21 Haziran 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

C SPOR FUTBOL 7 NISAN 2009 SALI BAKINCA Karizma Her Şeye Yetmiyor S ER D AR KIZIK İspanya karşısında alınan yenilgilerin ardından Afrika Dünya Kupası’na gitmek anlaşılan o ki, çok güç. Yine bir çeşit mucize beklentisidir söz konusu olan. “İmparator” Fatih Terim’in elinde bu noktadan sonra kala kala, “Biz zoru severiz” masalı kaldı. Tabii Avrupa Şampiyonası’ndaki balı ve bazı mucize skorları da unutmamak gerekiyor. Şimdi ne yapacağız? Bosna, Belçika’yı iki maçta da yenerek bizimle arasındaki puan farkını 4’e çıkardı. Milli Takım, Estonya ve Ermenistan’la evinde, Bosna ve Belçika’yla deplasmanda oynayacak. Kalan tüm maçlar kazanılacak, diğer takımların oynayacakları maçların sonuçları beklenecek. Bu durumda 2010 Dünya Kupası’na katılmak çok güç görünüyor. En azından kendi irademizin dışındaki sonuçlara mahkumuz anlaşılan. Doğal olarak Terim yine “yürek, cesaret, inanç ve pes etmemeyi” dillendirecek. İspanya yenilgisinden sonra fırça çektiği oyunculardan “cesur yürek” olmalarını isteyecek. Bu söylem nereye kadar tutacak, papaz yine mi pilav yiyecek. Hamasi söylemlerin başarıda yeri yok. Terim bir de dönüp kendi yaptığına bakmalı. Bu takım nasıl futbol oynuyor, grupta elde ettiği sonuç futbolunun karşılığı mı, yoksa haksızlığa mı uğradı, şans mı yardım etmedi. İspanya’daki yenilginin ardından oyuncu değişiklikleri ve özeleştiriyle ilgili bir soruya şu yanıtı vermişti, anımsayın; “Her zaman kendimizle hesaplaşmayı, yüzleşmeyi zaten bir âdet haline getirmişizdir. Ama şöyle maça baktığım zaman önemli bir şey görmüyorum. Yapmak istediklerimi yaptım. Yarın yine olsa yine aynılarını yapardım… Tercihler benimdir ve o tercihlerin karşılığını bazen iyi bazen kötü şekilde alırız. Kimine göre doğru veya yanlış olabilir bunlar... Oyun ve hazırlık için birçok unsur varken, kim çıktı, kim oynadı olayı artık konuşulmuyor dünyada.” Egosu yüksek Terim gerçekten sağlıklı bir özeleştiri yapar mı? Sanmam. Yapsaydı en azından ilk maçta dökülen ve zaten uzun bir dönem iyi futbol oynamayan gözdesi Emre’yi ikinci karşılaşmaya çıkarmazdı. Hadi çıkardı, Türk Milli Takımı’nın en kötü oyuncusunu “herkese inat” olsun diye oyun alanında tutmazdı. Söylediğinin tersine kadro önemlidir. Kimin oyundan çıkıp çıkmadığı da. İbrahim Toraman ve benzerleri gibi iyi durumdaki futbolcuların kadroya alınmaması, sadece “adamı” olduklarından ötürü bazı futbolcuların tercih edilmesi elbette sorgulanacaktır. Dünyanın her yerinde bu gerekçeyle teknik adamlar değerlendirilir, eleştirilir. Ama Terim kesip atıyor. Bu eleştiri hakkına bile dayanamıyor. Türkiye’deki birçok teknik adamın korkularından ya da ince hesaplarından ötürü “Terim yapıyorsa bir bildiği vardır” söylemi, elini rahatlatıyor. Ama lafla peynir gemisi yürümüyor, karizma her şeye yetmiyor... 1954 yılındaki ulusal takım İspanya için bir kez daha buluştu. Buralarda Franco’yu 1954’TEN anımsayan var mı? 2009’A MELİH ŞABANOĞLU rcan Saatçi Hürriyet’te “Türkiye İspanya ilk kez 1955’te İnönü Stadı’nda karşılaşmış ve maçı ‘Canavar’ lakaplı Burhan Sargun’un golüyle 10 kazanmışız” diye yazınca şart oldu geçmişi anımsamak. Oysa ki geçen günlerde İspanya’yla Madrid’de oynanan ve 10 kaybedilen maç öncesi Atilla Gökçe, Milliyet’te bahsetmişti Türkiye’yi 1954 Dünya Kupası’na götüren İspanya eşleşmesinden. Ve de Franco’dan elbette. Hatta “Sen ölmedin Franco, seni özlüyoruz!..” diye bitirmişti yazısını. O vesileyle bir daha anımsayalım 55 yıl öncesini. Türkiye, 1954 Dünya Kupası’na katılmak için İspanya’yla eşleştiğinde kimse açıkça ifade edemese de bir ümitsizlik kaplamıştı ülkeyi. Bu ümitsizliğin nedeni İspanya’nın kalburüstü bir ekip olmasıydı. Eşleşmenin ilk ayağı İspanya’da oynanacaktı. 1954’ün Ocak’ında oynanan bu maçı 41 kaybetti Türkiye. Rövanş ise martta oynandı. Ancak bu kez İspanya karşısında çok genç bir ulusal takım vardı sahada. 16. dakikada bir top indirmişti ulusalar İspanyol ceza sahasına. Bu meşin yuvarlağa Suat Mamat’la İspanyol stoper yükselmişti birlikte ve Mamat topu kafayla 18’in dışına aşırmıştı. Hızlı ve korkusuz oynadığı için ‘Canavar’ lakabı takılan Burhan Sargın, yere inmeden voleyi vurdu işte o meşin yuvarlağa. Yıllar sonra o anı anlatırken vurduktan sonra “Ne ben gördüm ne de kaleci...” dediği o top da Türkiye’nin ve maçın tek golü olarak geçti tarihlere. O dönemler ne averaj hesabı var ne uzatma ne de penaltılar... İki maçta taraflar birbirlerine puan üstünlüğü sağlayamadığı için tarafsız sahada üçüncü bir karşılaşma yapılacaktı. İtalya’nın başkenti Roma’da oynandı bu maç ve 22 bitti. Uzatmada da sonuç değişmeyince kura atışına gidildi. ‘Kur’a lafın gelişi elbette. Yine dönemin yönetmeliklerine göre birine Türkiye’nin, diğerine ise İspanya’nın isimlerinin yazıldığı kağıtlar konuldu bir vazonun içine. Kağıtlardan birini çekmek için de tribünde maçı seyreden 10 yaşındaki Franco isimli bir çocuk seçildi. İşte Atilla Gökçe’nin “Sen ölmedin” dediği Franco, ‘Turchia’ yazılı kağıdı seçince 1954 Dünya Kupası’nın yolu açılmış oldu Türkiye’ye. Ne ki 1954 Dünya Kupası’nı düzenleyen E İsviçreliler hiç de memnun olmadı Türkiye’nin Franco’nun şanslı elleriyle turnuvaya katılmasından. Çünkü ikili eşleşmede İspanya’nın Türkiye’yi rahatça eleyeceğini öngördükleri için İspanyollar için birçok turistik eşya üretmişti İsviçreliler. Ellerinde kalmıştı işte bu hediyelik eşyalar, mutsuzlukları ondandı. 1954 Dünya Kupası finalleri ayrı bir öyküdür ama Türkiye’nin final oynayan iki takımın bulunduğu grupta yer aldığını anımsamak gerek ilk planda. Gruplarda Macaristan’la hiç maç yapmadan, ancak Federal Almanya’yla iki kez karşılaşıp toplam 11 gol yiyerek veda etti Türkiye, Dünya Kupası’na. İki Almanya maçı arasına ise Güney Kore’ye karşı elde edilen 70’lık bir galibiyet sıkıştırdı. O maçta 3 gol atan ‘Canavar’ Burhan, Dünya Kupası tarihinde ‘hattrick’ yapan futbolcular arasındadır hâlâ. EFSANE KADRO TRİBÜNDE TFF 1954’teki İspanya eşleşmesinde oynayan futbolcuları geçen çarşamba günkü İspanya maçına davet etti büyük bir kadirşinaslık göstererek. Sadece Şükrü Ersoy, Erol Keskin, Feridun Bugeker, Burhan Sargın, Recep Adanır, Bülent Eken, Rıdvan Bolatlı ve Suat Mamat yer aldı ‘efsane takım’dan yadigar olarak Ali Sami Yen tribünlerinde. Aynı takımda oynayan Lefter Küçükandonyadis ve o takımın kaptanı Turgay Şeren ise yoktular o gece. Muhtemelen rahatsız olduklarından veya işleri olduğundan. Çünkü unutulduklarını aklına bile getirmez kimse. Ama o maçta unutulan birisi vardı. O da İtalyan çocuğu Franco. Türkiye’yi seçtiği için İspanyol futbolcuların yüzüne tükürdüğü Franco... Yıllar sonra Reha Erus’un Turgay Şeren’le bir araya getirmek için aradığında bir trafik kazasında öldüğünü öğrendiği Franco. Keşke onun anısına bir koltuk ayrılsaydı Ali Sami Yen’de, onun ve maça gelemeyen iki büyük usta Lefter Küçükandonyadis ve Turgay Şeren anısına... (Meraklısına: Türkiye, İspanya’yla ilk kez 1952’de İstanbul’da karşılaşmıştı ve 00 berabere bitmişti o maç. Ercan Saatçi’nin ‘ilk kez’ diye bahsettiği maç ise İspanya’yla yapılan üçüncü karşılaşmaydı. ‘Canavar’ Burhan’ın da soyadı bazı yerlerde ‘Sargun’ diye geçse de ‘Sargın’dır). 4
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear