23 Kasım 2024 Cumartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Samsun öncesi bilinmeyen 6 ay A B tatürk 19 Mayıs 1919’a Samsun’a çıktı, Erzurum ve Sivas Kongrelerini topladı, TBMM’yi Ankara’da açmayı başardı. Düzenli ordu kuruldu, üç yıla yakın süren savaşlar sonunda ordumuz zafer kazanarak vatanı kurtardı. rin varoşlarında tarikatçılık almış başını gidiyor… Atatürk’ün çağdaşlaşma modeli ve “muasır medeniyetler” (yüzyılın uygarlığı) düzeyine ulaşmak, hatta onu geçmek hedefi çok ağır bir yara almış durumda. Peki, bütün bunlara karşın ne yapacağız… Ağlamak, sızlamak, üzülmek, dövünmek bir yarar getirir mi? Kuşkusuz, bu soruya verilecek yanıt, “Hayır”dır. Atatürk yolcuları, yollarına devam edeceklerdir. Toplumun çağdaşlaşması yönündeki gayret ve çalışmalarını yılmadan sürdüreceklerdir. Hiç morallerini bozmadan yollarına devam edeceklerdir. 21. asırda Türkiye Cumhuriyeti’nin yaşaması için yollarının çağ Atatürk’ün ve arkadaşlarının çağdaş bir toplum ideali için kurduğu Cumhuriyet, 85. yılını kutlarken belki de tarihinin en zor döneminden geçiyor. Mustafa Kemal’in 19 Mayıs 1919’dan önceki gizli kalan 6 ayını Alev Coşkun’un kaleminden yayınlıyoruz P eki hepsi bu kadar mı? Osmanlı İmparatorluğu dağılıp yer yer işgal edilirken, Mustafa Kemal nasıl oldu da Samsun’a gitti? Samsun’a ayak basar basmaz hemen bir ay sonra nasıl oldu da ünlü Amasya İhtilal Bildirisi’ni yayımladı... olan, emperyalist işgalcilere karşı ilk direniş ve bağımsızlık savaşını gerçekleştirdiler. Bu büyük destansı savaş okullarda temel olarak şöyle öğretiliyor: Atatürk 19 Mayıs 1919’a Samsun’a çıktı, Erzurum ve Sivas Kongrelerini topladı, TBMM’yi Ankara’da açmayı başardı. Düzenli ordu kuruldu, üç yıla yakın süren savaşlar sonunda ordumuz zafer kazanarak vatanı kurtardı. Peki hepsi bu kadar mı? Osmanlı İmparatorluğu dağılıp yer yer işgal edilirken, Mustafa Kemal nasıl oldu da Samsun’a gitti? Samsun’a ayak basar basmaz hemen bir ay sonra nasıl oldu da ünlü Amasya İhtilal Bildirisi’ni yayım aha sonraki birkaç ay içinde Erzurum ve Sivas kongrelerini gerçekleştirebildi? Nasıl oldu da Kuvayı Milliye’yi canlandırdı? Nasıl oldu da Anadolu’daki çoban ateşlerini bir araya getirebildi? Bunların altyapısı nedir? D ALEV COŞKUN ugün, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 85. yıldönümünü kutluyoruz. Atatürk’ün ve arkadaşlarının çağdaş bir toplum iideali için kurduğu Cumhuriyet, tarihinin belki de en zor döneminden geçiyor. Toplumu saran ahtapotlar gelişmiş ve güçlenmişler… Feodal toprak ve ekonomi düzeni ülkenin çok önemli bir bölümünde etkinliğini sürdürüyor. Eğitim Birliği Yasası’nın temel ilkeleri delinmiş, yurdun her yerinde kaçak Kur’an kursları pıtrak gibi çoğalmış… Kasabalarda, ilçelerde, büyük kentle daş uygarlık ve çağdaş eğitim olduğunu bilecekler bu yolda yılmadan yürüyeceklerdir. Bunun yanında Atatürk’ü, O’nun yaptıklarını anlamak için gayretlerini, çalışmalarını sürdüreceklerdir. Milli Mücadele aslında 19 Mayıs 1919’da değil, Mondros Ateşkes Antlaşması’nın imzalandığı 30 Ekim 1918’den hemen sonra Adana bölgesinde başlamıştır. Başlatan da Mustafa Kemal’dir. Ne yazık ki bu gerçekte okullarda okutulmaz. Örneğin Mustafa Kemal’in mütareke İstanbul’una gelişi, burada yaşadığı 6 Ay’ın ayrıntıları da bilinmez. Türkler, 19191922 yılları arasında, tüm mazlum milletlere örnek ladı, daha sonraki birkaç ay içinde Erzurum ve Sivas kongrelerini gerçekleştirebildi? Nasıl oldu da Kuvayı Milliye’yi canlandırdı? Nasıl oldu da Anadolu’daki çoban ateşlerini bir araya getirebildi? Bunların altyapısı nedir? Bunların altyapısı tam olarak ortaya konulabilmiş midir? Kuşkusuz Mustafa Kemal Atatürk hakkında yüzlerce kitap, binlerce makale yazıldı. Ama bilinmeyen ve daha ortaya çıkarılmamış bir çok konu vardır. Örneğin Mustafa Kemal’in mütarekeden sonra işgal edilmiş, İstanbul’a gelişi, ve burada yaşadığı 6 Ay’ın ayrıntıları bilinmez. Bu yazımızda bu konuya kısaca değineceğiz. Atatürk’ün ve arkadaşlarının çağdaş bir toplum iideali için kurduğu Cumhuriyet, tarihinin belki de en zor döneminden geçiyor. Toplumu saran ahtapotlar gelişmiş ve güçlenmişler… Feodal toprak ve ekonomi düzeni ülkenin çok önemli bir bölümünde etkinliğini sürdürüyor. Eğitim Birliği Yasası’nın temel ilkeleri delinmiş, yurdun her yerinde kaçak Kur’an kursları pıtrak gibi çoğalmış… Tarikatçılık almış başını gidiyor… Atatürk’ün çağdaşlaşma modeli ve “muasır medeniyetler” düzeyine ulaşmak, hedefi çok ağır bir yara almış durumda. Peki, bütün bunlara karşın ne yapacağız… Ağlamak, sızlamak, üzülmek, dövünmek bir yarar getirir mi? Kuşkusuz, bu soruya verilecek yanıt, “Hayır”dır. KÖPRÜYE ZORLU GEÇİŞ M ustafa Kemal’in Haydarpaşa’dan Köprü yakasına geçişini Şevket Süreyya Aydemir şöyle anlatıyor: “13 Ekim 1918 günü, Adana treninden inip de Haydarpaşa rıhtımına ayak basınca karşılaştığı manzara şudur: 55 düşman gemisi, zafer bayraklarını açarak İstanbul limanına girmektedirler. Bütün karşı sahiller Rumların, Yahudilerin, Levantenlerin sarhoş çığlıkları ve palikarya naraları ile çınlar. 13 Kasım 1918 günü Haydarpaşa’dan köprü yakasına, bu gemiler kafilesini dolaşarak, onların zafer bayrakları altında güvertelere dizilmiş çeşit çeşit, renk renk yabancı bahriyeli saflarını seyre derek, kıyıları, rıhtımları dolduran sarhoşların haykırışları, kiliselerin şenlik çanları arasından geçti. Bunun böyle oluşu, böyle rastlayışı da iyi oldu. Bu kadar büyük bir dünya gücü ile yarın onları yüzgeri edecek bir adamın, bu kadar yakından ve bu kadar başdöndürücü şartlar içinde karşılaşmasının, dünya tarihinde başka bir misali yoktur. Bu misal bize, çok değil, ancak dört yıl sonra, tamamen tersine dönecek olan kader çarkının manasını ve azametini (büyüklüğünü) anlamak için, geniş bir görüş açıklığı verecektir.” Tren istasyonunda sadece yakın arkadaşı Dr. Rasim Ferit vardı ustafa Kemal, soğuk bir kasım günü İstanbulHaydarpaşa tren istasyonuna vardığında, kendisini sadece yakın arkadaşı Dr. Rasim Ferit Bey (Talay) karşıladı. Tarih 13 Kasım 1918 Çarşamba’dır. Yanında yaveri Cevat Abbas’la birlikte Adana’dan başlayan ve üç gün süren uzun tren yolculuğunda Mustafa Kemal çok düşünceliydi. Yol boyunca bir yandan İstanbul’da karşılaşacağı durumları, öte yandan vatanın kurtuluşu için yapılması gerekenleri düşünüyor, kuşkusuz çok tasalanıyordu. GELDİKLERİ GİBİ GİDERLER İ M Kaderin Cilvesi 13 Kasım 1918 günü Mustafa Kemal Haydarpaşa Garı’na indiği zaman, kaderin cilvesine bakınız ki aralarında Yunan kruvazörü Averof’un da bulunduğu 55 parçadan oluşan “müttefiklerin” işgal güçleri ortak donanması gövde gösterisi yaparak yavaş yavaş Haydarpaşa önlerinden İstanbul Boğazı’na doğru yol alıyordu. İşgal ordularının ortak deniz gücünü oluşturan savaş gemilerinin birbiri ardından Haydarpaşa önlerinden Kızkulesi’ni sıyırarak Boğaz’a bir geçit töreni disipliniyle gir meleri nedeniyle deniz ulaşımı durdurulmuştu. Mustafa Kemal, yaveri Cevat Abbas ve Dr. Rasim Ferit Bey, işgal donanmasının bu gemilerini hüzünle seyretmek zorunda kaldılar. O sırada Mustafa Kemal’in ağzından: “Hata ettim, İstanbul’a gelmemeliydim. Ne yapıp yapıp Anadolu’ya dönmenin çaresine bakmalı,” cümlesi döküldü. İşgal güçlerinin gösteriş geçişinin sona ermesini Haydarpaşa Garı’nın köşesindeki çayhaneden çaresizlik içinde 34 saat seyretmek zorunda kalan Mustafa Kemal ancak öğleden sonra saat 3’e doğru Kartal adlı eski bir askeri istimbotla Sirkeci’ye geçti, oradan doğru Pera Palas Oteli’ne gitti. Savaş gemileri, Dolmabahçe Sarayı önlerinde toplarının ağızlarını saraya çevirip, yarım ay biçiminde bir konum alarak demirlediler. Bir gün önce bir Fransız askeri birliği İstanbul’da karaya çıkmıştı. Galip devletlerin bu 55 parçadan oluşan karma donanması 22 İngiliz, 12 Fransız, 17 İtalyan ve 4 Yunan savaş gemisinden oluşuyordu.” Durum açıktı, aslında İstanbul eylemli olarak işgal edilmişti. C MY B C MY B stanbul’a gelişini bir de, Mustafa Kemal’in Çanakkale Savaşlarından beri çok yakını olan, başyaveri Cevat Abbas’tan dinleyelim: “İstanbul’a geldiğimiz günü hiç unutmam. Şehrin çok hazin (acıklı) bir hali vardı. İstanbul düşman donanmalarının limana girmeleri felaketinin yasını tutuyor, bu büyük yasa Atatürk’ü de ortak ediyordu. Atatürk’le ben, askeri ulaşımın bir köhne motoru ile deniz ortasında yaslanan bir çelik ormanının içinden geçiyorduk. Atatürk’ün zarif dudaklarından ‘Geldikleri gibi giderler!’ cümlesini işittiğim zaman, mütarekenin doğurduğu derin ve elemli ümitsizliği derhal unutmuştum. Cevabımda aceleci davrandım: ‘Size nasip olacak, siz bunları kovacaksınız Paşam!’ dedim. Gülümsedi, aziz başının içinde şekillenmeye başlayan vatanı kurtarma planlarını bir an için yeniden geçiriyor gibi daldı. Sonra: ‘Bakalım!’ dedi.”
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear