23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

C S SPOR FUTBOL S T. PA U L I LIVORNO EKİM SALI LIVERPOOL Tribünde DEVRİMCİ rüzgâr AHMET SİVASLI AL LA AY YIIN NA A İİS SY YA AN NF FO OR RZ ZA AL LIIV VO OR RN NO O A UFUK TANIŞAN imon Kuper’in bir başyapıt olan kitabı ‘Futbol Asla Sadece Futbol Değildir’ de anlattığı gibi dünyada artık futbolun politikayla hatta mafya ile iç içe olduğu yadsınamaz bir gerçek. Şikeler, teşvik primleri, bahis skandalları bu ‘güzel oyuna’ gölge düşürmeye devam ediyor. Ancak politikafutbol ikilisi her zaman böyle kötü sonuçlar doğurmuyor; Serie A takımlarından Livorno, taraftarından futbolcusuna sol görüşlü olduklarını adeta bütün İtalya’ya ve Berlisconi’ye haykırıyor. İtalya Komünist Partisi’nin kuruluşuna ev sahipliği yapan 200 bin nüfuslu bu küçük liman kenti özellikle son yıllarda futbol takımının beklenmedik başarısı ve yandaşlarının tribünde salladıkları bayraklar, söyledikleri marşlar, açtıkları pankartlarla sadece kendi ülkesinde değil dünyada da dikkatleri üzerine çekmeyi başardı. 1915 yılında kurulan Livorno ekibi tarihinin büyük bölümünü alt liglerde geçirdikten sonra Cristiano Lucarelli’nin de liderliğinde 2004 yılında tekrar ‘büyükler arenasına’ girmeyi başardı. Livorno’yu Livorno yapan en önemli etken belki de taraftarlarıdır. Kendi evlerinde hemen hemen her maçta Armando Picchi Stadı’nı hınca hınç dolduran ‘proleter’ grup, tribünleri bayram yerine çeviriyor. Hep bir ağızdan ‘Ciao Bella’ (Çav Bella)’yı söylerken bir yandan da ellerindeki Küba bayraklarını, Che’nin resimlerini ve orakçekiçli flamalarını gururla taşıyorlar. Hatta bununla yetinmeyip geçen yıl eski SSCB lideri Stalin’in de doğum gününü tribünde kutladılar. En büyük taraftar grupları olan Otonom Tugayları 1999’da kuruldu. Takımın son yıllarda sesini duyurmasından sonra Otonom Tugayları’da dünyaya açılarak bir çok dost ‘yandaş grubu’ edindi. İtalya’daki en azılı düşmanları Lazio ve Berlusconi’ye sataşmaktan büyük mutluluk duyan bu ateşli kitlenin en nefret ettiği oyuncu şüphesiz ki her fırsatta ‘ırkçı’ tavrını açıkça belli eden eski Lazio’lu Di Canio. Bü Yü K KA PT A N 1 975 yılında liman işçisi bir babanın oğlu olarak dünyaya gelen Lucarel li küçük yaşlarda Livorno tribünlerinin gediklisi oldu. Profesyonel futbol yaşantısı için çok sevdiği takımında n bir süre ayrı kalsa da her fırsatta ekibinin maçlarını izlemeyi ihmal etmedi. 11 yıl hasret kaldığı kente 2003’de bu kez futbolcu olarak gele n Luca, Torino’nun 100 bin Avro dah a fazla para önermesine karşın bu tekli fi reddederek nasıl bir Livorno aşığı olduğunu da göstermiş oldu. Otonom Tugayları’nın kuruluş yılına ithafen 99 numaralı formayı giyen 31 yaşında ki ‘kaptan’ belki de Juventus veya Milan’da oynasa dünya çapında bir yıldız olurdu ancak o Livorno’da çok mutlu... iz bakmayın futbolun bu kadar kapitalist, bu kadar paranın esiri göründüğüne… Bir yerlerde hala eski tadında bir futbol var. Tribünleri stres atma mekanı olarak görmeyen, takımlarını ilalebet desteklemenin yanı sıra sosyal ve siyasi düşüncelerini de sergileyebilen taraftarlar da hala mevcut… Ülkenin ve dünyanın sıkıntılarını futbolla bağdaşlaştıran tribünlerden en ünlüsü Almanya’nın St. Pauli kulübü… Medyamız belki onlara sadece Cem Karaca ve Deniz Barış transferlerinde yer verdi ama gerçekten ilgiyi hak eden kulüplerin başında geliyor St. Pauli... Bir dönem Fenerbahçe’de oynayan Cem Karaca eski takımı St.Pauli’yi şöyle yorumluyor: “Taraftarlar çok bağlıdır kulüplerine. 3. ligde oynamasına karşın her hafta 20 bin seyirciye oynarlar. Yabancıları çok severler. Almanya’daki diğer kulüplerin aksine ırkçılığın zerresi yoktur. Kurukafa maskesi takarlar, Nazilere karşı yazı yazarlar, aralarında punkçılar da vardır. Karşılaşmalarda çok eğlenirler. 50 yenik olsak da yuhaladıklarını hiç duymadım. Başkanla taraftarlar aynı tribünde izlerler maçı. Almanya’nın en büyük sanayi kentlerinden Hamburg’un, işçi sınıfı tarafından kurulmuş olan St.Pauli’yi Hamburg kentinin benimsemesi ise biraz ilginç. Keegan’lı Hamburg, Avrupa’yı çalkalarken kulüpte ırkçı ve faşizan güçler egemen olmaya başlamıştır. Kulüp her ne kadar futbol anlamında tarihinin en güzel günlerini yaşasa da idari anlamda NeoNazilerin himayesi altına girmesi birçok taraftarı kulüpten soğutmuş ve St.Pauli çatısı altında birleşmeye sevk etmişti. Bu devrimci diye adlandırdığımız taraftarlar bir şekilde dernek olma yoluna da gitmişlerdir. Kendi aralarında birleşerek uyuşturucu, alkol problemi olanlara yardım ederler, toplumdan dışlanmış insanlara kucak açarlar. St.Pauli’nin en farklı özelliklerinden biri de başkanlarının eşcinsel olmasıdır. St.Pauli taraftarı olan şovmen Cornelius Litmann bir anda kendini başkanlık koltuğunda bulur. İşte böyle bir takım St.Pauli… Başarılarıyla gündeme gelmese bile marjinalliğiyle kendini sevdirmeyi çok iyi biliyor doğrusu… İspanya’da ise bu gruba dahil edebileceğimiz takımların başında Osasuna geliyor. Kendilerini radikal solcu olarak adlandıran bu tribün kitlesi son zamanlarda yandaşlarından ciddi tepkiler almaya başladı. Özellikle siyahi futbolculara yapılan ırkçı tezahüratların imajlarını sarstığı bir gerçek. Avrupa’da neredeyse her ülkede bu ideolojiyi temsilen birkaç takım bulunuyor. Türkiye’de buna en yakın olarak Beşiktaş’ın Çarsı’sı duruyor. İsrail’de Hapoel Tel Aviv, Yunanistan’da AEK Atina, Dünyanın en zengin kulüplerinden biri olmasına karşın bir işçi takımı olan Liverpool, İtalya’da siyasi anlamda Livorno tribünlerinin gölgesinde kalan Atalanta gibi kulüplerin tribünleri, futbolu sadece futbol olarak görmeyenlerin başında geliyorlar. Türkiye’deki PenChe, FenerbahChe gibi taraftarlar grupları ise yavaş yavaş büyümek ve futbolun arka bahçesine de ışık tutmak istiyorlar. S 2
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear