Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
4 Aybike KOCA TUSAM Çalışma Hayatı ve Türkiye Araştırmaları Masası akoca@tusam.net iyasalar, Mayıs ayında başlayan küresel dalgalanmanın körüklediği ekonomik hareketlilik sonucu, önce faiz artırımlarına ardından dövize doğrudan ve ihale yoluyla müdahaleler nedeniyle çalkalanma yaşadı. 7 Haziran 2006’da başlayan ve sadece bir ay içinde ardı ardına gelen faiz artışları bile yabancı sermayenin Türkiye ekonomisinde ne kadar belirleyici olduğunu ortaya koydu. Bunun yanında dalgalı kur rejimi olması nedeniyle müdahalede bulunmayarak uzunca bir süre piyasalara dirense de, Merkez Bankası (MB) Başkanı Durmuş Yılmaz’ın, hükümetin baskısı altında kaldığı da ortaya çıkmış oldu. Şu aşamada, MB’nin kredibilitesini artırmanın ve piyasaların ekonomik karar birimine güven duymasını sağlamanın yolları aranıyor. Öyle ki tüm yetkililer aynı açıklamayı yapıyor: "Herşey kontrol altında. Panik yapacak bir durum yok." Etkin’ Merkez Bankası, ‘yetkin’ hükümet, yönlendirici ise ortada yok... C S TRATEJİ bir kuruluştur, yani para politikasının uygulanmasında tek yetkili ve sorumludur. Ancak iktidarın para politikasının uygulanması konusundaki görüşleri, MB’nin bağımsızlığına gölge düşürüyor. Bu da başta iç piyasalar olmak üzere Türkiye’nin uluslararası kuruluşlarla ilişkilerini dahi etkiliyor. Örneğin AB İlerleme Raporu’nda belirtilen "Türkiye serbest piyasa ekonomisine sahiptir" ibaresi MB’nin bağımsızlığını gösteriyor. Bunun anlamı, eğer bu görüş değişirse ekonomi başlığındaki hiç bir dosya açılamayacak. Dışarıda bu sorunla karşı karşıya kalınırken içerde hükümetin MB yerine kararlar verdiği ve bunun piyasalara yansıdığı konuşuluyor. İç para likiditesi bol, sığ ve kırılgan bir piyasaya sahip olan Türkiye’de MB bağımsızlığının zedelenmemesi, güven ortamının sağlanması için şart gözüküyor. Bu bağlamda enflasyon hedeflemesi yüzde 5 olan bir ülkede faiz artırımının döviz talebini kesmeyeceğinin de tahmin edilmesi ya da dalgalı kur rejiminin dalgalanmasına izin verilmesi gerektiğinin bilinmesi gerekiyor. Daha da önemlisi IMF politikalarıyla hareket eden bir gemide kaptanın kim olduğunun açıklanması gerekiyor. Başbakan ve ekibi mi yoksa MB Başkanı mı? P IMF sorumluluk almıyor EKONOMİDEN KİM SORUMLU? Ekonomiyle şüphesiz siyasetçisinden, yatırımcısına herkes ilgileniyor. Öyle ki bu durum, bazen oldukça karışık bir hal alıyor. Türkiye’de Adalet Bakanı bile ekonomi hakkında "brifing" veriyor. Bu açıklamalar halkı, yerli ve yabancı yatırımcıyı rahatlamak için yapılsa da, profesyonel girişimciler açısından "şüpheli" olarak algılanıyor. Dolayısıyla yaratılmak istenen güven oratmının aksine varolan istikrar da bozuluyor. Sonuçta ulusal para yüksek döviz kuru karşısında değer kaybediyor ve bir buçuk ayda yüzde 30 yoksullaşma yaşanıyor. Haziran’ın ilk haftasında gerçekleştirilen 1,75 puanlık artış, kimilerince az bulundu ancak MB yetkililerinin çok iyi bildiği gibi bu derecede bir müdahale aslında kriz dönemlerinde yapılırdı. Bu faiz artırımının işe yaramayacağı tahmin edilmiş olacak ki, bir hafta sonra bu kez dövize satış yoluyla müdahale edildi. Ardından yapılan Para Politikası Kurulu toplantısında faizlerin değişmeyeceği haberini vererek, her şeyi kontrolü altına aldığını sanan MB, hükümetin "sıfır stopaj" kararıyla tekrar sarsıldı. Çünkü hükümetin aldığı bu karar, yabancı sermayenin kaçmakta olduğu ve bunun ne pahasına olursa olsun önlenmek istendiği mesajını veriyordu. Aslında bu yasa değişikliği ile yabancının güveni de stopajıyla birlikte sıfırlanmış oluyordu. Bu da MB’nin kur ve faiz politikasını uygulamasını zorlaştıracaktı. Nitekim ertesi gün dövize yönelen yatırımcı henüz piyasayı terk etmemiş olsa da kur politikasında değişikliğe yol açtı ve MB, dövize tahminen 12 milyar dolar kadar müdahalede bulundu. Ancak bu müdahale, dövizin ateşini söndürmek bir yana düşürmedi bile. Ardından gelen 2,25 puanlık faiz artırımı ve döviz satış ihaleleri ile birlikte depo alım ihalelerinin yapılacağının duyurulması, MB’nin Gelişmekte olan piyasalardaki sarsıntıdan en çok Türkiye etkilendi. Hükümet ‘can havliyle’ yeni düzenlemelere yöneldi. Merkez Bankası’nın bağımsızlığı sorgulanmaya başlandı. Bu süreçte, NEREDEYDİN İMF ? ekonominin yönlendiricisi olan IMF ise Türkiye, IMF’nin kıskacından kurtulamayan ülkeler sıralamasında liderliği koruyan bir sorumluluk almamak için ortalıkta hiç ülke olarak ekonomik kırılganlık dönemlerinde yanında iyi gün dostu IMF’yi gözükmedi. göremiyor. 2001’deki tecrübelerinden ders piyasada daha etkin duracağını gösteriyordu. Her ne kadar dalgalı kur rejimini algılayamamış olsak da müdahalelerin, bu kur politikasını geçersiz kıldığı ortada. MB, Antalya’dan gelen telefonlara aldırmayarak bağımsız bir duruş sergileyebilseydi, kısa dönemli politikalarla günü kurtarmak amaçlanmasaydı ve belki de en önemlisi hep bir ağızdan konuşulmasaydı güven ortamı daha kısa sürede oluşturulabilecekti. Ayrıca MB Başkanı’nın her basın toplantısında "faizleri artırırız" kozunu ileri sürmesinin de (potunu kırmasının) ciddi miktarda sermaye çıkışına neden olduğu tahmin ediliyor. Bunların hepsi bir araya geldiğinde MB’nin bağımsızlığının sorgulanması şart gözüküyor. MB, 2001 yılından bu yana özerk almış gibi gözüken IMF, faturanın kendisine çıkarılacağı korkusuyla hareket ediyor ve ortalıkta görünmüyor. Hâlbuki Türkiye ekonomisi IMF ile anlaşma sürerken bu türbülansa yakalandı. Ancak IMF’li yetkililerin bu dalgalanmanın etkileri konusunda Türk yetkilileri uyarmaması ya da Türkiye’yi yönlendirmemesi ilginç bir durumdur. Çünkü IMF, yapılan son anlaşmalar sayesinde neredeyse Türkiye ekonomisinin garantörü haline gelmişti. Türkiye ekonomisinin mimarı rolünü üstlenen bir kurumun böyle hassas bir dönemde hiçbir açıklama yapmaması hükümetin de önemsemediği bir konu. IMF Araştırma Bölümü Başkanı ve Ekonomi Danışmanı Raghuram G. Rajan’ın İspanya’da fon yöneticilerinin davranış biçimi hakkında yaptığı konuşmadan anlaşılacağı gibi bu konuda gerekli bilgilendirme ve uyarılarda bulunabiliyorlar. O halde Türkiye’deki fon yöneticileri ve yatırımcılar hakkında ki yüzde 90’ını Amerikalılar oluşturuyor yorum yapmaktan özellikle kaçındıklarını söylemek yanlış olmayacaktır. Nitekim piyasaların ateşinin sönmesinin hemen ardından IMF yetkililerinin 3. Yatırım ve Danışma Konseyi toplantısına katılmak üzere (!) Türkiye’ye gelip, "Türkiye ekonomisinde her şey yolunda" mesajı vermeleri, sorumluluğu paylaşmak istememelerinin bir göstergesidir. Maliye Bakanı Kemal Unakıtan İKTİDARIN ‘BAŞARILI’ DÖRT YILI 2002’de iktidara geldiğinden bu yana Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP’nin) uyguladığı ekonomi politikaları kimi çevrelerce oldukça başarılı görüldü. Hatta Cumhuriyet tarihinin en "güzel" ekonomik verilerinin elde edildiği, bunun AKP’nin başarısı olduğu vurgulandı. Ekonominin motoru teklemeye başladığında ise sorun "küresel" olarak tanımlandı ve dış şokların etkisinde kalındığı yorumları yapıldı. Ancak hükümetin fark etmediği ya da görmezden geldiği bir durum vardı ki o da, büyüme rakamlarının yüksek çıkmasında da "küresel" aktörlerin etkili olduğu idi.