23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

12 H. Miray VURMAY TUSAM Ortadoğu Araştırmaları Masası mvurmay@tusam.net Küresel çelişki ‘küçük Ortadoğu’da yeniden su yüzüne çıktı… C S TRATEJİ hükümet kendisine karşı bir ayaklanmaya dönüşen olaylara sert bir şekilde müdahale etti. Hükümetin müdahalesinden sonra ise olaylar tamamen kontrolden çıktı ve beklendiği üzere tam anlamıyla kanlı bir hükümetmuhalefet çatışmasına dönüştü. Otomatik silahların ve el bombalarının devreye girdiği çatışmalar kısa süre içinde olayların patlak verdiği Beyrut’un merkezinden taşarak Noueiri, Ras al Nabae ve Vata alMusaitbeh mahallelerine kadar yayıldı. Kısa bir süre içerisinde tüm Beyrut’a yayılan çatışmaların sonunda Hizbullah, Beyrut’un kontrolünü neredeyse bütünüyle ele geçirdi. Nitekim aynı gün içerisinde Hizbullah’ın Refik Hariri'nin oğlu ve hükümetteki koalisyonun lideri Saad Hariri'ye ait Future News televizyonunun ve El Müstakbel gazetesinin de içinde bulunduğu "stratejik noktaları" ele geçirdiği hatta kimi hükümet binalarını kuşattığı haberleri geldi. Geceden sabaha kadar süren çatışmalar ertesi gün ise Lübnan'ın ikinci büyük kenti Trablus'a sıçradı. Trablus’ta yaşanan yoğun çatışmalar hükümetHizbullah mücadelesinin kontrolden değil artık çığırından çıktığını açıkça gösterdi. Zira tarafların birbirine roketatar ve ağır makineli tüfeklerle saldırdıkları çatışmalarda 50’ye yakın "Lübnanlı" hayatını kaybetti. B ir ülke düşünün, aylardır cumhurbaşkanı yok, hükümet ve muhalefet kanlı bıçaklı, ordu ise kanlı bıçaklı bu kavganın tam ortasında "ara(f)da" kalmış durumda. Ülkede yaşanan her bir sorun dönüp dolaşıp git gide derinleşen bu siyasi krize bulaşıyor, krizi besliyor. Hal böyle olunca ülke küresel ve bölgesel sistem içerisinde oradan oraya savrulup duruyor ve her zaman olduğu üzere yine, aslında kendinin olmayan bir çatışmanın belki de düpedüz bir savaşın içerisine çekiliyor. Ortadoğu’nun bu talihsiz ülkesi yine, kendi topraklarında, yine kendi halkının yaşayacağı ve yine "başkalarının savaşında" özne değil nesne olmak üzere. Kolayca tahmin edileceği üzere yazgısında her daim başkalarının savaşında "savunmasız piyade" olmak olan bu ülke, Ortadoğu’nun çatışma laboratuarı, savaş kobayı Lübnan… Bağımsızlığını kazandığı günden bu yana savaş, iç savaş, vekalet yoluyla savaş ile ya da sıfatı ne olursa olsun herhangi bir "savaş" tehdidi ile yaşayan Lübnan’da eski başbakan Refik Hariri’nin öldürülmesinden bu yana sular bir türlü durulmuyor. O gün bugündür saplandığı kriz batağından bir türlü çıkamayan, bilakis battıkça daha derinlere batan ülkede Hariri’nin suikasta kurban gittiği 2005 yılından bu yana yaşanan siyasi cinayetlerin, suikastların muhasebesi tutulamaz hale gelmiş durumda. Suikastlarla perçinlenen kriz, Lübnan’ı günden güne sararken bir de üstüne sadece ülkede değil neredeyse tüm bölgede tüm dengeleri altüst eden İsrailHizbullah Savaşı’nın yaşanmasıyla deyim yerindeyse Lübnan’da zaten pamuktan olan tüm ipler koptu. Böylesine bir tablo karşısında günden güne umudunu kaybeden Lübnan halkı ise 19751990 yılları arasında yaşanan kanlı iç savaşın yaralarını aradan geçen 18 yıla rağmen halen saramamışken her an, her saniye ikinci bir iç savaş psikozu içerisinde yaşamaya mahkum edildi. Lübnan’da iç savaş denemesi Batı desteğindeki Lübnan hükümetinin, İran ve Suriye desteğindeki Hizbullah’ın, ‘devlet içinde devlet’ görünümünü zayıflatma ORDU DEVREDE girişimi ülkeyi iç savaşın eşiğine Çatışmaların giderek büyümesi üzerine getirdi. Daha önce İsrail ile kıyasıya hükümetmuhalefet çekişmesinin başladığı günden bu yana büyük oranda tarafsız savaşan Hizbullah’ın kolay lokma kalmayı başarmış olan Lübnan ordusu çatışmalara müdahale etmek durumunda olmadığı bir kez daha ortaya çıktı. kaldı. Ordu, çatışmaları dindirmek için askeri olarak müdahale etmenin yanı sıra siyasi Küresel hesaplar Lübnan’ı kaos’a gerginliği de bir nebze olsun azaltabilmek için hükümetin havalimanı güvenlik şefinin mahkum ediyor. görevden alınmasına yönelik talebinin geri ile yeni bir yöntem uygulamaya girişmesi ve bu bağlamda hükümetin Hizbullah'ı, Beyrut'taki uluslararası havalimanına gizli kamera yerleştirmekle suçlayarak "Nasrallah’ın adamı" ilan ettiği havalimanının güvenlik sorumlusunu görevden alması ardından da Hizbullah'ın resmi şebekeye alternatif olarak geliştirdiği telefon şebekesini yasadışı ilan etmesi tansiyonu iyiden iyiye yükseltti. Yükselen tansiyon grevle birleşince de ortaya son derece "Lübnanlı görüntüler" çıktı. Lübnan halkının ulusal kabusu olarak toplumsal belleğindeki yerini koruyan kanlı iç savaşa selam dururcasına sokaklarda barikatlar kuruldu, yollar kapatılıp, lastikler yakıldı. Bir sonraki aşamada ise havalimanına giden yollar kesildi, okullar, üniversiteler, çarşılar kapandı ve çok geçmeden GERGİNLİK ŞİDDETE DÖNÜŞTÜ Sırtını Batıya dayamış olan ve "Batı yanlısı" olarak anılan hükümet ve Ortadoğu’nun "ayrık otları", bölgedeki antiAmerikancı cephenin "radikal ikilisi" İranSuriye destekli Hizbullah liderliğindeki "Batı karşıtı" muhalefetin bitmek bilmeyen çekişmesi ve söz konusu çekişmeye sınır ötesinden gelen gizli ve açık müdahaleler Lübnan’ı yine, yeniden yaşanmaz bir ülke haline getirdi. Kasım 2007’de görev süresi dolan eski cumhurbaşkanı Emil Lahud’un yerine halen bir cumhurbaşkanının seçilemediği ülkede şimdilerde mevcut siyasi krize bir de ekonomik kriz eklenmiş durumda. Mayıs ayının ilk haftasında 200 dolar olan asgari ücretin yükseltilmesi için ülkedeki tüm sendikaların katılımı ile geniş çaplı bir greve gidildi. Ancak Lübnan’daki düşük ücretli, işçi ve memur kesiminin çok büyük bir kısmının Şiilerden oluşması ve dolayısıyla Hizbullah taraftarı ya da sempatizanı olması grevi farklı bir boyuta taşıyıverdi. Zira Başkent Beyrut’u felç eden grevi Hizbullah’ın açık bir şekilde desteklemesi hatta sahiplenmesi işin rengini değiştirdi. Tüm bunların üstüne hükümetin son dönemde Hizbullah’a yönelik yürüttüğü Batı destekli mücadelede "stratejik değişim" sloganı çevrildiğini, Hizbullah’ın kurduğu alternatif telefon şebekesindeki faaliyetlerin de ordu gözetiminde sürdürüleceğini açıkladı. Ordunun söz konusu girişimi üzerine Hizbullah, başkentteki silahlı mevcudiyetine "şimdilik" son verdi. Şimdilik diyoruz çünkü bu yazı kaleme alındığında var olan sükunet ortamının ne kadar sürdürülebilir olduğu son derece muğlak. Zira belki de sizler bu yazıyı okuduğunuzda Lübnan’da korkulan senaryo hayata geçirilmiş, "ölümcül kırmızı çizgiler" aşılmış ve yeniden bir iç savaşa yelken açılmış bile olabilir. Hükümetin "stratejik değişim" olarak nitelendirdiği yeni mücadele yöntemini "savaş ilanı "olarak kabul eden Hizbullah’ın şiddeti giderek arttırması, hükümetin de aynı şekilde karşılık vermesi ile "eski günlerine" dönen Lübnan’da kelimenin tam anlamı ile bir "lamba cini sendromu" yaşanıyor. 2005 Beyrut’ta sokağa silahlarıyla çıkan siviller... yılından bu yana bir türlü taşların yerine oturamadığı Lübnan’da eski oyun yeniden sahnede, bundan kimsenin şüphesi yok. Nitekim 2005’te Hariri suikastıyla lambasından çıkarılan cin, öyle ya da böyle Lübnan’ı cehenneme çevirmekte kararlı görünüyor. Derin uykusundan kim uyandırıp da lambadan çıkardıysa bu cini, cinin "dile benden ne dilersen" sorusuna hiç düşünmeden "kaos" cevabı verilmiş olmalı ki Lübnan’da tüm yollar yine iç savaşa çıkıyor. Ancak unutulmamalı ki Lübnan yine bir kobay, yine bir laboratuar görevi görüyor Ortadoğu’da. Ortadoğu sınırları içerisinde yaşayan her, ama her ülke Lübnan’ı bir film seyrediyormuş gibi değil bir aynaya bakıyormuş gibi yakından izlemeli…
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear