01 Temmuz 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

OKUYUCU MEKTUBU Cumhuriyet Tarım Hayvancılık Eki Atatürk Bulvarı 125/4 06640 ANKARA email [email protected] neredeyse tarihe karışmış ya da karışmak üzeredir. İlk anda yapılması gerekenleri ise şöyle özetlenebilir: Fındık alanları (her üründe olması gerektiği gibi) sınırlandırılmalı, bu konuda ısrarcı, kararlı ve takipçiolunmalı, hemen her çeşit tarım ürününün yetiştirilmesine elverişli alanlarda fındık tarımına kesinlikle izin verilmemeli, Fiskobirlik yalnızca asıl işini (fındık alımı,depolanması, işlenmesi, pazarlanması, ihraç edilmesi vb. ) yapmalıdır. Kenan KALAYCI Ziraat Yüksek Mühendisi Toros Tarım San. ve Tic. A. Ş. Ege Bölge Md. /İzmir TÜRK ÇİFTÇİSİ DERTLİ FINDIK ALANLARI SINIRLANDIRILMALI Tarım Gıda Hayvancılık ekinin 28. sayısında fındık konusundaki 2 makaleyi de okudum. Bazı yanlışları düzeltmek zorunluluğu hissettim. Şöyle ki; Sayın Abdullah Aysu'nun makalesinde, ". . . fındık randımanı için alınan fındıklara (510 kg. ) TMO çalışanları..." diye yazılmıştır. Fındıkta randıman için değişik çuvallardan ve özel bir el aleti marifeti ile alınan fındıklar karıştırılır ve içerisinden 1 kg. ayrılarak randımanına bakılır. Kalan ise tekrar tartıma dahil olur. Sayın Aysu'nun yazdığı gibi alınan numunelere bir şekilde ve birileri tarafından el konuluyorsa problem başka demektir. Sayın Nazmi Kal'ın makalesindeki gelecek yıl için önerilerine genelde katılmak olanaksızdır. Yaklaşık 3040 yıl öncesinde mütevazi denilebilecek alanlarda fındık tarımı yapılan Batı Karadeniz’de (Düzce,Adapazarı,Kocaeli ve civarında), bugün Türkiye fındık üretiminin 1/3 ini karşılayacak seviyelerde üretim yapılmaktadır. Bunda Orta ve Doğu Karadeniz’den göç eden insanımızın da oldukça büyük katkısı olmuştur. Taban arazi dediğimiz verimli alanlarda fındık tarımının yaygınlaştırılması bir talihsizlik olmuştur ki bu yöreler ülkemizin en verimli mısır ekim alanlarıdır ve ülkemizdeki mısır açığı da bir diğer acı noktadır. Yalnızca Samsun’un değil yöremizin en verimli arazilerine sahip TermeÇarşamba ve Bafra ovalarında fındık dikimine izin verilmesi, gereksiz bir yayılmayı beraberinde getirmiştir. Belirtilen yöreler iklim ve toprak yapısı açısından bölgenin en verimli arazilerine sahiptir. Halk tabiri ile "ne eksen yetişir" konumundaki bu yerlerde fındık üretiminin tercihi bölge insanımızın kolaycılığının tipik bir örneğidir. Örneğin Terme’nin meşhur Karabacak pirinci Cumhuriyetten önce Türk çiftçi ve köylüsü ne kadar dertli ise şimdi de hem dertli, hem borçludur. O, zaman teknolojinden dertliydi, ağaç sabana ve öküz gücüne mahkumdu, yol yoktu, pazara ulaşmak çok zordu. Üç ürünün ihracatı vardı. Tütün, incir ve Meşe kozası. Tütün en önde geliyordu. Osmanlı, Avrupa ülkelerine borçlu olduğu ve borçlarını vadesinde ödemediği için, çiftçinin, başta gelen tütün ürününün, ekim alanları, fiyat tespiti, hasadı alacaklı ülkelerin kontrolü altında idi. Çok verimli Anadolu topraklarında üretilen, kaliteli tütünler Avrupalının alacaklarını, ödeyemedi, çiftçi her yıl borçlu kaldı, aynı bu yıllarda olduğu gibi. Milli Kurtuluş savaşından sonra kurulan Cumhuriyet hükümetleri, Duyunu Umumiye ismi ile anılan bu borçları, Lozan Barış Antlaşması sonucu, 30 yılda taksitlerle ödedi. Peki şimdi Türk çiftçisini, Türk köylüsünü borç batağına iten, perişan eden etkenler nelerdir. IMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü, Amerika, Avrupa Birliği gibi zengin ülkelerin müfettişleridir. Bütün talimatları patronlarından alırlar, tavizsiz uyarlar. Amerika ve Avrupa Birliği gibi zengin ülkelerin müfettişleridir. Bütün talimatları patronlarından alırlar, tavizsiz uyarlar. Amerika ve Avrupa Birliği ülkeleri kendi çiftçilerini, türlü çeşit primlerle paraya boğarlar. Türkiye gibi, o patron ülkelere borçlu olan ülkelerin çiftçilerine IMF'ye Dünya Ticaret Örgütü'ne, Dünya Bankası'na bela ederler. Borçlu ülkelerin tarım ürünlerinin fiyatını maliyetinin altında oluşmasını sağlarlar. Böylelikle kendi üreticilerini, paraya boğarken, bizim gibi ülkelerin çiftçi ve köylüsünü borç batağına iterek anasından emdiği ak sütü burunlarından getirirler. Komşusuz Yunanistan'dan bir misal verelim. 2000 yıllarına ka dar Yunanistan'ın pamuk rekoltesi 180 bin ton civarında idi. Türkiye sayesinde şimdi bu rekolte 450 bin tonlara çıktı. Neden mi? Yunanistan pamuk üreticisine Avrupa Birliği'nden ve kendi imkanları ile çeşitli yollardan primlerle paraya boğuyor. Yunan çiftçisini dünya pamuk borsasındaki fiyatlar hiç ilgilendirmiyor. Düşük fiyatlarla Türk tekstil sektörünü büyük tonajlarla pamuk satıyor, hem de sıfır gümrükle. Türkiye'de depolar Türk pamuğu ile doluyken oluyor bu alım satımlar. Şimdi, herkese soruyorum, bu şartlar muvacehesinde Türk pamuk üreticisi, Yunan pamukçusu ile rekabet edebilir mi? Mümkün mü? Ne acı bir tablodur ki pamuk ürünü için en müsait ve en verimli topraklardan Türk çiftçisi zarar ediyor. Pamuk ekiminden vazgeçiyor, pamuk ekim sahalarının son kuşağında olan yunan pamuk üreticisi her yıl rekolteyi arttırıyor. Sayın Başbakan bütçe kanunu dolayısı ile meclis kürsüsünden muhalefete Türk çiftçisinin durumunu anlatırken, söyle seslenmişti: "Türk çiftçisi hakkında, ulu orta, bilir bilmez atıp tutuyorsunuz. Sizlere bu konuda az ve öz konuşarak sayısal bilgiler vereceğim. Siz de bunları dinledikten sonra sesinizi ve soluğunuzu keseceksiniz. 2002 yılında iktidara geldiğinizde, Türk çiftçisinin kullanımında dokuz bin traktör vardı. 2006 da yani şimdi, 40 bin traktör var. 4 yılda Türk çiftçisini ne kadar zengin ettiğimizi anlayın." Sayın Başbakan'dan bunları dinledikten sonra şaşmamak mümkün değil. Türk çiftçisine bu kadar yabancı olmak ve onların içinde bulunduğu durumla alay etmek demektir. Bakınız Sayın Başbakan, çiftçi kullanımda olduğu traktörlerini yok pahasına satıyor. Borçlarını ödüyor, ailesinin geçimini bu şekilde sağlıyor. Yeni traktörü hiç peşinat ödemeden 5 yıl taksitle alıyor. Fiyatı 40 bin YTL. Bu traktörü 5 yıl taksite bölününce traktörün fiyatı 70 bin YTL' ye varıyor. 4 yıldan bu yana maliyetin altında ürün satan, borç içinde olan çiftçi bu parayı ödeyebilmesi mümkün mü? Peki, sonuç ne olacak? İşsizlik ve maaş yetmezliğinden dolayı, her bankadan kredi kartı alıp aylık ödeme yapmadan limitleri sonuna kadar harcayan, sonunda icraya, mahkemelere düşen, intiharlara kadar varan felaketlere duçar olan vatandaşların başına gelenlerin daha kötüsü Türk çiftçisinin başına gelecektir. Erdoğan ŞİMŞEK TARİŞ Pamuk Birliği ve Ziraat Odaları Ege Bölge Başkanı
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear