Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
EDEBİYAT ELEŞTİRMENİ KONUR ERTOP’UN GÖZÜNDEN YAŞAR KEMAL debiyatçılarımız Ne Diyor?” kitabının yazarı Mustafa Baydar, genç Yaşar Kemal’e sormuştu: “Hep Çukurova’yı anlatıyorsunuz. Çukurova bitince ne yapacaksınız?” Yaşar Kemal, “Çukurova tükenmez ki!” diye yanıtlamıştı. “İnce Memed” yazarı Çukurova’da kendisinin tanık olduğu insan yaşamını, toplumsal değişimi, doğayı gerçekçi bakış açısıyla ama destansı anlatımıyla anlatırken her yapıtında daha derine iner. Gözlemleri kadar tarihsel derinlikten de yararlanır. “İnce Memed”in dört cildinde, kahramanı yaşadığı yılların olguları geçmişe ve günümüze doğru taşarak genişlemiştir. Anlatılanlar artık coğrafyayla sınırlı değildir. Bu büyük yapıt, bütün Türkiye’nin tarihini, edebiyat geleneğini yansıtır, ortak dünyamızı, yaşadığımız günleri ortaya serer. Onun insan kişiliğini 1960’ların eşiğinde tanıdım. Beni Cumhuriyet gazetesinde, onun odasına Kadirli’den hemşerisi, değirmenci Polat Mustafa’nın oğlu, üniversitede sınıf arkadaşım Mustafa Canpolat (şimdi emekli Türk dili profesörü) götürmüştü. Polat Mustafa kim mi? “İnce Memed”de, hani Veli Ağa’yı kadınlar, yanan evinden kaçırıp kurtarırlar ya, romanda anlatılan olay gerçekte Polat Mustafa’nın başından geçmiş… Canpolat o gün Yaşar Kemal’le olan görüşmemizi yıllar sonra bana hatırlattı: İnsan canlısı, sözünü esirgemeden uluorta konuşan Yaşar Kemal, o gün birilerine öfkelenmiş, küfür edip duruyormuş. Ben sonradan Canpolat’a, “Böylesine kötü sözleri bu kadar güzel sıralayan başka biri olamaz!” demişim… 27 Mayıs’tan hemen sonraki Yunus Nadi Armağanı’nın konusu Türkçenin sorunlarıydı. Öztürkçeyi savunduğum için üniversitedeki arkadaşlarım yarışmaya katılmamı söylediler. Kim bilir yazıları nasıl bir seçici kurul değerlendirecekti. Halide Edip’ler, VâNu’lar bir araya gelir, oylarını, “Yaşayan Türkçe!”ye verirler” diye düşündüm. Derken gazete, beni Dağlarca’nın da yer aldığı seçici kurulda görevlendirdi. Nadir Nadi’ye beni önerenin Yaşar Kemal olduğunu çok sonraları öğrendim. Uzun yıllar ben de Cumhuriyet’te çalıştım, geçen yıla değin de Yunus Nadi yarışmasında oy kullandım. Yaşar Kemal’in Çukurova’nın destancısı “E ŞAİR REFİK DURBAŞ’TAN BİR YAŞAR KEMAL ANISI yapıtının temelinde yorucu bir emek, titiz bir çalışma vardır. Bir gün Menekşe’deki evinde İslam Ansiklopedisi ciltleriyle İshakpaşa Sarayı’nın dev fotoğrafını görmüştüm. Gücünü soylu destan geleneğinden alan romancı bir yandan da kılı kırk yararak en güvenilir bilgi kaynaklarından besleniyordu. Adana’da yeni yetmeliğinde Arif Dino, bir gün ona bir çuval kitap armağan etmiş. Çuvaldan üç Donkişot kitabı birden çıkınca Yaşar Kemal, yanlışlık olduğunu düşünmüş. Arif Dino, kitapları bilerek koyduğunu söylemiş. O ciltleri ömür boyu okumasını istiyormuş! Yaşar Kemal Dino’nun isteğine uyduğunu söyleyecektir. Stendhal’i de elinden düşürmediğini anlatmıştır. Arının peteklerinde insanlığın büyük kaynaklarından süzülmüş balı buluruz. Bir söyleşimizde “Ortadirek”te Meryemce’nin Çukurova’ya yenilmiş ama onurlu inişiyle kazandığı zaferle “İhtiyar Balıkçı” romanı arasındaki bir benzerliği göstermekten çekinmemişti. Kübalı balıkçı Santiago de Cuba açıklarından eli boş dönmekten kurtulamamıştı. Ama o da Meryemce de yüzleştikleri zorlukların üstesinden gelerek kendi değerlerini kanıtlamıştı. Yaşar Kemal bizi insanoğlunun bu çetin savaşımıyla yüzleştirmiştir. Onun çağdaşı olduğum, yapıtlarını okuyabildiğim için sevinçliyim. Bir tevazu timsali... rtaokulda bir gecede okuyup bitirdiğim iki roman vardır. Biri Dostoyevski’nin “Beyaz Geceler”i, öteki Yaşar Kemal’in “İnce Memed”i... Diyeceğim, Yaşar Kemal’den önce “İnce Memed”i tanımıştım ve romanın o son cümlesi yıllardır aklımdadır: “İmi timi belirsiz oldu...” Fakat üçdört yıl sonra, Türkiye İşçi Partisi kongresinde Yaşar Kemal ile tanışacak, ayaküstü bir konuşma dahi yapacaktım. Bir lise öğrencisinin sorularını hiç yüksünmeden, tevazu içinde yanıtlayacak ve ben konuşmayı yönettiğim okul dergisi “Genç Kalemler”de yayımlayacaktım. Ve 70’li yılların başında da neredeyse her hafta görebilecektim. Oğuz Akkan’ın kurucusu olduğu Cem Yayınevi, o yıllarda bir edebiyat mahfeli idi. Cağaloğlu’nda, Vilayet’in altındaki Görsel Han’da bulunan yayınevinin müdavimleri arasında kimler yoktu ki? Sabahattin Eyuboğlu, Melih Cevdet Anday, Dağlarca, Yaşar Kemal, Tarık Dursun K., Bekir Yıldız ve daha niceleri... Çünkü şiir olsun, roman olsun o yıllarda birçok yazarın yapıtı Cem Yayınevi etiketini taşıyordu. Ben bir yandan Cumhuriyet gazetesinin düzeltme servisinde çalışıyor, bir yandan da Cem Yayınevi’nin bastığı kitapların düzeltilerini yapıyordum. 1974 yılı olmalı, Yaşar Kemal’in “Demirciler O Çarşısı Cinayeti” romanı yayımlandı. Yedi yüz küsur sayfalık, büyük bir roman... Aşırı titizlik göstererek, büyük bir dikkatle romanın düzeltisini yaptım, hatta kimi sorunlu yerlerini Yaşar Kemal yayınevine geldiğinde bizzat kendisine sordum. Nihayetinde roman kitap olarak basıldı. Üçdört gün sonra Yaşar Kemal geldi yayınevine. Romanın yayımlanışından pek hoşnut gibi değildi. “Romanda büyük yanlış var” diye söyleniyordu. Sorun anlaşıldı. Romanın sonunda birkaç kez, arka arkaya “O güzel adamlar o güzel atlara bindiler gittiler” cümlesi geçiyordu. Bu cümlenin biri, nasıl olmuşsa romandan atılmıştı. Yaşar Kemal’in canı bu nedenle sıkkındı. Ben düzelti yaparken böyle bir cümleyi attığımı hatırlamıyordum. Roman, Yelken Matbaası’nda dizilmişti, matbaanın sorumlusu ise “Topal Erdoğan”dı. Hemen Erdoğan Usta arandı, müsveddeler getirildi. Görünürde bir sorun yoktu. O yıllar kurşun harflerle dizilen kitaplar, 16 sayfalık formalar halinde basılıyordu. “Demirciler Çarşısı Cinayeti”nin son üçdört satırı bir forma için yeterli görünmüyordu. O fazla üçdört satır için ya yarım forma daha kağıt harcanacak, ya da atılacaktı. Erdoğan da Usta yarım forma uğruna o üçdört satırı harcamıştı. Savunmasını ise şöyle yapacaktı: “Yaşar abi, anladık yahu, o güzel adamlar o güzel atlara bindiler gittiler. Tamam da bunu sekizon kere söylemenin ne anlamı var?” Yaşar Kemal’in kahkahası yayınevinde bir bomba etkisi yaratmıştı. 13