17 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Duygusal (!) Demokratik FUTBOL DEVRİMİ MAHMUT SERT C SPOR FUTBOL EKİM SALI G ünümüzün belki de en tartışmalı konularından biri “demokratikleşme.” Körün fili tarifi gibi herkes kendi duruşuna, bakış açısına göre algılıyor ve tanımlıyor. ABD, bu uğurda son on yıldır Ortadoğu’nun altını üstüne getiriyor. Kimi zaman terörü, kimi zaman diktatör yönetimleri, kimi zaman da her ikisini birden öne sürüp, bu bölgeyi demokratikleştirmek için savaş yapmaktan çekinmiyor. Bu savaşlarda çoğunlukla demokratikleştirilmek istenen sivil halkın ölmesi, ne yazık ki, ‘konuşulmaması gereken’ olarak kenarda kalıyor! Yaşanan çelişki o denli büyük ki, görmemek olanaksız! Ama her şeye karşın asıl nedenin duygusal(!) olduğu biliniyor. Buna benzer bir durumun futbolun geleceğiyle ilgili çalışmalarda da plânlandığını öğrenmek, bu düzeneğin mantığını anladığımı sanmama karşın beni de şaşırttı. Konu, Akşam gazetesinin haftasonu eki Brunch’ın 12. sayısında, Gündüz Vassaf’ın “Futbolun gizli geleceği” başlıklı yazısında ele alınıyor. Yazar futbolun demokratikleştirilme yollarını ABD’de yazılmış bir doktora tezine dayandırarak anlatıyor. Tezin sahibi, dünya futbolunun Brezilyalı “siyah incisi” Pele’nin kızı Maria. Tezin adı; “Bir Pazarlama Problemi Olarak FutbolLiberal Sistemde Sporun Demokratikleşmesi Üzerine Bir İnceleme.” Tezin özünün kitle davranışlarımızın özelleştirilmesi olduğunun altını çizen Vassaf, özellikle reklam şirketlerinin büyük ilgi gösterdiğini söylüyor. alanın her tarafına ulaşan, yakın plan çekim yapan kameralar, dev ekranlar yerleştiriliyor. Ancak oyunu demokratikleştiren, duygusal yönü ortaya çıkartan hamle, izleyicileri katılımcı interaktif konuma getiren kumanda düğmelerinin varlığı. Kulübe kayıtlı her taraftara bir şifre veriliyor. Elbette şifreler bir ücret karşılığında maç başı ya da sezonluk olmak üzere satılıyor. Taraftarlar şifresini tuşlayarak “oyuna” dahil oluyor. Kumanda aletindeki düğmeler çok işlevli. Çift seçenekli düğmeye basma sistemiyle taraftar, takımın taktiğinden, hangi oyuncunun giripçıkacağına dek oyuna karışabiliyor. Vas saf’ın aktardığına göre antrenör kendi kararlarını uygulama özgürlüğüne sahip. Ancak bu özgürlüğün, karşıda ışıl ışıl yanan yüzde 55 atak, yüzde 20 savunma tercihleriyle taraftar görüşünün yer aldığı ekrana karşın ne denli kullanılabilir olduğu tartışılır. İzleyicilerin hakem kararları üzerine de sistematik biçimde görüş bildirmeleri olanaklı. Hakemlerin durumu aslında orada da pek parlak değil, belki küfür yemiyorlar ama görünen sayısal şiddetin baskısı az şey değil. KUMANDAYLA PARA KAZAN Taraftar kumandasındaki düğmelerle para kazanmak ise oyunun adrenalin düzeyini arttırıyor gibi... Ligin düzenlenmesini üstlenen şirket bir de müşterek bahis sistemi geliştirmiş. Maçın her iki yarısının 15. ve 30. dakikalarında oyun iki dakikalığına duruyor; izleyiciler gelecek 15’er dakikalık sürelerde gol atılıp atılmayacağını tuşluyor. Aynı sistem oyundaki serbest vuruş ve penaltılarda da uygulanıyor. Olasılıklar at yarışlarındaki gibi hesaplanıyor. Eğer çoğunluğun dediği çıkarsa, bilen bahisçi az, azınlığın dediği çıkarsa çok para kazanıyor. ŞİKE YİNE BAŞROLDE İzleyiciler girdikleri her bahsi kredi kartı numaraları ve özel şifreleriyle tuşluyor. Kazandıklarında “online” sistemiyle paraları kredi kartı hesaplarına geçiyor. Yüksek bahis oynayanlara kolaylık olsun diye istenirse, bahisçilere taksitle borçlanma kolaylığı da sağlanıyor. Bu sistemde oynanan toplam paranın yüzde 50’si bahisçilere, yüzde 25’i kulüplere, yüzde 15’i de oyuncuların emeklilik fonuna aktarılıyor. Oyun bu kadar duygusal (!) olunca elbette kötüler de sahnede yerini alıyor. Günümüz insanının neredeyse yapışık ikizi gibi nitelenebilecek şike, daha deneme aşamasında baş rolü kapıyor. Düzenleyici şirket yetkilileri oyuncuların birbirleriyle anlaşıp, müşterek bahsin ekranlardaki durumuna göre davranıp büyük paralar kazandığını belirlemiş. Örneğin izleyicilerin çoğunluğu gol olmayacak demişse takımlar aralarında anlaşıp gol atıyor, yok eğer çoğunluk gol olacak demişse gol atmıyor. Görüldüğü gibi demokrasilerde çareler tükenmiyor. “Aldatma” temelli oyun içinde oyun, yaşam biçimine dönüş(türül)üyor. Bu noktaya geldikten sonra hâlâ futbolun bir spor olduğunu öne sürmek ne kadar doğru olur? Gündüz Vassaf’ın aynı yazıdaki; “Gençlerin ideolojisiz kalmasından, masalların büyüsünün bozulmasından bu yana, bir tek futbol kaldı, inananı hüsrana uğratmayan, kendini olduğu gibi koruyan” yorumu ise iyi niyetli, romantik bir saptama olarak kalıyor YAŞASIN DEMOKRATİK FUTBOL Futbolun demokratik nitelikleri olduğu öteden beri yazılıp, çizilen, konuşulan kısaca bilinen bir şeydir. Bir örnek formalardan, güç dengesi ne olursa olsun her takımın kazanma şansının olmasına; ince, uzun, kısa, şişman herkesin oynamasına izin veren oyunun dinamikleri ve izleyicileri de kendi içine alan özgün yapısıyla futbol “demokratik” olarak nitelenirdi. Ya da biz öyle sanıyorduk. Amerikalılar yeniden demokratikleştirmeye çalıştıklarına göre böyle değilmiş; en azından bunlar yetersizmiş! Daha doğrusu konuya girdikçe, bu demokratikleştirme hareketinin tıpkı Ortadoğu savaşlarındaki gibi duygusal bir anlamı olduğu anlaşılıyor! Öte yandan daha oyunu doğru düzgün oynamasını öğrenmeden, onu demokratikleştirmeye çalışmak ayrıca övgüyü hak ediyor! “Demokratik bir ürün”ün (burada futbol oluyor) ancak üretici oyuncular ve tüketici izleyiciler tarafından pazarlanabilirliğinin vurgulandığını söyleyen Vassaf, bunu denemek için Güneydoğu Kaliforniya’da bir futbol ligi kurulduğunu aktarıyor. Elbette işe önce alt yapı çalışmalarından başlanıyor. Stadyum, gelişmiş teknolojik olanaklar kullanılarak donatılıyor. Futbolcuların, hakemlerin konuşmalarını yansıtan ses düzenekleri ve 9
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear