Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
4 Devlet ekonomik ve sosyal alanda egemenlik kuruyor... C S TRATEJİ Putin’in ‘büyük Rusya’ hedefi Anar SOMUNCUOĞLU TUSAM RusyaUkrayna Araştırmaları Masası asomuncuoglu@tusam.net on dönemde ABD’nin Rusya’ya yönelik eleştirileri, İran konusundaki tutumu başta olmak üzere Rusya’nın dış politikasını etkileme amacı taşısa da, Batı basınında eleştirilere sebep olarak daha çok Rusya siyasi yapısının otoriterleşmesi gösteriliyor. Halbuki bugün bürokratik otoriter rejim olarak tanımlanan Rus siyasi rejiminin kökleri, esas olarak Putin’in birinci iktidarlık döneminde ortaya atılmıştı. Bu dönemde Putin’in ilan ettiği Batı ile stratejik ortaklık fikri ve bunun sonucunda Rusya’nın ABD’nin pekçok politikasını sineye çekmesi, ikinci Çeçenistan müdahalesinin ve Rusya içinde otoriterleşmenin resmi düzeyde Batı tarafından sorgulanmamasını sağlamıştı. Bu husus, Putin’in yurtiçindeki hareketlerine güç kattı ve kısa süre içerisinde yürütme erkinin devletin diğer erkleri ve kurumları üzerinde tahakküm ettiği bir rejim oluştu. Meydana gelen merkezileşme sonucunda federe birimler üzerindeki federal merkezin kesin hakimiyeti kuruldu, uzun vadede etnik otonom birimlerinin tasfiyesine yol açacak eyaletleşme süreci başladı, siyasette etkin olan özelleştirme zenginleri oligarklar hizaya getirildi veya tasfiye edildi, "iktidarın partisi" parlamentoda ve bölgelerde güçlendirildi, enformasyon alanının büyük bir kısmı devlet tarafından ele geçirildi. Bütün bunlara, gökten yağan petrol gelirleri ve bunların sayesinde sürekli büyüyen bir ekonomi eklenirse, "hayır diyebilen" yeni Rusya’nın nasıl tekrar var olduğu iyice anlaşılabilir. Bu toparlanma Rusya’nın tekrar dış politikada iddialı bir duruş sergileyebilmesine ve sadece "yakın çevresinde" değil, bütün dünyada ABD’ye sorun çıkartmasına imkan yarattı. Ancak Rusya yönetiminin ülke içindeki hedefleri halen başarıya ulaşmış değil. S devlet başkanlığı seçimlerinin iktidarın devamının sağlanmasını da gündeme taşıması, sosyal alan sorununa bir çözüm sunmuş oldu. 2005 sonbaharında Putin, sağlık, eğitim, tarım ve konut yapımı konularında devletin "milli projeler" adını alan destekleme politikasını uygulayacağını ilan etti. Böylece yönetim artık sosyal alana da el atmaya niyetli olduğunu gösterdi. Projeler ilan edildikten bir ay sonra iki başbakan yardımcısını atayan Putin, muhtemel haleflerini halka tanıtma amacını taşıyordu. Bunlardan birisine, devlet başkanlık idaresinin eski başkanı Dmitriy Medvedev’e, "milli projeleri" yürütme sorumluluğu verildi. Milli projeler ve sonradan onlara katılan demografik önlemler, iktidarın oyları temin etmeye çalıştığını, aynı zamanda sosyal alanda devlet ağırlığının arttırılacağını ve himayeci devlet rolünün seçildiğini gösteriyor. Bu rol seçimi, aynı zamanda ekonomide devletin ağırlığı konusundaki seçim ile de yakından ilgili. DEVLET KAPİTALİZMİ Himayeci devlet anlayışının uygulanması, devletin elinde önemli ekonomik araçların olmasını gerektirir. Başlangıçta Putin sadece ekonomide hakim olan oligarkların siyasete karışmalarını engellemeye çalışmıştı dolayısıyla 20002004 yıllarında bazı şirketlerin sermayesinde devlet payının artması istisnai bir durumdu. Ancak zamanla işin bununla sınırlı kalmayacağı anlaşıldı. 2004’teki Yukos davası yeni gelişmelerin ilk habercisi olmuştu. Yukos petrol şirketinin önemli bir kısmının devlet tarafından ele geçirilmesi ile başlayan süreç, giderek daha fazla alana yayıldı. Devlet şirketleri, perspektifli özel şirketlerin paylarını ele geçirmeye başladı. Enerji alanında başlayan süreç diğer alanlarda da devam etti. Ekonomide devletin ağırlığının artmasının göze çarpan örneği, silah ihracatında neredeyse tekel durumunda bulunan Rosoboroneksport şirketinin savunma sanayisi ve makine yapımı sektörlerine doğrudan el atması oldu (E. Gaydar ve diğerleri, Rossiyskaya Ekonomika v 2005 Godu, Moskova, 2006, s.446448). 2005 yılında iyice belirginleşen söz konusu süreç, yönetim içerisindeki liberal ekonomistler ve devletçi ekonomistler arasındaki tartışmayı da doğal sonuca kavuşturdu. Yukos davasını eleştiren Putin’in ekonomi danışmanı Andrey İllarionov istifa etti ve muhalefete geçti. Artık Putin için amaç, sadece iş çevrelerinin siyasete karışmalarını ve SOSYAL ALAN Yakın zamana kadar Putin yönetiminin sosyal alanla uğraşacak ne gücü, ne zamanı ne de niyeti bulunuyordu. Yönetim önünde çok daha acil ve hayati sorunlar dururken, sosyal alan ihmal edildi. 1990’lı yıllarda çöküşe uğrayan bu alan, yeni dönemde ekonomik durumun iyileşmesine paralel olarak ve kapsamlı olmayan çabalar sayesinde biraz toparlandı. Ancak Sovyet döneminden kalma sosyal politika 1990’lı yıllarda değişim geçirdiyse de, kalıntıları varlığını devam ettiriyordu. Bu ortamda 2004 yılının yazında Putin "devletin sosyal yükümlülüklerini yeniden tanımlamaya çalıştı." Bu çerçevede emeklilerle ve arkasından da devletin tanıdığı ayrıcalıkların parasallaştırılmasıyla ilgili olarak reform başlatıldı (L. Şevtsova, "RossiyaGod 2005: Logika Otkata", Nezavisimaya Gazeta, 25 Ocak 2005). Ancak Rusya çapında kitlesel protestolara nadan olan reform, toplumun devletten beklediklerini ortaya çıkardı. Bununla birlikte büyük petrol gelirlerinin hazineye akması, bu paraların nasıl kullanılacağı ve bir kısmını sosyal alana akıtmanın doğru olup olmadığı ile ilgili bir tartışmayı da başlatmış oldu. Yaklaşan 2008 Putin devlete hakim olmalarını engellemek değil, devleti iş çevreleri üzerinde hakim kılmak ve başlıca ekonomik aktör olmasını sağlamaktır. Büyük devlet olma iddiasında olan Rusya, bunu sadece enerji ihracatıyla gerçekleştiremeyeceğinin farkında. Rusya’nın küresel enerji sağlayıcısı rolünün ötesine geçmesi için Putin, Rusya’nın bilimteknik birikiminin bulunduğu alanlarda devlet holdinglerini oluşturmaya çalışıyor. Enerji, makine yapımı, uzay teknolojileri, silah sanayisi, nükleer enerji gibi alanlarda oluşturulmaya başlanan devlet holdinglerinin, ekonomik gelişmenin lokomotifleri olacağı düşünülüyor. Rusya’da siyasi alanın ardından ekonomik ve sosyal alanlarda da iktidar etkisinin giderek artması, yurtiçinde de tartışmalara yol açıyor. Liberal kesim, genellikle devlet şirketlerinin etkinlik açısından özel şirketlerin gerisinde kaldığını, bazı ülkelerde devlet holdinglerinin başarısının disiplinli, elit, bürokrasinin ve işleyen serbest piyasa ekonomisinin varlığına bağlı olduğunu, bu gibi şartların ise Rusya’da oluşmadığını belirtiyorlar. Ancak Rusya’nın egemenliğini ilan ettiği tarihten bu yana, Rusya politikasındaki liberallerin görüşlerinin önemi giderek azalmıştı. Bunun en önemli sebebi de yerli ve yabancı liberal ekonomistlerin önerileri doğrultusunda yapılan ekonomik reformların sonucunda Rusya’nın ekonomik çöküşe sürüklenmesi, ardından da halkın nefretlerini üzerinde toplayan oligark kapitalizminin kurulmasıydı. ABD’nin "Soğuk Savaş’tan yenik çıkan Rusya" algılamasına karşılık Rusya, kendisini yenilen değil, gönüllü olarak cepheleşmeyi bitiren bir ülke olarak görüyordu. Rus algılamasına göre bundan sonra Rusya, gelişmiş Batı ülkeleri arasında hak ettiği yeri alacak, bunun sağlanması için Batı, kredileri ve önerileri ile yardımcı olacaktır. Ne var ki, Rusya’ya çıkarma yapan Batılı ekonomistlerin başlıca amacı Rus ekonomisinin sağlıklı dönüşümünü sağlamak değil, Rusya’yı geri dönülmez bir şekilde dönüştürmek, emperyal geçmişinin depreşmesini ve "üçüncü yolun" seçilmesini engellemekti. Paradoksal olarak bu politikanın bugün meydana gelen Rusya’nın oluşumuna büyük katkısı oldu ve Batı tam anlamıyla oluşmasını engellemeye çalıştığı Rusya ile karşı karşıya kaldı. Kısa sürede Batı’nın eşit ortağı olamayacağını anlayan Rusya, 1990’lı yıllarda yaşadığı zafiyete rağmen küçük ortağı da olmak istemiyordu. Rusya, zayıf ülkelerin dünyaya açılmalarının "sömürgeleşme" ile sonuçlandığını kısa sürede kavradı. Ne var ki bugün Rusya’nın otoriterleşmesi ve devletin ekonomideki baskın rolü aracılığıyla ileride dünya ekonomisinde daha büyük bir rol oynamaya çalışması, özel "Rus ruhuna" has bir durum değil. Bu politika, bazı Batılı olmayan ülkelerin bugünkü dünya sisteminde iç ve dış politikada bağımsız olarak var olabilmek için buldukları geçici bir çözüm olarak nitelendirilebilir. Soğuk Savaş’ı yitiren taraf olarak Rusya’ya Batılı ekonomistlerin önerileri geri tepti. Zayıf ülkelerin dünyaya açılmalarının sömürgeleşmek anlamına geldiğini anlayan Rusya, geçici de olsa çözüm bulmuş durumda.