Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
22 C S T ğa gelince hiçbir çözüm önerisinde bulunmuyorlar. Cari açığa çözüm önerleri TRATEJİ E konominin kritik noktası dış finansman kaynakları… Cari açık 2006’nın da sorun adayı Aybike Koca TUSAM Çalışma Hayatı ve Türkiye Araştırmaları Masası akoca@tusam.net ürkiye, keskin virajlı bir dönemden geçiyor. Makro ekonomik verilerin olumlu olması bile bu dönemi kolaylaştıramıyor. Çünkü bu verileri yeri geldiğinde besleyen yeri geldiğinde riskli hale getiren mikro ekonomik veriler olumlu gözükmüyor. Risklerin büyümeyi körükleyen en büyük etken olduğu muhakkak. Ancak Türkiye gibi kırılgan bir ekonomide riski kaldırma potansiyelindeki kısıt, büyümenin gidişatını tersine çevirebilir. Zira uluslararası piyasalardaki yüksek faizler nedeniyle dış finansman kaynaklarında karşılaşılabilecek olası bir daralma, büyümenin seyrini büyük ölçüde etkileyecektir. Bu veriler göz önüne alındığında Türkiye ekonomisi için birincil öneme sahip olan verilerden biri dikkat çekiyor; cari açık. Türkiye’nin son yıllarda gösterdiği müthiş (!) performanstaki katkısından dolayı kendisiyle gurur duyan IMF Başkanı Rodrigo de Rato, Türkiye’nin, ekonomik programa uyduğu takdirde, cari açıkla ilgili bir sorununun olmayacağını söylüyor. Cari açığın “o kadar da kötü olmadığını” düşünen IMF yetkilileri, ikili bağımlılık ilişkisini koparmamak adına, sürekli Türkiye ekonomisinin iyiye gittiğini deklare ediyorlar. Ekonomik verileri değerlendirirken ortaya çıkardığı eseriyle övünen bir sanatçı gibi davranan yetkililer, Türkiye’nin 2005’te karşılaştığı ve muhtemelen 2006’da da karşılacağı en ciddi ekonomik problem olan cari açı T ürk ekonomisi tarihinin en büyük cari açığını bu yıl verdi. Sorunun önümüzdeki yılda birinci önceliği oluşturması bekleniyor. Türk ekonomisini dış finansman kaynaklarında yaşanacak daralmanın ciddi şekilde zorlayacağı değerlendiriliyor. IMF’nin ise bu soruna ilişkin bir çözüm önerisi bulunmuyor. Cari açığın önlenmesine yönelik bilinen tedbirlerin alınamaması, sorunun dolaylı da olsa Merkez Bankası’na havale edilmesini getiriyor. letine hibe etmeyi düşünen vatandaşlar. Bu seçenekler elendiğine göre geriye çok yöntemli tek bir çözüm kalıyor: Türkiye’nin ithalatının ve ithal mal ağırlıklı ihracatının azaltılması. Bu çerçevede ticaretin türünün değiştirilmesi, iç vergilerin artırılması kanalıyla olamayacaktır. Çünkü hükümetin açıkladığı programa göre 2006 yılında vergi oranları azaltılacak. Türkiye’nin ithal mallara olan bağımlılığını ortadan kaldıramadığımıza ve ihracata da (IMF istemiyor diye) teşvik veremediğimize göre ticarette değişiklik tek bir şekilde sağlanabilecektir: MB’nin müdahalesi. Merkez Bankası’nın politikası Internatıonal Herald Tribune 12 Aralık 005 yılı sonu itibariyle 23 milyar doları aşacağı tahmin edilen cari açık için IMF, etkili ve kesin bir çözüm önerisi getirmese de hükümet, yabancı sermaye ve özelleştirmeler kanalıyla açığı kapatmaya çalışıyor. Ülkeye getirilmesi için pek çok ödünün verildiği, vergi indirimi ve teşviklerin ugulandığı yabancı sermaye yatırımlarına “kurtarıcı” gözüyle bakılıyor. Ancak bu yatırımların sadece GSYİH’de (Gayri Safi Yurt İçi Hasıla) artışa neden olacağı, GSMH’yi ise (Gayri Safi Milli Hasıla) etkilemeyeceğinin bilinmesi gerekiyor. Yani reel olarak büyümeyi artırmayacak olan bu sermayelerin etkisi kısa dönemli olacak dolayısıyla açığı kapatacak kadar sürdürülebilir bir finansman olmayacak. Özelleştirmeler ise devletin kaybettiği “uzun vadeli” kaynaklara karşı elde ettiği “kısa vadeli” getiriler olarak özetlenebilir. Başarılı bir özelleştirmeden bahsedebilmek için şüphesiz başarılı bir özelleştirme politikası uygulamak gerekir. Değerinin oldukça üzerinde satıldığı ve büyük karlar elde edildiği iddia edilen kuruluşların gerçek değerinin açıklanması gerekiyor. Özelleştirme ihalesinde belirlenen açılış fiyatının kuruluşun gerçek fiyatı olup olmadığının tespiti ve ispatının ön planda tutulduğu bir politika uygulanması gerekiyor. Aksi takdirde bu sözde kaynaklar cari açığa çözüm olamayacaktır. Bunun yanında cari açığın sıcak para kanalıyla kapatılabileceğini savunmak da yüksek risk almak demektir. Öyle ki bu paraların ülkeye “ani” giriş ve çıkışları beklen 2 meyen ya da öngörülemeyen gelişmeler olduğu için cari açığa uzun vadeli bir çözüm oluşturmayacaktır. Kaldı ki “sıcak para”, üretimle ve yatırımla ilgisi olmayan, amacı yüksek getiri elde etmek olan, genelde kısa vadeli kaynakları temsil eder. Dolayısıyla sıcak para politikasının bir seçenek olarak kullanılabilmesi için bazı şartların gerçekleşmesi gerekir. Öncelikle reel faiz yüksek olmalıdır ki yabancı sermayedar ülkeden kaçmayı düşünmesin. İkinci olarak döviz kurunun aşırı değerlenmiş olması gerekir ki Türkiye’de son iki yıldır döviz değil ulusal para aşırı değerliydi. Günümüzde bu pek geçerli olmasa da sıcak para politikasının uygulanmasını engelleyen bir durumun varlığından söz edebiliriz. Devalüasyon olasılığının uygulanan kur rejimi nedeniyle, ithalata kota koyulmasının ise serbest ticaret kuralları çerçevesinde mümkün olmadığı bir durumda, cari açığın artışının durdurulması pek kolay olmayacaktır. Öncelikle IMF’nin dayattığı politikaların başarısızlığı bir yana, günümüz konjonktüründe IMF ile ilişkileri kesmek olası gözükmüyor. IMF’ye olan borcun tümünün ödenmesi halinde bile iç borç yükünün oldukça fazla olduğu ülkemizde bu borcu karşılayabilecek ne bir ek kaynak var ne de bu borcu dev ürkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (MB), ulusal para ya da dövizin aşırı değerlendiği dönemlerde, döviz alıp satmak suretiyle piyasaya müdahale eder. Bu müdahalelerin önceden haber verilmesi, spekülatif alımsatımların önüne geçmek ve istikrarsız yapının düzelmesi hedefiyle yapılır. MB bu yolla, ortaya çıkabilecek kur farkından ihracatın olumsuz etkilenmesini, cari açığın yükselmesini önleyebilecektir. MB’nin dövize müdahalesi, enflasyonla mücadele için kullanabileceği tek araç olan faiz oranının istikrara kavuşması içindir. MB’ler faiz oranını kontrol edebildikleri sürece enflasyonla mücadelede etkili rol oynarlar. Bu bağlamda 20012004 yılları arasında “Örtük enflasyon hedeflemesi” uygulayan MB, 1 Ocak 2006 tarihinden itibaren “Enflasyon hedeflemesi” ya da diğer bir ifadeyle “Nokta enflasyon” stratejisine geçiyor. Bu doğrultuda enflasyon, 2006 yılı Mart ayında yüzde 7.4, Haziran’da yüzde 6.5, Eylül’de yüzde 5.8 ve Aralık’ta yüzde 5 olarak belirlendi. MB, strateji değişikliği ile doğrudan enflasyonla mücadele ederken dolaylı olarak da cari açıkla savaşmış olacak. Ancak unutulmaması gereken diğer makro ekonomik değişken olan işsizliğin, bu çerçevede ihmal edilmemesi gerekiyor. Yani ekonomide “enflasyonla mücadele edilirken işsizliğin artmasına göz yumulması” gerçeğini dikkate almamak büyük hata olacaktır. Bu yüzden işsizlikle mücadele ile uyumlu ve dengeli bir enflasyon hedeflemesi yapılması, Türkiye’nin en büyük sorunu olan işsizliğin göz ardı edilmemesini sağlayacak ve mikro ekonomik olumsuzlukların makro ekonomik iyileşmelere yol açması gibi işsizlikle mücadele de, enflasyon ve cari açık için uygulanan politikalarla desteklenebilecektir. T