17 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

C SPOR EURO 2008 24 HAZIRAN 2008 SALI BAKINCA Başarının Ardı S ER D AR KIZIK Neden milli takımımızın başarılarına mucize deniyor? Neden dünya basını ‘imkânsız’ başlıklarını atıyor. Ay Yıldızlıların elde ettiği başarılar, neden böylesine dünya çapında yankı yaratıyor? ‘Mucize’ değerlendirmesi gerçek mi, yoksa büyük bir emeğin, sahadaki mücadelenin bir başarının ucuz cilayla örtülmesi mi? Soruları uzatmak mümkün... Kimileri ‘büyük şans’, ‘inanılmaz sonuçlar’, ‘büyük bal’ diyor. Gelinen noktada tüm veriler değerlendirildiğinde milli takım; daha başarılı, istatistikleri daha yüksek takımları elemiştir. Kendisinden daha güçlü takımları kupada saf dışı bırakmıştır. Bunlar bir yana, milli takımın yarı finale yükselmesi, elbet büyük bir başarıdır. Bu süreci salt ‘büyük bir mucize’yle tanımlamak, haksız bir değerlendirme olsa gerek. Peki bu başarıda önemli unsurlar nelerdir? Türk Milli Takımı, sonuç ne olursa olsun boyun eğmemektedir. Bir kimlik, kişiliktir bu tutum. Yenilgiyi kabullenmemek, başarı için sonuna değin mücadele etmektir. Bir yanıyla yurtseverliktir söz konusu olan. Gençlerimiz arkasında bir ulusun varlığını bütünüyle hissetmekte, ‘yalnız ve güzel’ ülkeleri için, o ülkenin insanları için koşmaktadır. Batının kendisini ‘2. sınıf’ görmesine karşı çıkmaktadır. Duygusal bir ekiptir. Akılcılığı yadsımayan bir duygusallık yansıtır. O nedenle Hırvatistan maçının penaltılar bölümünün öncesinde de birçok Türk, artık yarı finalde olduğunu düşünmüş ve hissetmiştir. Konunun bir yanında da şu soru yatar: “Neden milli takımımızın başarısı karşısında toplumun tüm kesimlerinden, ‘Buna çok ihtiyacımız vardı’ değerlendirmesi yapılmaktadır?” Yoksullaşan, sömürülen, karanlığa sürüklenmek istenen, bunalan, gerilen, ezilen, bir ay sonrası bile belirsiz ülkede, önemli, farklı ve derin bir soluktur alınan sonuç. Bir yanıyla ülkeyi yönetenlerin yapamadığını gerçekleştirmiştir milli takım. Toplumda güven rüzgârı estirmiş, birlik ve dayanışma ortamı yaratmış, yaşamsal değerde olmasa da toplumsal bir umut rüzgârı estirmiştir. ‘Çılgın Türkler’ boş ve hamasi bir söylem değildir. Ülkenin kuruluş harcında bu anlayış yatar. Hasta ülkeyi paylaşmaya gelen emperyalistler, dünyanın büyük güçleri, bugün hâlâ unutamadıkları, rövanş için çabaladıkları bir yenilgiyle, geldikleri gibi gitmişlerdir Anadolu’dan. Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarının yaptıkları bu anlamda kimilerine göre mucizedir, imkânsızdır ama sonuç olarak büyük bir ‘gerçekliktir’. Bir başka dünya hesabı yapanlar, ülkesinin varını yoğunu peşkeş çekenler, milleti değil ümmeti öne çıkaranlar, işbirlikçiler, dışa bağımlı olanlar, kendisini, halkını ve ülkesini ikinci sınıf görenlerin arasında bile ‘şu çılgın Türkler’ deyiminin hamasi bir söylem olmadığını kabul edenleri görmek, şaşırtıcı değildir aslında. Almanya’yı yenmek çok güzel olacaktır. Türkiye ve Rusya finali ise muhteşem... Mucize denilen iki takım için bakalım Batı ne yapacak? HER MAÇ BİR KURTARICI C A N İ Ş B A K A N “Türklerde ilginç bir şey var. Ne olduğunu anlamadım ama sanki özel bir güçle oynuyorlar...” Bu sözler Hırvat teknik adam Slaven Bilic’in ağzından döküldü geçen hafta cuma gecesi... Yine bir son dakika golüyle penaltılara giden maçı kazanırken ulusal takımı, dünya adeta ‘şok’ içinde izliyordu. Her maç, bir başka yıldız... Kimin sahneye çıkıp takımı ipten alacağını kestirmek güç. Bunu açıklamak ondan da zor. Tıpkı Bilic’in dediği gibi o son dakikalarda bambaşka bir kimliğe bürünüyor Ay Yıldızlılar... Avrupa Şampiyonası’nda Türkiye’ye şans verenlerin sayısı oldukça azdı. Avusturya İsviçre sınırı içerisinde ulusal takımın gruptan çıkıp Viyana’ya dayanacağı tahmin dahi edilemiyordu. Ancak 23 kişilik dev kadromuz sakatlara ve cezalılara karşın ‘yüreğiyle’ meydan okudu istatistiklere. Hiç yenemediklerini devirdi ve sonuçta Türkiye yarı finalde... oyuncu önce dünyanın en iyi kalecilerinden biri olan Cech’in büyük hatasını değerlendirdi. 87. dakikada durum 22 olmuştu. Artık penaltılar düşünülüyordu. Mucize bu ya, Nihat işi 90 dakikada bitirmek istedi. Bir ara pası ve yıldız oyuncu ayağının içiyle topu uzak köşeye gönderirken zaman adeta durmuştu. Meşin yuvarlak daha önce hiç bu kadar ‘inatçı’ bir şekilde ağlara gitmemişti. Top, direğin altına doğru vurduğunda yürekler ağza geldi ama filelerle buluştuğu zaman dünyalar bizim olmuştu. 20’dan gelip 32 yapmıştı Ay Yıldızlılar... Bir tarih daha ve maçın kahramanı: Nihat Kahveci... BİTMEYEN ENERJİ Gruptan çıkmıştı Türkiye ama başarılacak ‘ilkler’ bitmemişti. Daha işi vardı ulusal takımın. Avrupa Şampiyonası Elemeleri’nde İngiltere’yi safdışı bırakan, gruplarda Almanya’yı ikinci sırayı iten Hırvatlar vardı karşımızda. Türkiye Nihat’ın, “Güzel oynayarak da kazanmayı biliriz” sözlerini kendine rehber edinmişçesine iyi başladı mücadeleye... Dengeli giden 90 dakikanın ardından uzatmalara geçilmişti. Turnuvanın en sıkıcı maçlarından biri heyecan fırtınasına dönmüştü. Önce Klasnic’in 119. dakikadaki golü geldi. Yine bir yıkılış anı; yine umutların tükendiği bir sahneydi kimileri için. Ama golü yiyen Rüştü ve oyuna sonradan giren Gökdeniz kaldırdı yerde üzüntüyle yatan 11’imizi... Santra, Rüştü’nün uzun degajı, Emre Aşık’ın hava topunda savunmayı karıştırması ve Semih... Fenerbahçe’nin ‘nöbetçi golcüsü’ sol ayağıyla vurduğu topu ağlara gönderirken milyonların kalbi durmak üzereydi. Skor 11 olurken yine 2 dakikada maçın yazgısını çevirmişti Türkiye... Penaltılarda ise Hırvatlar moral olarak zaten bitmişti. 3 vuruşları da başarısızdı. Rüştü deneyimi ve ‘duruşuyla’ korku salmıştı Hırvat penaltıcılara... Yine bir tarih yazmıştı Ay Yıldızlılar... İlk kez yarı finale çıktı Türkiye Avrupa Şampiyonası tarihinde... Maçın kahramanı belliydi: Semih Şentürk ve Rüştü Reçber. İşte; kısaca geri döndük heyecanlı dakikalara, müthiş zaferlere. Ama daha bitmedi. Yarın Almanya var karşımızda. Eksikler, sakatlıklar, cezalıların sayısı oldukça fazla. Bakalım bu kez sahnede kimin adı olacak? YAĞMUR VE ZAFER Portekiz’e yenilerek girdiğimiz kupa mücadelesinde İsviçre’yle yağmur altında oynadığımız maç sinyali vermişti aslında... Hakan Yakın’ın golüyle yenik duruma düşen Ay Yıldızlılar önce Semih’in kafasıyla ağlara gönderdiği topla beraberliği yakalamıştı. Artık dakikalar azalıyordu ve gruptan çıkmak için 1 puanın yetip yetmeyeceğinin hesabı yapılıyordu. Ama böyle düşünmeyen biri vardı; Arda Turan... Galatasaray ile şampiyonluk sevincini yaşayıp ulusal takım kampına katılan genç oyuncu son dakikalarda sahneye çıkıp müthiş bir vuruşla ‘Diriliş’in ilk adımını atıyordu. Maçın kahramanı: Arda Turan... Daha bitmemişti... Yapılacak çok şey vardı. Gruptan çıkmak için çok kritik bir viraj bekliyordu ulusal takımı... Bu kez Çek Cumhuriyeti’ni yenmek gerekiyordu. Beraberlik halinde ilk kez direk penaltı atışlarına geçilecekti. Bunun bilincinde olan Ay Yıldızlılar iyi başlayamadığı maçta 20 geriye düşerken umutlar yavaş yavaş kayboluyordu. Ama sahada mücadele eden ulusal takım yine pes etmiyordu. Bu kez çok eleştirilen, ‘hedef adam’ rolünü oynayamaz denen Nihat Kahveci alıyordu sazı eline... Arda’nın farkı bire indiren golünün ardından Villarrealli 4
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear