24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

6 PADİŞAH VAHDETTİN, MAZHAR MÜFİT BEY’E SORDU: 29 EKİM 2008 ÇARŞAMBA Bandırma Vapuru’nun maketi ‘Mustafa Kemal İnşallah Afiyettedirler’ A tatürk’ün Anadolu’daki girişimlerini engellemek için 12 Ocak 1920’de son Osmanlı Mebusan meclisi İstanbul’da yeniden toplantıya çağırıldı. Bu meclise Hakkâri milletvekili sıfatıyla katılmak için Ankara’dan İstanbul’a gelen Mazhar Müfit Bey hiç de beklemediği halde, bir gün Vahdettin tarafından saraya davet edildi. Kuşkusuz padişah, eski Bitlis Valisi, Sivas Kongresi’nde Temsil Heyeti üyeliğine seçilen Mazhar Müfit Bey’in Mustafa Kemal’in çok yakınında olduğunu biliyordu. Davet bir bakıma, padişah tarafından Mustafa Kemal’e bir mesaj gönderilmesi düşüncesini de içeriyordu. Mazhar Müfit Bey’i huzuruna davet eden Padişah Vahdettin söze, “Heyeti Temsiliye benim saltanat tacımın pırlantalarıdır...” diye başladı. Vahdettin, “Allah sizden razı olsun, vatan ve milleti ve saltanatı ve hilafeti kurtardınız. Mustafa Kemal Paşa hazretleri inşallah afiyettedirler. İstanbul’a teşrif etmeyecekler mi? Kendisiyle mülakata (görüşmeye) hasretim,” dedi. Aslında burada Vahdettin’in ikiyüzlülüğü bir kez daha ortaya çıkıyor. Ocak ya da Şubat 1920’de “Mustafa Kemal Paşa Hazretleri afiyetteler mi? diye sorarken, 23 Haziran 1919’da Mustafa Kemal’i görevlerinden azlettiğini ve hiçbir sıfatının kalmadığını bütün illere bildirdiğini, 8 Temmuz 1919’da Erzurum’da Mustafa Kemal’i ordudan istifaya zorladığını, Osmanlı hükümetinin 20 Temmuz 1919 tarihinde Mustafa Kemal’in resmen tutuklanmasını bütün vilayetlere emir verdiğini unutuyordu. ‘Düşmandan Kurtulmak İçin...’ Padişah, Mazhar Müfit Bey’e sordu: “Beyefendi, düşmandan memleketimizi kurtarmak için ne gibi bir çare düşünüyorsunuz?” Mazhar Müfit bu soruya “Efendimizin Anadolu’ya hatta Bursa’ya kadar teşrifleriyle mesele hallolur,” diyerek yanıt verdi. Vahdettin bu kez: “Ne su retle?” diye karşılık verdi. Mazhar Müfit Bey padişahın bu sorusunu şöyle yanıtladı: “Çünkü halk padişahlarını başlarında görürse bir kıyamı umumi (genel bir ihtilal) olur ki düşman buna dayanamaz.” Vahdettin bu yanıtı alınca, birden hiddetlendi, sert bir tavırla ayağa kalktı ve: “Beyefendi, ecdadı izamımın payitahtından (ulu atalarımızın başkentinden) bana firar mı teklif ediyorsunuz?” dedi. Mazhar Müfit “Hayır, milletin ve vatanın bu sıkışık ve zor zamanında ecdadı izamınız gibi milletin başına geçmenizi teklif ediyorum.” Bu sözleri işitince de padişah başını çevirdi, denize bakmaya başladı. Bu, görüşmenin bittiği anlamına geliyordu. Mazhar Müfit Bey, Atatürk’ün onayı olmadan böylesine önemli bir konuda padişaha Anadolu’ya geçmesi için öneride bulunabilir miydi? Kuşkusuz hayır. Bu konunun aralarında konuşulduğu anlaşılıyor. Bilinmeyen 6 AY tatürk Nutuk’a “1919 yılı Mayıs’ının 19’uncu günü Samsun’a çıktım,” cümlesiyle başlar ve 1927 yılına kadarki dönemi belgelere dayanarak ortaya koyar. Nutuk, bir bakıma Atatürk’ün 19 Mayıs 1919 ile 1927 yılını kapsayan inanılması güç işlerin başarıldığı, bağımsızlık savaşının kazanıldığı, çağdaşlaşmanın temellerinin atıldığı, Cumhuriyet’in kurulduğu, aydınlanma devrimlerinin yapıldığı çok önemli bir dönemin muhasebesidir. Oysa Atatürk’ün Samsun’a gitmeden önce 6 ay kaldığı mütareke İstanbulu’ndaki yaşamı çok önemlidir. Ancak, bu konuda ayrıntılı bir inceleme de yoktur. Çünkü, Atatürk’ün Anadolu’da yapacağı eylem İstanbul’da kaldığı bu 6 ayda biçimlendi, nitelik kazandı. Çünkü, Atatürk işgalci güçlerin İstanbul sokaklarında devriye gezdiği bu 6 ayda çok derin üzüntüler yaşadı, hüzünlendi. Bu 6 ayda siyasetle de uğraştı, ama siyasetin acımasız ve hain yüzüyle karşı karşıya geldi, ateşi ve ihaneti gördü. Oysa Mustafa Kemal, ipekböceğinin kozasını ördüğü gibi, emperyalist işgalcilere karşı verilecek bağımsızlık savaşının hazırlıklarını bu 6 ayda yapmıştı. Bu dönem bilinmeden, Anadolu’da üç yılı aşkın süren Ulusal Bağımsızlık Savaşı’nın altyapısı anlaşılamaz, özümsenemez. Yukarıda Nutuk’tan söz etmiştik. Atatürk, 19 Mayıs 1919’dan önceki dönemi de içine alan anılarını, Nutuk’tan yaklaşık bir buçuk yıl önce Hâkimiyeti Milliye ve Milliyet gazeteleri başyazarları Falih Rıfkı Atay ve Mahmut Soydan’a yazdırmıştır. Bu anılar her iki gazetede “Gazi Paşamızın Hatırat Sahifeleri” başlığıyla 12 Mart 1926 ve Cumhuriyet gazetesinde de 15 Mart 1926 günü yayınlanmaya başlamıştır. Bu yazı dizisi, “İnkılabın herkesçe meçhul (bilinmeyen) köşelerini bu kıymetli hatırat tenvir edecektir (aydınlatacaktır)” başlığıyla sunuldu. Atatürk, Hâkimiyeti Milliye gazetesinde yayınlanan bu anılar için “Benim anlattıklarım ve anlattıklarımı değerlendirmek için size verdiğim belgeler okunduktan sonra, bütün Türk milletini, özellikle Ruh Hali Bu tavır padişahın içinde bulunduğu ruh halini çok iyi anlatmaktadır: “Eğer İstanbul’u bırakırsa İstanbul’un yitirileceğine inanmak.” Oysa İstanbul zaten işgal altındadır. Burada, padişahın geleneksel olarak ulusa güvenmemek, tersine Avrupa devletlerine güvenmek düşüncesi ağır basıyordu. A Türk aydınlarını vicdan ve fikir hesaplaşmasına çağırmak isterim,” (10 Nisan 1926) diyerek anlattıklarının önemini vurgulamıştır. Bu anılar, Nutuk’tan bir önceki dönemin aydınlatıcısı ve Nutuk’un tamamlayıcısı olarak değerlendirilmelidir. O döneme ait İngiliz Devlet Arşivi Belgeleri artık gün yüzüne çıktı. Bu gizli belgeleri geniş olarak kullanan Alman bilim adamı Prof. Dr. Gothard Jaeschke, araştırmacı yazar Bilal N. Şimşir ve Prof. Dr. Salahi S. Sonyel’in kitaplarında bu belgelere geniş olarak yer verilmiştir. Bu belgeler Padişah Vahdettin ve Sadrazam Damat Ferit’in ihanetlerini birer birer gün yüzüne çıkarmıştır. Bu belgeler, Samsun’dan önceki bilinmeyen 6 ayın ayrıntılarına ulaşılmasında yardımcı olmuştur. Ayrıca bu dönemde Atatürk’ün birlikte olduğu yakın arkadaşları Rauf Orbay, Ali Fuat Cebesoy, Ali Fethi Okyar, Kazım Karabekir ve İsmet İnönü’nün anıları yayınlanmıştır. O dönemde Padişah Vahdettin’in Başkatibi Lütfi Simavi’nin Son Osmanlı Sarayında Gördüklerim (Örgün) ve Ali Fuat Türkgeldi’nin Görüp İşittiklerim (TTK) adlı kitapları önemlidir. Yukarıda Atatürk’ün İstanbul’daki faaliyetlerinin üç ana aşamada gerçekleştiğini ve bu aşamaların öncelikle siyasal girişimler, daha sonra hükümeti devirmek için kurulan İhtilal Komitesi ve bunlardan sonuç alınamayınca Anadolu’ya gizlice geçiş kararı olduğunu belirtmiştik. Mustafa Kemal 6 ay kaldığı İstanbul’da 6 kez Padişah Vahdettin’le görüştü. Mustafa Kemal bu 6 ayda İngilizlerle, Fransızlarla ve İtalyanlarla görüştü. Bir yanda işgal güçlerinin askerleri, onlara destek veren azınlıklar, İngilizlere yalakalık yapan işbirlikçiler, savaş zenginleri, öte yanda koca imparatorluğun başkentinin işgal edilmesinden üzüntü duyan güçsüz yorgun ve yoksul Türkler. Bütün bu çerçeve içinde kurtuluş çareleri arayan Mustafa Kemal ve arkadaşları. İşte bu hüzünlü ve inanılmaz derecede maceralara ve gelişmelere gebe bilinmeyen altı ayın öyküsüdür çok önemlidir. İÇYÜZÜ ÇÖZÜLEMEYEN BAZI OLAYLAR Ordu müfettişi olarak Anadolu’ya giderken kendisini geniş yetkilerle donatan kararnameyi kim hazırladı? Kendisinin yazdığı doğru mudur? Evet, aslında bu kararnameyi bizzat Mustafa Kemal oluşturdu. Önemli maddelerini kendisi yazdırdı. Ancak bunun belgesi nedir? İstanbul’da politikacılar, askerler ve İttihatçılar tutuklanırken Mustafa Kemal niye tutuklanmadı? İtalyanlar, Mustafa Kemal’e Ege bölgesinde araç, gereç ve silah vererek Kuvayı Milliye’yi örgütlemesini önerdiler mi? (İşte çok ilginç, inanılması güç bir konu) Mustafa Kemal, padişahın kızı Sabiha Sultan’la evlenmek istedi mi yoksa padişah mı O’nu saraya damat almak istiyordu? Mustafa Kemal görev almasaydı, Anadolu’ya gizli olarak nasıl geçecekti? Güzergah neresiydi? İşte bütün bunlara yanıt verilmesi gerekmektedir. B u 6 ayda gerçekleşen bazı olayların altyapısı, içyüzü tam çözülememiştir. İşte kimi önemli sorular: imi yazarlar, ikinci cumhuriyetçiler, şeriatçılar, Vahdettinciler Mustafa Kemal’in Anadolu’ya giderken çok geniş yetkilerle donatıldığını belirterek, o devirde bu kadar geniş yetkileri kim verebilirdi? Diye sorarlar. Bu yetkileri Padişah bizzat Mustafa Kemal’e vermiştir, çünkü Mustafa Kemal’i Anadolu’ya göndererek Milli Mücadele’yi başlatmak istiyordu demektedirler. Oysa gerçekler hiç de öyle değildir. İngilizler, Karadeniz’de Pontus çetelerini bahane ederek o bölgenin temizlenmesini istiyorlardı. O bölgeye bir general gönderilmesini ve Kuvayı Milliye oluşumlarının ortadan kaldırılmasını istiyorlardı. Buraya gidecek generalin seçimini Sadrazam Damat Ferit, Harbiye Bakanı Gürcü Şakir Paşa, Bahriye Bakanı Ahmet Avni Paşa ve İçişleri Bakanı Mehmet Ali Bey yapacaklardı. İçişleri Bakanı Mehmet Ali Bey Hürriyet ve İtilaf Partisi’ne mensuptu. Çok ilginç bir rastlantı, Atatürk’ün çocukluk arkadaşı Ali Fuat (Cebesoy) Paşa’nın kardeşi Yüzbaşı Mehmet Ali Bey, henüz İçişleri Bakanlığı’na gelmeden önce, Aralık 1918’de, bu bakanın kızı ile nişanlanmıştı. Bu nedenle, Ali Fuat Paşa’nın babası İsmail Fazıl Paşa ile dünür olmuştu. İsmail Fazıl Paşa Mustafa Kemal’i çok severdi ve Hürriyet ve İtilaf ileri gelenlerinden Mehmet Ali Bey’e Mustafa Kemal’i tanıttı, O’nun politika ile ilişkisinin olmadığını ve sadece kahraman bir asker olduğunu anlattı. Mehmet Ali Bey, Mustafa Kemal’le birkaç kez konuştu, O’nun Enver Paşa’ya ve İttihat ve Terakki Partisi’nin son politikala Neden Mustafa Kemal seçildi K ? rına karşı olduğunu anladı. Yeni politikacı Mehmet Ali Bey arkadaşlarına Çanakkale kahramanı Mustafa Kemal’i kazanmak gerektiği konusunda ikna edici konuşmalar yapıyordu. Öte yandan Bahriye Nazırı Ahmet Avni Paşa ile Mustafa Kemal Filistin cephesinde birlikte olmuşlardı. Mustafa Kemal 7’nci Ordu Komutanı iken, Ahmet Avni Paşa Filistin’deki Yıldırım Ordularının Menzil Komutanlığı’nı yapmıştı. Bu yüzden Mustafa Kemal’i yakından tanıyor, O’nun Almanlara karşı tutum ve davranışını biliyor ve vatanseverliğini takdir ediyordu. Bu kadar raslantı az bulunur, işin ilginç yanı Bahriye Nazırı Ahmet Avni Paşa aynı zamanda Harbiye Nazırı Gürcü Şakir Paşa’nın da damadıydı. Kayınpederine Mustafa Kemal’in üstün niteliklerini anlatmıştı. Diğer bir büyük rastlantı da şudur: Mustafa Kemal’in başyaveri Cevat Abbas’ın eşi Memduha Hanım’ın Harbiye Nazırı ile akrabalık ilişkisi vardı. Bu ilişki nedeniyle Cevat Abbas Harbiye Nazırı ile yakın ilişki kurmuş, Mustafa Kemal’i anlatmış, O’nun sağlam bir Osmanlı subayı olduğunu belirterek teminat vermişti. İşte tüm bu ilişkiler zinciri, Karadeniz bölgesinde oluşan çetelerin tepelenmesi için gönderilecek generalin seçiminde etkili olmuştu. Zaten Padişah Vahdettin de veliahtlığı sırasında gittiği Almanya seyahatinde birlikte olduğu Mustafa Kemal’e sevgi duyardı. Onu kazanmak isterdi. İşte bütün bu unsurların bir araya gelişi, Anadolu’ya gönderilecek generalin seçiminde Mustafa Kemal’in öne çıkmasında etkili olmuştu. C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear