’nundu.” Akşit Göktürk de, “Edebiyatta Ada” adlı kitabında, Define Adası’nın kahramanlarından Ben Gunn’ın adada Tanrı yolunu bulması, keçi postu giymesi ve keçi beslemesiyle Robinson’la olan benzerliğinin altını çizer. Yazar ayrıca, Ben Gunn’ın adaya ceza olarak bırakıldığını belirterek Stevenson üzerindeki Defoe etkisine dikkat çeker. Göktürk, şu düşüncesiyle de, gemicilik tarihinde bir yer biçer Stevenson’un kitabına: “Define Adası, buhar çağından sonra gemiciliğin büyük değişikliklere uğradığı on dokuzuncu yüzyılda, eski deniz kurtlarının, çoktan tarihe karışmış korsanların serüvenli dünyasına bir dönüştür.” Casco adlı yelkenlisiyle, hastalığının ilerlemesi üzerine, doktorların önerisine uyup İskoçya’dan ayrılan Stevenson, annesi, karısı ve üvey oğluyla birlikte Pasifik adalarına doğru yelken açar. Samao Adaları’na yerleşen yazarın sağlığı düzelse de, 3 Aralık 1894’te beyin kanaması sonucu yaşamını yitirir. Kendisini çok seven yerliler tarafından büyük bir törenle adada bulunan bir tepeye gömülen ve itapseverler Dünyası, Vahan Kocaoğlu’nu yakından tanır. İstanbul’un yaşayan en eski sahafları arasında yer alan bu zarif beyefendiyi kimi Vahan bey, kimi Vahan usta diye anar. Kırk yılı aşkın bir süre İstiklâl Caddesi’nin köşelerinde, kaldırımlarında tezgâhını açtıktan sonra, yaşanan tuhaf kentsel gelişmelerin zorunlu sonucu olarak göç etti oradan, arkasında doldurulmaz boşluğunu bırakarak. Bir süredir Beşiktaş’ta. Vahan bey, ikinci el kitap diyarının benzersiz bir portresidir. Ex Libris Sahhaf’ın girişimiyle gerçekleşen Hayal Sahaf: Vahan Usta üzerine yazılar kitabında yer alan denemeler, söyleşiler biraz olsun giz’li serüvenine ışık tutmuştu. Caddenin ana figürlerinden biri olarak sergilere, şiir ve yazılara konu edildi, bu sıralarda bir belgesel çalışmasıyla ayrıca kuşatılıyor: Bu âlem onu görmezlikten gelmedi neyse ki. Necip Fazıl’dan, Dağlarca’dan Salâh Birsel’e ünlü müşterileri oldu; Hasan Pulur’dan Ümit Bayazoğlu’na yazılarına konuk edenleri. Bu Dostoyevski hayranının epey yeraltından notu kâğıda düşüldü bir biçimde. Bir seferinde Turgut Çeviker, bir Beyoğlu sokağına adının verilmesini önermiş, ne kadar yerinde dilek. Kartal sokağı neden olmasın, nasıl olsa adı zaten Su Terazisi değil miydi? Bir sokak kendisine K malikhanesi devlet başkanlığı konutu olarak kullanılan Stevenson’u unutmayanlardan biri de Cemal Süreya’dır. İşte, şairin iki dizesi: Ben bu şiiri yazdım bir akşam üzeri, Aklımda “Define Adası”nın ilk sözleri Ama, hiç kimse Altan Armutak kadar tutkunu olamaz Stevenson’un. Armutak’ın ünlü yazar ile tanışması on yaşındayken ağabeyinin kendisine “Define Adası”nı armağan etmesiyle başlar. Kitabın etkisinde kalan çocuk, kısa sürede değişik tarihlerde yapılan baskılarını satın alır kitabın. Bununla da kalmaz, ortaokuldayken İngilizce, Almanca ve Fransızcalarına da sahip olur. Altan Armutak bir yandan Stevenson hakkında bilgiler toplarken öbür yandan Define Adası’nın büyük bir haritasını çizerek odasının duvarına asar. Lise yıllarına geldiğinde ise Stevenson kitaplarından oluşan özel köşe daha da genişler. Öyle ki, bir şeref defteri de koyar Stevenson kitaplarının yanına. Yazarın doğum günü olan 13 Kasım ve öldüğü gün olan 3 Aralık’ta bir şeyler yazar deftere. Evdekilerin de yazmalarını ister ama sayfalardaki elyazısı yalnızlığa terk edilir. Altan Armutak, akciğer rahatsızlığı geçirdiğinde ailesi telaşlanırken o, havalara uçar mutluluktan. Ne de olsa Stevenson’a biraz daha yakınlaşmıştır. Radyoda yayımlanan “Çocuk Bahçesi” programında oyunlaştırılmış Define Adası’nı kasete kaydeder ve onu dinleyerek uyumaya başlar. Televizyonda ise Stevenson’dan bir uyarlama yayımlansa hiçbir zaman kaçırmaz. İnsanları da tanıştırmak ister yazarla. Evlerin posta kutularına elyazısıyla hazırladığı, Stevenson’u tanıtan broşürler bırakır. Biriktirdiği harçlıklarıyla aldığı yüzlerce kitabı armağan olarak dağıtır arkadaşlarına. Balkonunda baktığı güvercinlere Define Adası’ndaki insanların adlarını verir: Long John Silver, Billy Bones, Kaptan Flint, Ben Gunn... GÜNLERDEN BİR GÜN... Ve Altan Armutak, günlerden bir gün, bir gazetedeki ölüm ilanını okur: “Vefat... Romancı Robert Louis Stevenson’un ailesinden, müteveffa Edwin ve Anne Louis Norwick’in kızları, merhum Niyazi ve merhume Zahide Özdoğru’nun gelinleri, Rodney ve Melvin Gehre’nin kardeşleri, Debbie Lanthorn ve Sandie Kahm’in halaları, Füruzan ve Berna Özdoğru’nun yengeleri, Nüvit Özdoğru’nun sevgili eşi, Amerikan Başkonsolosluğu’ndan emekli Doroty Hediye Özdoğru vefat etmiştir. Cenazesi 9 Kasım 1989 Perşembe günü öğle namazını müteakip Şişli Camii’nden kaldırılarak Zincirlikuyu Mezarlığı’na defnedilecektir... Ailesi... Not: Çelenk gönderilmemesi rica olunur.” Bir Stevenson tutkunu ve uzmanı olan Altan Armutak gazetedeki ölüm ilanı ile karşılaştığında saatler öğleyi çoktan geçmiş, güneş pılını pırtısını toplayarak, Samao Adaları’nda doğmak üzere Süleymaniye Camisi’nin minareleri arasından kaybolmuştur. O Sarışın Kurt/ Attilâ İlhan/ Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları/ 556 s. İşgal Kuvvetleri’nin İstanbul’a girişi ile başlayan “O Sarışın Kurt”, Attilâ İlhan’ın kaleminden Lozan’dan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’na, Cumhuriyet’in ilanından İzmir suikastına Türkiye’nin kuruluş yıllarını, bireysel ve toplumsal coşkuları ve acılarıyla anlatıyor. Rubailer/ Mevlânâ/ Çeviren: Hasan Âli Yücel/ Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları/ 110 s. “Sabır ve kararı kalmamış âşıktan daha biçare kimse olur mu? Zira bu aşk, devasızlığa uğramaktır. Aşk eleminin dermanı ne cimrilik ne de riyadır./ Çünkü hakiki sevgide ne vefa vardır, ne de cefa!..” UNESCO’nun girişimiyle 2007 yılı, doğumunun 800. yılı nedeniyle tüm dünyada “Mevlânâ Yılı” olarak kutlanacak. Mevlânâ Celaleddin Rumî’nin (12071273), Hasan Âli Yücel tarafından Türkçeleştirilen ve ilk kez 1932’de yayıMlanan “Rubailer”i tekrar okurla buluşuyor. Kimlik Mücadelesinde Alevilik/ Erdoğan Aydın/ Kırmızı Yayınları/ 400 s. Yüzyıllardır sistematik olarak asimle edilmeye çalışılan Aleviliğin, kendi öz kimliğiyle yakalamaya başladığı aydınlanma ve temsiliyet olanağı, hem dıştan hem de içten çürütülmeye ve etkisizleştirilmeye çalışılıyor. Bu kitap, Aleviliğin ne olup olmadığından başlayarak, hem kendi içinde hem de dışa karşı yürütmekte olduğu kimlik mü cadelesine anlamlı bir katkı oluşturmayı amaçlıyor. Avrupa’yla Derin Bağlar/ Erol Manisalı/ Truva Yayınları/ 298 s. Erol Manisalı’nın kaleme aldığı “Hayatım Avrupa” dizisinin beşinci kitabı “Avrupa’yla Derin Bağlar”, AKP iktidarında TürkiyeAB ilişkilerini anlatıyor: AKP üst yönetimi ile Brüksel arasındaki “derin bağlar” nedir? AKP için AB bir amaç değil, sadece bir araç; peki, neyin aracı? TSK’ye karşı AKPAB işbirliğinin perde arkası nedir? AKPWashington işbirliğinde, “TürkiyeAB ilişkilerinin bir kaldıraç görevi üslenmesi” ve bu kaldıracın işlevi nedir? Siyasal İslam ve siyasal sermaye, “serbest piyasa üzerinden” siyasal amaçlarına nasıl ulaşıyor? Türkiye’de oligarşi nasıl oluşmuş ve nasıl çalışıyor? Siyasal İslam ve siyasal sermaye oligarşiyi nasıl ele geçirmişler? Türkler Soykırım Yaptı mı?/Gökhan Balcı/ Truva Yayınları/ 238 s. “14 Şubat’ta Erzincan’ı aldık. Ermeniler pek az karşı koydular. Güzel yapılar ve kışlalar yakılmıştı. Bazılarını içini insanlarla doldurup yakmışlardı. İçi cesetlerle dolu kuyular çoktu. Müfrezem 22 Şubat’ta Mamahatun’u (Tercan) işgal etti. Burada sağ kalan kimse bulunamadı. Ermeniler bütün ahalisini öldürüp büyük çukura doldurmuşlardı. Her taraf yanıyordu. Aşkale ve Yeniköy’de de aynı manzara vardı. 20 Şubat’ta Bayburt’a geldik. Buradaki cenazeler insanın aklını oynatacak kadar çoktu. Bütün çocuklar süngülenmiş, yaşlılar ve kadınlar samanlıklara doldurulup yakılmış, gençler baltalarla parçalanmıştı. Çivilere asılmış ciğer ve kalpler görülüyordu. Bunları görünce, Erzurum’daki kardeşlerimizin imdadına koştuk. 1112 Mart’ta Ilıca ve Erzurum’u aldık. Erzurum’da öyle acıklı manzaralar gördük ki insanı, insanlıktan iğrendiriyordu” diye yazıyor Kazım Karabekir Paşa. Bu kitapta, Genelkurmay Ataşe Başkanlığı Arşiv Belgeleri’nden yararlanılarak sözde Ermeni soykırımı iddialarına bir yanıt sunuluyor. Ortaçağda Felsefe/ Étienne Gilson/ Çeviren: Ayşe Meral/ Kabalcı Yayınevi/ 776 s. Sorbonne’da ortaçağ felsefesi dersleri vermiş olan, Académie Française üyesi Étienne Gilson (18841978) akıl ile imanı, felsefe ile teolojiyi uzlaştırmaya çalışıyor. Altı yüzden fazla yayımlanmış yapıtı bulunan Gilson, bu son derece kapsamlı çalışmasıyla Batı düşüncesinin beslendiği damarları, ayrıntılı bir düşünürler, yapıtlar ve inançlar külliyatı oluşturacak biçimde sunuyor. Nâzım, Dünya ve Biz/ Şükran Kurdakul, Sennur Sezer/ Evrensel Basım Yayın/ 184 s. Nâzım Hikmet, bütün şiirlerinde, anlatımındaki yetkinlik ve yeniliklerin yanı sıra, insan yaşamının ve dünyanın içinde bulunduğu aşk ve cinsellik, ölüm ve yaşam, savaş ve barış, emek ve sömürü, yurtseverlik ve antiemper yalizm, gerçek yurtseverlikle insancıllık ve sosyalizm gibi temel sorunlara, bireyle toplumu iç içe ele alarak değinir. Geçmişten ya da güncel olaylardan yola çıkarak insanlığın yaşadığı acıklı durumu; savaş, yoksulluk ve açlığı, özellikle çocuklarla yaşlıların bu durumdan etkilenişlerini, neden ve sonuçlarıyla, sosyopolitik açıdan ortaya koyarak olan biteni sosyalist bir görüşle eleştirir. Sosyalizm, onun yaşamının ve şiirinin temalarından biridir. Nâzım Hikmet’in yüzüncü yaşına armağan olarak hazırlanan bu kitapta, Hikmet’in şiirlerinde yer alan belirgin temalar incelenerek, onun işçi sınıfının şairi olduğu ortaya konuluyor. Sinema Manifestoları/ Hazırlayan: Şenol Erdoğan/ Çevirenler: Pelin Özdoğru, Tuna Yılmaz, Uğur Karaköcek/ Altıkırkbeş Yayın/ 166 s. Grafiyi sinema ile yaratmak noktasında karar kılmış olan adamlar, yapmak istedikleri görüntü devrimini gene de kâğıt üzerinde çerçevelemekten alamamışlardır kendilerini: 1916’lı yıllarda Fütürist Sinemacılar, 23’lerde “sinegöz”cü Vertov, Hollywood’un kutsal ağaçlarını 8mm’lik baltalarıyla parçalayan 40’ların ilk “newyorker”ları, 60’larda geleneksel Alman sinemasının kalıplarından boğulmakta olan Yeni Alman Sineması yaratıcıları, sex, balgam, küfür ve dahi şiddetsiz bir sinemanın sinema olamayacağını savunan “ihlal” sinemacıları, “hayatı bilebilmek için, ölümü safra dolu mesanede düzmeniz gerekir ve bunun her pislik dolu anını sevmeniz gerekir...” düsturu ile yola çıkan “şizoid” sinemacılar ve nihayetinde dijital videodan internet filmciliğine değin uzanan yeniçağın güçlü, kuralsız çocukları... Bu kitap sinema manifestoları üzerine bir araştırma sunuyor. Sabancı Müzesi Louvre Anlaşması Kültür Servisi Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi (SSM) ile Louvre Müzesi arasındaki 5 yıllık kültürel ve bilimsel işbirliği anlaşması, Sabancı Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı ile Louvre Müzesi Başkanı ve Genel Müdürü Henri Loyrette tarafından, Paris’teki Louvre Müzesi’nde 20 Mart’ta imzalandı. Anlaşma uyarınca, SSM’ye “Louvre Müzesi İslam Sanatları Departmanı Partneri” statüsü verilecek. İki müze arasında, 2000’de, Sakıp Sabancı koleksiyonundan hat ve levhaların Louvre’da sergilenmesiyle başlayan ilişkiler, karşılıklılık ve deneyimlerin paylaşılması esasına dayanan anlaşmayla farklı bir boyut kazandı. İşbirliği kapsamında SSM, ŞubatMayıs 2008’de “İstanbul, İsfahan, Delhi / XV. Yüzyıldan XVIII. Yüzyıla İslam İmparatorlukları” sergisini ağırlayacak. Louvre Müzesi’nin İslam Eserleri Koleksiyonu’ndan yaklaşık 200 yapıtın yer alacağı sergi, 15. ve 18. yüzyıllar arasında İslam dünyasının üç büyük imparatorluğu olan Osmanlı, İranSafevi ve HintMugal dönemi yapıtlarını içerecek.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear