Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
BIR ZAMANLAR NÜVİT TOKDEMİR O Moskova’daki Sovyet Maçı Kahramanlarından: Yavru Ayhan R umeli kökenli bir ailenin çocukları olarak dünyaya geldiklerinde, 4 kardeşin tümünün futbolcu olacağı sanki alınlarında mı yazıyordu? Ama oldular işte. Selanikli baba, Priştineli annenin erkek çocukları Enver, Nail, Ayhan ve Ayfer, aile İzmir’e göç ettikten sonra Alsancak’ta yetişmişler ve yaşamlarını burada sürdürürken, futbolculuğa ilk adımı da aynı semtte atıyorlar. En büyükleri Enver, İzmir Demirspor; Nail, Ayhan ve Ayfer ise okul yıllarında başlayan futbol yaşamlarını Altay’da geliştiriyorlar. Hepsi de semtinin sevilen delikanlıları olduğu kadar futbollarıyla göz dolduran bu yetenekli gençler sonraki yıllarda Türk futbolunun ve takımlarının unutulmazları arasına giriyorlar. Yetenekli gençlerden salt biri, o da Ayhan Elmastaşoğlu, dışarıdan gelen transfer teklifleri karşısında dayanamıyor, belki de biraz zorlamayla İstanbul’un yolunu tutuyor... Namık Kemal Lisesi yıllarında göz dolduran, Gazi İlkokulu bahçesinde kendi anlatımıyla duvarların üzerinden en az bin kişinin izlediği futbol dolu günlerinde çevrenin sevgisini kazanan Elmastaşoğlu, ‘Yavru‘ tanımını da burada alıyor. “Okul bahçesinde daha çok büyükler beni çağırırdı oynamam için. Çok seviliyordum herhâlde. Herkes ‘Yavru’ diye seslenirdi, öyle de kaldı” diye anlatıyor o günleri... 1955 yılında Altay genç takımına girdikten sonra gösterdiği yüksek performansla birlikte 1958’de Mazhar Zorlu’nun başkanlığı döneminde ağabeyi Nail’le 40 bin liraya profesyonel kadroya geçiyor Yavru Ayhan. O günlerde Altay’ı İtalyan teknik direktör Romandini çalıştırmaktadır. Sonrasını Elmastaşoğlu’dan dinleyelim: “O zaman Mahalli Lig vardı. Altay da o ligin yenilmez armadasıydı. Gönen Erol Bayram Coşkun gibi forvetlerin varsa korkmana da gerek yoktu zaten. Ben de o takımda çok şey kazandım ve çok kısa sürede de transfer teklifleri gelmeye başladı. Peşpeşe Fenerbahçe ve Galatasaray’dan istediler. O dönem Fenerbahçe’nin menejerliğini Ahmet Erol yapıyordu. Ama bir gece Galatasaray’dan rahmetli Gündüz Kılıç’la birlikte Metin Oktay ve Turgay eve gelip beni aldılar ve götürdüler. Gidiş o gidiş oldu. Bir daha futbolcu olarak İzmir’e dönmedim.” Galatasaray’a gittiğinde 17 yaşındaydı Elmastaşoğlu ve Sarı Kırmızılı yöneticiler lisans çıkarabilmek için yaşını büyütmek durumunda kaldılar. O İstanbul’un yolunu tuttuğunda Türk futbol tarihine damgasını vurmuş isimlerle karşı karşıya gelmişti. Galatasaray’da Turgay, İsfendiyar, Kadri, Suat, Metin ve Ergun gibi isimler vardı. Fenerbahçe’de Lefter ve arkadaşlarının dönemiydi. Kısacası o futbolcular arasında kendini kabul ettirmek hayli zordu. O günleri anarken, “İnsan ilişkileri çok farklıydı. Büyüklerimize saygımız da büyüktü. Onlar duş yaparken bekler, biz sonra girerdik. İdmandan da onlardan sonra çıkardık” sözleri dökülüyor dilinden. Ancak, ‘Yavru Ayhan’ İzmir’de olduğu gibi İstanbul’da da kendini kabul ettirdi, sevildi... Her iki ayağını yumuşak ve zarif kullanışı, futbol zekâsıyla ilgi çekerek Ulusal Takıma yükselme başarısı da gösterdi. 16 Ekim 1966’da Ulusal Futbol Takımı’nın Moskova Lenin Stadı’nda Sovyetler Birliği’yle oynadığı maçta attığı ikinci golle takımımızın galibiyetini perçinliyordu Ayhan Elmastaşoğlu. Böylece Türk futbolunun unutulmaz tarihlerinden biri olan bu galibiyetle birlikte kendisi de unutulmazlar arasına giriyordu. O, aynı zamanda futbolu hiç kırmızı kart görmeden tamamlayan ender oyunculardan biri. İzmir’de o dönemde ulusal olanlara verilen ilk gümüş madalyanın sahibi olmanın gururunu da yaşıyor Elmastaşoğlu. Galatasaray’da oynadığı 11 yıllık süreçte 3 Lig, 3 Türkiye Kupası, 5 Türkiye Spor Yazarları Derneği Kupası sahibi olmuşlardı. Her sezonu 14 15 gol atarak kapatan futbolculardan biriydi. Ancak, gol krallığında iddialı olmak zordu. Çünkü, o dönemde büyük golcüler vardı. Elmastaşoğlu, bunu anlatırken, “Bizim attıklarımız sayılmıyordu bile. Düşünebiliyor musunuz, Metin Abi 38 gol atmış, biz neredeyiz. O günlerden sonra böyle golcüler yetişmedi. Hakan’dan sonra golcü sayabilir misiniz? Bu sezon gol kralı olan Semih 16 gol atmış. Bu krallık mı sizce? Bizde golcü ve kaleci zor yetişir ve hiç unutulmaz. Bunun nedeni de kalıcı iş yapmış olmalarındandır” diyor. 1973 yılında futbolu bırakıyor Ayhan Elmastaşoğlu ve futbolumuzun 53 numaralı teknik direktör diplomasının sahibi oluyor. Bıraktığı yıllarda geçerli bir meslek olmadığını düşündüğü teknik adamlığı yapmak da istemiyor ve futbola dönmüyor bir daha. Belli bir dönem sahibi olduğu yarış atlarıyla ilgileniyor. Sonra İzmir’de dostlarıyla, arkadaşlarıyla yaşamak daha çekici geliyor. Günlerini büyüdüğü ve kendisini vareden Alsancak’ta geçirmekten hoşnut, bir İzmir sevdalısı olarak yaşama daha farklı sarılıyor Elmastaşoğlu... Eposta: n.tokdemir@hotmail.com FUTBOL BASİT BİR OYUNDUR! C E N G İ Z H A N Ç E L İ K 2 002 yılında İngiltere’den Türkiye’ye geldiğinde kimse onun adını bilmiyordu belki. O Avrupa oyun piyasasının dahi çocuğu ‘Mev Dinç’di. Bizim bildiğimiz adıyla Mevlüt Dinç... Kabloculuktan oyun programcılığına uzanan hikâyenin baş aktörü Dinç ülkemize gelirken oyun piyasasını da arkasında getirdi. Bir grup arkadaşıyla birlikte başarılı oyunlar yaparken son projesiyle futbol severleri heyecanlandırmayı başardı. Dünyada ilk olarak 11’e 11 oynanabilen bir futbol oyunu geliştiren Dinç ve arkadaşları Sobee isimli firmasıyla oyun piyasasının oluşması için büyük çaba harcıyorlar. Vestel ise ‘icanfootball’ isimli bu oyuna sponsor oldu. Futbol ve oyun gibi iki dev endüstriyi buluşturan Mevlüt Dinç’le ‘icanfootball’u konuştuk. PES (Pro Evulation Soccer) ve FIFA gibi dünyaca ünlü futbol oyunlarıyla aramızda ne gibi farklar var? Mevlüt Dinç: Biz FIFA ve PES’i geçtik diyemeyiz. Bu isimlerin ardında dünyaca ünlü oyun şirketleri var. Biz onların yaptığı şeyi yapmaktansa onların da yapamadığı bir şeyi denedik. Dünyada ilk kez online olarak 11’e 11 oynanabilen bir futbol oyunu ortaya çıkardık. Görsel açıdan ve altyapı bakımından büyük farklar olabilir. Amacımız bir FIFA, bir PES çıkarmak yerine ilk kez tüm oyuncuların aynı anda oynayabileceği sanal bir halı saha ortamı yaratmaktı. Bizlere oyun piyasasından söz edebilir misiniz? M.D: 50 milyar Dolarlık cirosu olan bir sektörden bahsediyoruz. Hem de geçmişi 15 yılı bulmayan bir piyasa... Düşünün yüzyıllardır pazarın içinde olan Hollywood’la yarışıyor artık. Eskiden filmlerden oyunlar yapılırken şimdi oyunlardan filmler yapılıyor. Geçtiğimiz günlerde ‘GTA4’ isimli oyun çıktığı gibi milyonlarca kopya sattı. Bu sayı bir çok Hollywood filminin gişe başarısının üstünde. Oyun piyasasını akılda kalması için 14 bu tarz örneklerle açıklayabiliriz. Uluslararası şirketler bu pazarın gücünün farkında olmaya başladı. Güney Kore ve Japonya’da oyun piyasası neredeyse bir endüstri haline gelmiş durumda. Türkiye’nin bu pazardaki yeri nedir? M.D: Okyanusta bir damla gibiyiz. Sadece ışığı gören birkaç kişiyle birlikte bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. Piyasanın içinde olmasak dahi yaptığımız işler uluslararası alanda büyük ilgi görüyor. Aslında biz olmayan bir sektörden ihracat yapıyoruz. Dünyada ilk kez online oynanabilen bir futbol menajerliği oyunu yaptık. Semih Saygıner’le birlikte bilardo simülasyonu gerçekleştirdik. ‘Kabus 22’ isimli bir bilgisayar oyunu oluşturduk. Bu oyunu Almanya, Rusya, Polonya gibi ülkelere sattık. Bu sektörün oluşması için büyük firmaların el atması gerekiyor. Vestel ‘icanfootball’ isimli oyuna sponsor olarak oluşum aşamasındaki oyun pazarına bir giriş yaptı. ‘I can football’ isimli oyundan beklentileriniz neler? M.D: Bu fikri ilk Mevlüt tasarladığımda 10 yıllık bir Dinç. proje olarak ele aldım. Futbol olması ve online oynanması ömürlük bir boyut kazandırdı. Türkiye’de futbol vazgeçilmez bir olgu. Yavaş yavaş oyun da gençler arasında en az futbol gibi vazgeçilmez olma yolunda ilerliyor. Biz oyun ve futbolu bir araya getirerek iki büyük endüstrinin buluşmasını sağladık. İlk olarak bu oyunu yerel olarak ele aldık. Mahalle maçları gibi, iş yerindeki arkadaşlar arası oynanan halı saha maçlarını bir nevi sanal ortama çekmeye çalıştık. Türk kullanıcıların oyunla ilgili yorumları nasıl? M.D: Şu anda fan siteleri oluşturulmaya başlandı. Takımlar kuruldu. Turnuvalar yapmaya başladılar. Yapılan yorumların ana teması şuydu; böyle bir oyuna ihtiyacımız vardı. Büyük bir eksiklik ‘icanfootball’ la birlikte son buluyor. Hatta bazı oyuncular bu oyunu futbol simülasyonu olarak görüyorlar. Taktik olarak bir çok antrenör bu oyundan yararlanabilir diyen arkadaşlarımız çıktı.