26 Haziran 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

2 AĞUSTOS 2008 CUMARTESİ 3 Faruk Saraç’ın Sarı Zeybek belgeseli için hazırladığı Atatürk’ün birebir ölçülerindeki kostümü Hekim’e eksiksiz oturmuş. Başrolü porselen bebeklere veriyorlar Goncagül Sunar, oyunculukta hayal kırıklığına uğradığı zaman müziğe kaçıyor. Bu kaçışlar onu bir albüme doğru götürmüş. Goncagül Sunar, minyon, enerjik, sempatik ve sürekli gülümseyen bir kadın… O, kendini komediye daha yakın hissediyor, dörtdörtlük bir karakter oyuncusu olduğunu söylememize ise gerek yok sanırım. Goncagül Sunar, “ben porselen bebek değilim, başrol oynayamam” diyecek kadar dobra, müzik piyasasının adeta ALPER can verdiği günümüzde albüm çıkartmak TURGUT isteyecek kadar inatçı… Gelecekte, bebeğiyle sahneye çıkıp şarkı söylemek istiyor ve sabırla alperturgut.blogcu.com hayatının rolünü almayı bekliyor. Oyunculuğa ‘Şahika Tekand Stüdyo Oyuncuları’nda başlamışsınız… Gençken hippi gibiydim. Hayatı daha çok önemsiyordum. İdealisttim. Modern dünya düzenine hiçbirimiz esir düşmemiştik. Tek istediğim iyi bir oyuncu olmaktı. Bol bol turneye çıktığımız “Aşk Meşk Herşey” isimli oyun ve 8 yıl oynadığım “Mahallenin Muhtarları” adlı diziyle başlamış oldum bu serüvene… Sizi daha çok komik kadın rolleriyle hatırlıyoruz… Aslında oyuncu her şeyi oynar. Kendini katar, kendinden katar, gözlem yapar, göz hafızasına alır. Karakteri içselleştirerek, değişip, dönüşerek hazırlanır. Ama komedi bana daha çok yakışıyor bunu biliyorum. Çünkü iç enerjim komediye daha yakın. Ayrıca ellerimin, kollarımın hareket etmesini seviyorum. Bir de ilginçtir, tipim nedeniyle 28 ile 40 yaşına dek çıkan bir yaş skalasında oynayabiliyorum. Yönetmenler buna çok şaşırıyorlar. Onun hobisi Atatürk’ü canlandırmak Atatürk sevgisini aşılamak üzere kolları sıvayan işadamı Yavuz Hekim, 29 Ekim için ‘Türk Milleti Hazırdır’ adlı bir kısa film çekecek. Sadece filmlerde olmadığını biliriz, gerçek yaşamda da dinleriz hikayelerini. Yoksullukla geçen bir çocukluk, iyi bir iş sahibi olma arzusu, hırsla ve azimle, saatleri belli olmadan çalışılan günler, geceler... Egekons PrefabrikeMetal Yapı Şirketi’ni ve Hekim Liman İşletmeciliği Gemi İnşa Sanayi Tic. A.Ş’nin sahibi Yavuz Hekim de dişiyle tırnağıyla hayatta iyi yerlere gelmeyi başarabilenlerden. Ancak Hekim, sadece yükselişiyle kendinden bahsettirmiyor. Zorlu yaşam koşullarının ardından sahibi olduğu iş, onu farklı bir ZUHAL alanla da tanıştırmış. Gazete haberlerinde Atatürk’e fiziksel dikkat çeken işadamı, İpek Çalışlar’ın aynı adlı AYTOLUN benzerliğiyle romanından uyarlanan Latife Hanım belgeselinde ve Emret Komutanım dizisinde Atatürk’ü canlandırdı. Şimdi ise yeni projelere hazırlanıyor. “Atatürk rolü benim için bambaşka bir arzuya dönüştü” diyen Hekim, her milli bayrama yetişecek şekilde Atatürk’ün anılarından oluşan kısa filmler çekerek Atatürk’ü canlandıracak. Hekim’le hem iş yaşamındaki yükselişini hem de oyunculuğa dair projelerini konuştuk. OYUNCU MESAFEYİ KORUMALI 17 yıllık oyunculuk hayatı boyunca hiç başrol oynadınız mı? Nasıl oynayabilirim ki? Başrolü sadece porselen bebeklere veriyorlar. Kadın başrolü, Hülya Avşar’dan beri böyle. Beyaz ten, kumral saç, renkli göz. Yani halkımızın görünümünden ziyadesiyle uzak… Ben bir karakter oyuncusuyum. Sıkıcı esas adamın aşık olduğu kız yerine, inişleri çıkışları olan bir karakteri yeğlerim. Kendimi şanslı sayıyorum. Karakterlerim değişmeye, gelişmeye açıktı. Benim Çemberimde Gül Oya’da canlandırdığım pavyon şarkıcısı Canan Cansev, inanın 5 sinema karakterine bedeldi. Hatta insanlar uzun süre ‘Canan’ diye tanıdılar beni. Ünlü olmak, magazinsel olmak gibi bir derdim de yoktu. Oyuncu, seyirciyle mesafeyi koruyabilmeli ve ben mahremiyete inanıyorum. “Asmalı Konak”, “Çemberimde Gül Oya”… Senarist, yönetmen Çağan Irmak’ın olmazsa olmaz oyuncularından biri gibisiniz… Çağan Irmak çok eski bir arkadaşım. Beni bugüne dek en iyi o anladı. Çağan, insanı harekete geçiren, yükselten bir yönetmen. Karakter ile ilgili öyle bir şey söyler ki, siz resmen coşarsınız. Aynı zamanda onun iyi bir yazar olduğunu düşünüyorum. Çağan’ın senaryosunu yazdığı Yol Arkadaşım’ı da yıllarca onun asistanlığını yapan Irmak Çığ çekiyor. Anlayacağınız, onunla yol arkadaşlığına devam ediyorum. Sizin gözünüzden “Yol Arkadaşım” nasıl bir dizi? Yol Arkadaşım, ataerkil bir televizyonda, feminist yapıya dair bir dizidir. Başka kadınların hikayesidir. Üstelik aykırı bir kadın karakterine sempati duyulması hoşuma gidiyor. Birkaç gün önce TV’de benim üstlendiğim Rukiye karakterinin taklidini gördüm. Demek ki rolüm etkisini göstermiş, birilerinin dikkatini çekmiş. ÇIRAKLIKTAN PATRONLUĞA 12 çocuklu bir ailenin 11. çocuğu olarak çok yoksulluk çekmiş Hekim. 13 yaşında yaşam onu bir tercihe zorlamış. Ortaokulu bitirdikten sonra kıraathaneci babasının tanıdığı ustaların yanında, Tuzla Tersanesi’nde çırak olarak çalışmaya başlamış. “İçimde hep bir işadamı olma arzusu vardı” diyor o yıllardaki hayallerinden söz ederken. 15 yaşına kadar tersanede, 17 yaşına kadar da gemilerde çalışmış, 17 yaşında da prefabrike yapılar üreten firmalarda çalışmayı denemiş, sevmiş de. Yıllar içinde ustalığı da öğrenmiş, iş yaşamının gerekliliklerini de. Yaş 18 olmuş. Prefabrike yapı montajı yaparken, işin taşeronluğunu da almış 4 arkadaşıyla birlikte. Genç yaşında iyi para kazanmış. “Hep bir yerlere yatırım yapmak istiyordum. İçimdeki para kazanma arzusu, işadamı olma tutkusu beni hep yatırıma yöneltti” diyen Hekim, 23 yaşında atölye kurmak amacıyla arsa aramaya başlamış. Önce Ankara, sonra İstanbul. Cebindeki para yetmemiş arsa almaya. Elindeki haritayla atlamış gitmiş İzmir’e. Kendine demir atacak yer aramak için düştüğü yollar onu Manisa Turgutlu yolu üzerinde gördüğü küçük bir arsayı almaya götürmüş sonunda. Ardından tekrar İstanbul’a dönerek 1 yıl kadar zorlu şantiyelerde prefabrike yapı montajlarında çalışmış, biriktirmiş, dönmüş İzmir’deki arsasının yanındaki araziyi de satın almış. Küçük bir baraka olarak kurduğu atölye, şimdi 10 bin metrekarelik bir fabrikaya dönüşmüş. Goncagül Sunar “Sıradan, basit, büyük şeyler söylemeyen bir hikayenin içinde olmak istiyorum. Minimal, içe dönük… Edebiyatla allanmış, pullanmış olmasın. Ancak derinlikli bir karakter istiyorum. Bıçak sırtı bir rol… İnanıyorum bir gün olacak, hayalimdeki role kavuşacağım” diyor. Keşke insana bağımlı olsaydık “Asmalı Konak” ve “Tatlı İntikam” birisi ak, diğeri kara… Bu sadece benim tespitim değil. Gerçekten pişman olduğunuz diziler var mı? TV dizilerini küçümsemiyorum, insan yaptığı işten keyif almalı. Asmalı Konak, Çemberimde Gül Oya ve Fırtına çok sevildi. Güz Yangını, reyting kurbanı oldu. Ah İstanbul, Tatlı İntikam ve Güzel Günler ise tutunamadı. Şarkıcı Davut Güloğlu’nun başrolünü oynadığı Tatlı İntikam ise en büyük pişmanlığım, bu dizinin adını bile anmak istemiyorum. Babamın ölümü, boşluk duygusu ve çaresizlikti bu işi kabul etmemin nedeni. Oyuncu da hata yapar öğrenmiş oldum. Dizilerin yoğun temposu, sinema ve tiyatroyu ikinci ve üçüncü plana mı itiyor? İnsanlar, 90 dakikalık uzunluğa ve araya zırt pırt giren reklamlara karşın sıkılmadan dizi izliyor. İnanılmaz bir şey bu. Sürenin uzunluğu, kaliteyi düşürüyor, senaryoya zarar veriyor. Dizilerin kısaltılması ve iyi oyuncuların varlığı gerek. Biliyorum bu bir hayal… Bu bir pazar ve bu sektörden pek çok insan yemek yiyor. Neyse sorunuza geçelim. “Tiyatro Çisenti” ile “Yağmurla Gelen Yüzler” ve “Açık Evlilik” isimli oyunlarda rol aldım. Uzun süredir tiyatro yapmadım. Tiyatroda Mehmet Ergen’in tarzını seviyorum. Pratik yapmak açısından birçok kısa filmde oynadım. Filler ve Çimen, Abuzer Kadayıf, O Şimdi Mahkum, Döngel Karhanesi gibi uzun metrajlı filmlerde rol aldım, sinemaya kıyısından köşesinden bulaştım. En son Raşit Çelikezer’in yazıp yönettiği Gökten Üç Elma Düştü’de rolüm var. Müziğe nasıl bulaştınız? Müzik hayatımda hep vardı. Hatırlıyorum, ilk gençlik yıllarımda arkadaşlarımı toplardım etrafıma ve şarkılar söylerdim. Etkilendiğim akımlar ve tarzlar vardı. Gitarı ise Asmalı Konak’tan önce, sanırım 2002’de aldım ve başladım çalmaya… Sonra melodiler çıktı ve ben o melodilerin üzerine sözler yazdım. 2002’den bu yana hayatımın özetiydi kelimelere dökülen… Güçlü sözler, çarpıcı, samimi, yalın ve naif… Aradığım belki de buydu. İçimdekileri kusmak gibi bir derdim yok ancak söyleyecek sözleri olan şarkılar yapmak istedim. Şu ana dek, 14, 15 tane kayda değer şarkı yaptım. Müzik piyasasına “ölü toprağı” serpilmiş gibi… Bu dönemde albüm çıkarmak büyük bir risk değil mi? Çoğu kez oyuncu olacağıma keşke müzisyen olarak başlasaydım diyorum. Bazen her şey olduğu kadardır ve hayat sana ne getirirse onu yaşarsın. Oyunculuk çoğu kez hayal kırıklığına uğratabilir, işte o zaman müziğe kaçıyorum. Albümler satmıyor, insanlar yaptıkları müziği internet üzerinden yayınlıyorlar. Ben de içimden gelen sözler, kalbimden, ruhumdan çıkan şeyler bilinsin diye “Sözler verdim” adlı şarkımı Myspace’deki sayfama koydum. (http://www.myspace.com/goncagulsunar) Her şeye karşın albümümü yaşama geçirme uğraşım sürecek. Biraz da ailenizden bahsedelim. İstanbul’da doğdum ben, hiperaktif bir çocuktum. Annem Selanikli, babam Trabzonlu… Babaannem ise Şamlı… Dedem ta Suriye’den, Trabzon Sürmene’ye gelmiş. Kızılderililere benzerdi. Benden iki yaş küçük kız kardeşim var. Gazetelerde ve dergilerde yazılar yazar ve çok iyi şarkı söyler. Eşim Marsel Zamla ise ses mühendisi, ayrıca davul çalar. Peki, bebek? Anne olmayı çok istiyorum. Dolu dolu 37 yaşındayım. Yaşımı da göz önüne alırsak, bir, iki sene sonra doğurmalıyım. Ardından yanındaki velet ile sahneye çıkıp şarkı söyleyen 40’ında bir kadın olacağım. Aynı Tina Turner gibi… Dizi nedeniyle yılın büyük bir bölümünde Cunda adasında yaşıyorsunuz. Evli bir kadın için zor olmuyor mu? Hem de nasıl. Günde 36 defa telefonla konuşuyoruz. Haftanın 7 günü set var, bu yüzden Cunda’dan ayrılmak kolay değil. 10 Ağustos’ta gideceğiz, 2009 yılının Haziran ayında döneceğiz. Yani tam 40 hafta oradayım. Ve yol gerçekten çok uzun… Araba, feribot, uçak, ne yaparsanız yapın 5 saat sürüyor. Yol yorgunluğu çok kötü, etrafımdaki olağanüstü güzellikleri göremiyorum. Ancak diziler bana sabırlı olmayı ve beden direncini aşıladı. İstanbul’a gelince ailemle ve kedilerimle ilgileniyorum. Kedilerim Mışıl ve Mırgi. Biri dünyanın en zeki, diğeri en aptal kedisi. Sürekli kavga ediyorlar Oysa Cunda adasında yaşamak pek çoğumuzun düşü... İstanbul, insanın ömrünü kısaltıyor, bizler şehir bağımlısıyız. Keşke insana bağımlı olsaydık. Cunda’nın sakinliğini sevdim. Meryem Hanım’ın yeri, “Hayal Bahçesi” setimizin çok yakınında… Soluğu orada alıyoruz, zeytinyağlıları nefis. Kapıya kırlangıçlar yuva yapmış. Cennet gibi. Gelecekte, 60’lı yaşlarımda sakin ve huzurlu bir yerde yaşar mıyım? İşte bunun yanıtını daha veremedim. ATATÜRK SEVGİSİ Tüm bu yoğun iş yaşamı ve ürettiği projeleri gazetelere yansıyan Hekim’in telefonu çalıyor bir gün. Arayan Rıdvan Akar’ın asistanlarından biri. “Bir gazete haberinde fotoğrafımı görmüşler ve Atatürk’e benzememden dolayı İpek Çalışlar’ın aynı adlı romanından uyarlanacak Latife Hanım belgeselinde Günde en az 15 saati ofisinde geçiren Yavuz Hekim, yaptığı iş dışında farklı Atatürk’ü canlandırıp projelere de imza atarak patentlerini canlandıramayacağımı sordular. ‘Onur alıyor. Bombanın çevreye vereceği duyarım’ diyerek kabul ettim” diyor Hekim. zararı azaltabilmek amacıyla ‘Bomba Latife Hanım belgeselinde 4 sahnede etkisizleştirme ve hapis kutusu’ Atatürk’ü canlandıran Hekim, bu ilk üzerine çalışan Hekim’in bir de oyunculuk deneyiminde rolün altından Egecem Beach Club, yüzen platform kalkamamaktan korkmadığını şöyle söze projesi bulunuyor. döküyor: “Bu rol için fiziksel olarak benzememin yetmeyeceğini biliyordum zaten. Atatürk’ün siyasal anlamda yapmış olduğu ilke ve inkılâpları benimsemiş biriyim. Bu Atatürk hayranlığıyla rol yapmış gibi hissetmedim kendimi. Atatürk sevgisi ve o kostümlerle içselleştirdim o anı. Oyunculuk gibi bir iddiam zaten olamaz.” Latife Hanım belgeselinin ardından Mustafa Altıoklar’ın teklifiyle Emret Komutanım dizisinde bir askerin rüyasında Atatürk’ü canlandıran Hekim, artık Atatürk’ü oynamanın kendisinde bir hobi gibi olduğunu ve oyunculuk yapmak istemese de Atatürk rollerine hayır diyemeyeceğini söylüyor. Ayrıca yeni bir projesi var Hekim’in. Her bir milli bayram için Atatürk’ün bir anısının anlatılacağı kısa filmler çekmek. Tahsin İşbilen’in yönetmenliğinde çekilecek kısa filmlerde Atatürk’ü yine Hekim canlandıracak. Şimdilerde tarih danışmanlarıyla dönem araştırması yapan Hekim, ‘Türk Milleti Hazırdır’ adlı ilk kısa filmini 29 Ekim’e yetiştirmeye çalışıyor. Türk Milleti Hazırdır kısa filmi, Kurtuluş Savaşı sonrası Hatay’ın alınması sırasında Fransız elçisiyle Atatürk’ün görüşmesini konu alıyor. C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear