Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
1 ARALIK 2006 CUMA haberler SÖZ ÇİZGİNİN TURHAN SELÇUK DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN POLİTİKA GÜNLÜĞÜ HİKMET ÇETİNKAYA C 3 T. Yücel’in ‘Gökdelen’i: Yarın Bugündür evgili, Aklımda ve yüreğimde yer etmiş kimi öğretmenlerim var. Ne zaman onları anımsasam, ki sandığından çok daha sık olur bu, hep düşünürüm; “Ne olabildiysem büyük ölçüde onların sayesindedir, ne olamadıysam da büyük ölçüde kendi yetersizliklerim yüzündendir” diye. Galatasaray’dan ağabeyim olan (aynı dönemde aynı çatı altında olmadık hiç) Tahsin Yücel ile ikimiz de, bu nitelikte bir öğretmenin öğrencileri olduk: Necdet Kut. Tahsin Yücel’in hocasını anımsarken, benim düşüncelerimin ikinci bölümünü aklından geçirmesine gerek bulunmadığını belirtmeye bile gerek yok sanırım. Necdet Hoca, yıllar sonra bile öğrencilerini uzaktan da olsa izlerdi. Bir konuşmamızda, Tahsin Yücel ile ne kadar iftihar ettiğini dile getirmişti. Gerçekten de, seçkin bir bilim ve yazın adamıdır Tahsin Yücel. Tükenmek bilmez çalışma azmi bol ürün vermesini sağlamıştır. Her seçkin yazın adamı, illa iyi yazar olur diye bir kural yok. Ama Tahsin Yücel, iyi bir edebiyat kuramcısı, eleştirmen, denemeci olmasının yanı sıra, edebiyatımızın en has öykü ve romancılarından biri. Bunu anlamak için, illa öykü ve roman dalında aldığı ödüllere bakmaya gerek yok Sevgili. Al son eseri “Gökdelen”i! Romanı kahkaha, hüzün ve isyanla karışık duygularla okurken, birçok kişinin paylaştığı bu düşünceme hak vereceksin. ??? Gökdelen, 17 Şubat 2073 günü romanın kahramanı avukat Can Tezcan’ın gördüğü bir rüya ile başlıyor. Eski bir Marksist eylemci olan Can Tezcan, artık ünlü bir avukattır ve eski İstanbul’dan kalanların hepsini yok edip, kenti New York’takinden daha yüksek, daha modern gökdelenlerle bezemek isteyen “Niyorklu” namıyla maruf Temel Diker’in (tabii ki Karadenizli!) vekilidir. Uzatmadan özetleyeyim ki, okur için keyif kitaba kalsın. Bir gün Can Tezcan, Temel Diker ile konuşurken biraz da, uzun süredir haksız yere tutuklu olarak içerde bulunan işadamı dostu, Varol Korkmaz’ın uğradığı haksızlığa duyduğu tepkinin etkisiyle, yargının özelleştirilmesi fikrini ortaya atar... Zaten her şeyin özelleştirilmiş olduğu bir toplumda, ondan sonra olaylar yıldırım hızıyla gelişir, kimi sürprizleri de içinde barındırarak... Romanda hinoğluhin, aynı zamanda hamervah başbakandan (Mevlut Doğan) kolay dolduruşa gelen, yüzeysel oportünist gazeteciye (Cüneyt Ender), hâlâ muhalif kalmış Marksistten (Rıza Koç) çıkarlarını ideale çevirmemekte usta ve idealist olduğuna gerçekten inanmış işadamına (Temel Diker), kayışlarını, dönüşlerini hep doğrulama – aklama (justification) mekanizmasını, kişiliğinin bir parçası haline getirmeyi fevkalade iyi başarmış, oportünizmini görmezden gelip kendini hâlâ idealist devrimci sayan bu çok zeki, o denli hayalci ve heyecanlı, bir o denli de çıkarcı 21. yüzyıl Don Kişot’unun Sanşo Panşa’sı Ender Serin’e kadar birçok tip yer alıyor. Bunlar belirli bir tipi değil, birer prototipi yansıtırken yapay da değiller, hepsi canlı, hepsi inandırıcı gerçek kişiler, okurken hepsini tanıdığımı düşündüm. ??? 2073 yılında geçen bu roman bir bilimkurgudur diyebilir miyiz? Bilmiyorum. Her şeyi, ama her şeyiyle, her tipi, her kurumu ile o kadar bugünü andırıyor ki... 2073 İstanbul’u ile bugünkü arasında fark temelde değil, bugün de, aynı İstanbul’u, aynı bakış açısını, aynı sokakları, aynı kuleleri yaşamaya başladık, sonunun 500 metreden yüksek gökdelenler ve Sarayburnu’nda yükselen Liberty Island’dakinin üç katı boyuttaki özgürlük heykeli olmasına hiç şaşmıyorsun ve sana olaylar hiç de değişik gelmiyor. Yılkı insanları için, 2073’ü beklemek gerekmiyor, iyi bakarsan onları şimdi de görebilirsin. Tahsin Yücel yüzeyselliğe ve banaliteye kaçmadan (işin o yönünü 2073’ün, tıpkı günümüzü andıran medyasına bırakmış) öylesine güzel, öylesine inandırıcı işlemiş ki olayları, hani şu sıralarda birinin aklına esip yargıyı özelleştirmeye kalksa, bütün gerekçelerini bu kitapta bulup halka da yutturması pek de âlâ mümkün. Yaşadıklarımıza öylesine alışıyoruz ki, ancak aynı bugün olanları betimleyen, ama 2073’te geçen bir kitabı okuduğumuzda, bunların adeta bir karabasan olduğunun ayırdına varabiliyoruz. Sevgili, Gökdelen’i mutlaka oku, göreceksin ki, yarın bugündür. Fethullah, CIA, Papaz Okulu... eni Vakıflar Yasası Türkiye’de yeni bir yapılanmanın önünü açtı mı? Elbet!.. Artık ‘‘Misyonerlik Vakıfları’’ kurulabilecek Türkiye’de... Yıllardır ABD, CIA denetiminde yaşayan, Bush’un Irak’ı işgalini destekleyen Fethullah Gülen, yeni Vakıflar Yasası’nın TBMM’de kabulünden sonra, ABD’deki Hartford Papaz Okulu’na 2 milyon dolar bağışladı... Şimdi yaklaşık 30 yıldır sorduğum soruyu bir kez daha yineliyorum: ‘‘Ey Fethullah, bu değirmenin suyu nereden geliyor, açıkla!’’ 2 milyon doları Hartford Papaz Okulu’na bağışlayan kişi Fatih Üniversitesi Mütevelli Heyeti Üyesi Dr. Ali Bayram, Fethullah Gülen’in çok yakını... Papaz Okulu’nun Rektörü Prof. Dr. Heidi Hadsell ise bir misyoner. Okulun etkin isimlerinden Dr. Ralp Ahlberg yaşamını Hıristiyanlığa adamış bir papaz. Bunun yanı sıra okulun 34 kişilik mütevelli heyetinden. 34 kişilik mütevelli heyetinde ayrıca 4 Müslüman, 3 Musevi üye var. Papaz Okulu 1830 yılında kurulmuş. Hıristiyan ilahiyat okulu olarak öğrenci yetiştirmiş. O zaman temel amaç misyonerliği yaygınlaştırmak. Peki nerede yapacaklar yaygınlaştırma eylemini? Yanıtını kendileri vermiş 170 yıl önce: ‘‘Osmanlı coğrafyasında...’’ ??? 2005 yılında Papaz Okulu’nun yetkilileri Fatih Üniversitesi’nin Mütevelli Heyeti Üyesi Dr. Ali Bayram’ın çağrısı üzerine İstanbul’a geldiler... Fethullan Gülen’in ABD’li misyoner konukları Konya, Şanlıurfa, Mardin, Kahramanmaraş’ı gezdiler, yediler, içtiler... Papaz Ralph Ahlberg, Fethullah Gülen’le ABD’de tanıştı. CIA bağlantılı tanışmada ikisi de kucaklaşıp öpüştü... Bakın Papaz Ralph, Fethullah Gülen için ne diyor: ‘‘Gülen, çok önemli bir insan. Ben Türkiye’ye ilk ziyaretimi 2002 yılında yaptım. Gelmeden önce Saidi Nursi’nin, Fethullah Gülen’in kitaplarını okudum, etkilendim. Okulumuza Abdullah Antepli geldi, kilisede genç Hıristiyanlara İslamiyeti anlattı. Fethullah Gülen, misyonerlere kucak açıyor, İsrail’le sıcak ilişkiler kuruyor. Benim de İslamiyete hayranlığım artmaya başladı. Gülen, bağnazlıktan diyalogla kurtulmayı öğütlüyor.’’ Hartford Seminary (Papaz ve Misyoner Okulu) başta belirttiğim gibi 1830 yılından bugüne dek papaz yetiştiren misyoner bir kuruluştur... Okulun ‘‘The Moslem World’’ adlı bir dergisi vardır. Dergiden bazı alıntılar yapıyorum: ‘‘...Dünya genelinde Müslümanları maddi ve manevi olarak Hıristiyanlığa yönlendirmektir. Böylece Hıristiyanlığın önündeki engeli kaldırmak, Müslümanları Hıristiyanlaştırmaktır. Bu yapılırsa, Müslümanların İslama olan sevgisi azalır, onlar da İsa’yı kurtarıcı olarak görürler.’’ (Cilt 1, No 1, Sayfa 3) Hartford Seminary ABD’nin Connecticut eyaletinde kurulmuştur. ABD’deki 230 Hıristiyan ve misyoner okulundan en eskisidir. Ali Bayram, ABD’deki Papaz Okulu’yla ilişkilerinin 1999’da başladığını söylüyor... Bakın bu doğru!.. Fethullah Gülen ABD’ye 1998 yılında kaçtı... CIA devreye girdi, Papaz Okulu’nun yöneticileriyle Fethullah Gülen’i buluşturdu... Olayın özü budur!.. ??? Şimdi bir soru daha: ‘‘Gülen’in yanında kimler vardı o zaman?’’ Eh, bunu Zaman Gazetesi yöneticisi biliyordur, açıklasın!.. Fethullan Gülen’in ilişkiler zincirinin bir ayağında CIA’nın olduğunu, onlar tarafından yönlendirildiğini anlamak için ABD’ye gitmeye gerek yok!.. Türkiye’deki okullarına, hastanelerine bakın, Almanya’daki yatırımlarını görün, Talabani’yle Barzani ilişkilerini izleyin, Balkan ülkelerinde ne olup bittiğini anımsayın, Rusya’da neler yapıyorlar bir görün, anlarsınız... Fethullah Gülen neden Endonezya’da, Kuzey Irak’ta, Romanya’da, Rusya’da, Orta Asya Cumhuriyetleri’nde okul açabiliyor da İran’da, Suriye’de, Yunanistan’da okul açamıyor? Fethullah Gülen işini biliyor... Parayı Müslümanlardan toplayıp Hıristiyan misyonerlere veriyor. McDonald’s Merkezi’ndeki Papaz Okulu’nun İslamHıristiyanMusevi İlişkileri Bölümü’nde ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’ne destek veriyor... Ne diyorsunuz Fethullah’a tapanlar, haydi yanıt verin!.. S Y USA 2006 Tazminat davası açacağız Ali Dibo’nun büyük kızı Hatun Koç’un oğlu Muhammed Cavit Koç (büyük fotoğraf), dedesinin, AKP’li belediyelerin ihale yolsuzluklarının sembolü haline getirilmesine tepki gösteriyor. Aykut KÜÇÜKKAYA AKP’nin belediyelerde de iktidara gelmesiyle ‘‘bir isim’’ herkesten fazla ‘‘ön plana’’ çıktı. Neredeyse ‘‘AKP’li belediyelerin karıştığı ihale yolsuzluklarının’’ sembolü oldu!.. Hatta yolsuzluk iddiasıyla suçlanan AKP’li isimden daha çok, ‘O’ konuşulur oldu: ‘‘Ali Dibo!..’’ Tam 70 yıl önce hayata gözlerini yuman Hataylı bir tüccarın 2006’da bu kadar ünleneceği kimin aklına gelirdi ki? Zaten onların da aklına gelmedi. Onlar diye bahsettiğimiz Ali Dibo’nun bugün İstanbul’da yaşayan büyük kızı ile torunu... Ali Dibo’nun büyük kızı Hatun Koç’un oğlu, Ali Dibo’nun torunu Muhammed Cavid Koç hem tepkili hem sinirli... Dedesinin isminin yolsuzluk haberleriyle anılmasına annesinin üzüldüğünü ve bu üzüntünün Ali Dibo’nun büyük kızının sağlığını bozduğunu söyleyen 46 yaşındaki Muhammed Cavid Koç, ‘‘Artık yetti’’ diyerek aldıkları kararı şu cümlelerle açıklıyor: ‘‘Dedemizin adının yolsuzluklarla anılmasından aşırı derecede rahatsızız. Annemle, teyzem açıklamalar yaptı ne var ki önemsenmedi. Annem, yurtdışında çalışan abimin gelmesini bekliyor. Avukatımızla görüştük, tazminat davaları açacağız...’’ Aslına bakarsanız, Ali Dibo Hatay’da herkesin saygı gösterdiği cömert ve dürüst bir tüccar. 1864’te Suriye’de doğar Ali Dibo. Hatay’a da buradan göç eder. Hatay’ın tek balık tüccarı olarak Mısır’a, Şam’a, Halep’e yaptığı ihracat, bu ağayı, malın mülkün yanı sıra büyük bir üne kavuşturur. Varlığıyla edindiği nüfuzu, halkın yanı sıra devlet yöneticileri üzerinde de etkili olunca, geçinemeyen yurttaştan, kimsesiz çocuklara kadar herkes sorununun çözümü için Ali Dibo’yu arar, sorar. Ve hatta laik cumhuriyetin kurucusu Mustafa Kemal, Hatay’ın etkin ismini Cumhuriyet Meclisi’nin vekillerinden biri yapmak ister. Ancak, Atatürk’ün kendi el yazısıyla gönderdiği davet mektubuna sağlığını gerekçe göstererek olumlu yanıt veremez Ali Dibo. Ancak Ankara’yla bağını da hiç koparmaz. 72 yıllık hayatına 4 eş, 9 çocuk sığdıran Hataylı tüccarla ilgili, ‘‘Ali Dibo şirketi mi ki, bu ka asirmen?cumhuriyet.com.tr dar cömertsin’’ söylemi, 70 yıl sonra ‘‘Devletin başına musallat olan Ali Dibo’lar’’ yakıştırmasına dönüşür. Bu dönüşüm muhalefetin, basının ilgisini çeker çekmesine ama, Ali Dibo’nun geride kalan ailesini hiç mi hiç memnun etmez. ‘‘Bizim aileden kimsenin AKP’ye oy vermesi imkânsız bir şey’’ diye açık açık konuşan Koç, annesinin üzüntüsünü ise şöyle anlatıyor: ‘‘Hepimiz Atatürkçüyüz. Ama dedemle babamın yeri ayrı. Ali Dibo’nun ömrü ‘Hatay Türklere geçmeden Allah bu gözümü yummasın’ dileğinin gerçekleşmesine yetmedi. Kasım ayında yine dedemin adıyla geçen haberleri anneme okuyunca üzüntüsü biraz daha katlandı. Midesinden rahatsızlığı var. Annem Kazakistan’daki abim Ali Koç’un gelmesini bekliyor. Geldikten sonra tazminat davası açmayı düşünüyor.’’ Ali Dibo’nun büyük kızı Hatun Koç, 1931 doğumlu. Babası Ali Dibo öldüğünde 5 yaşındaydı. Ali Dibo’nun torunu, ‘‘Niye yolsuzluklarda böyle bir benzetme yapılıyor. Niye dedenizin ismi kullanılıyor’’ sorumuza ise şu yanıtı veriyor: ‘‘Şöyle bir şey varmış o zamanlarda. Çok büyük bir iş yaptığınız zaman ‘Sen Ali Dibo Ağa’nın neyi oluyosun ki bu işi yapıyosun’ derlermiş. Dedem rahmetli, İskenderun Körfezi’nden Domuz Burnu’na kadar olan tüm sahilin balık avını yaparmış. Ondan habersiz kimse ava çıkmazmış. Yaa bizim ailede imkânsız bir şey. Benim babam bankacı. Merkez Bankası’nda çalışıyordu. Yapacak olan bankada yapar yani.’’ ‘‘Dava açacağınız çok kişi var herhalde’’ diye soruyorum Muhammed Cavid Koç’a, ‘‘Evet...’’ diye yanıtlıyor. Evet... Muhalefet ve basın inatla AKP’li belediyelerdeki yolsuzluk iddialarına ‘‘Ali Dibo’’ adını takmaya devam ediyor. Ali Dibo’nun kızının, torununun dava açma kararı ise 70 yıl önce yaşamını yitiren Hataylı balık tüccarının adının gündeme daha sıkça geleceğini gösteriyor... renkli ilan hikmet.cetinkaya?cumhuriyet.com.tr Faks numaramız: +90 0212/ 343 72 69