Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
4 HAZÎRAN 2000. SAYI741 calan kilitlermiş. Lakin, kız bir yolunu bulup yine kaçar gidermiş. O çok duygusal olduğundan güzeller güzelinı her sefennde affedermiş. Arabada giderken birden bu hikâyeakltma geldi. Neyse biz akvaryum görmeye Ankara'ya uçtuk. Havaalanında Hades'in uçağını kaçıracağını anladığı zaman hava kulesine telefon ederek uçağı beklettiğini de öğrendik. Neyse! Nihayet bürosuna vardık. Bok renginde takım elbiseli bir bey kapıyı açü. Uzun bir koridordangeçip görüpgörebileceğim son dişi yaratık, seksi bir sekreterin yanında bekletilmeye alındım. Bekleme salonunda benim gibi Hades'i merak eden bir zati muhtereme, Hades' in söy lenceleri anlaülıyordu. Ister istemez kulak misafırioldum. Şöyleki bir gün genç bir işçiiş kazasında elini kaybetmiş ama tüm diretmelere karşı patron tazminatını ödemiyor. Ver elini Hades'e. O önce işçiye meseleyi anlattırmış. Sonra apartoparpatronualıp getirmişler. Herife ilk önce güzellikle "öde" demiş. Ama adamda tık yok. "Binanın yukansına çıkartın" demiş. Yirmi katlı apartmandan uçmak fıkri de amcamı etkilememış. Vahşi hayvanlara meraklı ya, oturtmuşlar adamı iki kaplanın arasına. Bu yol etkili olmuş ve adam tamam ne borcum varsa öderim demiş. Böylece iş kanunu yerine gelmiş. Başka bir sefer, 12 Eylül'de bütün yeraltı babalannı topladıklannda, bizimkini de almışlariçeriye. Hâkimhepsinisorguyaçekmiş. Sonra yeraltı tannsına dönüp: "Hades siz kalın" demiş. "Sizden bir istirhamım olacak. Çok özür dilerim. O ibne Yakup, bizim paray ı kaç zamandır ödemiyor. Bu konuyu halledebilir misiniz, Hades" diye sormuş. Bizimki hemen telefon edip "Ulan hâkim beyin parasını sökül, yoksa yakanm çıranı" demiş. Hades'in kulu ekledi. "Hukugun bittigı yerde Hades devreye girer." Nihayet odaya girmiştim. Bu seferde aç olup, olmadığım soruldu. Baba ihale işlerine telefonla müdahale ediyordu. Yan tarafta büyükçe bir akvaryum duruyordu. Bu akvaryum tamamen kendi yapımıydı. Cam kalınlığı ayarlanamadığından iki üç kere apartmanı su basmışü. Gerçekten güzel bir akvaryumdu. Projeme tamamen değişik bir şey istedi. Kafasındakl işi yaptırmaya alışmıştı. Sonra kontrat, yazılı bir şey yapmayacaktık. Agzından çıkan sözden sonra bir şey yazmaya gerek yokmuş. Bir de akvaryumda piranadan başka balık oünayacaktı. Işimiz bitmişti. Geldiğimde kapıyı açan, takım elbiseli genç beni havaalanına götürmekiçingörevlendirilmişti. Yüzüne dikkatlice baktığımda pek de yakışıklı olduğunu fark ettim. Başladık konuşmaya. Ankara birkaç yılda öy le bir değişmişti ki acaba hafıza kaybına mı uğradım demekten kendimi alamadım. Arkadaşa da "şey" dedim "bir süre yurtdışında kaldım, gerçekten çok değişmiş buralan". O da "ben de içerdeydim" dedi. Aramızda bir sessizlik oldu. "Şey" dedim "gerçi özel bir konu ama sağdan mı soldan mı dolayı içeri girdiniz?" "Hâşâ" dedi "Allah göstermesin sağ olurmu?" Şaşırmıştım. Ne garip memleketti bizimki. Kısa bir süre sonra evin başkasına devredilmesi söz konusu olduğundan bizim proje suya düşecek ve ben kendime başka iş bulduğumdan dolayı bu önemli ihaleyi kaçırdığıma üzülemeyecektim.^ Yazıda anlatılan baba, birkaç yıl önce öldürüldü. En ünlü babalanmızdandı. GÜZEL YÜCEL GİER U zun bir süre sonra Türkiye'ye dönmek, en önemlisi de iş bulmakkolaydeğildi. Küçük bir daire tutup, başladım sağı solu araştırmaya. Birakvaryumcununyanmdageçici bir iş buldum. Ve çalışmaya başladım. O sıralarda yolda rastladığım bir ahbap "Sen balıktan fılan anlarsın. Tarudığım bir işadamı var. Yeni inşa ettirdiği evine büyükçe bir akvaryum yaptırmak istiyor. Ne dersin" diyesordu. Bir süre düşündükten sonra arkadaşımın verdiği numaraya telefon edip, randevu aldım. Adrese ulaştığım zaman ise akvaryuma benzer bir villa ile karşılaştım. Evin mimanlsveçliymiş. Güneşikıtolanlsveç'te ne kadarcam kullarulırsa, mimar da o oranda cam kullanıp, evi akvaryuma çevirmiş. Villa oldukça büyüktü. Zemin katta sauna ve cimnastik salonu, birinci katta yaşama alanları, ikinci katta yatak odalan, en üst katta ise ev sahibinin müzik odası vardı. Bahçeye ise bir olimpik havuz yapılmıştı. Bir süre geçtikten sonra evde atış talimi yapılması içingerekli alanınunutulmuşolduğunu farkedecektim. Bir gün villaya geldiğimde bir koşuşturmadır, gidiyordu. Odalara giren çıkan adamlar Yılmaz Güney'in 70'li yıllarda çektigi filmlerden fırlamış gibiydiler. Mor, kirli san, fıstıki yeşil gibi cafcaflı giysiler giymişlerdi.Elibeli silahlı adamlardı bunlar. Evet! Ev fılm seti olarak kullanılıyordu. Pekşaşırmadım. Bizde, Hollywood'daolduğu gibi fılm setleri olmadjgı için, fılmler evlerde çekilebiliyordu. Böylelüde her şey birbirine daha kolay kanşabiliyordu. Film mi, gerçek mi diye bakakahyordunuz... tç dekorasyona pek aklım ermediğinden, açıkçası dekoratörleri de pek kaale almadığımdan, akvaryumu en iyi nereye yerleştiririm diye kafa patlatıyordum. Bunda da fazla zorlanmadım. Çünkü kamelya tarzı yapılmış salonun içinde yer alan çıkıntı benim duşündüğüm büyüklükteki bir akvaryum için yeterli idi. Duşündüğüm detaylan projeye dökmekte zorlanıyordum. Çünkü villanın sahibi Ankara^jdan dönmüyordu. Yerine vekâlet eden birfcmekli albay işleriyürütüyordu. Bizim albay emeklisine soruyordum. "Ne iş yaparbuadam?" "Kendisi inşaatçıdır. Büyük ihalelere katılır. Ama sadece kendi işlerine bakmaz, dünyevi işlerle de ilgilenir" diyordu. Konuşurken kafasını da iki yana sallayarak söylediklerini teyit etmeye çahşıyordu. Şaşırarak "Nasıl yani" dedim. "Hiç... Haksızlıkolduğu zaman yeraltından çıkar ve hadiseyi halleder dedi. "Bi çeşit Hades gibi bir şey" dedim. "One?"diyesordu."MitolojidekiYeraltı Tannsı" dedim. Çalıştığım süre içinde Yeraltı Tannsı hakkında küçük hikâyeler dinleyerek bilgileniyordum. Bu arada babam, Anadolu'da varolmuş ve varolmakta olan yeraltı tannlan hakkında piyes yazıyordu. Duyduğum söy lenceleri ona anlatıyordum. Yazmayı düşündüğü ormanlarda, Ida dağında, Olympus'da ve Hades'in yanındaolabilecekhayvanlardan; arslan, vahşi at, hatta engerek yılanlannın bu akvaryumun da çevresinde olması gerektiğini söylüyordu. Akvaryum konusunu geliştirerek vahşi hayvanlann birköşesi halme getirmemi teklifetti. Bizbayagı işi ilerletmiştik. Nihayet istediğim gün geldi çattı. Telefonda bir ses, Beşiktaş'ta bir baklavacıda bekleyeceklerini söylüyordu. Neyse baklavacıya geldığimizde yanıma yeni bir yeniyetme verip Hades' in olduğu yere götürdüler. Tahmin ettiğiniz gibi mekân bir kebapçıydı. Beyler zemin katta yemek yiyorlardı. Aynalı bir merdivenden inerken aynada uzun bir masanın etrafında on kişilik bir erkek grubunun sağlı sollu oturmuş yemek yediklerinigördüm. Hades'i.yaveriemekli albaym tasvirlerinden çıkardım. Amerikan topu gibi bir kafanın üzerine iyi yapışmamış san kızıl arası bir peruk oturtulmaya çalışılmıştı. Bilemiyorum ya tannlar tannsı bu tanndan güzelliği esırgemişti. Ama onun yerine fazlasıyla zekâ vermişti. Neyse böy le bir toplulukla yemek yemeden önce yaptığım çahşmalan göstermek istedim. Şık dosyamı açıp gerekli açıklamalardan bulunduktan sonra patronun çalışmalanmı pek beğenmediğini, daha doğrusu yeterli bulmadığı intıbasınakapıldım. Pek haksız da say ılmazdım. Tam nedenini soracaktımki; kıllı boynunu, kocamanaltın bir kolyeyle süsleyen irikıyun ağır bir parfüm kokusunu da yanında getiren bir cankuş, nefes nefese "galiba üçüncü dünya harbi patlak verdi" diyerek içeri girdi. Altın fiyatlan birden çok yükseldiği için telaşa kapılan bu politik zatın tahmını bu kadar doğru olmasa da daha sonra anlaşılacağı gibi Güney Afhka'daki taşlann oynamasındandı. Ben havayı değiştirmek ve akvaryum konusunu tekrar gündeme getırmeye çalışsam da pek başarüı olamadım. Hades ziyafetten aynlırken bana, "Sen Ankara'ya gel de ben sana akvaryumu orada ğöstereyim" dedi. Uçak biletlerini gönderecekti. Bir ara kendriennın niye bu kadar vahşi hayvan sevdiklerini sordum. Akvaryumda sadece pirana, evde kedi yerine kaplan, kertenkele yerine timsah, ne bileyim varsa yoksa vahşi hayvan... Bana şu cevabı verdi: "tnsanlardan ve evcil hayvanlardan çok kazıkyedim, ne varsa vahşi hayvanlarda var. Ne yapacaklan belli değil ama en azından dost gözükmüyorlar" diye ekledi. Ben o zaman fazla bir şey anlamamıştım. Halbuki o, kaygısında yanılrpamış, yalnnianndan hirinin müdahalesi ile ölümlü hale gelmişti. O sırada hakkında anlatılan küçük hıkâye birden gözümde canlanmıştı. Sevdiğibunca vahşi hayvana karşın babanın duygusal yanı da yok değilmiş. Ara sıra âşık olurmuş. Hele bir keresinde iyice abayı yakmış. Sağır sultan bile duymuş Hades'in bu kıza aşkını. Kız güzelmiş, gençmiş ama Hades'in değerini pek bilmezmiş. Böyle olunca Hades onu dışan çıkarmadığı geceler, kızın iyiliği için, eskaza dışanya çıkar diye kapılan, ba DERGIDEN Merhaba, "Umut" operasyonu tamamlandı. Yahnlarını "faili meçhul" cinayetlerde yitirenler acaba ne düşünüyorlar. Sevinç özgüner'in, Cavit Orhan Tütengil 'in ve Doğan öz'ün hzları içlerinden geçeni Cumhuriyet Dergi 'ye anlattılar. Ağır bir trajedinin son sahnelerini andınyordu onlara yaşatılanlar. Unutturmak ve hasta etmekti belfd de çıkış noktası. Bu nedenle başlık olarak da şu üç sözcüğü seçtik... "Operasyonun adı: Unut". Deniz Tütengil, Işıl özgüner ve Bengi öz 'ün söylediklerini okuduktan sonra aklımzın arşivlerinde kaybolacaksınız. Türkiye 'nin arşivleri sevdiklerimizin cesetleriyle dolu. Barut, C4 ve kan kokuyor. En yetkili Bakan "arşivlere bahn " diyor. Lütfen siz de bahn sayın Bakan. Sahte bilgilerle gerçek bilgileryan yana dizili duruyor. Biz bilginin sahtesiyle gerçeğini artık ayırt edebilecek olgunluğa eristik. Çünkü biriyle ötekini bulandırma adeta bir meslek ülkemizde. En acı olan da ne biliyor musunuz? Cinayet listeleri öylesine profesyonelce hazırlamyor ki, geride kalanlar bir türlü hesap soramıyor. Zira hep hesap soracak insanlar yokediliyor. Şu anda bu dergiyi okuyan bir hakiki katil, bir azmettirici belki de tatlı tatlı kaşınıyor. Şu Pinochet de ne bahtsız adammıs. Bizim yanımıza yaklasan mı var... Maksadımız bütün hafta sonunuzu karamsarlığa gömmek değil. Sizi gülümsetecek biryazımız da var. Yeraltı Tannsı Hades ve Piranalar. Yazarı Güzel Gier Yücel. Üstelik soyadı hiçbirimize yabancı değil. Zaten yazısınm içinde de çok sevdiğiniz babasından, Can Yücel'den sözediyor. önümüzdeki hafta yeni bir dergide buluşmak umuduyla... Akvaryumlann en guzellne sahlpolmak Istoyen Mr "baba"... (Adı Mzde saklı) Yeraltı tannsı Hades'* akvaryum yapmak İçin kollan sıvayan Mr genç kadın: Guzal Yücel Giar. Kızı Güzel'e, bu akvaryuma engerek yılanından arslana bütün vahşi hayvanlan llle de doldurması İçin ısrar eden Mr Can Yücel... CUMHURİYET DERGİ İMTİYAZ SAHİBİ: YEDİ MAY1S HABER AJANSIBASIN VE YAYINCILIK AŞ ADI NA BERİN NADİ • SORUMLU MUDÜR: FİKRETİLKİZ • GÖRSEL YÖNETMEN: AYNUR ÇOLAK • BASKI: ÇAĞDAŞ MATBAACILIKLTD.ŞTİ.HİDAREMERKEZİ: TÜRKOCAĞICAD. NO: 3941CAGALOĞLU, 34334 İSTANBUL TEü (0212)5120505 BREKLAM: MEDYA C KAPAK FOTOĞRAFLARI: UĞUR DEMİR , KAPAK KOLAJI: NAZAN TACER