28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

14 PEK ÇOK ÜLKEDE ŞUBESİ OLAN ULUSLARARASI SLAVİSTLER DERNEĞİ’NİN TÜRKİYE’DE BİR ŞUBESİ YOK C dizi KASIM CUMA Japonya’da bile kurulmuş B ir gece yolum Türklerin ve Arnavutların yoğun olduğu Çınar Meydanı’na düştü… (2 milyon nüfusun yüzde 25’i Arnavut, yüzde üçü Türklerden oluşuyor.. Arnavutlar Tetova ve çevresinde, Türkler yoğunlukla Gostivar ve Üsküp’te yaşamaktalar.) Meydan girişindeki Zeynel Abidin Paşa Camisi pırıl pırıl aydınlatılmıştı… Gezmek için avlusuna girdim… Hoca Ali Günaydın’la konuşurken bir ses “Bir Gün Mutlaka” dedi… Ohrid’de, Halveti Piri Hayati Baba’nın 240. ölüm yıldönümü için anma hazırlıklarının yapıldığı Zeynel Abidin Paşa Camisi’nin avlusunda, bana şiirimin adıyla sesleniliyordu… Türkiye’de bir yerlerde karşılaştığımızı anımsadığım, bu sarışın, orta yaşlarına yakın arkadaştan adını sormayı ne yazık ki akıl edemedim. Ayaküstü sohbetimizde, “din” olgusunu bir “kültür” ve “kimlik” olgusu olarak gördüğümü, bu anlamda da önemini yadsımanın söz konusu olamayacağını anlattım… Türkiye’den bu anma törenine katılmak üzere geldiğini tahmin ettiğim şiir sever arkadaş da görüşümü saygıyla karşıladığını söyledi. Ali Günaydın Hoca, Türkiye’den gelen kimi turistlerin caminin önünden geçerken merak edip içeriye girmediklerinden yakınıyordu… ÜSKÜP VE OHRİD’İN CAMİLERİ Balkanlar’da cami, sözün gerçek ve tam anlamlarıyla bir kültür ve kimlik olgusudur. Balkan ülkelerinin birçoğunda, birçok yerleşim yeri gibi Üsküp ve Ohrid de, kilisesiz düşünülemeyeceği gibi camisiz de düşünülemez… Bu tarihi yapılar korunup yenilendiği gibi (Üsküp’teki devlet üniversitesi kampusu içinde bulunan Kebir Mehmet Paşa Camisi bunlardan biri), gerektiğinde yenileri de yapılıyor… Belki de minareler nedeniyle, ÜsküpOhrid arasında, yanından ya da uzağından geçtiğimiz yerleşim yerlerinde, kiliseden çok cami gördüğümü söyleyebilirim… Aynı gece yemeğimi Çınar Meydanı’ndaki “Neim”de yedim… Arnavut garson delikanlıyla boş yere İngilizce anlaşmaya çabalarken “Neim”in Makedon Türk’ü Naim olduğunu öğrendim… Kendisi de oradaymış… Böylece sorun çözülmüş oldu… Ohrid’e Türkiye’den gidenler yollarını Çınar Meydanı’na düşürmeli, Zeynel Abidin Paşa Camisi’nin avlusunda bir Yahya Kemal tadı duyumsayarak soluklandıktan sonra “Neim”e uğramalılar.. Güveçte kuru fasulyeyi ve meraklısına (belki adını da şiirsel bulduğum için) “Kavadarka” şarabını tavsiye ederim… Rejim muhalifi olarak tanınmak enç Çehov” adlı bir kitabını bana hediye eden Profesör Curçinov’la, Rusçadan Fransızcaya, Fransızcadan Rusçaya özgürce geçerek, sadece Slavistler Derneği konusunda değil, ülkelerimizi ve dünyayı ilgilendiren her şeyden söz ediyoruz… Her zaman “solcu” ama her zaman da eleştirici bir konumda olduğunu söylüyor Curçinov… Bugün de solcuyum ve bundan övünç duyuyorum diyor… Küreselleşme