Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
16 ŞUBAT 2007 CUMA haberler AYDINLANMA EMRE KONGAR Washington, Kandil riskine girmeden önce örgütü darboğaza sokmaya çalışıyor PKK ihalesi Avrupa’ya verildi Mehmet FARAÇ PKK’nin Avrupa’daki ekonomik odaklarına yönelik Paris ve Brüksel’de gerçekleştirilen operasyonlar biraz da ABD’nin askeri çekincelerine dayanıyor. Kandil Dağı’na operasyonu riskli bulan Washington, örgütle mücadelenin ekonomik aşamasını AB ülkelerine ihale ederek PKK’nin lojistik unsurlarını çökertmeyi ve silahlı kanadını güçsüz kılmayı hedefliyor. Operasyonların hem AİHM hem de Yargıtay’ın PKK aleyhindeki kararlarının hemen arkasından yaşanması dikkat çekiyor. Geçen yıllarda yapılan müdahaleler, PKK’ye yönelik operasyonların yeni planlanmadığını, ciddi bir altyapısı olduğunu gösteriyor. Belçika’da PKK’nin kara para aklama denWurttemberg, Bavyera, RheinlandPfalz ve Saarland eyaletlerindeki PKK yanlısı dernekler ile evlere düzenlediği operasyonlarda, 23 örgüt mensubunu 50 bin Avro’nun üzerinde parayla birlikte ele geçirdiği ileri sürülüyor. Tüm bunlar ve daha önce yapılan operasyonlar aslında AB ülkelerinin örgüte yönelik müdahaleyi çok önceden başlattığını, 5 Şubat’ta Paris’te, ardından Brüksel’de gerçekleştirilen operasyonların ise bu çalışmaların devamı olduğu belirtiliyor. ParisBrüksel hattında, Nedim Seven, Rıza Altun ve Canan Kurtyılmaz gibi ekonomik ve politik açıdan çok önemli isimlere yönelik operasyonun şubat ayı içinde yapılması dikkat çekiyor. Bu tarih Öcalan’ın 15 Şubat 1999’da Kenya’da yakalanmasına denk geliyor. AİHM’nin, HADEP’in yüzde 10 seçim barajıyla ilgili başvurusunu reddetmesi ve Yargıtay 9. Dairesi’nin Öcalan’ın yeniden yargılanmasına gerek olmadığına ilişkin kararları da 5 Şubat operasyonu öncesine rastlıyor. Kaynaklar, operasyonun PKK’nin yargıda politik açıdan sıkıştığı bir döneme denk gelmesinin rastlantı değil, aksine planlı olduğunu iddia ediyor. İddiaya göre ABDAB ittifakıyla gerçekleştirilen operasyon, bilinçli olarak örgütün yargı kararlarıyla kumpasa alındığı tarihe denk getiriliyor ve bu şekilde uluslararası tepkilerin de engellenmesi hedefleniyor. B’Yİ MAŞA OLARAK KULLANIYOR PKK’nin ParisBrüksel hattındaki operasyona hedef olması salt yargı kararlarıyla sıkıştırılmasından kaynaklanmıyor. Aslında operasyon örgüt içi çatışmanın zirveye çıktığı bir döneme rastlıyor. Bu durum şüphesiz, örgütü hedef tahtasına koyan ülkelerin işine geliyor, karşılıklı ihbar ve çatışmalar, bilgi ve belgelere, örgüt üyelerine ve ekonomik odaklara ulaşılmasını kolaylaştırıyor. Bu operasyonda ABD ise hem PKK’nin ekonomik kaynaklarını kurutmada önemli adım atıyor hem de Türkiye’ye örgütle mücadele edildiği izlenimini vererek bir taşla iki kuş vuruyor. Washington bunu yaparken elini ateşe atmaktan kaçınıyor, AB ülkelerini maşa olarak kullanıyor. Irak’ta batağa saplanan ve binlerce askerini kaybeden ABD, Bağdat ve çevresine yeni birlikler yönlendirmesine karşın giderek daha çok kan deryasına gömülüyor. Bu durumda Amerika, Türkiye’nin PKK’den kaynaklanan acısını görmek istemiyor kendi canıyla uğraşmayı yeğliyor. Ancak Ankara’nın diplomatik ataklarından bunalan ABD, ilginç bir kurnazlığa başvurarak topu Avrupa’ya atmayı ve riski paylaşmayı tercih ediyor. ‘Cumhuriyet Yazmıştı!..’ Cumhuriyet , bir uygarlık projesi olarak gördüğü bu ideali ihtiyatla destekledi ve derhal, Türkiye’ye karşı ayrımcılık yapıldığı, haksızlık edildiği konusundaki uyarılarına başladı. Avrupa Birliği’nin, Yunanistan’ın ulusal çıkarları adına hareket ettiğini, Kürt sorununu, Ermeni sorununu Türkiye’nin aleyhine, haksız ve adaletsiz bir biçimde istismar ettiğini, bu ilişkinin bir sonuca varmasının çok zor olduğunu açıkça ortaya koydu. Bugün TürkiyeAB ilişkileri ne yazık ki bir çıkmaza girmiştir. ??? Amerika Birleşik Devletleri Irak’a müdahale ettiği zaman, Saddam’ın devrilmesi üzerine zafer ve sevinç çığlıkları atanlara karşı, Cumhuriyet bu olayın Türkiye’yi zora sokacağını, bölgedeki sorunları olumsuz etkileyeceğini yazdı. Bugün Irak savaşında Amerika’nın bir batağa saplandığı, Irak’ın bütünlüğünün zedelendiği, bölge sorunlarının azalmadığı, arttığı, Türkiye’nin ulusal çıkarlarının ise müdahale öncesine göre daha da tehdit altında olduğu açıkça görülüyor. ??? AKP iktidarının Türkiye’deki demokratik laik ve sosyal hukuk devletine yani anayasal düzene karşı bir tehdit oluşturduğunu Cumhuriyet daha seçimlerden önce yazdı. Türkiye AKP iktidarı tarafından “dindar olanlarolmayanlar” diye cemaatçi ve dinci bir yaklaşımla, milliyetçimukaddesatçı çizgi kullanılarak ikiye bölündü. Haremlikselamlık uygulaması her yere egemen kılındı. Cumhuriyet “Tehlikenin farkında mısınız” diye tersten yazılmış yazılarla kampanya yaptı. Rahip Santoro cinayeti, İsmailağa Camii’ndeki çifte cinayet, Cumhuriyet’in bombalanması, Danıştay saldırısı ve Yargıç Özbilgin’in görev başında katledilmesi, Hrant Dink cinayeti hep önceden haber verdiğimiz bu tehlikenin sonuçlarıydı. Biz haklı çıkmaktan bıktık. Politikacılar yanlış yapmaktan, onlara destek veren çevreler bu yanlışları savunmaktan bıkmadılar. C 5 AMAÇ EKONOMİK ÇÖKÜŞ Askeri operasyondan önce son günlerde örgütün ekonomik odakları ve lojistik koridorlarının hedef alınmasının altında aslında ABD’nin askeri çekinceleri çok önemli yer tutuyor. Washington, Irak’ta çırpınırken PKK’yi Kandil gibi coğrafi zorlukları bulunan stratejik bir bölgede hedef alarak ikinci ve çok riskli bir cephe daha açmak istemiyor. Bu yüzden PKK’ye yönelik müdahelenin ilk aşamasını AB ülkelerine ihale ediyor ve örgütü ekonomik açıdan zor durumda bırakmayı planlıyor. İki başkentteki son operasyonlar, yurtdışındaki Kürt grupların Avrupa Kürt Dernekleri Konfederasyonu üzerinden yürüttüğü mali hareketler konusunda hem Interpol hem de CIA’nın elinde ciddi veriler olduğunu gösteriyor. İnsan kaçakçılığı, yardım, bağışlar ve çeşitli ekonomik kurumların gelirlerinden elde ettiği büyük rantttan PKK’nin de önemli oranda nemalandığını kanıtlayan bilgi ve belgeler, örgütü Avrupa ülkelerinde sıkıntıya sokarken bundan en çok askeri kanadın etkileneceği söyleniyor. Örgüt, ekonomik ve lojistik koridorlarının tıkanmasıyla birlikte darboğaza gireceğini biliyor bu nedenle operasyonları Öcalan’ın 1999’da yakalanmasından sonra ikinci en büyük “Uluslararası komplo” diye niteliyor. ABD AB Türkiye ittifakı PKK’nin önce para musluklarını sonra da silahların sesini kısmayı hedefliyor. ABD aslında risk almaktan kaçınsa da, İran’ın sınır boyundaki operasyonları ve Türkiye’nin sınırdaki askeri haraketliliğiyle PKK’ye müdahaleye ışık yakıyor! Kandil Dağı’na operasyonu riskli bulan Washington, örgütle mücadelenin ekonomik aşamasını AB ülkelerine ihale ederek PKK’nin lojistik unsurlarını çökertmeyi ve silahlı kanadını güçsüz kılmayı hedefliyor. Bu operasyonda ABD ise hem PKK’nin ekonomik kaynaklarını kurutmada önemli adım atıyor hem de Türkiye’ye örgütle mücadele edildiği izlenimini vererek bir taşla iki kuş vuruyor. faaliyetlerine karşı 18 Eylül 1996’da Med TV’ye yönelik olarak başlatılan “Spoutnik” adı altında kapsamlı bir operasyonu anımsamak gerekiyor. Bu operasyonun örgüte daha sonraları gerçekleştirilen müdahalelerin temeli olduğu vurgulanıyor. 10 yıl önceki operasyonda PKK’nin para trafiği konusunda bilgi ve belgelere ulaşıldığı söyleniyor. Romanya’da 1 Haziran 2006’da bir otobüste 250 bin Avro ele geçiriliyor ve olayla ilgili 5 PKK’li yakalanıyor. Örgüt bu operasyonla insan kaçakçılığı konusunda faaliyet gösterdiği Romanya’da ciddi darbe alıyor. Paris’te 24 Temmuz 2006’daki operasyonda 200 bin Avro’yla ele geçirilen iki örgüt üyesi de “terorizmin finansmanı” ve “kara para aklama” iddiasıyla tutuklanıyor. Alman polisinin ise 10 Ocak 2007’de Ba A Örgütün finans kaynakları Bahadır Selim DİLEK ANKARA Fransa’daki PKK operasyonu, terör örgütünün Avrupa’nın diğer ülkelerindeki finans kaynaklarını da gündeme taşıdı. İstihbarat birimlerinin hazırlamış olduğu raporlar, PKK’nin Fransa dışında başta Almanya olmak üzere, Belçika, Hollanda, Avusturya, İsviçre, İtalya, Yunanistan, Bulgaristan, Romanya, Rusya Federasyonu ve İngiltere’de de önemli faaliyet içinde olduğunu ortaya koydu. Aynı raporlar PKK’nin Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Konseyi nezninde de önemli çalışmalar yürütmekte olduğunu gösterdi. Cumhuriyet’in ulaştığı bilgilere göre, istihrabat raporlarına yansıdığı şekliyle PKK’nin Avrupa’daki finans faaliyetleri şöyle işliyor: ? Örgütün cephe organı olarak Avrupa’da legal/illegal olarak hemen hemen Türk vatandaşlarının bulunduğu tüm ülkelerde dernek, vakıf şeklinde yapılanan ve yerel yönetimlerden yardım alma, zorla aidat toplama, haraç alma, çeşitli etkinlikler düzenleme gibi faaliyetleri de yürüten oluşumlar. ? Diğer yandan Avrupa’daki örgüte müzahir kitleleri meslek, din ve sosyal durumlarına göre örgütlü bir şekilde bir araya getirmek için, Avrupa’daki Kürt nüfusun sahip olduğu ekonomik gücü kontrol etmek amacıyla 2001 yılının Ocak ayında PKK kont İstihbarat birimlerinin hazırlamış olduğu raporlar, başta Fransa ve Almanya olmak üzere, Avrupa’nın diğer bazı ülkelerindeki faaliyetlerden elde ettiği kara paraları, İsviçre, İngiltere/Jersey Adası, İsveç, Belçika, Danimarka ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nde (GKRY) bulunan bankalardan paravan vakıflar yoluyla akladıklarını ortaya koydu. rolünde Hollanda’da kurulan ve Almanya merkezli olarak faaliyet yürüten Kürt İşverenleri Birliği’ne (KARSAZ) üye olan işletmeler, dindar kesimi kazanmaya yönelik örgüt güdümünde kurulan sözde bağış, zekât, kurban derisi, Hac maksadıyla Suudi Arabistan’a götürme gibi faaliyetler yürüten Kürdistan İslam Hareketi adlı oluşum ile uluslararası alanda tanınma ve bu yönde insani yardım kuruluşlarından da destek alma yönünde çalışmalar yürüten sözde Kürt Kızılayı (Heyva Sore Kürdistan) öne çıkan oluşumlar olarak dikkat çekmektedir. UYUŞTURUCU VE KAÇAKÇILIK ? PKK’nin, gelir kaynakları arasında illegal yollardan elde edilen gelirler kapsamında; uyuşturucu kaçakçılarının sınır geçişlerinden ve uyuşturucu satıcılarından alınan paylar elde ettiği gelirlerin en önemli dilimini oluşturmaktadır. ? Avrupa ülkelerinde faaliyet gösteren kuruluşları ve örgüt mensupları tarafından, yardım kampanyası, toplantı, sergi, gösteri adı altında çeşitli aktiviteler düzenlemekte, gönüllü olarak yardım ve bağışta bulunmayan şahıs ve işyerlerinden tehdit, şantaj ve gasp yoluyla finans temin edilmektedir. ? Mültecilerin mahalli birimlerden aldıkları maddi yardımların da belli miktarına el konulmaktadır. ? Bu tür etkinliklerden elde edilen gelirler doğrudan örgütün silahlı unsurlarının ihtiyaçlarına yönelik kullanılmaktadır. Terör örgütünün 2001 yılında Almanya’da düzenlediği bağış kampanyasında 20 Milyon DM’lik bir meblağı topladığı tespit edilmiştir. ?PKK mensuplarınca Bulgaristan ve Romanya’dan transit geçiş yapan Türk TIR araçlarının sürücülerine ve şirketlerine yönelik tehditle para toplama faaliyetlerinin sürdürüldüğü gözlenmektedir. Romanya terör örgütü için merkez ülke konumundadır. ? PKK kara para aklama faaliyetlerini; İsviçre, İngiltere/Jersey Adası, İsveç, Belçika, Danimarka ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nde bulunan bankalardan paravan vakıflar yoluyla gerçekleştirmektedir. evgili okurlarım, geçenlerde İlhan Selçuk ile her zamanki ufuk turlarımızdan birini yapıyorduk. Dünyanın “Küresel hallerini” Türkiye’nin üzerindeki “kara bulutları” konuşuyorduk. Birden fark ettik ki, bugün dünyanın ve Türkiye’nin içinde bulundukları sorunları ve gelmiş oldukları noktayı Cumhuriyet çok daha önceden, son derece açık seçik bir biçimde yazmıştı. Ya haber manşetlerinde, ya başyazılarda (ki bunları da İlhan Selçuk yazar) ya İlhan Selçuk’un Pencere köşesinde veya içlerinde benim de yer aldığım öteki köşe yazarlarının sütunlarında, bugün dünyanın ve Türkiye’nin geldikleri noktadaki sorunlar, açmazlar, çıkmazlar, çok daha önceden ayrıntılı olarak haber verilmiş, tehlikelere dikkat çekilmiş, uyarılarda bulunulmuş, derinliğine çözümlemeler yapılmıştı. “Şunları bir yazıver de herkesin belleği bir tazelensin” dedi İlhan Selçuk. ??? Sovyetler çöktü, Soğuk Savaş bitti, Küreselleşme ve Yeni Dünya Düzeni başladı. Bütün dünya ve Türkiye “Yükselen Değerlerin” peşine düştü: Ulus devlet ölmüştü, Sosyal Refah Devleti (veya siz buna kısaca Sosyal Devlet de diyebilirsiniz) bitmişti, sınırlar anlamsızlaşmıştı, savaşlar sona ermişti, büyük uluslararası şirketler ve uluslararası sermaye her yere, her şeye egemen olacaktı, para en yüce değerdi. Bu sıralarda, İlhan Selçuk’un “Ben yükselen değerlerden değilim” biçimindeki demeci, sadece Cumhuriyet’in görüşünü yansıtmakla kalmıyor, öteki gazetelerin de manşetlerini süslüyordu. 2001’de El Kaide’nin ABD saldırısıyla, Küreselleşmenin ikinci aşaması başladı. Ulus devletin bitmediği, savaşların sona ermediği, sınırların ortadan kalkmadığı, uluslararası şirketlerin ve sermayenin egemenliğinin refah ve mutluluk değil, savaş ve gelir dağılımında artan adaletsizlik getirdiği görüldü. ??? Küreselleşmeyle birlikte Türkiye, Avrupa Birliği idealinin peşine takıldı. S ekongar?cumhuriyet. com.tr; www.kongar.org ir dönemin etkili sosyalistleri ve Marksistleri, toplumu veya ülkeyi kavrama ve uygun siyasetler geliştirme konusunda (sessiz ve derinden) ringe havlu attı ve toplumun karşısına siyasi liberal aydın olarak çıktılar. Başlıca müttefikleri AKP ve Tayyip Erdoğan. Liberal ve eski solcu aydındinci politikacı dayanışması tarihimizde “bir ilk” sayılır. (İran’da Ayetullah Humeyni ittifakı ve sonuçları örnekleri var!) Güçlü ulusal ülkelerin küresel olarak dayattıkları tam siyasi ve ekonomik liberal dünya düzenine Türkiye’yi uydurmak konusunda müttefiklerin arasında ittifak var. AKP’nin Türkiye’nin geçmişine ilişkin bütün gerici tezleriyle birleşiyorlar. Cemaatçiliği öpüp başlarına koyuyorlar. İktidarın merkezde parçalanması ve yerel İslami kültürün eline ve yönetimine geçmesine destek veriyorlar. Atatürk düşmanlığı ile bezeli İslamcısağcı düşüncelerle ittifakları derin. Ülkemizin bugün İslam coğrafyasından belirli ölçülerde farklılaşmasını ve dolayısıyla pek çok bakımdan daha ileri bir konumda olmasını sağlayan ne varsa, hepsini siyasal düşünce olarak reddetme eğilimindeler. Dahası bunlara “bilimsel düşünce” kılıfı da geçirmeye kalkışıyorlar. Hiçbirimiz, sosyalizm veya Marksiz B CUMA YAZILARI ORHAN BURSALI Havlu Atanlar yi bölüştürmektir! Bugün iktidarda siyasal faaliyet ise her zamankinden daha çok “ekonomiyi bölüştürme”ye dönüşmüştür! Hadi diyelim ki AKP’nin siyasal amaçlarıyla örtüşen düşünceleriniz var; peki AKP’nin ekonomiyi bölüştürme politikası, gelir dağılımındaki çarpıklığı görülmemiş düzeylere yükseltme politikası, işsizliği arttırma politikası konusunda hiç mi düşünceniz yok? AKP’nin küresel neoliberal politikalarla müthiş uyumu, neoliberalizmin dünyadaki sorunları dayanılamayacak düzeylere tırmandırma politikası, hiç mi vicdanları sızlatmıyor? Dünya artık özgür bireyden cemaatçiliğe, yurttaşlıktan liberal küçük topluluklara mı dönüşüyor? Gelişmenin oku tersine mi döndü? İnsan hak ve özgürlükleri yerini, artık cemaatçiliğin hak ve özgürlüklerine mi bırakıyor? İnsanın bireysel özgürleşmesini ve yaratıcılığını en üst düzeyde geliştirme mi tartışmayı neden bıraktıklarını bilmiyoruz bir ikisinin sadece hayal kırıklığını açıklamasının dışında. Bir dönemin entelektüel modasını, zamanı geçince bir kenara bıraktılar ve küresel liberalizmin atlarını kamçılamaya yöneldiler. Hakkını teslim etmek gereken bir kesim var: Eski Marksistlerin özellikle güçlü bilimsel ayağı olanlar arasında bir çekirdek, değişen koşulları tartışma konusu yapmamalarına rağmen, sağlam duruyor. Değişen dünyayı kavramaktan korkarak eski doktrine sapına kadar bağlı kalan grup ve partileri de bunlar arasında saymak gerekir. ??? Pazar yazısında, Marksizminsosyalizmin temelinin “ekonomi” olmasına rağmen, ülkemizdeki solcu geleneğin ciddi bir ekonomi literatürü olmadığını vurgulamıştık. O gelenekten gelen bugünün saf liberaldemokrat aydınlarının da ekonomiye bakışları bulunmuyor. Oysa siyasal iktidarın anlamı, özünde, ekonomi sini isteyen büyük insanlık projesinin aslında ulaşılmayacak veya gereksiz bir ütopya olduğu mu anlaşıldı? Ve bunun yerine, insan iradesinin dincicemaatçiliğin emri altına verilmesinin, insanlık için en doğru proje olduğunu mu anladık? ??? Mustafa Kemal’in özgür ve uygar bir ülke yaratma düşünün temelinde, ekonomi vardı! Üretken, yaratan bir ekonomi! Kemal Paşa, bilimsel ve teknolojik üretimi de yaratıcı ekonominin temel şartı olarak görmüştü. Bilim, teknoloji, eğitim ve her alanda yüksek bir kültürün gelişmesi, ekonomi ile bütünleşecek ve özgür ve refah içinde bir ülke yaratılacaktı. Eleştirel akıl ve özgür bireylerin ülkesi! Böyle bir ülke, solcuların, sosyalistlerin de ütopyalarının bir parçasıdır. Geleceğe ilişkin hiçbir projesi olmayan, 10 yıl sonra nasıl bir ülkede yaşanacağı düşünün bile kurulamadığı, tam tersine, ekonomisi de vurgunculuk ve millet servetinin yağmalanması olarak çalışan bir ülkede, cemaatçiliğin ve dinciliğin arkaik düşüncelerinin revaç bulması, “eşyanın tabiatına uygun” düşmez mi? Bu ülkeye gelecek projeleri nasıl kazandıracağız? SAKM’de uyarılar Ömer AKTAŞ STUTTGART Geçtiğimiz hafta sonu Stuttgart Alevi Kültür Merkezi’nde (SAKM) yapılan bir konferansta, Türkiye’nin uçurumun eşiğinde olduğu ve Batı dünyasında egemen neoliberal politikaların da bu süreci hızlandırdığı vurgulandı. SAKM Basın Sözcüsü Hakkı Şahin’in yönettiği, “Avrupa, medya ve Türkiye” başlıklı konferansta, Cumhuriyet Gazetesi Yazıişleri Müdürü Güray Öz, Avrupa Türk Gazeteciler Birliği (ATGB) Başkanı Gürsel Köksal ve Cumhuriyet Hafta Yazıişleri Müdürü Osman Çutsay, savaş sürecindeki gelişmeleri Batı ve Türkiye ilişkileri açısından değerlendirdiler. Toplantıyı bir konuşmayla açan Hakkı Şahin, Alevi toplumunun Türkiye üzerine oyunlar konusunda son derece dikkatli olması gerektiğini bildirdi. Daha sonra söz alan Güray Öz de, Türkiye’nin bir yol ayrımında olduğunu vurgulayarak, neoliberalizmin ülkeyi ağır biçimde tahrip ettiğini savundu. Bu eğilime karşı çıkılmasını isteyen Öz, Türkiye’nin geçmişiyle hesaplaşması gerektiğini söyleyen ABD yönetiminin “önce kendi bugünü ile yüzleşmesi ve hesaplaşması gerektiğinin” de altını çizdi. ATGB Başkanı Gürsel Köksal, Uğur Mumcu ve Hrant Dink cinayetlerini hatırlatarak, önlenemeyen cinayetlerin bugünkü kaosu hazırladığını kaydetti. Osman Çutsay da, Türkiye’nin Batı’nın tüm senaryolarında daha küçültülmüş bir biçimde yer aldığını ileri sürdü. Şelpe tekniğiyle kısa bir dinleti sunan Can Demirel’in büyük ilgi topladığı toplantı, katılımcıların sorularına verilen yanıtlarla sona erdi. obursali?cumhuriyet.com.tr