23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

20 T C S yaşamın sınırları içine tutsak edilerek ön ve uzgörü üretme yetisi budanan, analitik düşünce sisteminden uzaklaşarak başkalarının doğrularını sorgulamaksızın benimsemeye yatkınlaştırılmış bir Türkiye salt kendisine yöneltildiği ileri sürülen psikolojik bir savaşın ürünü müdür yoksa bu yozlaşmanın temelinde ayrı nedenlerin varlığı sorgulanmalı mıdır? Sistem analizi ve KKTC u soruların yanıtlarının verilebilmesi için öncelikle ‘sistem analizi’ (system analyse) kavramının TRATEJİ ürkiye’de yaşanan bütün olumsuzlukların kaynağı mı? Psikolojik harekat Ercan Çitlioğlu Bahçeşehir Üniversitesi SAM Başkanı imi çevreler Türkiye’nin uzun süredir psikolojik bir savaşın hedefi olduğunu, toplumdaki duyarsızlık ve ulusal konulara gösterilen ilgisizliğin kökeninde yatan gerçeğin bu olduğunu seslendirirken acaba ne ölçüde haklıdırlar? Bir toplum içsel ve öznel değerlerine yabancılaşabilir, algılama yetisi ve yön duygusunu yitirerek tepkisizleşebilir ve bu konum psikolojik bir savaşın sonucu olarak açıklanabilir mi? Ya da psikolojik savaş; bir toplumun öz değerlerinden kopması, köklerinden uzaklaşması, boşluk sendromuna kapılarak etkileşimlere açık hale gelmesini sağlayacak ölçüde güçlü bir silah mıdır? Eğer toplumlar psikolojik savaş metodları ile pasifize ediliyor ya da önceden belirlenmiş yüklemlerle davranışları denetim altına alınarak yönlendiriliyorlarsa o zaman sıcak çatışmalar geçerliliğini yitiren bir kavrama mı dönüşmektedir? Türkiye’nin özellikle son beş yıldır yaşamakta olduğu çalkantılar, yönlendirme yerine gelişmelerin peşinden sürüklenen edilgen yapı, kimlik erozyonu, bireyler arasındaki iletişimsizlik, diyalog ortamının giderek şiddet dozlu devinimlere dönüşmesi, algısızlık, moral değerlerin katı bir materyalizmle yer değiştirmesi, çıkarcılık ve kuralsızlığın başat davranışa dönüşümü kimi çevrelerce seslendirildiği ve yaşanan duruma gerekçe olarak gösterildiği gibi psikolojik bir savaşın yansımaları olarak değerlendirilebilir mi? Geleceğe güveni ile birlikte özgüvenini geniş ölçüde yitirmiş, yaklaşan tehlikeleri duyumsamayan ya da duyumsasa bile yakınlık ölçüsü ile etkileşim gücünü algılayamayan, otorite özlemi çeken ancak özlemini çektiği otoritenin kendisini gösterdiği anlarda buna karşı çıkma refleksi baskın eğilime dönüşen bir topluma ve çöküş sinyalleri veren bir Türkiye’nin bugünkü görüntüsü salt psikolojik bir savaşın deneğine dönüştürülmüş olmakla açıklanabilir mi? Toplumsal değerler bütünü yerine bireysel kurtuluş modelini öne çıkaran kuralsızlığın egemen olduğu, günlük K B basite indirgenerek te olsa irdelenmesi gerekmektedir. Sistem analizinde, bir ülke ya da bir toplumdan belirli output’lar (yönelim ya da üretim) alınabilmesi için o ülke veya topluma ne türde input’lar (yüklenimham madde) uygulanması gereği araştırılarak sonuçlara göre bir planlama yapılır. Toplumlar ve ülkelere uygulanacak sistem analizinde temel kural tıpkı fabrikasyon bir üretimde olduğu gibi, hangi ürünü elde etmek için ne tür malzemelere gereksinim duyulduğu temelinde yoğunlaşır. Toplumu duyarsızlaştırmak, pasifize etmek, tepkisiz kılmak, reseptif hale getirmek için gereken input’larla (yüklenimler) aynı toplumu şiddete yatkın, ajite,çatışmacı, kuşkucu bir konuma getirmenin gerektirdiği yüklenimler, üretim farklılığı nedeniyle farklı ham maddeler ya da farklı yüklenimlerin varlığı ile sağlanabilir. Toplumlara input olarak kimi zaman umut, kimi zaman umutsuzluğu tetikleyen reçetelerin kimi zaman dayatılması kimi zaman da bilinçaltı enjeksi yonu ya da bilinçli olarak yaratılan umutsuzluklardan umutlara varım gibi imgelemlere zemin hazırlayacak kurtarıcılar imali, sistem analizinin tipik yansıma ve uygulamalarıdır. Sistem