olgusunun eleştirisinde, Avrupa Birliği “memur”larının bizim ülkelerimizin gerçeklerini kavrayamayacakları konularında da görüş birliğindeyiz… Sosyalizmin geleceğine inanmak, halkın yaratıcı gücüne güvenmek ve iyimserliğimizi yitirmemek duygularında da buluşuyoruz… Bir ara, uluslararası üne sahip genç yazarımız hakkındaki düşüncemi soruyor. Kuşkusuz ki yetenekli olduğunu, fakat son dönemlerde daha çok “pazar” için yazdığını düşündüğümü söylüyorum. “Nobel’e resmen aday mıdır?” diye soruyor. Doğrusu bunu ben de bilmiyorum. Çünkü bu ödül, adaylığı hiç söz konusu olmamış birilerine de verilebiliyor. İlgili kişinin bu konudaki durumunu bilmediğimi söylüyorum. Bu yazarımızın dünyada bir “dissident” (rejim muhalifi) olarak tanındığını, bu konudaki düşüncemi soruyor Profesör Curçinov… Sıkıntı veren bir soru…Yanıtımda da duyduğum sıkıntı, “Batı”nın ikili, cahilce ve ikiyüzlü standartları, bu konulardaki kalpazanlıktan, yalan dolandan duyduğum iç daraltısı anlaşılıyor olmalı ki, “Demek daha dikkatli olmamız gerekiyor…” diye bir sonuca varıyor uluslararası üne sahip akademisyen, karşılaştırmalı edebiyat profesörü… Yine bir ara, Fransızcayı nereden öğrendiğimi soruyor… İlki 1971 askeri darbesi süreçlerinde, ikincisi 1980 darbesini izleyen hapislik sonrasındaki bir dönemde, bu ülkede yaklaşık sekiz yıl “sürgün” olarak yaşadığımı söylüyorum… “Gerçek rejim muhalifi sizmişsiniz demek” diyor Profesör Curçinov… O dönemlerde birçok aydının aynı durumda olduğunu söylüyorum… Aramızdaki konuşmanın özeti ve tırnak içindeki cümleler aynen böyle… “G Kebir Mehmet Paşa Camisi. ULUSLARARASI SLAVİSTLER DERNEĞİ Ohrid’de, yine göl kıyısındaki Riviera Oteli’nin caferestoranında, güneşler içinde bir öğle vakti Profesör Curçinov’la buluşarak Uluslararası Slavistler Derneği’nin Türkiye’de de bir şubesinin açılması konusunu görüştük. Anımsadığımca her iki yılda bir, üye ülkelerden biri bu derneğin merkezi oluyor. Merkez şu sırada Makedonya ve dernek başkanlığı Profesör Milan Curçinov’da. Daha önce İstanbul Üniversitesi’yle Makedonya’daki bu merkez arasında bir yazışmamız da olmuştu. Derneğin genel sekreteri Profesör İvan Dorovski’nin ve “Marko Çepenkov” Folklor Enstitüsü Direktörü, Makedonya Türklerinden Dr. Sevim Pliçkova’nın da katıldıkları bu samimi görüşme bana, birçok konuda olduğu gibi, bu alanda da ülkemizin olayları ne kadar geriden izlediğini gösterdi. Japonya’da bu şube 1978’de açılmış. Nitekim Makedonya’daki seminere katılan Japon Slavistler, burada da toplantı içinde bir toplantı ve kokteyl düzenlediler… Slav dillerini konuşan ülkeler, başta Rusya, Bulgaristan ve Makedonya bizim en yakın komşularımız… Hepsiyle ortak bir tarihimiz var… Ve Japonların yaklaşık otuz yıl önce kurdukları bu dernek şubesi, bizde belki şimdi ancak kurulabilecek… Milan Curçinov’a bu konuda elimden geleni yapacağıma söz verdim… Bir kültür sentezi B O hrid ve Prespa gölleri arasındaki yazlık konutunda Cumhurbaşkanı Çrvenkovski, erkek katılımcıların tümü kostümlü ve kravatlı topluluğumuzu, üzerinde blucin, tişört, spor bir ceket ve uçları hafifçe yukarı kalkık pabuçlarla karşıladı… Makedonya’nın 3. Cumhurbaşkanı Çrvenkovski, kendisine politikacılıktan çok sinema oyunculuğu yakıştırılabilecek, yakışıklı, kırklı yaşlarında genç bir adam... Bir kez daha Ohrid luslararası seminer katılımcıları arasından Cumhurbaşkanı Branko Çrvenkovski’nin kabul edeceği beş kişilik heyette yer aldığımı öğrendiğimde, soluğu bir kez daha Ohrid’de aldım… (Peştane’den onon beş km. uzaklıktaki Ohrid’e, taksiyle üçbeş dolar karşılığındaki bir ücretle gidilebiliyor.) Amacım bu kez, yanıma her olasılığa karşı aldığım yazlık cekete uygun düşecek bir boyunbağı ve ona uygun düşecek bir gömlek satın almak… Satıcı genç kızla yine İngilizce paralamaya çalışırken, Duygu Asena’nın elimdeki kitabına bakarak “Türk müsünüz” diye soruyor. Makedon Türk’ü bu genç kız, üniversite öğrencisi. Dükkân babasınınmış. Türkiye’ye sık sık gidip kitaplar alıyor, bu arada Duygu Asena’nın kitaplarını da severek okuyormuş… CUMHURBAŞKANI’YLA GÖRÜŞME Öğle sıcağındaki bu Ohrid yolculuğu bana güzel bir boyunbağı ve gömlek kazandırdı ama o görüşme için pek de gerekli değillermiş… Çünkü Ohrid ve Prespa gölleri arasındaki Galiçitsa doğal parkı içindeki yazlık konutunda Cumhurbaşkanı Çrvenkovski, erkek katılımcıların tümü kostümlü ve kravatlı topluluğumuzu, üzerinde blucin, tişört, spor bir ceket ve uçları hafifçe yukarı kalkık pabuçlarla karşıladı… 1991’de bağımsız cumhuriyet olan Makedonya’nın 3. Cumhurbaşkanı Çrvenkovski, kendisine politikacılıktan çok sinema oyunculuğu yakıştırılabilecek, yakışıklı, kırklı yaşlarında genç bir adam. Bilgisayar mühendisi. Sosyal Demokrat Parti üyesi imiş… Kabul ettiği heyette, seminerin bu yılki direktörü bayan Emiliya ve içlerinde bulunduğum konuk öğretim üyeleri dışında, KirilMetodi Üniversitesi Rektörü Martinovski ile aynı üniversiteden birkaç öğretim üyesi daha vardı. Toplulukta benim dışımda herkes Makedonca biliyordu. Cumhurbaşkanı, konuklardan tek tek seminere ilişkin görüşlerini almak istedi. Ben Rusça yapacağım konuşmayı Rus öğretim üyesi bayan Alla’nın Makedoncaya çevirmesini rica ettimse de Çrvenkovski buna gerek görmedi… “Anlayabildiğimiz kadar anlarız…” dedi. (Bu sözü Rusça mı Makedonca mı söylediğini anımsamıyorum tinovski ile uzunca bir konuşma yapan cumhurbaşkanının, Makedon dili ve kültürünün dünyada tanıtımı konusunda istekli ve donanımlı olduğu izlenimini edindim. ‘Yavaş, yavaş’... Dilimizin bu sözü bütün Balkan dillerine girmiş… Makedonlar da “yavaş yavaş”ı biliyor. Folklor uzmanı Dr. Sevim Pliçkova, Makedonların işlerine öyle geldiği için Türkçeden bu sözü alıp benimsediklerini düşünüyor… Onlara, “ Türkiye’de Türkler artık hiç de yavaş değil. Siz de çabuk davranmayı, modern yaşama ayak uydurmayı öğrenin” diyormuş… Sevim Hanım’a göre, sadece “içlerindeki kuzuyu besleyen” Makedonlar “içlerindeki kurdu” beslemeyi de öğrenmeliler… ‘ÖBÜR DÜNYA’ Seminerde, “halk kültüründe öbür dünya kavramı” konulu çok ilginç bir sunum yapan Dr. Pliçkova, değerli bir bilim insanı. Bilimsel toplantılara katılmak, İzmir’de yaşayan annesi ve akrabalarıyla görüşmek için Türkiye’ye de sık sık geliyor. Makedon halkını kuşkusuz ki onun kadar tanımam olası değil. Fakat ben bu halkın, tanıyabildiğim kadarıyla, hep böyle “kuzu” kalmasından yanayım… Ne Ohrid’de, ne Üsküp’te, ne OhridPeştane arasında, gürültü patırtıyla, klakson sesiyle, ne cep telefonu sinyalleri, ne de bangır bangır, uluorta konuşmalarla karşılaştım… Duyduğum, çocuk sesleri, bebek cıvıltılarıydı… Gençler belli ki erken evlenip erkenden çocuk yapmayı seviyor… Sevim Hanım’ın kendisi ve bir ara tanıştığımız (bebeğiyle Türkiye tatilinden henüz dönen) güzel kızı da bunun bir örneği… Bulunduğumuz tatil yöresi Peştane’deki sakin yaşamı bozan tek şey, geceleri kimi cafebarlardan yükselen (genellikle Sırpça) şarkıların yüksek tonda çalınmasıydı… Bunu da “modern Türkiye”den öğrenmiş olmalılar… ir haftalık bu son Makedonya yolculuğumda barışçı bir ülkenin yaşamına katılmaktan, tanık olmaktan sevinç duydum. TürkiyeMakedonya arasında ekonomik, kültürel ve akla gelebilecek her alanda ilişkiler ne düzeydedir, bilmiyorum. Fakat bu kardeş ülkeyle ilişkilerimizin çok daha yakın ve sıcak olması için sayısız neden var. Makedonya’da kaldığım sürede, ülkemize gösterilen yakınlık duygularını başka hiçbir ülkede bu ölçüde görmediğimi söyleyebilirim. Makedonya tarihi bizim tarihimizin de ayrılmaz bir parçasıdır. Bunun yanı sıra, hemen her konuşmada, herkesten, ülkemize duyulan yakınlıkta, Türkiye’nin “laik” bir ülke olmasının, Atatürk devrimlerinin yarattığı göz kamaştırıcı parıltının da önemli bir yeri olduğunu işittim… Makedon aydınlarıyla bu konuları konuşup ülkemle gurur duyarken, internette okuduğum gazetelerimiz bambaşka bir ülkeyi, karanlıklar içinde bir Türkiye’yi yansıtıyordu… Evrime en az inananların, türbanların, haşemaların, ortaçağ hayaletlerinin Türkiye’sini… Bırakınız Mustafa Kemal dönemini, Osmanlı’nın da gerisinde bir Türkiye’yi...Müslümanların çoğunlukta olduğu “Çınar Meydanı”ndaki bir görüntü gözlerimin önünde: Gösterişli minisiyle genç bir kadın, büyük olasılıkla da bir Müslüman kadını, oğlunu elinden tutmuş salına salına gidiyor… Kahvedeki (çoğunluğu Türk ya da Arnavut) Müslüman erkek kalabalığından tek bir baş bile dönüp bakmıyor, kadını gözleriyle izlemiyor… Makedonya bir kültür sentezi. Demokrat bir ülke. İnanç sorununu da, kadınerkek sorununu da çözmüş… Emperyalizm kurcalamaz, nifak sokmazsa eğer, ışıklı bir geleceğe doğru yol almaması için neden yok… Yine cennet bir doğanın ve ortak bir tarihin içinden, bu kez pırıl pırıl güneşli bir pazar günü Ohrid’den Üsküp’e doğru yol almaktayken aklımdan geçenler bunlardı. olklor uzmanı Dr. Sevim Pliçkova’ya göre ‘içlerindeki kuzuyu besleyen’ Makedonlar, ‘içlerindeki kurdu’ beslemeyi de öğrenmeliler. Behramoğlu, Pliçkova ve Uluslararası Slavistler Derneği Başkanı Profesör Milan Curçinov birlikte... F İhaleler öncesi Türkiye’ye gözdağı BAHADIR SELİM DİLEK ANKARA Kazakistan’daki Tengiz Chevroil JV Limited Şirketi’ne ait inşaat alanında çalışan Türk işçilere yönelik saldırının, aynı petrol alanı için gelecek ocak ve şubat aylarında yapılacak iki büyük ihale öncesinde Türk şirketlerine ‘‘gözdağı’’ olarak değerlendirildi. Kazakistan’da yaşanan son olay, Türkiye’nin Orta Asya politikalarına ilişkin birçok soru işaretini de beraberinde getirdi. Söz konusu olayın ‘‘tehlikeli bir başlangıç’’ olma olasılığının göz ardı edilmemesi gerektiği vurgulandı. Cumhuriyet’in ulaştığı bilgilere göre, kavga olayının yaşandığı petrol alanı için 2007 yılı başında iki büyük ihale yapılacak. İhale öncesinde de bölgeye ilgi gösteren iş çevreleri arasında rekabet büyük ölçüde arttı. PERDE ARKASINDA RUS ETKİSİ Kazakistan’daki yetkililerin devreye girmesi ve ihale konusunda yapılan baskılar gerginliği tırmandırdı. Bu gerginliğin patlama noktasını ise Türk işçilerine yönelik provokasyon oluşturdu. Bağımsızlığını kazanmasından sonra Kazakistan’da başta Türk şirketleri olmak üzere yabancı sermaye giderek güç kazanırken Moskova destekli Kazak devlet şirketleri güç kaybetmeye başladı. Yabancı petrol şirketlerinin Kazakistan’da gerçekleştirdikleri yatırımlar ülkenin son yıllardaki hızlı ekonomik gelişiminin itici gücü oldu. Diğer taraftan devlet elindeki petrol ve gaz şirketleri bir strateji oluşturamadı. 1997 yılında Kazak hükümeti, petrol ve gaz alanında faaliyet göstermek üzere Kazakoil isimli bir kamu işletmesi kurdu. Ancak 2000 yılında Kazakoil, sektördeki başlıca petrol şirketi olma statüsünü kaybetti. Kazakoil’den ayrılan petrol ve gaz boru hattı işletmesi KazTransOil, sektörde faaliyet gösteren başlıca devlet şirketi oluşturma kararı aldı. 2002 yılı Şubat ayında Kazakoil ve KazTrans Oil birleşerek yeni bir devlet şirketi oluşturdu ve Kazmunaigaz ismini aldı. şimdi) MAKEDON DİLİ... Konuşmamda Makedonya’ya ilişkin izlenimlerimi anlattım… Makedonya’yı kardeş ülke olarak gördüğümü ve bunları gazetemizde yazacağımı söyledim… Profesör Curçinov’la Uluslararası Slavistler Derneği konusunda yaptığımız görüşmeden ve İstanbul Üniversitesi’nde başkanı olduğum Slav Dilleri ve Edebiyatları Ana Bilim Dalı’na bağlı Makedonca bölümüne işlerlik kazandırma konusunda istekli olduğumuzu anlattım. Söylediklerimi dikkatle dinledikten sonra rektör Mar B İ T T İ
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear