Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Days
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Ulusal tavukçuluk politikasından uzaklaşıldı Yerli genotipler tehlikede Prof. Dr. Nazım ULUOCAK Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi ürkiye’de çağdaş anlamda ilk tavukçuluk girişimi, Cumhuriyetin ilk yıllarında olmuştur. Ankara'da 1930 yılında, İktisat Bakanlığına bağlı Merkez Tavukçuluk Enstitüsü'nün açılışı ile başladığı söylenebilir. Aynı yılda, Macaristan ve Avusturya’daki çeşitli çiftliklerden toplanan Leghorn ırkı 237 tavuk ve19 horoz ile yine yerlerden, Rhode Island Red ırkları getirilerek damızlık hayvan gereksiniminde dışa bağımlılığın ilk adımı atılmış sayılabilir. Ancak o yıllarda, Türkiye’deki tavuk varlığı çok düşük verimli, hangi ırk olduğu belli olmayan hayvanlardan oluşmakta ve köy tavukçuluğu denilen yapı genel olarak tek yetiştiricilik biçimi durumundadır. Enstitü, çalışmalarını bu dış kaynaklı ırkların yanında yerli ırklarımız olan Denizli ve Gerze ırklarını da toplayarak yürütmektedir. Türkiye’de varolan köy tavukçuluğunu çağdaş bir düzeye ulaştırmak için gerekli olan damızlıkları üretmek ve teknik bilgileri üreticilere ulaştırma görevini üstlenmiş ve çalışmalarını bu yönde yoğunlaştırmıştır. Ancak , çalışmalarında bir çok engellerle karşılaşmış ve fazlaca etkin olamamıştır. ABD’den 1952 yılında soy kütüğüne sahip 1705 adet New Hampshire ırkı tavuklar getirilmiş, 1954 yılında yine ABD’den Dünya Kiliseler Birliğinin hibesi olarak Plymouth ırkı Türkiye’ye gönderilmiştir. Bu ırklar veya değişik ırklar belli zaman aralıkları ile Türkiye ‘ye girmiştir. Marshall yardımı çerçevesinde tavukçuluk ekipmanlarının gelişini de aynı yıllarda görmekteyiz. Bu dönemde Tarım Bakanlığı’na bağlı birçok kuruluşa, İngiltere ‘den Leghorn ve Rhode Island Red (RIR), ABD’den yine RIR, New Hamphsire ve Plymouth ırklarının civciv olarak dış alımları zaman içinde süre gelmiştir. Kamu kuruluşları kanalı ile bu genotipler çoğaltılarak tavuk üreticisine ulaştırılmış, üreticinin teknik bilgiler ile donatılması sağlanmıştır. Dünyada saf ırkların terk edilmesi yerini hibrit üretimine bırakması, bu üstün nitelikli hayvanların yaygın olarak yetiştiricilikte yer alması sonucu, dünyada ve Türkiye’de tavukçuluğun endüstriyel düzeye ulaşmasının ana etmeni olmuştur. Daha önce dış kaynaklı standart ırklarla yürütülen Türkiye’de 1960'lı yıllardan başlayarak, tavukçuluğun ana sorununun damızlık materyal olduğu gerçeği karşımıza çıkmaktadır. Kamu kuruluşları ve üniversiteler, Türkiye’de yerli hibrit genotiplerinin yaratılmasına yönelik çalışmalara başlamışlar, diğer yandan da özel sektörün dışarıdan bu materyale ulaşmalarının önü açık tutulmuştur. Kamudaki çalışmalar zaman içerisin de sekteye uğratılmış yerli genotip edinmenin gereksiz olduğu bu konudaki çalışmalara para yatırmanın anlamı olmadığı görüş ve düşünceleri tavukçuluk politikasına egemen olmuş, özel sektör tavukçuluğumuzun işleyişinde ve yapılanmasında egemen konuma ulaşmıştır. Bugünkü endüstriyel tavukçuluk sektörü iki ana yapı içerisinde incelenebilir. Bunlardan birincisi, piliç etinin ve yemeklik yumurtanın üretiminin gerçekleştirildiği yapılanma, ikincisi ise bu üretimdeki yapılanmaya destek olan ve yönlendirici olarak etkin olan oluşumlardır. Bu oluşumları şu başlıklar altında toplamak olasıdır: Yem sanayi, alet ekipman sanayi, ilaç ve aşı sanayi, kesimevleri, pazarlamaya ilişkin yapılanmalar, örgütlenme T modelleri ve organizasyonlar ve en son olarak da tüketiciyi görebiliriz. Etlik piliç ve yemeklik yumurta üretimi ise birbirine bir zincirin halkaları gibi oluşmuş yapilanma gösterir. Tavukçuluk endüstrisinin bugünki düzeye ulaşmasında en büyük paya sahip olan gerek etçi, gerekse yumurtacı hibritler 3 aşamalı bir üretim biçiminin ürünüdürler. Tavukçuluk sektöründe hibrit üretimi yapan firmalar çeşitli genetik ıslah yöntemlerini kullanarak saf anaçları üretirler ve bu anaçların hangi soylardan oluştuğu firmaların sırrı olarak saklı tutulur. Bu anaçlar, ana ve baba hattı olarak soylardan oluşturulur ve soyların geliştirilmeleri, hem ana ve baba oluşa göre, hem de verim yönüne göre, süreklilik gerektirmektedir. Et üretiminde soyların geliştirilmesinde, kısa zamanda hızlı canlı ağırlık kazanımı, yüksek yaşama gücü, hedeflenen canlı ağırlığa ulaşma süresi içinde en az yem tüketimi, ana hedefler olarak planlanır, bunların dışında dayanıklılık , ekonomik değerlerin yüksek olduğu gövde parçalarının oranlı artışları, et kaliteleri gibi özellikler de ön planda tutulmaktadır. Yemeklik yumurta üretimin de ise yaşama gücü, yumurta verimi, yumurta ağırlığı, kabuk kalitesi, yem tüketiminin aşağılara çekilmesi gibi özelikler ön plana alınarak soylar geliştirilir. Saf anaçlardan elde edilen ana ve baba hatlarından büyük anaçların oluşturulması ikinci halkadır. Anaçlar ise büyük anaçların çiftleştirilmeleri sonucu elde edilen döllerdir. Bu yapılanma içinde, büyük anaçlardan elde edilen ana hatları günlük dişi civcic olarak, baba hatları yine günlük erkek civciv olarak, bir alt halka olan Anaç üretim birimlerine aktarılır. Türkiye bu aşamaların tümünde dışa bağımlıdır. Bazı yerli firmalar, büyük anaç aşamasından başlayarak, bazıları da anaç aşamasından bu bağımlılıklarını sürdümektedirler. 1960’lı yıllardan bu yana tavukçuluğun ana sorunu damızlık materyal... Anaçlardan üretilen hibritler ise üretim bağımlılık yalnızca anaç materyalle kalmamakta, yönüne göre üreticilere yine günlük civciv olarak yem hammaddesi, yem katkı maddesi, ilaç, aşı, aktarılmaktadır ve üretim halkası böylelikle ekipman gibi yapılarda da dışa bağımlılık artarak tamamlanmış olmaktadır. Bu bağlamda, sürdürülmektedir. Cumhuriyetin ilk yılların da görülen dışa bağımlılık Anaç geliştirmede, bugün için geç kalınmış bir sürdürülmektedir ve tavukçuluğun gelişmesine eş görünüm olmasına karşın, gelecekte bağımlılıktan olarak daha da artmaktadır. Dünyada hibrit kurtulma adına araştırmalara özel sektörüde katarak yetiştiriciliğinin başladığı yıllardan sonra, Üniversiteler ile birlikte yeni yaklaşımlar kazanmak 1960’larda da Türkiye’de çalışmalar başlatılmış, ve uluslararası konu ile ilgili yarıştan kopmamak ulusal tavukçuluk projeleri gündeme getirilmiştir. gerekmektedir. Konunun ulusal tarım politikası Bu süreç içinde çeşitli arayışlar içine girilmiş, içinde yeniden ülke çıkarları doğrultusunda ele Türkiye 7 bölgeye ayrılmış tavukçuluk alınması , araştırıcı kadroların gün geçmeden araştırmalarına özgü kamu kuruluşlarında araştırma yetiştirilmesi ve var olan nitelikli araştırıcıların istasyonları kurulmuş, büyük yatırımlar devreye girmesi sağlanmalı, uluslararası bu yarışta gerçekleştirilmiş ve bir çoğunda yerli anaç kendi yerli hibritlerini yaratarak döviz harcayan ülke genotipleri elde etmeye yönelik çalışmalar konumundan döviz getiren ülke düzeyini planlanmıştır. Ankara Tavukçuluk Araştırma kazanmamız amaçlanmalıdır. Enstitüsü, yumurtacı anaçlar oluşturulmasına yönelik görev üstlenmiş, etçi anaçların oluşturulması ile de Erbeyli Araştırma Enstitüsü seçilmiştir. Ancak, 1980 ‘li yılların başından itibaren Türkiye tarımının uluslararası ekonomik kuruluşların, Uluslararası Para Fonu, Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü gibi kuruluşların yanında Avrupa Birliği'nin (AB) yönlendirilmelerinin kabul görmesi, o yıllardaki iktidarların ve konu ile ilgili yön veren bilim insanlarımızın da etkilemeleri ile yerli genotipler yaratmanın gereksizliğine ve boşa zaman harcama anlamına geldiğine inanmaları sonucu bu yöndeki çalışmalar, desteklerden yoksun bırakılmış, ulusal tavukçuluk politikamız, özel sektör ön planda tutularak, giderek tümü ile dışa bağımlı kılınmıştır. Burada , bir konunun daha belirtilmesinde yarar vardır, belirtilen tüm çalışmalar içine özel sektör tavukçuluğu çekilememiş, üstlenecek bu ana sektör göz ardı edilmiştir. Bu durum, başarısız sonuçlar elde etmede, etmenlerden biri olma gerçeğini yadsımaz. Sonuçta , küreselleşme terimi altında oluşturulan yeni liberal politikalara, iktidarlar ve egemen gruplar bağlılıklarını yeniledikçe, ulusal tavukçuluk politikasından uzaklaşılmış ve tümü ile dışa bağımlılık sürdürülmüştür. Ancak, Ankara Tavukçuluk Enstitüsünün inatla çalışmalarını yürütmeleri , tüm bu olumsuzluklara karşın kutlanmaya değerdir. Bu araştırma kuruluşumuzun geliştirdiği ve tescil ettirdiği, 3 yumurtacı Atabey, Atak ve AtakS genotipler uzun soluklu çalışmanın sonucu olmuştur. Ancak genotiplerin sürekliliği, korunması ve çoğaltılması her an dar boğazlara girebilir ve destekten uzak kalabilir. Oluşturulan bu soyların geliştirilmelerinde beklenen sonun, "devletin görevi olmadığı ve devletin tavukçuluğu tümü ile özel sektöre devrinin daha ekonomik ve verimli olduğu’’ gibi kolaycılık görüşünün sürdürüldüğü anlayışın geçerli olduğudur. Dışa 12