analizine tabi tutularak başarılı bir uygulamaya sahne olan toplumlar arasında Türkiye’ye yakınlığı nedeniyle KKTC’nin son üç yılını örneklemek mümkündür. KKTC’de son üç yılda yapılan iki genel seçim ve Annan Planı’na ilişkin referandumda, var olan umutsuzluklar ajite edilerek yaratılan kapana kısılmışlık ve çaresizlik sendromu bilinçli ve sistematik olarak tırmandırılarak umutsuzluk temelinden çıkışla umut yaratılmış ve yaratılan bu umudun ateşlediği kitleler, sistemi ya da kendi seslendirmeleri ile statükoyu elimine etmişler ancak aradan geçen üç yıl boyunca KKTC’de sistem dışında değişen ve halka yansıyan hemen hiçbir şey olmamıştır. Sistem analizine tabi tutularak yüklenen input’lar doğrultusunda istenilen output’ların alındığı başkaca toplumlara örnek olarak GürcistanUkrayna ve Kırgızistan’daki ‘kadife devrimleri’ vermek olasıdır. Ne var ki bu uygulamanın çok daha küçük çapta olmakla birlikte laboratuvar koşullarında ilk deneyinin yapıldığı yer olarak KKTC’yi anmak olasılık sınırları dışında bulunmamalıdır. KKTC’de yaşanan sistem analizine dayalı uygulama, sonuçları açısından çok taze olduğu için yansız bir irdelemeye tabi tutulması henüz mümkün değilse de 20022005 dönemi en geç 510 yıllık bir süreç içinde toplum bilimciler açısından derslerle dolu bir araştırmaya eşlik edecek görünmektedir. Güdümlü kamuoyu us bilim adamı Pavlov’un ortaya attığı şartlı refleks teorisinin temeli olan; ‘insanların tüm reaksiyonlarının şartlı refleksler halinde gerçekleştiği ve ayrımsız herkesin belli koşullandırmalarla belli ya da kalıp davranışlar içine sokulabileceği’ tezi bu teorinin uygulamada birey temelinden toplum düzeyine yükseltilebileceği düşüncesini yaratmış ve ‘güdümlü birey’den ‘güdümlü kamuoyu’na ulaşılma yolları araştırılmaya başlanmıştır. Sonuçta toplumlar bireylerden oluştuğuna ve bireylerin çökertilmesi ya da ajite edilmeleri şartlı refleks teoremi doğrultusunda mümkün olduğuna göre o takdirde bireysel çöküşten toplumsal çöküşe, bireysel itaatten toplumsal itaate ya da bireysel şiddetten toplumsal şiddete ulaşmak ta mümkün olmalıdır. Sosyal psikolojide ‘korku hipnozu’ (fear hypnosis) olarak adlandırılan bu kavram; bireyler ve bireylerin oluşturduğu toplumların korkutularak, sindirilerek, kandırılarak yaratılan kendi korkuları ile hipnotize edilmeleri temeline dayalıdır. Prof. Dr. Ayhan Songar bu konuda sunduğu bir tebliğde korku hipnozu ve sonuçlarını şöyle açıklamaktadır; “..Günümüzde politik propoganda vasıtası olarak kullanılan beyin yıkama metodları son derece ilmi ve ince, esaslı bir takım teknikler halinde geliştirilmiştir... Biz buna sosyal psikolojide korku hipnozu diyoruz... Yine beyin yıkama sonucu insanlarda neyin doğru neyin yanlış olduğu hükmünün, değer yargısı kaybı ve kavram anarşisi doğması beklenen kaçınılmaz bir sonuçtur… Sürekli olarak değişen düşman hedefler, art arda verilen sloganlar ile kitlelerde şaşkınlık yaratılmakta, insanlar birbirlerine düşürülmekte ve sonuçta pasif, aldırmaz, reaksiyon vermez hale getirilmektedirler. Toplum, içine girdiği kaos halinde telkin edilmek istenilen yeni fikirleri zararlı da olsa, önceleri tamamen reddettiği şeylerden ibaret de bulunsa pasif bir itaatkarlık içinde kabul etmektedir..” Prof. Songar’ın açıklaması günümüz Türkiye’sine uyarlandığında karşılaştığımız ve yaşadığımız tablo şaşırtıcı olmaktan çıkarak belli bir temele oturmaya başlamaktadır. ? imi kesimler, K ülkemizde yaşanan umutsuzluk ve kargaşayı Türkiye’yi içerden ve dışarıdan hedef alınan bir ülke olmasına bağlıyor. Bu yaklaşım doğruysa, çevremizde bu konuda incelenmesi gereken ilk örnek KKTC olmalı. Gürcistan, Ukrayna ve Kırgızistan bu doğrultuya daha sonra girdi. R
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear