27 Kasım 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

20MAYIS2001.SAYI791 ler de hemen peşlerinde. "Müslüm Baba için tüm etitni jiletlerim. Orhan'ı sevmem, Fcrdi de eh fena degil" diye anlatıyor Murat. "Biz, Hip Hop severiz ama hiçbir şey anlamayız. Sadece bunun başkaldıran bir müzik olduğunubiliyoruz. Budayctcrzaten!" Menzilahır Mahallcsı, sokaklara yakılmış ateşlerle aydınlanıyor, darbuka sesleri kulaklarda. Mahallenin içlerine yaklaştıkça Hip Hop'çu gençler, gazetecileri korumak için bir çembcr içine alıyorlar. Gnıptaki herkes birbirini kolluyor, arkada kalanlar ve özellikledekadıngazeteciler hemen önlere getiriliyor.Objektiflerilkolarak.erkekkılığına girmiş, dudaklannın üstüne siyah göz kalemiy le bıyık yapmış bir genç kıza yöneliyor. Beş dakıka içerisinde çekimler tamamlanıyor ve grubun koruması eşliğinde yoladevamediliyor.Mahalle,Edirne'ninen "belalı" mahallesi olarak biliniyor. Bu yuzden herkes gazetecileryüzünden deşifre olmaktankorkuyor. Mahallenin karanlığında, yüzlere vuran ateşin turuncu yansıması, ateş etrafında maniler eşliğinde edilen danslar, buranın yabancısı herkesi bir an olsun gerçeklikten koparmaya yetiyor. Tek veya iki kath derme çatma, kutu evlerin önünde birer teyp; oryantalin çekici dünyası... Ve birden kopan naraylapantolonbelinesıkıştınlmışbirbıçak çekiliyor, "dur, yapma!" diye avaz avaz kadın çığlıklan. Ortalık kanşıyor, kahvehane önünde oturan mahallenin erkekleri dc bağırmayabaşlıyorlar.Gazetecileretepkiler sert; onlan koruyan gençler de kendilerince haklı, bu şiddetli protestoyu bastırmaya çalışıyorlar. Ne var ki çözüm yok gibi: "Bunlar buradançıkacaklar!" Kulaklanmızda, her sokaktan yayılan arabesk, oryantal müziklerin ezgileri, çocukların neşeli kahkahalan, erkeklerin naralan, kadınların çığlıklan; üstümüzde, evlerin duvarlan ve insan yüzlenne yansıyan Hıdırellez ateşlerinin sıcaklığı ve gözlerimizde koşan, dans eden, itikleyen, bıçak çeken siluetlerle terk ediyoruz mahalleyi... Saat sabahın 4'ü... Henüz kimseleryok. Gündüz insan ve müzik sesleriyle inleyen Sarayiçi'nde, şimdi sadece kalabalık bir medya ordusu bekliyor. Sabah ezanıyla Tunca Nehri'ne gireceklerini söylemişlerdi. Adalet Kasn'nın yanında bekliyoruz; söz verdiler ve gelecekler. Zaman ılerledikçe sabırsız bekleyiş yerini umutsuzluğa bırakıyor. Çünkü karanlık bulutlardan ilk yağmur damlalan düşüyor yere. Yağmurun ilk şıp şıp'lannı ve Tunca'nın uyumayan kurbağa ve kuşlannın orkestra şeklindeki müzıklerini dinliyoruz. Kurbağalar susuyor. Kuşlar başhyor. Uzaklardan gelen bir otomobilin farlan alıyorgözlerimizi. "Birileri mi geldi acaba?". Otomobil park ediyor. Hayır; Çingeneler degil, Japon habcrci lermiş... Sağanak patladı, hızla yağıyor şimdi. Aramızdan biri "Bu yağmurda kim gelir ki!" derken Selimiye sabah ezanıyla kükrüyor. Birden farlan yakılmış otomobiller, Adalet Kasn 'na doğru ağır ağır ilerlemcyc başhyor. tlk darbuka sesleriyle gelinliklerini giymiş genç Çingene kızlarının siluetleri göbek atmaya başlıyor yağmur altında. Kımse hızla yağan yağmura aldırmıyor. Başlarına yazmalarbağlamış, basmadan giysileriyle kadınlar, dağınık saçlanna kırmızı, pcmbe güller takmış gelinlikli kızlar ve çocuklar, Çeribaşı 'nın darbuka ezgileri eşliğinde oynuyorlar. At arabalan koştura koştura giriyorlar, kıyısını Tünca'ya vermiş Balkan Şehitliği'nc... Balkan Şehitliği'nde, ayaklan çıplak, erkek kıhğına girmiş kızlar, gelinlik giymiş oğlanlar, sicim gibi yağan yağmurun altında coşkuyla dans ediyorlar. Kadınlar, yanlannda getirdikleri şışelere Tunca'nın soğuk sulanndan dolduruyorlar. Evde bu sularla yıkanacaklarmış. Genç erkekler, gelinlikleriyle soğuk sulara kendilerini bıraktılar. Yağmur devam ediyor ama kimin umurunda... Yerli, yabancı fotoğrafçı ve kameramanlar, her anı çarpıcı, tanınmamış ve bilinmeyen bu dünyadan görüntü almaya çalışıyorlar. Çalgıcılar da, yine şapala alabilmenin umuduy la çalıyor da çalıyorlar ama gündüze göre daha bir ateşli. Herkes bağırıyor, "En büyük bayram bizim bayram" diye... Murat, Hip Hop'çukıyafetlerindensıynlmış, yan beline kadar indirdiği beyaz gelinliğiyle nehre atlıyor. Bu sefer yan çıplak ve gelinlikli olduğu için fotoğraf çektirmek istemiyor. Çığlıklarla, 1\ınca'nın sulanna giriliyor. Kimisi akmtıya karşı yüzüyor, kimisi de nehrin kıyısında ellerini ve yüzünü yıkıyor. Birgun öncesinden toplanan ağaç dallan ve otlar, kısmeti açılacak kızlann üstüne serpiştiriliyor... Yağmur dindi. Tunca, geceki gibi sadece kurbağa vc kuşları ağırlıyor artık. Balkan Şehitliği 'nin anıt mezarları, bir saat önceki yalnızlıklanna geri döndüler. Çingeneleroynamayı bırakmış, gazetecileri oynatmayaçalışıyorlar artık. Biryandan da, portre fotoğraf isteklen tükenmek bilmıyor. Genç erkekler, gelinlikli kızları kucaklanna alıp mahalleye taşıyorlar. Gelınl ikler çamur içinde ama h harfıni söyleyemeyen, yaşlı bir nine açıklıyor hemen, tek inançlannın gücünü: "Ava temizler onlan be, doğa er bi şeyi temizler"... ^ BAŞKENT GUNLERI Zeyd sergisi... MÜŞERREF HEKÎMOGLU O laylar tırmanıyor, nereye nasıl varacağını şaşınyor insan. Sorunlar ilginç boyutlara vanyor, kopma noktasına gelince çözüm yolu açılıyor. Her şey yeniden başlıyor sonra. İlginç bir sahneleme, belki de yapay bir gelişme ama şaşkınlığı aşamıyor insan! Bir mektup, bir konuk yeni bir dönem başlatıyor. Oyunun türünü bilse de kurguyu anlayamıyor insan. Telekom olayı son örnek. Tırmanma doruğa vanyor derken, Başkan Bush'un mektubu ulaşıyor Başbakan Ecevit'e. Onanlmaz onur yaralan da açılıyor ama tüm yaralar kapanacak yakında. öyle Zeyd sergisi de ortak bir bakışı, ortak bir beklenti ve umut var toplumda. Karanlık ışık üretiyor neredeyse! Aydınlığı da sanatçılar. Işte Fahri Nüsa Zeyd. Yüzyılı kapsayan bir zaman diliminde bin yıllara uzanıyor fırçasıyla. Ankara sergisi resim dalında önemli bir olay. Değişik dönemlerden bir seçit de görkemli bir armağan sanat seveıiere. Açılışta bulunamadım ama baştan sona yaşadım serginin öyküsünü. Yazı odamdaki kocaman zarflar, sayısız fotoğraflar, Fahri Nüsa Zeyd'in ünlü dervişleri. mektuplar, * * * • içinde. Çünkü öz variığımız sanatçılar. Yolsuzluklar, hortumlar, soygunlar da olsa gerçek dokumuzu yansıtmıyor onlar. Sanatçlar yansıtıyor gerçek dokumuzu. Gerçek değerimizi onlar kanıtlıyor. Kalıcı değeıieri onlar üretiyor her zaman. Merkez Bankası'nın selamı bu açıdan da büyük anlam taşıyor bence. öz vartığımızı güzel değeriendirlyor. Çürümüşlük, hortumlar, soygunlar olsa da özümüze, dokumuza ters düşüyor bunlar. Bu tersliği düzeltecek gücümüz de var. Yokuşlan aşacak, düzlüğe varacağız eninde sonunda. O zaman ortalık güneşler içinde. "*, kartlarla 50 yıllık tanığıyım bu renkli masalın. Elbet acısı da var ama masal türü olay gerçekten. Sergiden sonra evimde buluştu tüm dostlar. Mozaik söyleşiler yaptık. Dev boyutlu bir tablo oluştu karşımızda. O tabloda büyük sanatçımızı selamladık sonra. Merkez Bankası'nın setamı da güzel bir olay sanat yaşamında. Yapısal değişiklik çabalan arasında güzel bir soluk halkjmıza, Fahri Nüsa Zeyd'e yaraşır bir selam, bir saygı duruşu her şeyden önce. öz değeıierimizi güzel sahiplenmeyi kanıtlıyor, yaratıcı gücümüzü değerlendirerek umut ve güç tazeleyen bir örnek oluşturuyor. Bu örneğin bir geleneğe dönüşmesini, daha güzel ürünlere yol açmasını diliyorum ben. O zaman ortalık güneşler bir açıyı yansıtıyor her şeyden önce. Resim dalını onurlandıran bir ustaya ortak bir saygıyı simgeliyor. Ulusal bir bankanın ulusal değerlere bakışını, yaklaşımını. Nerelerden, kimlerden derlenerek galeriye ulaştı o tablolar. öylesine zengin bir seçit başka tür oluşamazdı. Hepsinin ayn öyküsü, serüveni var. Bir gün o öyküler de yazılır belki. Resim dalına yeni boyutlar katılır. Sevgili Fahri Nüsa Zeyd de yüzyıllan sevgiyle kucaklar, "hayat ne güzel" diye seslenir bize. Biz de yanıtlanz. Hayat sanatçılaria güzel. Yaşadığı topluma onur verenler, evrensel boyutlara ulaşanlar, zamanı aşarak yaşayanlarla. Mutlu bir olay. O sanatçılar ülkemizde de var. ^
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear