29 Eylül 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

CELAL ÜSTER’İN CUMHURİYET’TE YAPTIĞI SÖYLEŞİLERDEN... Bin çiçekli kültür bahçesi nsan, bir yakınını, bir dostunu, bir sevdiğini yitirdiğinde, derin bir yalnızlığa kapılır. Sonra, bazı anılara, an’lara sığınır. Eski albümleri karıştırır, fotoğraflara dalar gider. Şimdi, Yaşar Kemal’in bıraktığı yalnızlıkta, kimi an’lar geçiyor gözümün önünden. Onca deneyimine, yaşamışlığına karşın, yaptığı her konuşmada yeni bir şey söylemenin heyecanına kapılışı… Koca gövdesiyle gazetedeki odama her girişinde, güzel şeyler konuşacağımızın heyecanına kapılışım… Masanın başında, onun coşkuyla anlattıklarını dinlerken, dilin, sözcüklerin güzelliğinin, Türkçeyi ondan öğrendiğimin ayırdına varışım… Uzun bir söyleşinin bitiminde, Cağaloğlu’ndan Kumkapı’ya inip kafa çekişimiz… Şimdi, eski albümleri karıştırır gibi, onunla yaptığımız söyleşileri karıştırıyorum gazetenin arşivinde. 1984’te, Elysée Sarayı’nda Fransa Cumhurbaşkanı François Mitterrand’ın elinden Elie Wiesel, Joris Ivens ve Federico Fellini’yle birlikte Légion d’Honneur nişanı aldığında konuşmuşuz. Sonra, 1985’te, Fransa Başbakanı Laurent Fabius ile Kültür Bakanı Jack Lang’ın çağrısıyla, Paris’teki İnsan Özgürlükleri ve Hakları toplantısında katıldığında. 1986’da, “Kale Kapısı” ile Orhan Kemal Roman Armağanı’nı aldığında. Bir de, 1989’da, Mitterrand’ın çağrılısı olarak Fransız Devrimi’nin 200. yıldönümü kutlamalarını izlediğinde. Geçenlerde, telefonda konuştuğumuzda, eşi Ayşe Semiha Baban, Yaşar Kemal’i hastanede ziyarete gelen işçilerin “Diren Yaşar Kemal!” deyişini anımsatarak, “Diren dediler, direniyor!” demişti. Aynı gün, arşivde, Yaşar Kemal’le yaptığım söyleşileri bir kez daha okurken, bazı sözlerinin altını çiziyordum. Dediklerini burada sizlerle paylaşayım dedim. “Roman biçimlerini dillerin özellikleri, kişilikleri, yapıları yaratıyor. 19. yüzyılda yeni bir Rus romanı doğarken, Rus romancıları yepyeni roman biçimleri, içerikleri yaratırken, bu şaşkınlık verici bir olaydı. Gogol, Puşkin, Dostoyevski, Tolstoy gökten düşmemişlerdi. Yeni, hemen hemen hiç işlenmemiş bir dille roman yazıyorlar, bu taze dil kendine özgü romanı, yeni biçimler, yeni içeriklerle yaratıyordu. İngiliz, Alman, Fransız romanını da o dillerin özellikleri, yapıları yaratmıştı…” u “Kültürlerin birbirlerini yok etmeleri değil, birbirlerini beslemeleri en iyi yoldur. Dünyamız bin çiçekli bir kültür bahçesiyse, her çiçeğin sağlıklı olması gerek.” u “Her gün, çiğnenen yeni insan hakları doğuyor. Örneğin, doğanın kirlenmesi. Temiz bir hava almak bütün insanların, hatta bütün hayvanların, bütün böceklerin hakkı.” inanıyorum.” İ Orhan Kemal’le tanışma “Sonradan çocuk şiirleriyle ünlenen şair Şükrü Enis Regü geldi bir gün. Yanında Orhan Kemal de vardı. O zamanlar Orhan Kemal’in hikâyeleri İstanbul’daki dergilerde çıkıyordu. Adanalı olduğunu biliyordum. Sene 1943. Orhan Kemal, benden Balzac’ın ‘Goriot Baba’sını istedi. O zamanlar kütüphaneler dışarı kitap vermiyorlardı. Gittim, müdürden ‘Goriot Baba’yı on beş günlüğüne aldım, Orhan Kemal’e verdim. Dostluğumuz böyle başladı. Ondan sonra artık her gün beraberdik. Her gün edebiyattan, sanattan konuşuyorduk…” Yıl 1986, Celal Üster’le. Roman biçimleri Türk romanı “Türkçeye gelince, Atatürk’ün bi yor. Örneğin, doğanın kirlenmesi. Telinçle kendimize, kültürümüze, dilimimiz bir hava almak bütün insanların, ze dönüşünden sonra biz yepyeni, zenhatta bütün hayvanların, bütün böcekgin, işlenmiş bir şiir, bir destan diliyle lerin hakkı. karşılaştık. Bugün artık bu hakkımız elimizBüyük bir roman ya da küçük bir de yok. Bu hakkın her gün biraz daroman yarattık demiyorum, ama özgün romanımızı dilimizin yapısı, özelli ha elimizden alınmasından dolayı ölüme doğru, kansere doğru, hastalıklaği yaratmıştır. ra doğru gidiyoruz. Artık temiz bir Ben sözlü geleneği yaşamış bir kişideniz yok, temiz bir su yok.” yim. Sözlü geleneğin, sözlü anlatımın birçok olanağı var. Sözlü gelenek ustaKültürlerin ları dilimizi inanılmaz bir anlatım düeşitliği zeyine, inceliğine “Çok bunalım“Bir roman dilini ulaştırmışlardır. lı bir dünyada yaromancının kişiliği Dede Korkut desşıyoruz… İnsanlıtanı, masallar, türyaratır. Yalnız o ğı kardeş kılmanın, külü hikâyeler. Biz düşmanlığı yok etkişilik kendi diliyle yeni bir roman dili menin bir tek yokurarken, bir elimiz kaynaşmış, kendi lu vardır, o da külsözlü gelenekte, bütür ve sanatın yoludilinin ıncığını yük anlatıcı ustalardur. Kültür ve sacıncığını bilmiş da, Dede Korkut’ta, nat her zaman inKöroğlu’nda, masanları birleştirici olacak.” sallarda, türküöğeler olmuştur. lerde; bir elimiz Bütün gücümüzde Homeros’larda, le ulusların külStendhal’lerde, Tolstoy’larda olmalıydı. türlerini kaynaştırmamız gerek. GüYeni bir roman dünyası kurarken nümüzde bir kültür bunalımı da var. yeryüzünün bütün anlatım olanaklaBirtakım kültürler, öbür kültürleri rından faydalanmalıydık. Ne kadar ça yok etmek için bir savaşımda. Bu, inba harcarsak harcayalım, ne kadar ve sanlık için korkunç bir yıkım. Kültürnereden öğrenirsek öğrenelim, bir rolerin birbirlerini yok etmeleri değil, man dilini romancının kişiliği yaratır. birbirlerini beslemeleri en iyi yoldur. Yalnız o kişilik kendi diliyle kaynaşDünyamız bin çiçekli bir kültür mış, kendi dilinin ıncığını cıncığını bilbahçesiyse, her çiçeğin sağlıklı olmamiş olacak.” sı gerek. Ve her çiçek birbirini aşılar. Dünyamız böyle kurulmuş. Ne kadar Politikacılar ve kültür bunalımlı bir dünyada yaşarsak yaşa“Bizim politikacılarımız kültüre, yalım, dünyamız mutlu bir dünyadır. sanata oldum olası sırt çevirmişler, Dünyamız bütün bunalımları, bükültürü, sanatı ciddiye almamışlartün kötülükleri yok edecektir. Kültürdır. Onların kültürle, sanatla ilişkilelerin sağlıklı gelişmesi, gelecek mutlu ri yabanıl bir kabile başkanından da dünyanın temel taşı olacaktır… ha aşağı düzeydedir. Bu koca ulusun, Böyle bir gelişmiş dünyaya kavuşAtatürk günleri dışında, daha bir muşsak, dünyamızda ne kadar hakkültür politikası yok…” sızlık olursa olsun, insanlığın vardı“Çiğnenen insan haklarının yalğı yer övünülecek bir yerdir. Kültürnız adlarını yazsak bir kitap eder. Her lerin de bunda büyük payı vardır. gün, çiğnenen yeni insan hakları doğu Onun için ben kültürlerin eşitliğine Yazarlık arkadaşlığı “Ben ilk hikâyelerimi Arif Dino, Abidin Dino ve Orhan Kemal’e okumuşumdur. 1948’di. ‘Bebek’ hikâyesini okudum zaman çok şaşırmıştı. Ümit Yaşar Oğuzcan da yanımızdaydı. Meyhaneye gidecek kadar paramız yoktu. Orhan Kemal, ‘Bebek’ hikâyesinin onuruna Ümit Yaşar’la bana meyhanede bir şişe şarap ısmarladı. Böylece ilk yazarlık arkadaşlığımız başladı…” İstanbul’a gelişin öyküsü “1951’de Adana’dan İstanbul’a gelmeye karar verdik. Ben hapishaneden yeni çıkmıştım. O da, Verem Savaş Derneği’ndeki kâtipliğinden atılmıştı. Şimdi gibi aklımda. 105 lira maaş alıyordu. Babası ölmüş, 600 lira miras kalmıştı. O parayla İstanbul’da sebzecilik yapacaktık. Bir araba alacaktık. Arabaya sebzeleri dolduracak, İstanbul mahallelerinde sebze satacaktık. Güçlü kuvvetli olduğum için arabayı ben sürecektim, Orhan Kemal de bağıracaktı. Ben bir ay kadar önce, mayıs başlarında İstanbul’a geldim. O, çoluğu çocuğu, evi haneyi toplar, öyle gelirim, dedi. Bir ay sonra geldiğinde, 600 lira çoktan suyunu çekmişti. Orhan Kemal, bir arkadaşın evinde, balkonunda kalmaya başladı ailesiyle. Sonra ben Cumhuriyet gazetesine girdim. İlk olarak Diyarbakır’a röportajlara gittim. Döndüğüm zaman, Orhan Kemal Adana’da başladığı ‘Murtaza’yı bitirmişti. ‘Murtaza’yı Vatan gazetesine, Tunç Yalman’a götürdüm; Tunç Yalman, romanı gazetede yayımladı. Sonra anımsıyorum gene, ‘Vukuat Var’ ve ‘Hanımın Çiftliği’ni Dünya gazetesinde götürdüm. O zaman Dünya gazetesinin sahibi Bedii Faik’ti. Bedii Faik iki romanı da yayımladı. Sonra ‘72. Koğuş’ büyük olay oldu. Orhan Kemal’le dostluğumuz ölünceye kadar hiç eksilmeden sürdü…” 11
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear