15 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

CUMHURİYF.TDERGİ GÖKHAN REHA ÖZTUNALI lstanbul'da, her zaman "şöhreti" olan Mahmutpaşa yokuşunu tırmanıyorum. Herhangı bır tekstıl alışverişi söz konusu değil; durum tamamen "dövizsel". Alınan tarif, Kapalıçarşı 'nın Mahmutpaşa tarafındaki kapısını,AltıncılarSokak'ıişaretediyor,kendine özgü bir iletişimi, alt kültürü, kapalılığı, heyecanı ve öfkesi olan Tahtakale "Ayaklı Borsa"sını... Saat henüz 09.30... Mahmutpaşa'daki dükkânlann çoğu açık, ama krizle ya da saatle ılgili bir tenhalık göze çarpıyor. Çarşının güvenlik görevlileri görünüyor. Çantamı ve fotoğraf makinemi kontrol ettirip herkes gibı giriyorum mekâna, yani "Turkish Wall Streef'e. Aslında benzetme, tanıma pek uygun değil; sadece döviz piyasası var burada. Hisselik.senetlik bir durum y k . Ellerinde spor gazeteleri, onlarca adam; kaldırımın kenarına oturmuş futbol konuşuyorlar, "Yok abi, bu takıma transfer lazım", "Fener'e mi? Daha ne yahu? 100 kişi oldu takım", "Ne Fener'i, Diyarbakır'a lazım. Şööle ayağında top rutan, adam gibi pas veren..." "Yatırımcılann" ya da "yardımcılan"nın bütün gün ayakta kalmalannı sağlayan "çaycı" ve "ciğerci" tayfası ise çoktan hazır. Saat on. Altıncılar Sokak'taki nüfus yoğunluğu artıyor. Eğer ilk kez orada bulunuyorsanız ve "anahtar kelimelerle" ilgili bir ön bilginiz yoksa uzun bir süre boş gözlerle, işinize fazlasıyla konsantre, hızlı çahşan, sürekli konuşan, bağıran, eli telefonlu kitleyi ızliyor olacaksıruz. Bu hararetli konuşmalardan herhangi bir şey anlamanız imkânsız. "Tam alınm, çeyrek satanm", "Yirmi sekiz tane tam lazım", "Çeyrek yedi buçuk oldu" vs... Konuyla ilgisi olmadığını düşündüğünüz onlarca kelime profesyonelce kullanılıyor burada... Sormaktanbaşkaçareyok: Tam, çeyrek falan deniyor... Nedir bu? Haa, onlar lakaplar... Tam dolar, çeyrek markoluyor. Ortalık piyasa kızışıyor. Telefonla karşı tarafa "Çeyrek yedi buçuktan satıhyor" diyen birine "Nasıl yani" diye soruyorum. Kestirme bir cevap verip hemen işine dönüyor. öğreniyorum ki; burada milyonlar, on binler, hatta binler basamakları kimseyi ılgilendirmiyor. Küsuratlar üzerine kurulu bir dünya söz konusu. Mesela yedi buçuk, 7 bin 500 lira anlamında kullanılıyor. "Böylesine detaylı bir sistemde öğrenecek çok şeyim var" diye düşünürken biri " Yüz tane çeyrek alınm" dıye bağınyor. Böyle hararetli bir ortamda 100 mark iddialı bır meblağ değil kı! Aynı anda başka biri "Akşam elli tane veririm" diye cevap veriyor. Elli mark mı? Olmaz, bir terslik var. Boşta duran, sokağın çok yüksek tansiyonuna ortak olmayan birini gözüme kestirip "tane"nın anlamını soruyorum. "Şımdı güzel kardeşim, burada bin dolardan, bın marktan aşağı iş olmaz. O 'taneler' de o hesap. Yırmi tane çeyrek 20 bin mark, otuz tane 30 bin dolar. Anlatabildim mi?" ', \ yorPaketlastiğiyletelsiztelefonatutturulmuş hesap makinesi. Telefonla talimatı alan ahcısatıcı yumuşak bir el hareketiyle cıhazı tersyüz ediyor, hesaplıyor ve satışaalışa devam ediyor. Birden yaslanmakta olduğum duvarda "durmadığımı" fark edıyorum. Kitleyle beraber ilerlerken buluyorum kendimi. Durma şansım yok... Heyecanlı ve son derece agresifbir kitle küçücük bir sokağı hıncahınç dolduruyor. Kafaların arasından telefon tutan bir el yükseliyor. İki parmak havada; "Yirmi tane tam lazım!". Cevap, duvara dayalı kola kasalannın üstünde ayakta durarak pıyasayı kuşbakışı takip edenlerden gelıyor: "O fiyata en az elli tane olur!" Telefonun arkasındaki kıskaca tutturulmuş kâğıda tükenmez kalemle "50" yazılıyor. Gidiyorlar... Geliyorlar... Yüzler sürekli değişiyor. "Ne o delikanlı" diye soruyor yaşlı bir adam. Fotoğraf makinesininkalabalıkta tedirgınlık yaratıp yaratmayacağını soruyorum. "Yok evladım yasak falan, çok cepçi oluyorburada. Millet50bin, lOObindolarla geziyor. Yabancı görünce de bu yüzden huylanıyor tabii adamlar" diyor. Bir zil sesi duyuluyor sokakta. Seans sonunun geldiğini düşünüyorum ama hâlâ gürültüde bir azalma yok. Telefon görüşmeleri devam ediyor. Birden kalabalığı yaran çaycı, elinde dolu tepsisiyle söylenerek çıkıyor: "Zili çaldık ya kardeşim, ne duruyorsunuz hâlâ dükkânın önünde!" Mahmutpaşa yokuşunu inerken iktisat dersinde geçen "Fiyat piyasada oluşur" bilgisi beynimde yankılanıyor. İktisat ve türevi bölümlerde okuyan herkesin Altıncılar Sokağı'nı görmesi gerektiğini düşünüyorum. Eminönü'nde dolmuş beklerken karşımdaki döviz bürosunun camında, büyütülmüş Alman Markı'nı ve üzerindeki Clara Schumann portresini görüyorum. Gözüme daha farklı görünüyor. O artık "çeyrek". ^ rehalite@yahoo.com " h Mahmutpaşa yokuşunun sonunda, kendi dili, kendi hareketi olan, küçük ama paranın baş döndürücü bir hızla el değiştirdiği bir çarşı var: Ayaklı borsa... "Tam alınm,", "28 tane çeyrek lazım", "Çeyrek yedi buçuk oldu"... Bunlar ayaklı borsanın lugatından birkaçı, anlamı mark ya da dolar... Çeyrek yedi buçuk oldu. Yabancılar sevilmez... Artık amatör bir piyasa "dinleyicisi" sayılabilirim; çünkü konuşulan şeylerin çoğunu anlıyorum... Diyaloglardan sıyrılıp sokağın görselliğineveriyorumkendimi.Birelinde iki telefon, diğerelindeki üçüncü telefonla kim bilir kime bilgi aktaran biri... Hemen yanında iki kulağına da birer telefon dayamış, birinden alıp diğerine satıyor. Çaycının önünde farklı bir teknoloji dikkatimi çeki
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear