Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
C SPOR FUTBOL ALİ İSMET URAL SERGEN. 10 S¸UBAT 2009 SALI Ü nlü bir konuşmacı seminere 100 dolarlık bir banknotu göstererek başlar. Kendisini izleyen 200 kişiye “Bu parayı kim ister” diye sorar ve eller kalkmaya başlar. Konuşmacı parayı buruşturur, iyice yıpratıp ardından dinleyicilere “Hâlâ bu parayı isteyen var mı” diye sorunca eller yine havaya kalkar. Bu kez 100 doları yere atıp onun üstünde tepinir, iyice ezer, pisletir ve para iyice buruşur ve tanınmaz hale gelir. Ancak eller yine tereddütsüz havaya kalkar ve o parayı herkes ister. Konuşmacı duruma son noktayı koyar... “Arkadaşlar çok önemli bir şey öğrendiniz. Paraya ne yaptıysam hiç önemli değildi. Onu yine de istediniz. Çünkü benim ona yaptığım şeyler değerini düşürmedi, o hâlâ 100 dolar...” Hayatta çoğu kez verdikleri kararlar veya istemeden gelişen durumlar nedeniyle hırpalanırlar, canları acıtılır, yerden yere vurulurlar, kötü hissederler ve baskıdan hata yaparlar... Ancak ne olduğu ya da ne olacağı hiç önemli değildir. Çünkü hiçbir zaman değerlerini kaybetmezler, zorluklara göğüs germeyi iyi bilirler, zamanın avantaj olduğunu düşünerek işlerine bakarlar. Yanlışları olmamış mıdır? Baskılar onları yanlışa itse de çabuk sıyrılıp değerlerini korurlar. DEĞERİNİ KORUYABİLENLER Fatih Terim gibi, Şenol Güneş gibi; Rüştü Reçber, Tugay Kerimoğlu, Tayfur Havutçu, Bülent Korkmaz gibi... Ya da İbrahim Kutluay, Hidayet Türkoğlu, Mehmet Okur gibi... Daha birçok isim sıralayabiliriz. Aykut Kocaman, Tolunay Kafkas örneğin... Yıpransalar da sporcu kimlikleri sayesinde ayakta kalmayı başardılar. Fatih Terim Türk futboluna çağ atlatan, UEFA Kupası sahibi. Gidin Firenze’ye, hâla taparlar ona. Fiorentina’yı İtalya Kupası finaline taşıyan ancak ‘psikopat’ başkan Checci Gori tarafından final maçına 23 hafta kala görevine son verilen teknik adam o. Son EURO 2008’de ulusal takımımıza yarı final oynatan Terim’i Saddam’a bile benzetecek kadar ucubeler olmadı mı? Ailesine dil uzatarak ‘reiting’ yapmak isteyenlerden tutun da onu kullanıp kulüp başkanlığını ele geçirdikten sonra sırtını dönenler... Ama o zamandan beri ne değişti? O hâlâ Türk futbolu için ‘imparator...’ Ya Şenol Güneş? 17. Dünya Kupası’nda 3. olan ulusal takımımızın tarihe geçmiş teknik adamı... İyi sporcuydu, insanlığı ve çalışma azmiyle başarılı oldu. Ama biz sevmeyiz böyle medyatik olmayan, kargaşanın içinde yer almayan gündem dışı adamları... Tugay Kerimoğlu, 2000’nin Ocak’ından beri 9 yıldır Ada’da futbol oynuyor. 29 yaşında Glasgow Rangers’a transfer olmuş ve “İskoçya’da kalıcı değilim” açıklamasının üstünden henüz 1.5 sezon geçmişti ki söylediğini gerçekleştirdi. 2001’den beri de Blackburn Rovers’ın formasını giyen kaptan Tugay, ülkesini istikrarlı bir şekilde temsil ediyor. Biz ne yapıyoruz? Rüştü Reçber dayak yedi, hem de herkesin gözleri önünde... Kimin dövdüğü de dövdüren de ortada. Hatta aynı hafta sonu Samsun deplasmanına giderken kendisini dövenlerden biri yönetimle birlikte ‘busines class’ uçuyordu. 2002 Dünya Kupası sonrası Barcelona’ya imza attı. Giderken ‘kulübüne para kazandırmadığı’ için her şey unutuldu ve Rüştü için ‘kötü kaleciydi, kurtulduk’ kampanyası yaptılar. Ama aynı Rüştü’‘yü geri aldılar. Şaka gibi... Sonrada yeniden papaz oldular ve resmen gitmesi için çaba harcadılar. Peki o ne yaptı? Hep işini... Hatalı goller de yese kalitesinden bir şey kaybetmedi. Son 2008 Avrupa Şampiyonası sonrası ulusal takıma veda etti ama Fatih Terim, İspanya’yla oynanacak 2 kritik maç için yeniden Rüştü’ye ihtiyaç duyuyor. Doğru da yapıyor. M İ K E Ğ E D ? İ RL TUNCAY. İYİ SPORCU OLMAK Tayfur Havutçu yıllardır Türk futbolunun içinde. Hakkında hiç kötü, akılları karıştıracak bir şey duydunuz mu? Hayır. Sadece işini yaptı. Efendiliği, adam gibi adamlığıyla örnek sporcu oldu. Aykut Kocaman gibi, Tolunay Kafkas gibi... Günümüzden örnekler vermek de mümkün. Nihat Kahveci veya Tuncay Şanlı gibi... Nihat, Toschak sayesinde kulubüne para da kazandırdı. Ağır sakatlıklar geçirmesine karşın hâlâ sporcu kimliği sayesinde futbola tutunuyor. Tuncay, aidiyet duygusu bu kadar gelişmiş bir F.Bahçeli Rüştü ağabeyi gibi. İngiltere’ye giderken kulübüne para kazandırmadı diye ‘kötü adam’ ilan edilmedi mi? Ama o hâlâ iyi sporcu olarak işini ciddiyetle yapıyor. Bakın, sporcu diyorum. İbrahim Kutluay, Mehmet Okur ve Hidayet Türkoğlu’ndan bahsediyorum. Herkes iyi futbolcu olabilir ama sporcu olamaz. İşte Sergen Yalçın... İyi futbolcuydu ama sporcu kimliğini asla benimseyemedi. Daha çok örnekleri var ama siz de biliyorsunuzdur. Ben sadece iyi futbolcu, iyi basketbolcu ya da iyi yüzücü olmakla iyi sporcu olmanın farklılığını anlatmaya çalıştım. Ülkemizde artık bazı şeyler değişmeli, değerler iyi saptanmalı. Çocuklarımızı henüz 78 yaşlarından itibaren ‘yarışmacı’ kimliğiyle yetiştiriyoruz. Yaptıkları sporun temelini, kültürünü vermek yerine ‘kazan da nasıl kazanırsan kazan’ mantığıyla büyütüyoruz. Sonra da karşımıza yetenekli ama aslında geçici bir kimlikle çıkıyorlar. Profesör mezuniyet öncesi öğrencilerini anfide toplamış. Tahtaya rakamla kocaman ‘1’ yazmış ve “Bu sizsiniz. Kimliğiniz, kişiliğiniz” demiş. Sonra yanına ‘0’ koymuş, “Okudunuz, mezunsunuz. Hayata hazır 10 numarasınız” diye de eklemiş. Ardından bir ‘0’ daha ilave edip ‘100’ rakamını göstererek, “İyi iş, kariyer ve artık dalınızda ünlüsünüz” dedikten sonra bir ‘0’ daha ekleyip ‘1000’ rakamını işaret ederek, “Her şey güzel gidiyor. Şan, şöhret artık milyonersiniz” açıklamasını yapmış. Nereye ulaşmaya çalıştığını anlamakta zorlanan öğrencilerin dikkatli bakışları arasında almış silgiyi eline profesör, tahtaya ilk yazdığı ‘1’ rakamını silmiş. Ardından da sınıfa dönüp sildiği rakamı göstererek, “Bu yoksa gerisi hikâye...” demiş. 6