Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
ADNAN DİNÇER’LE F U T B O L eposta:adnandincer@hotmail.com NEYMİŞ azartesi günleri dışında her sabah alaca karanlıkta Bakırköy’den yola çıkıp Rumeli Hisarı’na dek koşuyor. 52 yıldır koşuyor, “Bir şiirdir koşmak” diyerek. 1957’de Hürriyet gazetesinin dedeler yarışına girmiş, giriş o giriş; koşmanın keyfini almış bir kere. 1927 doğumlu; onun yaşıtları ya göçüp gitmiş ya da evinin koltuğunda pinekliyor olmalı. Neymiş’in okurları kimden söz ettiğimi tahmin etmişlerdir. O 5 kıtanın yollarını fethetmiş 82 yaşındaki delikanlı Safder Kartoğlu’dan başkası değil. Uzun zamandır kendisinden haber alamamıştım, geçen yıl Boston Maratonu’nda göğsünde elinde feneri bir maden işçisinin resmedildiği tişörtü ile, ‘Zonguldak maden şehitleri anısına’ koşmuş, 70 yaş üstü yarışında 100 atlet arasında 4 saat 53 dakika 34 saniye ile 59. olmuş. Londra’daki torununa büyük bir coşku yaşatmak amacıyla Londra Maratonu’na katılacakmış ama kayıtlar kapandı diye almamışlar. Demek ki İngilizler Safder amcanın katıldığı maratonlara değil, yaşına bakmış, “Olmaz” demişlerdir. Ne bilsinler onun ‘maratonkolik’ olduğunu. Safter amca ille de, “Londra olmazsa Roma maratonu olur” demiş. Her yol Roma’ya çıkıyor ama maraton yolu taşlık, eski Roma İmparatorluğu’ndan kalan yollar parke taşlarla döşenmiş. Değil koşmak, üzerinde yürümek dahi zormuş. Safder amca zoru sever, yoksa kim 42 kilometre, bir de ilavesi 95 metreyi koşmayı göze alır? Parke marke vız gelmiş ona; o yarışı da başarı ile bitirmiş. Gazeteye gelirken getirdiği yarış sertifikası ve madalyasını masamın üstüne bıraktı. O nasıl gurur, o nasıl heycan ve mutluluk?.. İşte mutluluğun fotoğrafı bu olsa gerek... “Bu kaçıncı” dedim, “Vallahi saymadım, ama koştuğum maratonları ABDÜLKADİR YÜCELMAN eposta: ayucelman@cumhuriyet.com.tr ZARARLI KIZGINLIKLAR nce şunu kabul edelim: Futbolu seven değil, onun bağımlısı olan bir toplum olmaya gidiyoruz. Bu ayrıca tehlikeli biçimde fanatizmi körükleyen dürtüler nedeniyle kulüp karşıtlığı ve mantık dışı düşünmeye yol açıyor. Şu anda, “Çağdaş futbol ülkelerindeki futbol demokrasisi Türkiye’de de vardır” diyemeyiz. Tribünde, spor yorumlarındaki tartışmalarda, köşe başlarını kapmış fanatik kulüp yazarların kalemlerinde, yöneticilerde ve en önemlisi işi futbol olan teknik adamlarda hiç de hoş olmayan bir üslup modeli geliştirildi. Bu ülkede futbol alemine girmek için önce bazı teknik adamları kafaya alan, onları yıllarca kullanan, maddi güçleriyle kendilerine bağlayan lobici yönetici ve medyatik kişiler üretenler futbol adına büyük günah işlediler. Bunun getirisi iyi olmadı. Daha sonra siyasetçileri de içine alan bazı çalışmaların sonucu kulüplerin profesyonel olmayan yapıları kimileri için rant kapısı oldu. En sonunda da endüstriyel futbol adına ortaya pazarlamacı menajerler furyası çıkınca büyük pastanın kavgası sertleşti. Öyle çirkinlikler yaşandı ki burada tekrar yazmaya sayfalar yetmez. Sürekli farklı odaklara çekilen futbolun kontrolü ve yönetimlerin denetimi ihmâl edildi. Sağlıklı ve başarılı teknik adamlar belli bir grubun oluşması nedeniyle dışarıda bırakıldı. Futbol ortamına sürekli ilahlar yaratacak mesajlar ve idoller pompalandı. Yani felaket tellallığı yapan, önümüzde ceket ilikleyenler şimdi kabadayı tarzıyla futbol dünyamızın geleceğini tehdit ediyorlar. Rol kesmeyi çoktandır beceren, kendisini yerlere atan, ayılıp bayılan, kavga eden, kulübe kıran, sinkaflı konuşan tarzda teknik adam üretilmeye başlandı adeta... Baskıcı politikalarla ona destek verenlerin ve bu durumdan nemalanan reyting kurnazları ekranları kaptılar. Hatta zaman zaman, “Ben deliyim” diyebilen sağlıklı asalet icat ettiler. Herkes bu oyunun içinde figüran gibi görünse de günahkârdır! Şenol Güneş’i getirenler Dünya üçüncülüğü başarısını paylaşmaya kalktılar. Olmadı, yerine Ersun Yanal’ı getirdiler. Futbolcuların içine farklılıklar sokarak kendilerinin yöneteceği bir futbol ortamı yarattılar ve “Benim futbolcum” diyerek ayırmıcılık yaptılar. Yanal’ı istetmeyenlerin gücü sonrasında Fatih Terim’i getirenler Dünya Kupası yolunda yara aldılar. Ama Avrupa Şampiyonası’nda Ulusal Takımımız müthiş maçlar kazandı. Yöntem farklılığı ve oyuncu tercihi Terim’i bize daha farklı bir futbol adamı olarak yaşattı. En son iki İspanya yenilgisi saha içi ve dışı gelişmelere yeni bir boyut kazandırdı. Bu gelişmeler sürecinde ligimiz sürekli topu taca atmak tarzıyla daha çok hakemlere ışınlandı. Onlar da bölündü; birbirlerini, üst düzey görev yaptıktan sonra aynı göreve gelen meslektaşlarını acımasızca yerden yere vurup ötekileştirdiler. Düdük kullanma sosyolojisi icat ettiler. Bu durum dünyada sadece bizde var!.. Zeki Alasya dostumuzun dahi kariyerine dokunan ‘rol yapma’ tekamülü üstüne kurulan kamera birliktelikleri ve futbol düşkünü beyinlere kazınan görüntülerle toplumüstü liderler yaratıldı! Hatta anlı şanlı iş adamlarımız dahi paralar vererek iş başarısı seansları izlediler. Dünyada eşi benzeri görülmeyen sömürü ve insan yaratıcılığını tüketen psikolojik davranışların sonrasında tek model teknik adamlık özentisi şimdi gündemde! Sert, hırçın, asabi, dikta, az küfürlü, profesyonelliğe sığmayan önlemlerin adamı olan yönetici menajer tekik adam üçgenlerine kıstırılmış futbol alanı oluşturuldu. Federasyon ve hakemler maç sonuçlarına göre yorumlanan kurumlar oldu. Kimi teknik adam ve futbolcular kollanmaya başlandı. Kimileri de kariyer ve başarıları yok kabul edilerek dışlandı. ‘Yok’ kabul edildi. Sanki bu paşalar gökten zembille indiler. Onlara emek verip çamurlu mahalle aralarından her türlü sıkıntıya ve imkânsızlıklara karşın çıkartanlar neredeyse paranoya yaratan bu sistemin dışında bırakıldılar. Ve sonuçta futbolumuz yine kendi içinde kaosa düşerken dışardaysa sıçrama yapacağı süreçte geri kaldı. Bu durumun izahı ve önüne geçme tarzı sürekli kızgınlıklar, sert açıklamalar, tehditler, tahrikler şeklinde olunca ateşli beyinlerdeki başarı beklentileri ters tepkiler ve çıkışlar yaratmaya başladı. Sosyal sıkıntıların da getirdiği problemlerin tribünde çözümü sadece kendi takımımın başarısına odaklanan insanı yaratınca tepkiler de kötü oluyor. Beşiktaş’ın son yürüyüşü içindeki gerçek şampiyonluk beklentisinin sabırsızlığı ve o hedefe ulaşma aceleciliğinin dışa vurumudur. Şimdi kavga ve çekişmelerin örtülmesi için bu hatalı yöntem yerine daha akıllı ve adil çözümler üretmeliyiz. Ekonomik ve sosyal sıkıntıların pençesindeki dünya daha büyük sorunlarla uğraşırken futbolda belki de önüne geçemeyeceğimiz bir batak yaşayabiliriz. Kulüpler ve hepimiz buna dikkat etmeliyiz. Futbol bir eğlence ve sanat olmalıdır. Kendi sportif kural ve gerçekleriyle yönetilmelidir. Egoların tatmini için toplumu hiçe sayanlar bu süreçte yerlerini gerçek lider ve başarılı eğitimcilere; insancıl, saygılı duruş sahibi akil insanlara terk etmelidirler. Bu arada hakkı yenenlerden de özür dileyerek günahlarını af ettirmelidirler. Koş Güneşi Zaptetmeye... Ö P sayarım” dedi, başladı sıralamaya. Önce “Avrasya” dedi; New York, Boston, Afrika’da Merakeş, Avustralya’da Sydney ve Avrupa’da Stockholm, Londra, Paris, Rotterdam, Lozan, Viyana, Atina, Berlin, Zürih... Yani 14 maraton... Arada başka yarı ve özel maratonlar var ki onlar maratonun KDV’leri. EŞİ CAHİDE HANIMIN ANISINA HER YIL... 51 yıl bir yastığa baş koymuş Kartoğlu çiftinden Cahide hanım vefat edince kendisini hiç yalnız bırakmayan Necdet Turhan, İlhan İnan, Mansur Ocakoğlu, İsmail Keleş ve Sevgi Şengül ile birlikte EceabatKilitbahirÇanakkle yarı maraton parkurunu koşuyor ve yarış Çanakkale mezarlığında Cahide hanımın kabri başında bitiyor. 14 Mart Cahide hanımın doğum günü ve bu anlamlı maraton özel mi özel. Safter amca, “İyi ki doğdun Cahide” diye hem koşar hem de Halide Nusret Zorlutuna’nın dizelerini mırıldanırmış: “Günler uzundu bir zamanlar / Güz de olsa kış da olsa günler uzundu / Bol bol yeterdi insana / Sev gökler genişliğince/ Ağla bulutlara / Gül güneşle beraber / Yaşa yaşayabildiğin kadar/ Günler uzundu, yeterdi.” Safder amca, “82 yaşında koşarak yaşamak güzel be kardeşim” derken titreyen dudaklarından şu dizeler döküldü: “Akın var / Güneşe akın / Güneşi zaptedeceğiz / Güneşin zaptı yakın.” Veda edip ayrılırken ona uzun bir ömür diledim, “Ağaçlar ayakta ölür, sen koşarken” dedim. Güldü, “Yaşadığım sürece, ama hedefim 93 yaş.” “Yaş 93, yolun yarısı” dedim. İnsanı yaşatan galiba amacı ve o amaca ulaşabilmenin heyecanı. Yoksa ömür biter, yol bitmez. MHK’nin Yanlışı G alatasaray ile Futbol Federasyonu arasındaki sürtüşmenin temel noktasında MHK var. Çoğu kulübün şikayet ettiği gibi G.Saray da kimi maçlarda hakemlerin yanlış politikaları sonucu puan kaybına uğradığını açıkladı. Sezon başından bu yana yapılan bir takım hakem hatalarının üzerinde durmadıklarını, ancak SıvassporG.Ssaray maçını yöneten hakem Yunus Yıldırım’ın maç sonrası yazdığı raporun MHK’nin uyarısı ile değiştirildiğinin açıklanması Sarı Kırmızılıların isyanına neden oldu. Yunus Yıldırım’ın yazdığı rapor neden değiştirildi? Bunun nedenini MHK Başkanı Oğuz Sarvan bizzat açıkladı TV’de. Sarvan eğer bu işin içinde bir katakulli olsaydı açkılamayı bizzat yapacak kadar akılsız olmasa gerek. Sarvan’ı yılardır tanırım, hem hakemliğinden hem üniversitedeki çalışmalarından... Açıklama yaparken, “Rapordaki isim yanlıştı, sadece isim değiştirildi” demiş. İyi ama Oğuz kardeşim; madem açıklama yapacaksın, iki raporu da yanyana getirip neyin değiştiğini anlat ve göster. İşte bu hatan günlerdir medyada sakız edildi. Olayın dedikodusu gerçeği silip götürdü. Tartışmalar sürer gider, çünkü hakemlerin ve de özellikle MHK’lerin kaderi böyledir. Çünkü her şey kapalı kapılar ardında biter. Oysa açık olmaktan, doğruyu konuşmaktan ve gerçekleri olduğu gibi kamuoyu ile paylaşmaktan neden korkuluyor? Yunus Yıldırım’ın iki raporunun fotokopileri medyaya verilmediği sürece bu dedikodular sürer gider, G.Saray sözcüleri de haklı olarak bu tartışmayı sürdürür. Şu krizli dönemde herkesin bir sıkıntısı, bir şikayeti var. Futbolun derdi de ezelden ebede MHK... Bekri Mustafa, “İstemezük” diye bağıran bir topluluğun arasına katılmış, o da “İstemezük” diye bağırmaya başlamış. Görenler, “Yahu Mustafa, senin derdin ne? Neyi istemiyorsun” diye sorunca kızmış: “Meyhaneci Agop erken kapatıyor, geç açıyor.” 15