Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
16 ŞUBAT 2007 CUMA ekonomi PARİS’TEN UĞUR HÜKÜM Cumhurbaşkanlığı sorun yaratmaz diyen yabancılar, seçimlerden tek partili hükümet bekliyor Dış sermayenin oyu AKP’ye Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin siyasi bir kriz yaratmayacağını vurgulayan Merrill Lynch, genel seçimlerle ilgili olarak, “Yabancı yatırımcılar bir parti kurup iktidara gelseydi, ancak bu kadar memnun olabilirlerdi” yorumunu yaptı. Ekonomi Servisi Türkiye’de ofis açan ABD’li yatırım bankası Merrill Lynch, mayıs ayında yapılması beklenen cumhurbaşkanlığı seçimlerinin “pürüzsüz” geçeceğini ve kasımda yapılacak genel seçimler sonucunda AKP’nin “yüzde 6570 olasılıkla” yeniden iktidara geleceğini öngörüyor. Merrill Lynch’in Gelişen Avrupa, Ortadoğu ve Afrika Bölgesi Sabit Getirili Yatırımlar Stratejisi ve Makro Ekonomik Araştırmalar Bölümü Başkanı Mehmet Şimşek, bankanın 2007 yılına ilişkin öngörülerinin açıklandığı basın toplantısında Türkiye’ye yönelik beklentilerde siyasi gündemin belirleyici olduğuna dikkat çekti. ATIRIMCILAR PARTİ KURSAYDI.. Son 45 yılda AKP’nin yatırımcıların çoğu isteğini yerine getirdiğine dikkat çeken Şimşek, “Eğer yatırımcılar parti kurup iktidara gelseydi. Ancak bu kadar memnun olabilirlerdi” diye konuştu. “Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin genel hatları itibarıyla pürüzsüz geçeceğini düşünüyoruz, siyasi bir kriz çıkacağını düşünmüyoruz” diyen Şimşek, şöyle konuştu: “Kamuoyu yoklamalarını baz aldığımızda, yüzde 6570 olasılıkla AKP’nin Sigara Dev(i)rimi (2) C 9 PİYASALARDA PARANIN ROTASINI 3 SORUNUN CEVABI BELİRLEYECEK 1. ABD’de faizler ne olacak? 2. Emtia fiyatları ne olacak? 3. Küresel büyüme ne olacak? Avrupa Merkez Bankası yüzde 3.5 olan kısa vadeli faizleri bu yıl 50 baz puan daha arttırabilir. Polonya, Çek Cumhuriyeti, Meksika ve Hindistan’da cari açık ve fiyatlar yüksek olduğu için yatırımcılar açısından cazibesini kaybediyor. Brezilya, Rusya, Peru, Kore ve Latin Amerika, yatırımcıların yeni gözdeleri. Türkiye ise yatırım araçlarının fiyatları düşük fakat cari açık yüksek olduğu için sınırda... Y Faiz artışları sürecek. Likidite daha da artacak. Piyasalardaki dalgalanmaların artması son derece doğal. Hisse senetleri son 4 yıldır olduğu gibi tahvillere oranla daha yüksek getiri sağlamaya devam edecek. Yatırımcılar kaliteli şirketlere yönelecek. Piyasalarda önümüzdeki dönemde risk alma iştahı azalacak. Dolar değer kaybetmeye devam edecek. Çünkü, hâlâ yüzde 7 değerli. Amerikan hisse senetleri lehine bir trend yaşanabilir. Gelişmekte olan ülkelere yönelik olarak “yatırımlarınızı artırın” tavsiyesi azaldı. Asya’daki para birimleri, olması gereken değerlerinin hâlâ üzerinde. Cari fazlası olduğu için geçen yıl Asya’ya giren net yabancı sermaye girişi 17 milyar doları buldu. Asya, yatırımcılar açısından bu yıl da cazibesini koruyacak. Japonya’da yüzde 0.25 olan faizler bu yıl 0.75’e çıkabilir. 90’lı yılların başında gelişmekte olan ülkelerin fon ihtiyaçları vardı. Ama şimdi yüksek cari fazlaları var. Esasa fon sağlayıcısı durumuna geçtiler. Gelişmiş ülkelerde ise fon ihtiyacı var. Durum tersine döndü. Gelişmekte olan ülkelerin dış borç ödeme kapasitelerinde ve döviz rezervlerinde ciddi bir artış var. İsterlerse dış borçlarının yüzde 70’ini ödeyebilme kapasitesine sahipler. Dünya nüfusunun yüzde 80’i gelişmekte olan ülkelerde yaşıyor. Toplam döviz rezervlerinin yüzde 65’i bu ülkelerde. Ama bu ülkelerdeki şirketlerin piyasa değeri, dünyadaki şirketlerin toplam piyasa değerinin yüzde 10’unu geçmiyor. ikinci bir dönem daha iktidarda olacağını düşünüyoruz. DYP ve MHP yüzde 10’luk seçim barajı ile flört halinde.. ancak üzerine çıkamadı. Parlamentoya 3 veya 4 parti girse de rakamlar, AKP’nin tek başına hükümet kurabileceğini göste riyor.” Şimşek, AKP hükümeti döneminde piyasaların isteklerinin büyük kısmının yerine getirildiğini; özelleştirme, bütçe açığı, kamunun borçlanması, vergi reformu, AB süreci gibi alanlarda son 45 yılda esaslı bir değişim yaşandığını belir terek, “Bunlar önemli ölçüde AKP’ye atfedildiği için piyasalar, ‘AKP iktidara gelirse rahatız’ diyor’’ değerlendirmesinde bulundu. 2006’da gayri safi milli hasılanın (GSMH) yaklaşık yüzde 8.5’ine ulaşan cari işlemler açı ğının çok yüksek olduğunu ve bu yıl için beklenen yüzde 4’lük enflasyon hedefini de “iddialı” bulduklarını belirten Şimşek, “Seçimlerden reformcu ve güçlü bir hükümet çıkarsa, Türkiye’nin geleceği parlak olur” dedi. AB’nin meyve deposu Türkiye Avrupa Komisyonu’nun 2020 tarım senaryosunda Türkiye 2015’te AB’ye girmiş sayıldı. AB’ye katılımla Türkiye’nin meyve ve sebzede Kuzey Avrupa’nın deposu olacağı kaydedildi. BRÜKSEL (ANKA) Avrupa Komisyonu içindeki tarımkırsal kalkınma birimleri uzmanları tarafından hazırlanan ve Avrupa tarımının 2020 yılındaki görünümünü ortaya koymayı hedefleyen raporda Türkiye’nin 2015 yılında Avrupa Birliği’ne (AB) üye olacağı varsayıldı. Raporda, Türk tarımının sondan bir önceki genişlemeyle AB’ye giren 10 ülkenin tarımına bedel olduğu, AB’ye katılımla geleneksel hububat ve et gibi geleneksel kuzey ürünlerinde genelde bir düşüş görülebileceği, meyvesebzede ise avantajlı konuma geleceği belirtildi. Raporda, Türkiye’nin durumu “AB’nin Genişlemesi” başlığı altında incelendi. Tüm senaryolar için Türkiye’nin AB’ye 2015 yılında katılacağı varsayılan raporda, “Türkiye’nin katılımıyla birlikte toplam tarım alanı nüfus itibarıyla 76 milyon, kullanılan tarım arazisi de 39 milyon hektardan fazla artacaktır” denildi. Raporda, 2020 için şu senaryo çizildi: “Tek Avrupa piyasası, Türk meyve ve sebzesinin Kuzey Avrupa piyasalarına ihracında artışa yol açacak. Türk tarımındaki yapısal değişim AB’ye katılımdan sonra yoğunlaşacak ve Türk kırsal kesiminde önemli rol oynayan, kendi kendine yeten tarımsal birimler sosyal bir tampon olarak önemli işleve sahip olacak.” nket üstüne anket, araştırma üstüne araştırma. Sonuçta Fransızların yüzde 80’nin (içenlerin bir kısmı dahil) aklın yolunda birleştiği kanıtlandı: “Sigara içilen alanlar kısıtlanmalı.” Mayıs ve haziranda Fransa’yı bekleyen seçim vadeleri, iktidarı acilen harekete itti. 15 Kasım 2006 tarihli genelge Evin Yasası’ndan hareketle 1 Şubat 2007’den itibaren kamuya açık, tüm kapalı mekanlarda sigara içimini yasakladı. Okullar, hastaneler, devlet, belediye daireleri, ticaret merkezleri, işyerleri, havaalanları, iskeleler, garlar, duraklar (üstleri kısmen kapalı olsa bile), spor salonları, stadyumlar (tam açık tribünler hariç), vs vs, tiryakilerin kabusuna dönüştü. 1275 yaşları arasında 15 milyon (Fransa’nın nüfusu 63 milyon) oldukları varsayılan sigaracı (ki bunlarında yüzde 59’u sigara bırakmaya niyetliymiş) evlerinin, özel arabaları ve biriki küçük kuralı bozamayan istisna dışında sokakta sigara içmeye davet edildi. Davete icabet etmeyen bireylere 68 avro; uygulamayan, uygulamayan patron, yetkili vs’ye de 135 avrodan 750 avroya kadar para cezası öngörüldü. İbreti âlem için 1 Şubat günü Nice’in ünlü “Casino”larından “Ruhl”, yasağa uymadığı gerekçesiyle 10 bin avro ödemeye mahkum edildi. Ellerinde uzun ağızlıklı sigaralarıyla müşterilere şehvetli şehvetli bakan, kürk atkılı, mevzun bacaklı güzellerin süslediği afişlerle donatılmış gece kulüpleri, gazinolar devri geride kalmıştı. Halbuki aynı genelge, lokanta, kahve, bar, diskotek ve gazinolara 1 Ocak 2008’e kadar “istisnai” olarak “yumuşak geçiş” olanağı tanıyordu. Ama bu esneklik söz konusu işletmelerin her yerinde sigara içilebilir anlamına gelmiyordu… ??? 1 Şubat’ta 4 bin kişinin çalıştığım işyerine çok erken saatte gelip, büromdan pek çıkmadığım için dışarıdaki değişiklikleri pek fark etmemiştim. 2’sinde saat 10’a doğru bizim dev radyoevinin 5 ana kapısından bir tane A sine yaklaştığımda dışarıda acayip bir kalabalıkla irkildim. Şu sıralar grev filan da yoktu ama... “Konser kalabalığı mı?” diye düşündüm. Hem bu saatte konser olmaz, hem de profesyonellerin giriş kapısında toplanılmazdı. Aymazlığım birkaç saniye sürdü: Sigara tiryakileri nikotin molasındaydı. Şimdi arada bir pencereden başımı uzattığımda görüyorum ki, her an birileri elinde sigara, kendileri gibileriyle sosyalliği koyulaştırıyor. Halbuki sigara bende hep içsellik çağrıştırırdı. Aklıma geldi şöyle bir interneti tarayıp karşılaştırdım. Türkçe 5 türkü buldum. Taze pop türkücülerden Yudum, “Sigaramda duman duman sensin”, derken, bir Ürgüp türküsü, “Nesine de nesine yavrum nesine / Sigara da koydum fesine”, Ordu türküsü, “Oy bir sigara ver bana / Haydi bak dumana dumana”, diyordu. İki de ünlü bildik türkü, Elazığ’dan “Sigaramın dumanı / Yoktur yarin imanı” ve İzmir’den “Ah, bir ataş ver / Sen salın gel ben boyuna bakayım ” dizeleriyle anayurt kültürümde sigaranın yaygın ve sığ yerine tercüman oluyordu. Fransız şarkıcılığında Brassens, Brel, Ferrat, Ferre, Nougarot gibi babalar dahil, sigaraya ve sigarayla yakılmış yüzlerce metin, şarkı vardı. Gönlümüzde ayrı bir yere sahip, Amerikalı sevimli popcaz grup Pink Martini’nin şu Fransızca şarkısını tanımıyorsanız mutlaka bir dinleyin lütfen, “Çalışmak istemiyorum/ Yemek yemek istemiyorum / Yalnızca unutmak istiyorum / Ve sigara tüttürüyorum”. Ama galiba en doğrusunu isyanda 50 şarkıcılıkta 40’ıncı yılını deviren Jacques Higelin özetliyordu: “Bütün günün azizliğinden olsa (gerek,) yapıştırmışım gagamın kenarına / Aşığım bir sigaraya...” Fransa’da sigara devrimi başladı. Hadi bakalım, kim kimi devirecek? ugur.hukum@gmail.com Özgür ekonomide sınıfta kaldık İstihdama katkısı büyük Raporda şu bilgiler yer aldı: “2000’de 12.5 milyon kişi aktif olarak tarımsal etkinliklerin içinde bulunuyordu, 2005’te ise ekonomik olarak aktif nüfusun yüzde 48’inin tarımda bulunduğu ortaya çıkmaktadır. 2001’deki tarım sayımına göre, tarımsal etkinlik içinde 3.07 milyon tarımsal mülk bulunuyor. Ancak 1.06 milyon tarım mülkünün ortalama büyüklüğü 2 hektardan az. Bu rakamlar Türk tarımının toplam istihdama büyük katkısını ve kendi kendini geçindirmeye yönelik küçük tarımsal çiftlik mülklerinin Türk tarımının performansında baskın olduğunu gösteriyor.” Ekonomi Servisi Wall Street Journal ve The Heritage Foundation’ın ortak çalışması olan Dünya Ekonomik Özgürlük Endeksi’nin 2007 yılı sıralamasında Türkiye, 157 ülke arasında 83’üncü oldu. Geçen yıl da aynı sırada yer alan Türkiye, böylece Kenya, Honduras, Uganda, Nambiya gibi ülkelerin gerisinde kaldı. Ülkelerin 1’den 100’e kadar değişen özgürlük puanlarına göre 80 puan ve üzerinin “özgür”, 7080 puan arasının “büyük ölçüde özgür”, 6070 puan arasının “orta seviyede özgür”, 5060 puan arasının “çok az özgür” ve 50 puan altının “baskı altında” kabul edildiği endekste Türkiye’deki ekonomik özgürlüğe 59.33 puan verildi. İş kurma alanında Türkiye’nin ‘orta seviyede özgür’ kabul edildiği endekste, çalışma piyasasının baskı altında olduğu ve yolsuzlukla mücadelede yetersiz kalındığı belirtildi. 89 puanla HongKong’un ilk sırada yer aldığı endekste, dünya ortalamalarına göre bir şirket 48 günde kuruluyor. Şirket faaliyetleri için gerekli tüm yasal izinlerin alınması 215 günde gerçekleşiyor. Şirketlerin ortalama iflas işlemleri ise 3 yılı buluyor. Türkiye’de ise bir şirketin kurulması ortalama 9 günde kurulabildiği belirtilirken aşırı bürokrasi nedeniyle gerekli yasal izinlerin alınmasının ve şirketin kapatılmasının zor olduğu, bürokrasinin yavaş işlediği ve gecikmelerle sıkça karşılaşıldığı vurgulanıyor. VERGİ YÜKÜ AĞIR Vergi oranlarının belirleyici olduğu vergi özgürlüğünde Türkiye 79.4 ile en yüksek puanını almasına rağmen, 82.2 olan dünya ortalamasının gerisinde kaldı. Vergilerin “ağır” olduğu Türkiye’de en yüksek gelir vergisi oranının yüzde 35, en yüksel kurumsal vergi oranının yüzde 30 olduğu ve vergi gelirlerinin gayri safi yurtiçi hasılaya oranının yüzde 31.1 olarak ölçüldüğü belirtildi. Mali sektör özgürlüğünde Türkiye, 100 üzerinden 50 puan alırken sermaye piyasalarının zayıflığına dikkat çekildi. Türkiye’nin 45.4 olan çalışma piyasası özgürlüğü puanı, 62.3 olan dünya ortalamasının oldukça altında kaldı. Endekste buna gerekçe olarak istihdam üzerindeki vergi yükünün ağır olması ve ihtiyaç duyulmayan işçileri çıkarmada ağır maliyetle karşılaşılması gösterildi. Dünya ortalamasının 41.2 olduğu yolsuzluğa karşı özgürlükte ise Türkiye’ye 35 puan verildi. faizlerinin yüzde 5.25, AB’ninkinin de yüzde ABD GÖZ 3.5 seviyesinde kalacağı, İngiltere’nin yüzde 5.25’e çıkardığı faiz hadleriyle oynamayacağı, Japonya’nın da faiz yükseltmesine kalkışmayacağı artık kesinleşti. Durun hemen nefesinizi bırakıp, “Gelişmişlerden gelecek mali kriz tehdidi bitti” deyip kendinizi bahar rüzgârlarına bırakmayın. Gelişmiş ülke ekonomilerinde faiz oranlarının değişmemesi 2003’ten beri süren likidite bolluğunun devam edeceğinin göstergesi değil. Daha açık deyişle, kısa vadeli fonların gelişmekte olan piyasalara demir attığını… Yani, düşük faizlilerden borçlanmanın devam edeceğini göstermiyor! Ergin Yıldızoğlu da “İki büyük risk ve piyasalar” başlıklı yazısında gelişmiş ülke merkez bankalarının “sistematik bir mali kriz” olasılığı üzerinde durduklarının altını çizmişti. Neden olarak da: Asya ve OPEC ülkelerinin rezervlerindeki dolar payını azaltmaya başladıklarını; dolayısıyla dolarda “ani” bir gerileme olabileceğini; Küreselleşmenin piyasadaki riski yayarak dağıtması riskin kimlerce üstlenildiğini karmaşıklaştırdığı; dolayısıyla sistemin sürekli uzayan bir “risk zin UCUYLA TÜRKEL MİNİBAŞ Küresel Mali Kriz ve 2007 Bütçesi hükümet ve IMF’yle yenilenen ekonomi programının başlangıcı olduğunu lütfen hatırlayın. 2003’le başlayan göreli refah ortamını 2007’de devam ettirmenin hiç de kolay olmayacağını göreceksiniz. Ekonomi ile siyaset çift yumurta ikizleri gibi olduğuna göre kaynak sıkıntılarının siyasi manevralarla aşılmasının yaratacağı riskleri aklıma bile getirmek istemiyorum ama… Türkiye’nin küresel piyasalardaki değişikliklerden bu yıl itibariyle hızla etkilenmeye başlayacağını bilmekte de yarar var. Ne var ki, bu etkilenmeyi genel seçime bağlamak doğru değil. AKP’nin 4 Kasım seçimleri nedeniyle harcamaları arttırarak bütçeden sapılabileceğini doğrusu düşünmüyorum. Her ne kadar AKP, seçim nedeniyle 2007 bütçe hedefinde bütçe açığının milli gelire oranını, 2 puan arttırılarak, 2.7’ye çıkardıysa da… IMF’yle yaptığı mutabakat, harcama sınırlarını bu hedefin ciri”yle sarmalandığını; Reel ekonominin mali piyasalara göre belirlendiğini göstermişti. Ergin Yıldızoğlu’nun saptamalarına bakılırsa likidite bolluğunda yüzme dönemi bitti. Risk paydaşlarındaki belirsizlik devam ettikçe mali piyasaların reel üretimi gerçekleştiren sektörler üzerinde baskısı da artmaya devam edecek. Hemen “Yine mi kriz?” diye söylenmeye başlamayın. Çünkü, kriz zaten bitmemişti. Gelişmekte olan piyasalar modeli riski yeni piyasalara doğru süpürürken yeni bir mali krize neden olacak zemin de hazırlanmaktaydı. Yani, Yıldızoğlu’nun sözünü ettiği mali piyasalara ait beklentilerin reel ekonomiyi yönlendirmesi başlamıştı ki… Bu da ara krizlere hazırlıklı olmamız gerektiğini yeterince göstermekteydi. Bu fotoğrafa şimdi Türkiye’yi de ekleyin… Piyasalarda likidite bolluğunun başladığı 2003’ün Türkiye’de yeni bir üstüne çıkartamayacağı izlenimini veriyor. Malum, 2006 bütçesi: Gelirde hedefi 11 milyar YTL aşarak 171.3 milyar olarak gerçekleşti. Gider hedefi ise sadece 1 milyar YTL aşıldı. Dolayısıyla, bütçe açığı hedefin 10 milyar YTL altına düşerek 3.9 milyar YTL oldu. Faiz dışı fazlada ise hedef 9.7 milyar YTL aşıldı. Bütçe açığında AB kriteri olan yüzde 3’ün bile altına düştüğümüze AKP’ye bütçeye uyduğu için yıldızlı pekiyi, ama… 2006’nın bütçesindeki 147.5 milyar YTL'lik vergi gelirinin yüzde 57’sinin ÖTV ve KDV’yle sağlandığını; sadece benzin ve akaryakıttan alınan ÖTV’nin 20.6 milyarı, KDV gelirinin de 41.325 milyar YTL’yi bulduğunu; Telsim örneğinde olduğu gibi vergi borcuna sayılan aktarımların doğrudan vergiler üzerindeki olumlu etkisini; Yüksek faizli borç geri ödemelerinin 2006 değil 2008’de olduğunu; Özelleştirme gelirleriyle bütçeye kaynak yaratmanın sınırına gelindiğini; unutmamak gerek! turkmini@superonline.com www.turkelminibas.net Nar çekirdeğinden yağ ve un TARSUS (Cumhuriyet) MersinTarsus Organize Sanayi Bölgesi’nde bir yıl önce üzüm çekirdek yağı ve üzüm çekirdek unu üretimiyle faaliyete geçen Tüzün Yağ KozmotikGıdaYem Sanayi fabrikası ürün yelpazesini genişleterek nar çekirdek unu ve yağı, keçi boynuzu, badem ve kayısı çekirdek yağı üretimine başladı.