Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
16 ŞUBAT 2007 CUMA müzik YORUMLAR OSMAN ÇUTSAY C Yırtmak nasıl bir fark çıkar? Buradan, kuşkusuz birden çok sayıda fark çıkar ve onların en önemlilerinden biri herhalde şudur: Yoksulların safındaki bir ülke, elbette zengin, kanlı maceralara atılmaya hazır saldırgan bir emperyalist ülkeye tamamen benzeyemez. Aradaki fark, bırakın yönetici katmanları, halkın bile davranış biçimlerini, siyasal kültürünü ve ideolojik tercihlerini etkiler. ??? Neoliberalizm, çağdaş cilasıyla beyinleri dümdüz eden, zorda kalmadıkça eski kaba (ırkçı) yöntemlere dönmeyeceği kesin bir yeni faşizmdir. Mülkiye yıllarımızda bize iktisadı sevdiren ve “sorumlu yurttaş olmayı” öğreten hâlâ çalışkan sevgili hocamız Prof. Dr. Korkut Boratav’ın deyimiyle “uluslararası sermayenin ve kapkaççı yerel burjuvazilerin özel çıkarları” artık devletin yüce çıkarlarına dönüştürülmüştür. Zor, bu kabulün içinde yatıyor. Sorun, zengin (ABD veya AB) ile yoksulun (Türkiye) çıkarlarını özdeş gösterebilme kolaylığıdır. Peki, aldığı uyuşturucularla kendi hayal dünyasında gerçeklerden bu kadar koparılmış bir “kalabalığa”, ekstra bir şiddet uygulamak neden gereksin ki? Olan, şudur: Türkiye’nin egemen güçleri, Birinci Dünya Savaşı’nın sonuçlarını (küçültülmüş Türkiye) kabullenmeye hazırdır ve Sevr başta olmak üzere kendisine dayatılan anlaşmaları yırtabilmiş kendi kurucu zihniyetinden iyice uzaklaşmıştır. Pişman ve satıcı bir çeteler koalisyonunun 19181919’a dönüşü hızlandırdığını görüyoruz: Güçsüzlüğün sonucu. Almanya ise, İkinci Dünya Savaşı’nın sonuçlarını iştahla kabullenen zihniyeti kısmen törpülemekte ve kendisine kabul ettirilen “sınırları” revize etmek üzere hareketlenmektedir: Gücün sonucu. Bütün bu vektörler, hızla, hayatımız üzerine atılan sanal ve kanlı zarlara dönüşüyor. Bir karanlığın içinde debeleniyoruz. cutsay@cumhuriyethafta.eu 7 Annesinin ağıtları lümlerin ardından yakılan Ö Lazca ağıtlar olan “Bgara” ve “Ela”yı Mircan annesinden duymuş: “Lazca şarkıları, geleneksel Laz müziğinin çok dışında yorumladım. Bu albüm, içimdeki sezgilerden ve müzikten yola çıkılarak hazırlandı. Ela ve Bgara merkezde, diğer şarkılar bunların etrafında gelişiyor. Ela, annemin ölümlerin ardından ağlayışıdır. Annemden dinlediğim bir ezgiyi biraz değiştirerek ana tema etrafında doğaçladım. Ela üç bölümden oluşuyor; acı çekme, yalvarma, itiraz. İlk kısım özgündür, ortada ise Doğu Karadeniz kadınlarının hemen hepsinin bildiği anonim ezgileri kullandık. Son bölümde bunları birleştirdim.” ‘Sâlâ’ albümünde Doğu Karadeniz’in ezgilerini İskandinav cazının ritimleriyle yorumluyor Karadeniz, caz ve Mircan Hatice TUNCER “Müzik benim varoluşum” diyor Mircan. Başarılı bir inşaat mühendisi ama içinden gelen müzik tutkusu dinmek bilmiyor. Yeni albümü Sâlâ’da Doğu Karadeniz’in sesleriyle caz ritimlerini buluşturken kayıplara karşın yaşamın zaferinin şarkılarını söylüyor. Mircan’ın müziğindeki zenginlik, Borçka’nın, eski adı Çala olan İçkale köyünde geçirdiği günlere kadar uzanıyor. Mircan 9 yaşındayken ailesi Artvin’den İstanbul’a taşınsa da yaz aylarını, her yıl eşsiz doğal güzelliğinden, her sesinden çok etkilendiği ve bugünlere taşıdığı köyde geçirmişler. Yıldız Teknik Üniversitesi’nde inşaat mühendisliği eğitimi alan Mircan, Boğaziçi Üniversitesi’nde yüksek lisansını da tamamladıktan sonra ileri mühendislik teknolojileri konusunda birçok projede çalıştı. Mircan halen deprem ve inşaat teknolojileri alanında çalışan, çokuluslu bir firmanın Türkiye temsilciliğini yürütüyor: “Mühendislik benim mesleki eğitim aldığım, sonradan edindiğim bir alan. Ama müzik doğuşumla birlikte bende doğallıkla var olan bir duygu. Şarkı söylemek, müzikle uğraşmak benim varlığıma anlam kazandırıyor.” laşarak yaşayabilmek… Bu duyguları yansıtmaya çalıştım.” KATALOG DIŞI Albümün son parçası “For You”dan sonra üç dakika sabredenler, aynı şarkıyı Roger Mills’in farklı düzenlemeleriyle dinliyor. Günlük yaşamında işleri gereği İngilizceyi çok kullanan Mircan, albümüne aldığı İngilizce parçaları severek okuyor. Mircan’la anlaşarak Sâlâ’nın elektronik haklarını alan Mondomix firması, albümün tüm dünyadaki satışını yapacak. Albümünü hazırladıktan sonra görüştüğü bir müzik yapım şirketi yetkililerinin, “Güzel ama, kataloğumuza uyar mı acaba” sözlerini “Ben zaten katalog dışı müzik yapmak istiyorum” diye yanıtlamış ve kendi şirketini kurmaya karar vermiş. Kendi çalışmalarının yanı sıra farklı projelere de fırsat verebilmek amacıyla kurduğu şirkete, Uncatalogued Music Production (katalog dışı) adını vererek kendisinin de kataloglara uymayan tarzda müzik arayışını ifade etmek istiyor: “Medya araçlarının bombardımanına rağmen piyasa dışında kalmak için savaşıyorum. Mühendislikle para kazanıp müziğe aktararak ‘müzik neydi, ne için vardı’ düşüncesini vurgulamaya ve hatırlatmaya çalışıyorum. Müzik, en azından üzerinden para kazanılacak bir şey değildi.” SENFONİK ROCK DENEMELERİ Mircan, üniversite yıllarında klasik Türk müziği korosu ve halk dansları çalışmalarının yanı sıra eski eşi Erhan Kemal Kaya’nın da aralarında bulunduğu arkadaşlarıyla bir müzik grubu kurdu. Vaha adlı grupla senfonik rock tarzında müzik yaparak mezuniyetinden sonra da grupla çalışmalarını sürdürdü. Müzik, yaşamının bir parçası olarak yer alırken mesleğinde de başarılı çalışmalar yaptı: “Mühendislik beni en az müzik kadar cezbediyor. Mühendislik teknolojileri alanında da çok aykırı görünse bile heyecan duyarak çalıştım. İçinizde bir şey birikir birikir sonunda patlarsınız ya, birkaç yıl önce gitarımı elime aldım ‘şarkı söyleyeceğim’ dedim ve evden çıktım.” eredeydik, nereye geldik ve nereye gidiyoruz? Bu sorulara buradan, Avrupa’nın orta yerinden yanıt vermek, giderek kolaylaşıyor. Ne yazık ki kolaylaşıyor. Neden? Belki geçen yüzyılın ilk yarısından ve şöyle başlamak daha doğrudur: Yoksulların safındaki Türkiye, 1923 yılında, bir büyük yenilginin (Birinci Dünya Savaşı) parçaladığı topraklar üzerinde kuruldu. Ama cumhuriyet, bu yenilgiyi kabul etmeyenlerin yırttığı uluslararası “anlaşmalar”ın üzerinde yükseldi. Ondan 25 yıl kadar sonra, Federal Almanya da, tabii Anadolu’dan farklı olarak, dünya halklarına kan kusturan ihtiraslı bir cinayet şebekesinin parçaladığı topraklar üzerinde doğdu. Türkiye’den köklü bir farkı, zenginlerin safında olmasıydı ve sonuçta büyük yenilgiyi (İkinci Dünya Savaşı) en azından başlangıçta kabul edenlerin kutsadığı uluslararası anlaşmaların üzerinde yükseldi. Doğrudur: Türkiye şimdilerde, Birinci Dünya Savaşı’nın sonuçlarını kabullenen bir pazarlamacı çetenin, daha doğrusu bir çeteler koalisyonunun elindedir. Parti adlarının bir önemi yok. Doğrudur: Federal Almanya (Avrupa Almanyası), İkinci Dünya Savaşı’nın sonuçlarını kabullenmeyen ve tarihin geri çevrilebileceğini düşünen bir zihniyetin, bir tarihsel koalisyonunun yönetimindedir. Parti adlarının hiçbir önemi yok. Çok mu ağır oldu? ??? Tanım arayışlarımızı farklı ifadelerle sürdürebiliriz: Türkiye, doğumunu, 1917 Ekim Devrimi’nin uluslararası yerleşikliği altüst eden rüzgarı sayesinde, kendisine dayatılmış anlaşmaları yırtabilmesine borçludur. Federal Almanya ise tam tersine, doğumunu, İkinci Dünya Savaşı sonrasında, kendisine dayatılmış tüm anlaşmaları iştahla kabullenip yerini antikomünist histeri cephesinin ön sıralarında sağlamlaştırmasına borçludur. Benziyoruz ve benzemiyoruz. Benziyoruz veya benzemiyoruz, tamam da, bu iki kaderden N Akordeon neşe, klarnet hüzün âlâ’da, Mircan etnik ezgileri de Batı enstrümanları kullanarak caz ritimleriyle kendi bestelerini buluşturuyor. Klasik cazdan çok İskandinav ülkelerinde yapılan caz müziğinin etkisini albümünde hissettiriyor. Roger Mills’in trompet çaldığı albümde ağırlıklı olarak kullanılan çelloları Uğur Işık çalmış. Albüme akordeonla Muammer Ketencoğlu, klarnetle Serkan Çağrı katkıda bulunurken kendi tarzlarının dışına çıkıp Sâlâ’nın Bush karşıtı gruba beş ödül Grammy’ler Los Angeles’ta düzenlenen törenle sahiplerini buldu BİZİM NİNNİLER Arnavutköy’de bir kulüpte Emin İgüs’le iki yıla yakın süreyle program yapan Mircan’ın “Bizim Ninniler” albümü 2004 yılında yayımlandı. Kalan Müzik’ten 2005 yılının başlarında çıkan “Kül” albümünde ise türküleri “gelenekçi olmayan” bir bakış açısıyla “kendi içinden geldiği gibi” yorumladı. “Bilmem Neden Böyle Soldu” adlı Neşet Ertaş türküsünde elektrogitarların yanı sıra doğaçlama geri vokallerle müziği algılayışını ortaya koydu. “Evlerinin Önü Yoldur”u blues gibi yorumlarken Gürcüce bir şarkı da okudu: “Kül, acı ve hüznü işleyen bir albümdü. Barışı anlatan ve her şeyi sevgiyle kucaklayacağını düşündüğüm şarkıları koyduk. Kül’ü farklı müzik kanallarından beslenmelerimden damıtılarak hazırlanmış bir albüm diye yorumlayabiliriz.” S KAYBEDİLEN ZAMANIN TELAŞI Mircan Kül’den hemen sonra hiç dinlenmeden “Sâlâ” albümünün çalışmalarına başlar. Laz ve Megrel müziklerini araştırırken internette aynı konuda çalışmalar yapan Roger Mills’le yazışırlar. İngiltere’de yaşayan Avusturyalı bir araştırmacı ve müzisyen olan Mills’le Bristol’de yoğun bir çalışma sonunda Sâlâ’nın miksleri tamamlanır. 15 gün kaldığı evin sahibi 82 yaşındaki Babs May’in ayrılırken çektiği fotoğrafı da Bristol günlerinden bir anı olarak albümün kapağını süslüyor. genel müzikal yapısına uymuşlar. Sâlâ albümünde Mircan, ölüm acısına karşın yaşama tutkusunu anlatmış: “Sâlâ okunduğunda arkasından gelen ‘falan insan bugün defnedilecektir’ duyurusunu çocukluk günlerinden bilirim. Babam ve ağabeyim gibi çok sevdiğim insanları çok erken yaşta kaybetmek benim talihsizliğimdi. Üniversite yıllarından beri sâlâyı başka bir biçimde yorumlamayı istiyordum.” Edgar Allen Poe’nun “Song” adlı şiirini yazdığı şarkıda ise iki erkeğin âşık olduğu kızın düğününü anlatıyor. Düzenlemelerde damadın neşesi akordeonla, sevgilinin hüznü çello ile verilmiş. Dixie Chicks. Çeviri Servisi Poptan caza, hiphoptan country müziğe 108 kategoride en iyilerin belirlendiği Grammy Ödülleri Los Angeles’ta düzenlenen bir törenle sahiplerini buldu. Törene, 2003’te Londra’da verdikleri konserde solistleri Natalie Maines’in, ABD Başkanı George Bush’un da doğup büyüdüğü Teksas’ta yetiştiği için utanç duyduğunu açıklamasından sonra ölüm tehditleri alan, birçok radyo tarafından sansür uygulanan country müzik grubu “Dixie Chicks” beş dalda ödül alarak damgasını vurdu. Grup, “Taking The Long Way”le en iyi albüm ve en iyi country albümü, “Not Ready To Make Nice”la en iyi şarkı ile en iyi kayıt ve en iyi country grubu ödüllerinin sahibi oldu. Gecede John Mayer en iyi erkek pop solisti seçilirken, Madonna en iyi elektronik/dans albümü ödülünü kazandı. Red Hot hristina Aguilera, Chili Peppers ise geceden üç Grammy’de en iyi kadın pop ödülle ayrıldı. En kıymetli varlıkları odacı Yasemin Akat, Rize’nin Fındıklı ilçesinde el tezgâhlarında dokunan kumaşla Mircan için giysi tasarladı. SEVDİĞİ ŞAİRLER Metin Eloğlu’nun “Kalıncacık” şiirlerinden yazdığı şarkıyı yıllardır tek gitarla söyleyen Mircan, albümde caza yakın bir düzenleme ile sunuyor: “Özdemir Asaf’ın ‘Çağrım’ ile ‘Ölümün Yükselişi ve Çöküşü’ şiirlerinin melodileri, üç yıl kadar önce evimde gitarımla oynarken içimden gelmişti. Albümün teması zaten ölümün çökertilişi. Bu acıyla yaşayabilmeyi öğrenmek ve hayattan her şeye rağmen zevk alıyor olmak önemliydi. Ben bundan dolayı hayattan daha çok zevk alabilen bir insanım. Belki de başkalarının fark etmediği tatları da bu yüzden alabiliyorum. Çok sevdiğimiz insanların kayıplarıyla uz M ircan’ın 15 yaşındaki oğlu Oğuzhan, 13 yaşındaki kızı Setenay da müzik ve edebiyatla yakından ilgileniyorlar. Çocuklarını büyütürken mühendislik kariyerini ve müzik çalışmalarını bir süre askıya almış: “Çünkü onlara annelik o M kadar değerliydi ki… O bebeklik, çocukluk yıllarını dolu dolu geçirmek her şeyin önünde geliyordu. Kariyerim iyiydi, bırakmasaydım ne kazanacaktım, biraz daha para mı? Sorgulamadım bile, çocuklar çok öncelikli varlıklarım çünkü. O yılları dolu dolu yaşamasaydık bu kadar sağlıklı yetiştiremezdim.” C solisti ödülünü aldı. (AFP)