Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
C 2 SPOR ALTERNATİF OCAK SALI ALTERNATİF 2007’de Uefa Kupası Gelebilir BARBAROS ÇIDAL DAĞCILIĞIMIZIN TEMEL SORUNLARI SÖNMEZ TARGAN 19 007 yılının hepinize sağlık, mutluluk, bol şans ve başarı getirmesini diliyorum. İyisiyle kötüsüyle 2006 artık bitti ve yeni yılda yeni umutlarla doluyuz. Hayatının bir parçası olarak sporu sevenler ya da benim gibi sporu bir hayat biçimi olarak görenler yeni yılda Türk Sporunda büyük başarılar bekliyorlar. Tüm branşalarda mücadele edecek sporcularımıza şimdiden başarılar dileyelim ve medyada aslan payını her zaman alan futbolda neler olabilir ona bakalım. 2007 yılında bana göre futbolda ülkemize 2. kez Uefa Kupası gelebilir. Fenerbahçe sistemini oturtmakta çok geç kalsa da son haftalarda bunu başaracak güçte olduğunu bence kanıtladı. Öncelikle ilk başta eleştiri alsa da AurelioDenizAppiah orta sahası Avrupa’nın en dirençli ve en çok mücadele eden orta sahalarından biri oldu. Sadece Appiah’ın biraz daha özverili oynaması gerekiyor ki o zaten Avrupa maçlarında bunu yapıyor. Zico’nun orta sahada hücuma dönük bir oyuncudan vazgeçerek savunmayı düşünen 3 oyuncuya dönmesinin asıl nedeni ise Fenerbahçe savunması...LuganoEdu ikilisinin doğal alışma sürecindeki hataları ve kalede Volkan’ın güven vermemesi Zico’yu topu o bölgeye getirmeden kesme yolunda bu hamleyi yapmaya zorladı. Tümer’in bu takımda oynamasını benim kadar isteyen başka biri daha yoktur. Futbolun estetiği açısından onu sahada görmeyi istesem de Zico’nun savunma ağırlıklı orta sahasına yukardaki nedenden anlayış göstermek zorundayım. Zaten Avrupa’da dirençli bir orta sahanız olmadan başarının gelmesi imkansız. Fenerbahçe’nin önündeki ilk engel olan Az Alkmaar ise kesinlikle dikkate almak gereken ama gözümüzde büyütmeye gerek olmayan bir takım. İyi oyuncuları ve takım oyunları var ama yıldızları yok. İki kadroyu karşı karşıya koyun ne demek istediğimi anlayacaksınız. Bu eşleşmede en tehlikeli durum ilk maçta yaşanabilir. Deplasmanda kontraataklarda etkili olan Az’ye sabırla ve açık vermeden hücum etmek gerekiyor. Böyle olursa özellikle duran toplarda yaptıkları hatalar ve savunmalarının ortasından verdikleri açıklarla Fenerbahçe sonuca gidebilir.Hollanda’da ise işimizin daha rahat olacağını düşünüyorum.Tuncay’ın yıldızlaştığı bir maçta orada kazanır ve turu geçeriz. Turu geçtikten sonra muhtemelen Newcastle ile oynayacak olan Fenerbahçe asıl büyük sınavını burada verecek. O maçla ilgili teknik analizi sonraya bırakalım ama şunu söyleyelim, Newcastle karşısında Appiah ve Aurelio orta sahada iyi oynarsa turu geçeriz. Fenerbahçe’nin en büyük eksiği motivasyon. Uefa Kupası’nı kazanabileceklerine futbolcular inanırsa ve bunu başarmak için kenetlenirse kupa gelir.Tabii futbolda her zaman olan şans faktörünü de unutmamak lazım. Ayrıca Şükrü Saraçoğlu’nda her maçta yaratılan atmosfer de başarıda etkin faktör olacaktır. Devre arasında iyi çalışan ve fiziksel olarak 2. yarıya hazır giren bir Kezman’ın ise bu yolda en büyük silah olacağını düşünüyorum. 3 savunma ağırlıklı orta sahanın oynaması onun işini zorlaştırsa da kanatlardan gelecek hücum desteği bu işi kolaylaştırabilir. Uğur Boral ve Tuncay ile sol kanat bu iş için biçilmiş kaftan. Uefa Kupası büyük bir hedef, büyük hedefe büyük isimler yürür.Dünya futbolunda efsane olan ve teknik direktörlüğünün tartışılması bile bana göre abesle iştigal Zico da bu hedefe ulaşabilir. T ürk dağcılığının yakın tarihini üç aşamaya ayırmak olasıdır. Bunları geçirdikleri evrime göre; Doğal Ortam Dağcılığı, Kış Dağcılığı, Aşırı Yükselti Dağcılığı olarak sıralayabiliriz. Birinci aşamanın önderi Latif Osman Çıkıgil, ikinci aşamanın önderi ise Dr. Bozkurt Ergör olup, her iki dağcılık önderimiz de bir kamu kuruluşu olan Türkiye Dağcılık Federasyonu’nun sırasıyla başkanlığını yapmışlardır. Adlarını andığımız her iki federasyon başkanı döneminde, Türk dağcılığı son derece sınırlı kadrolar ve ekonomik olanaksızlıklar içerisinde adeta zorlamayla varlık göstermeye çalışıyordu. Her spor dalının insan malzemesinin mutfağını oluşturan spor kulüpleri, o yıllarda, dağcılık alanında hemen hemen yok gibiydi. Olanlarının bir bölümü ise dağcılıktan çok kayak dalına yönelmişti. Dağcılığın kayaktan ayrılarak bağımsız bir dal olarak örgütlenmesi de ancak 1966 yılında bir kamu kuruluşu niteliğinde olan Türkiye Dağcılık Federasyonu’nun kurulmasıyla gerçekleşti. Bu açıdan özellikle dağcılığın ülkemizde tanıtılmasında, yaygınlaşmasında, uygulanmasında ve kitlesel bir boyut kazanması çabalarında Türkiye Dağcılık Federasyonu’nun öncü ve özgün bir görev üstlendiği yadsınamaz bir gerçektir. Ancak, bir kamu kuruluşu olmasına karşın, diğer spor örgütlenmeleriyle karşılaştırıldığında hiçbir dönem devletten aslan payı almadığı da ayrı bir gerçektir. Türkiye’de dağcılık yatay değil, yukarıdan aşağıya dikey bir örgütlenme modeli oluşturduğu ve tepesinde de hep bir kamu kuruluşu olan Dağcılık Federasyonu bulunduğu için ne organlarının seçimi, ne karar alma süreçleri ve hatta ne de uygulamaya yönelik kadro belirlemeleri demokratik yöntemlerle olmuştur. İkinci sorun ise bu dalın kitle sporu olmaması özelliğinden kaynaklanmaktadır. Her şeyin pazar düzeneklerine göre biçimlendiği bir ekonomik düzende, bu özelliğinden dolayı bu alana yapılacak yatırımlara uzun yıllar fazla sıcak bakılmamıştır. Ancak, Türkiye’de dağ turizminin özellikle son çeyrek yüzyılda önem kazanması ve bir piyasa değeri oluşturması sonucunda bu konuda da yeni profesyonel hizmet kadrolarıyla turizm yatırımlarına gereksinim duyulmasına kaçınılmaz olarak yol açmıştır. Ve gelişen bu yeni durum geleneksel ve buyurgan federasyon anlayışıyla çelişmeye, serbest piyasa koşullarının yasalarına göre yeni model arayışlarına yönelmeye yol açmıştır. Bu durumda Dağcılık Federasyonu’nun yapması gereken, dağcılıkta gelişen bu alanı arz ve ta lep koşullarının yasalarına uygun olarak tamamen kendi dışına, pazar ortamına atması gerekirken, adeta bir hakem rolü üstlenerek denetim altına almaya çalışmıştır. Aslında, bilerek ya da bilmeyerek federasyonun kendisi bu alanda bir tekel olma yarışına girmiş, dağ turizminin rantından pay elde etmek istercesine özellikle son yıllarda kendisi de adeta bir taraf olma yanlışına düşmüştür. İşte böylesi bir ortamda, geçen günlerde yaşanan ve demokrat olduğu sanılan Federasyon Başkanlığı seçimlerine de ne yazık ki gölge düşmüştür. Son Dağcılık Federasyonu seçimleri yeni hazırlanan yönetmelikler gereği delege yöntemi baz alınarak yapılmıştır. Fakat delegelerin nasıl saptandığı konusunda son derece şüphe uyandıran ve antidemokratik olan bir uygulamaya tanık olunmuştur. Örneğin 13 milyon nüfusa sahip ve adeta bir ülke büyüklüğünde olan İstanbul, seçimlerde 1 delege ile temsil edilme hakkı elde edebilmişken Rize ili 20 delege ile Federasyon Başkanlığı seçimlerine katılmıştır. Diğer bir deyişle, atama yöntemiyle seçim diyebileceğimiz bu yöntem, kara mizah öykülerine konu olabilecek bir çarpıklığın tipik bir örneğini oluşturmaktadır. Ama bu süreçte Türk dağcılığı adına onur duyulacak ve yazının başında üçüncü aşama olarak nitelediğimiz bir gelişme daha yaşanmıştır. Her ne değin bu sürecin başında Halil Alpay, Prof. Mecit Doğru adlarını vurgulamamız gerekse de bu ekolde Türk dağcılığını evrenselliğe taşıyan Aşırı Yükselti Dağcılığı süreci, asıl Himalaya Dağları’na başarılı tırmanışlar gerçekleştiren dağcılarımızın sayesinde olmuştur. Bu yazımla dağcılığımızın tarihini yazacak değilim; ayrıca, bugün için böylesi bir çalışma olanaklarımı aşar. Ama unutulmaması ve önemle vurgulanması gereken şudur ki her konuda olduğu gibi dağcılıkta da tarih unutularak ya da yok sayılarak bir yere varılamayacağıdır. Spor federasyonları kendi spor dallarının sorunlarını çözmek, o alanda ülkesinin temsil etmek, kendi konusundaki evrensel gelişmeleri ve bilimsel ilerlemeleri kamuoyuna taşımak, kendi iç dinamiklerine ivme kazandırmak için vardırlar. Başka bir deyişle, kendileri sorunların kaynağı olamazlar. Geçmişte olduğu gibi bugün de Dağcılık Federasyonu, sorunların kaynağı olma özelliğini sürdürüyor.