27 Kasım 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

‘Gizli bilgi’’ maddesi bilgilenme hakkına aykırı GDO’YA HAYIR PLATFORMU S on bir yıldır yazılı ve görsel basında GDO’ya Hayır Platformu’nun bileşenleri çok şey söyledi, onlarca makale yayınladı. Bilinçlendirme kampanyaları düzenledi, çiftçileri ve tüketicileri uyardı. Açlığın eşitsiz gelir dağılımından kaynaklandığını vurguladı. Aynı zaman zarfında Türkiye Cumhuriyeti Tarım Bakanlığı bünyesinde bir yasa tasarısı taslağı üzerinde bu tartışmalar yapılıyordu. Yasa tasarısı taslağının adı: Ulusal Biyogüvenlik Kanun tasarısı. Taslağa zemin hazırlayan çalışmalara baktığımızda biyogüvenlik hukukunun, şirketlerin çıkarlarını gözeterek hazırlanacağı belliydi. Ancak gerek ulusal hazırlıkların gerekse de uluslararası düzenlemelerin GDO’lu (Genetiği Değiştirilmiş Organizma) ürünlerin Türkiye’de serbest dolaşımını zorunlu kıldığı söylenemezdi. Taslağa hukuki meşruiyet sağlayan, Biyolojik Çeşitliliğin Korunmasına Dair Sözleşmenin eki niteliğinde olan ve Türkiye’nin de onaylayarak yürürlüğe koyduğu Cartagena Biyogüvenlik Protokolünün dayandığı ihtiyatilik prensibine göre de ülkeler GDO’lu ürünleri üretmek, dağıtmak, pazar açmak zorunda değillerdi. Bu ilkeye göre: Güvenlik konusunda bir bilimsel bilgi ya da uzlaşı eksikliği olduğunda, ülkelerin GD organizmaların ithalatını ve kullanımını yasaklama ya da sınırlandırma hakkı vardır. Mevcut tasarıyı hazırlayanların iddiasına göre ise Cartagena Sözleşmesini imzaladığımıza göre böyle bir yasa çıkartmamız gerekiyordu. Evet, biyogüvenlik sistemine ihtiyaç duyduğumuz kesin. Bu sistemi işletecek bir kuruma da gereksinim var. Yasa tasarısı eğer sadece bu sistemi kurmak gibi bir amaç edinmişse, ki tasarı taslağının amaç maddesinde bu dile getiriliyor. Neden Transgenik ürünlerin zararsız olduğuna dair bilimsel ve toplumsal bir mutabakat sağlanmadan GDO’lu ürünlerin üretimine, dağıtımına, işlenmesine, pazarlanmasına izin veriliyor? Bilindiği gibi biyogüvenlik sistemi hangi toplumsal sınıfın çıkarlarını korursa korusun, gıda güvenliği, insan, hayan, ve bitki sağlığı ile ilgili tüm düzenlemeleri içine alacak şekilde oluşturulmalıdır. Buna karşın hazırlanan tasarı taslağında ne gıda egemenliği, ne gıda güvenliğine ilişkin doğrudan bir düzenleme var. Bu kadar da değil elbette. İnsan hastalıklarının teşhis ve tedavisinde kullanılan tıbbi ürünler ile veteriner tıbbi ürünleri kanun kapsamı dışında tutularak biyogüvenlik sistemi baştan, işlemez bir zemine oturuyor. Taslakla ilgili diğer bir önemli noktada yasakların düzenlendiği 11. maddeye ilgili. Bu maddenin b bendine göre, ‘‘GDO ve ürünlerinin, bebek ürünleri ile küçük çocuk ek besinlerinde kullanılmak üzere özellikle geliştirilmiş olanlar hariç, bebek mamalarında ve küçük çocuk ek besinlerinde kullanımı, bu tür ürünleri içeren bebek mamalarının ve küçük çocuk ek besinlerinin ithalatı ve ülke içinde dağıtımı yasaktır.’’ deniyor. Bu maddenin GDO’lu ürünlerin riskleri konusunda bir itiraftan başka bir şey olmadığı açık: Küçük çocuklar yemesin ama yetişkin insanlar tüketebilir anlayışı nasıl bir insan metabolizması algısından besleniyor acaba? Küçükler için zararlı olduğu savlanan besinler neden büyüklere zarar vermiyor? Yine yasaklar başlığıyla düzenlenen maddenin c bendine göre, ‘‘biyolojik çeşitlilik ve genetik kaynakların korunması amacı için belirlenmiş genetik çeşitlilik merkezleri ile Korunan Alanlarına ve organik tarım yapılan alanlara risk değerlendirmeye dayanarak belirlenecek mesafelerden daha yakın mesafelerde GDO üretimi yasaktır.’’ Peki Türkiye’nin ulusal ölçekte uygulanan bir biyolojik çeşitlilik ve gen kaynaklarını koruma acil eylem planı var mı? Türkiye’nin biyolojik çeşitlilik ve gen kaynakları envanteri hazırlanmış mı? O halde bu madde nasıl uygulanacak, bir ülkenin gen kaynakları envanteri ve biyolojik çeşitlilik acil eylem planı uygulaması olmadan yönetmeliklerle koruma alanları belirlenerek, yeni bir hukuksal komediye Çiftçi, borcunu ödemek için traktörünü satıyor Nuri KARACA (Karacabey Ziraat Odası Yönetim Kurulu Başkanı) K imza mı atılacak? Bu taslak tasarı yasalaşır ve yürürlüğe girerse, önümüzdeki yıllarda çiftçilerimizi zor günler bekliyor. Transgenik tarım dışında tarımla uğraşanların, transgenik tarımdan uğrayacakları zararlar da sorumluluk nasıl tespit edilecek? Bu zararı kim ispat edecek? Sorularına geleneksel hukuk mantığı içinde yetersiz yanıtlar üreten tasarı taslağı, transgenik ticaret yapan şirketleri izin işlem ve prosedürlere uymadıkları anda sorumlu tutarken sorumluluğa ilişkin temel ilkelerin düzenlendiği 33. maddenin (e) bendinde illiyet bağının kesildiği halleri göstermiştir. Geleneksel hukuk kuralları içinde kusur sorumluluğuna ilişkin illiyet bağını kesen etkenler mücbir sebep, zarar görenin kusuru, 3. kişinin kusurudur. Kusursuz sorumluluk ise kusur sorumluluğundan tamamen farklıdır. GDO ve ürünleri için mücbir sebebin kabul edilebilir bir illiyet bağını kesen sebep olmadığı açıktır. Ancak, GDO’lar için mücbir sebebin illiyet bağını kesen neden olarak kabul edilmesi doğa olaylarının tamamının mücbir sebep kavramı içinde şirketler tarafından ileri sürülebilmesine olanak tanır ki, bu durum mevcut mahkeme kararlarına ve sorumluluk hukukunun ilkelerine; Anayasa’ya ve hukuk devletinin ilkelerine aykırıdır. Bu nedenle de illiyet bağını kesen nedenler arasında mücbir sebep de sayılarak taslak bir eliyle verdiğin, diğer eliyle almaktadır. aracabey ilçemizde 400 bin dekarı sulu, 200 bin dekarı kuru olmak üzere 600 bin dekar tarım arazisi mevcut olup, bu arazilerin tamamında yoğun bir şekilde üretim yapılmaktadır. İlçemizde narenciye hariç tüm ürünler üretilmekle beraber, endüstri domatesi (salçalık), pancar, mısır, soğan ön plana çıkmaktadır. İlçemizde faal olarak 14 adet tarıma dayalı sanayi işletmesi üretim yapmaktadır. Bu işletmeler ağırlıklı olarak domates salçası üretmektedirler. Türkiye’de üretilen salçalık domatesin yüzde 40’ı ilçemizde yetiştirilmektedir. Son yıllarda girdi fiyatlarındaki önemli artışlara karşın ürün fiyatlarının sabit kalması ve Çin’in bu sektöre büyük yatırımlar yapması bu sektörü çökme noktasına getirmiştir. Ülkemize kaçak olarak sokulan Çin salçası ambalajlanıp ucuz fiyatlarla ihraç edilmektedir. 5 yıl önce salça ihracatında dünya ikincisi olan bu sektör göz göre göre çökertilmekte, hükümetler de bu dramatik olayı seyretmektedirler. Türkiye’de yıllık 280 bin ton salça üretilmekte olup, bunun içinde 3 milyon ton domates harcanmaktadır. Soğan üretiminde dünya çapında bir şöhreti bulunan ilçemizde son yıllarda yaşanan gelişmeler maalesef soğan üretimini bitme noktasına getirmiştir. Bunun tek sebebi üretim planlamasının olmayışıdır. Adana, Reyhanlı ve Polatlı ilçelerinin devreye girmesi ve ekim alanlarının bu bölgelerde büyük artışlar göstermesi hem bu bölge çiftçilerini hem de bizleri perişan etmiştir. Bunun dışında hükümetin hiç yardımcı olmaması (ihracat teşviği uygulamaması) milyonlarca ton ürünün tarlada çürümesine yol açmıştır. Mısır hükümetinin soğan ihracatının tonuna 80 dolar teşvik uygulaması bizim hükümetin bakış açısına karşı çarpıcı bir örnektir. Pancar, IMF’ye verilen niyet mektuplarında kurban edilmiş olup, 3 kuruş kredi almak uğruna pancar ekicisi peşkeş çekilmiştir. Pancardan yüksek verim alabilen çiftçimiz bu fazla üretimden dolayı cezalandırılmakta ve milyarlarca ceza ödemek zorunda bırakılmaktadır. Şeker pancarı üretiminin düşürülmek istenmesinin asıl sebebi; mısırdan elde edilen tatlandırıcıların tüketiminin artırılma çabasıdır. Orhangazi ilçemizde kurulan Cargill fabrikası (ABD) hükümetler üzerinde lobi faaliyetleri yaparak, dünyanın hiçbir ülkesinde yüzde 2yüzde 5 oranından fazla tüketim izni olmayan tatlandırıcı tüketim sınırını yüzde 25’e kadar yükseltmişler, bu da şeker pancarı üretiminin kısıtlanmasını ortaya çıkarmıştır. Türkiye’nin 1 milyon ton mısır açığı vardır. Bu nedenle tatlandırıcı fabrikaları mısırın büyük bir kısmını dışarıdan temin etmektedirler. Ülkemiz de kendi çiftçisinden esirgediği destekleri, Arjantin, Kanada ve ABD çiftçisine yapmaktadır. İlçemizde 100 bin dekar alanda mısır üretilmektedir. Bu mısır ekim alanlarından 120 bin300 bin ton mısır alınmaktadır. Düşük kur uygulaması ve ithalat mısır çiftçisini zor durumda bırakmıştır. Gümrük vergilerinin uygun zamanda arttırılmaması ve fonların düşük tutulması mısır fiyatlarının düşmesine ve dolayısı ile ekim alanlarının daralmasına yol açmaktadır. Son yıllarda uygulanan politikalarla TMO’nun zaafa uğratılması ve bir çok yerde kapatılması mısır kartel ve tröstlerinin ekmeğine yağ sürmüştür. AB tarımda müdahale kuruluşlarının tamamen ortadan kalkmasına veya sadece ödeme kuruluşu haline getirmeye çalışmaktadır. İlçemizde faaliyet gösteren TMO Ajans Müdürlüğü’nün kapatılmasına büyük bir tepki vardır. Bu ajans kapatılırsa ve Pankobirlik gibi bir çiftçi kuruluşuna verilmezse büyük eylemler yapmak için hazırlanmaktayız. Netice olarak çok verimli arazilerde ve ileri teknoloji kullanarak üretim yapan Karacabey çiftçisi can çekişmektedir. Başbakan’ın ifade ettiği gibi traktör satışlarında bir artma yoktur, bilakis çiftçiler borçlarını ödemek için ellerindeki traktörleri satmaktadırlar. AB’ye geçiş sürecinde bizleri daha zor günler beklemektedir. Müzakere döneminde bazı avantajlar sağlayamazsak AB’ye karşıyız. AB tarımımızı bitirmek için planlar yapmaktadır. En önemli çalışmaları tarımsal örgütleri (Ziraat Odaları gibi) çökertmektir. Buna müsaade etmeyeceğiz. Tüm ülke çiftçilerini birlik beraberlik içinde ve çok güçlü olarak ikinci kurtuluş savaşına davet ediyoruz. 28
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear