26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

14 Vefa TOKLU C S TRATEJİ bilgilerden yola çıkmak daha isabetli olacaktır. Biraz geriye çekilip ‘bölgeye’ baktığımızda da, su kaynaklarının ele geçirilmesine dönüşmüş bir 1967 İsrailSuriye–Ürdün savaşından söz etmek olanaklıdır. Dünyaya baktığımızda ise; en kapsamlı çatışma araştırmalarından birisi olan, Pasifik Enstitüsü’nden Dr. Peter H. Glieck’in listesine göre 19902004 döneminde su ile ilgili olduğu belirtilen 58 çatışmadan 12’si doğrudan su ile ilgilidir. Bu 12 olaydan 10’u yerel su dağılımı sorunu ile ilgili çatışmalardır. Yine bu dönemde su kaynaklarıyla doğrudan ilişkili ‘devletlerarası’ bir çatışma yaşanmamıştır (1). Bununla birlikte, daha önceki yıllarda ülkeler savaştığı halde su sorunlarına ilişkin çözüm arayışlarının sürdüğü görülüyor. Günümüzde savaşlar, daha çok devletlerin karşı karşıya geldiği çatışmalar olmaktan çok devletlerle organize grupların karşı karşıya geldiği şiddetli çatışma durumu haline gelmiştir. Söz gelimi, 2005 yılında meydana gelen 23 savaş ve ciddi krizin çatışanlarının her ikisinin de devlet olduğu bir çatışma bulunmuyor. Ancak dünyada, özellikle son yıllarda hızla artan savaş harcamalarına bakıldığında buraya kadar ortaya konulmaya çalışılan ‘savaş dışı çözüm arayışı’na vurgu belki güç kaybedebilir. Bununla birlikte harcamalara dikkatle bakıldığında konumuz açısından yine de tablonun olumsuz olmadığını söylemek mümkündür. 20022005 yılları arasında neredeyse 1 trilyon dolara ulaşan savaş harcamalarındaki yaklaşık 150 milyar dolarlık artış, dünyadaki savunma harcamalarının yüzde 47’sini yapan ABD’nin harcamalarındaki artışa koşut olarak büyümüştür. ‘Büyük kehanet’te bulunmadan önce savaşa ilişkin nedenleri, soruları, sorunları doğru ortaya koymakta yarar vardır. Savaşının en önemli gerekçesi gelecekteki su kıtlığı, yokluğu ise savaş çıkması için belirli bir su miktarı öngörülebilmekte midir? Eğer böyle bir sınır varsa, bu takdirde günümüzde Ürdün, Filistin ve İsrail, hatta bunlardan daha kötü durumdaki ülkelerin savaşmayışı neyle açıklanabilir? S u ve savaş sözcükleri 1990’lı yılların ikinci yarısından bu yana daha sık yan yana gelir oldu. Ortadoğu’nun gelecekteki sorunlarından birinin susuzluk oluşu ve bu çerçevede harita üzerinden kolay çözümler Türkiye’nin de bir çok senaryoda yer almasına neden oluyor. Türkiye’nin ‘su zengini olmadığı’, Fırat–Dicle açısından bakıldığında da kıyıdaşların ‘Türkiye, Suriye ve Irak’ olduğu gibi gerçekler bir yana bırakılarak, Türkiye’nin dahil edildiği soyut önermeler sıkça gündeme geliyor. Savaş senaryolarında en yakın tarih, ABD Ulusal Stratejik Araştırmalar Enstitüsü’nün (INSS) verdiği 2010. CIA’ya göre 2015’de, BM’ye göre 2025 ya da 2040’ta su savaşı çıkacak. Çatışma ve kontrollü gerginlik yaklaşımları çerçevesinde Su ve savaş Atatürk Barajı’nın su tutma aşaması (1989), Ortak Teknik Komite görüşmelerinin durdurulması (1993), Birecik Barajı’nın yapımı anlaşması (1995’te iki kayıt ve 1996) ve Türk Kara Kuvvetleri Komutanının Hatay’da yaptığı açıklamaya (4 Ekim 1998’de iki kayıt) ilişkin gelişmelerdir. Diğerleri de; Mayıs 1975’teki, Suriye–Irak gerginliği (iki kayıt) ve Irak’ın Fath2 Barajı’na saldırı iddiasıdır. Sürece, savaşa doğru tırmanma açısından bakarak bir tespit ve değerlendirme yaparsak şunları söylemek olanaklıdır: Genel olarak, ilişkilere hakim olan anlayış çatışma anlayışı değildir. Gelişmeler barışın devamı açısından ümit vericidir. Türkiye’nin izlediği politika değerlendirildiğinde, hakim özellik, ‘sorunun giderilmesi için gerekenin yapılması’dır. Dolayısıyla, Suriye’ye bırakılacak su miktarı tedricen 500 m3/sn’ye çıkmıştır. Bırakılacak su miktarının belirlenmesinde ‘dış dinamikler’ de etken olmuştur. Türkiye, Keban Barajı ile ilgili teknik görüşmelerden itibaren, ‘Üç Aşamalı Plan’ı ortaya koymuştur. Ayrıca, tartışılabilir olsa da, bölgedeki su sorununa katkıda bulunacak ‘Barış Suyu’ ve ‘Manavgat’ projeleri için önemli çabalar göstermiştir. SU SAVAŞI OLASILIKLARI Günümüzde ‘savaşın gerekçelerinin önceden hazırlandığını’ göz önüne alırsak, su için de savaş çıkması olasılığı vardır tabii ki. O halde ‘su savaşı’ çıkma olasılığına ilişkin gelişmelerden yola çıkarak bir öngörü yapılabilir mi? Çatışma araştırmaları yapan bir çok üniversite ve uluslararası kuruluştan birisi olan Oregon Devlet Üniversitesi’nin, FıratDicle Havzası ile ilgili yaptığı çatışma araştırmasına göre, Havzada 1966–1999 yılları arasında olumsuzdan olumluya 15 kategoride (7’den +7’ye) gerçekleşen toplam 282 olaydan 157’si olumlu, 125’i olumsuzdur. 125 olumsuz olaydan da 10’u, güçlü düşmanlık ifadelerini aşan ve ‘diplomatik–ekonomik düşmanca faaliyetler’i içeren kategorilerdedir. Yani 282’de 10 (yüzde 3.5). Yine bu süreçte, ‘çatışma ya da savaş olarak adlandırılabilecek geniş kapsamlı fiiller’i (6 düzeyi) ve ‘resmi savaş ilanı’nı (7 düzeyi) içeren olay gerçekleşmemiştir. İncelemede bizi ilgilendiren önemli krizler; ÜÇÜNCÜ ÜLKELER SENARYOSU Varsayalım ki koşullar 2010, 2020 ya da 2030’da daha da ağırlaşacaktır ve savaş kaçınılmaz olacaktır. Ancak o yıllarda, şu anda su kaynakları yeterli olan ülkeler açısından da ciddi problemler doğacaktır. Türkiye açısından tehdit oluşturacak Suriye ve Irak da o yıllarda kişi başına yaklaşık 1000 m3 su varlığına sahip olacaklardır. Bu durumda savaş öngörüleri Suriye ve Irak açısından değil ama, Fırat–Dicle ile alakası olmayan ülkelerin Türkiye’ye saldırmaları biçiminde yapılmalıdır. İşte bu noktada kurgunun değişmesi gerekmektedir. Yani senaryo; Ortadoğu’daki su sorununun çaresinin, Türkiye’nin suları olduğu biçiminde oluşturulmalıdır. Ancak bu durumda da kurgu yeni sorulara açıktır: Ortadoğu’da su kıtlığı çeken ülkeler, Irak ve Suriye yerine neden Türkiye’ye saldıracaklardır? Ya da ihtimaldir ki, Ortadoğu’nun su kıtlığı çeken ülkeleri Irak ve Suriye ile birlikte Türkiye’yi hedef alacaklardır. Ancak bu kurguda İsrail’e de bir yer verilmelidir. Çünkü sorun yalnızca Ortadoğu’da ortaklaşa hareket edebilecek ülkelerin değil, İsrail’in de sorunudur. Bu SU VE ÇATIŞMA Bununla birlikte Türkiye bakımından 60 sonrası dönemde konunun, uyuşmazlıktan çatışmaya doğru giden skalada ulusal güvenliğe en önemli etkisi, ‘terör’ boyutudur. Savaşa yönelik bir öngörü yapılabilmesi açısından, bu Aralarında CIA ve BM’nin de bulunduğu kurumların öngörülerine göre 2040 yılına kadar su savaşı çıkacak. Ortadoğu’da su kaynaklı gerginlikleri ABD hatta AB’yi gözardı ederek çözümlemek olanaklı değil.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear