27 Kasım 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

'6EYLÜL1999. SAYI705 )evrimci Öğrenci Birliği (DÖB) adlı bir ;rup vardı. Bu grubun bir kısmı dağa yönelneye karşı çıktı. Mesela çok iyi anımsıyoum Gaziantep Belediye Başkanı Celal Do»an o zaman bu dağa yönelişe karşı çıkanlarlandı. O dönem, Deniz'le bizbu işlere hazıranırken Celal birkaç kcre gelip görüşmüştü. Deniz'eenyakın grubun içindekıDÖB'lücrden birisi de oydu. Bizim onunla fazla sanimiyetimiz yoktu. O Deniz'le tartışıyordu. 3iz aralannda tam olarak ne tartıştıklannı )ilmiyoruz. Ama sanıyorum kabul etmcdi. vletin diye yineDeniz'ingrubundan bir arcadaş vardı o da katılmamıştı. Cihan Alptecin ve Nahit Töre ise katılanlar arasındaydı. Bizim o döncmdc şchirde kalmak, şehir :ylemleri yapmak gibi birniyetimiz yoktu. Sırf para temin edelim diye banka soymaya calkıştık. Ardından birkaç eyletn daha oldu. >ehirdc kovalamaca kcndiliğinden başlanıştı. Yoksa bizim amacımız biraz para tenin edip dağa çıkmaktı. Zaten dağdaydık. \şağı yukarı dört aydır dağdaydık. Dağda >ir scy yapmadığımrz için orada oldugumunı kimse bilmiyordu. Basındaşehirdekı eyemleri fazla abartınca, her şeyin öniine şehir ;ylemleri geçti. Arkadaşlann hepsi dağa gcecekti. Dikkatettiysen Deniz'lerdağagelir<en yakalandılar. Cihan dağa gelirken yakalandı. Hepsi dağa gelirken yakalandılar. DENIZ'LERIN IDAMINDA MAMAK Mamak Askeri Cezaevi... ön hücrelerin havalandırması. Görünen her şey bir gün, beş gün, beş ay öncesinin aynı... Duvarlar, tel öngüler, karşıda tepesi görünen kel bir dağ bozuntusu, tutuklular, askerler, gardiyanlar, subaylar... Korkunç bir farklılık var ama bugün. Görülmeyen bir farklılık bu... Sadece duyulan ve duygulaıia algılanabilen bir farkhhk... Istedikleri kadar dış dünyadan koparmış olsunlar bizı... Yaş ortalaması en çok yirmi ikiyirmı üç olan delıfışek, inançlı gençleriz. Cıvıltımızı kesemedıler bugüne değin... Hele de sabahlan... Yandaki koğuştan ödünç voleybol topu isteyenler, türkü çağıranlar, hızlı bir voltada bağınp çağırarak kuramsal tartışmalar yapanlar, koşanlar, kültürfızik yapanlar... Bizim koğuşun gazeteleri nerede kaldı? diye gardiyanlara bağıranlar; Er Ahmet Çelik, ön koğuş nöbetınde görüşünüze hazırdır komırtanım! diye, çığlık çığlığa tekmil veren askerler... Ama bugün farklı... Korkutucu bir sessızlık egemen tüm cezaevine; kimse konuşmuyor, kimse kuramsal tartışma yapmıyor, kimse şarkıtürkü söytemıyor, koşan, kültürfizik yapan da yok bugün. Kimse 'merhaba', 'günaydın', 'nasılsınız?' biledemlyor... Askeıienn, gardiyanlann, subaylann bile sesi çıkmıyor... Havalandırmada volta atıyorum. Diğer arkadaşlanm da aynı şeyi yapıyor. Bu kez herkes tek tek voltalıyor beton bahçeyi. Hızlı ama alabildiğine ses çıkarmamaya çalışarak atılıyor voltalar. Becerebildiğim kadar dik tutuyorum başımı. Gözlerim yerde de olsa başım dik durmalı... Yerde bir su binkıntısı var. Ona basmamaya çalışarak yürüyorum. Bu ikincı tanık oluşum 'toplu ölüme'... Bu kez ilkındekı gibi milyonlann içinde yapayalnız değilim. Kinle, acıyla, neşeyle, umutla kenetlenmış en azından dışa karşı böyle görünen kavga arkadaşlanmla beraberim. Yıne de atamıyorum yalnızlık duygusunu. Salt ben değil, hepimiz, tüm cezaevi: Mahkumu, tutuklusu, gardiyanı, askeri, subayı, haini, ispiyoncusu, direngeni, cesuru, korkağı herkes yalnız o gün... Birlikteydik, ama yalnızdık. Sessizdi cezaevi... Herkesin kendisiyle hesaplaşmasına olanak verecek ölçüde sessiz ve durağan... Anlaşmalı bir sessızlik bu... Bir avuç subay ve gardiyanı bir yana bırakırsak; askeri, tutuklusu yaş ortalaması yirmi ikiyirmi üç olan bu gençlerin hepsi mi taş yürekli? Niye hiç ağlayan, bağınp çagıran yok? Niye ısyan etmiyor kimse? Biz ki; sokak köpeklerine, dağ başında yanlışlıkla basıp ezdiğimiz Deniz, çiğdeme üzülen, sevgililerimizin hasretine dayanamayıp iki tek attıktan sonra sulu zırtlak olan; ıçenkli bir sinemayı, tiyatroyu seyrederken çekinmeden gözyaşlannı akıtabilen bir kuşağız. Işte en yakınımızdaki, en dost olan üç yoldaşımızı kopanp almışlar bizden, hem de sonsuza değin. Niye böyle taş gibiyiz hepimiz? Ne oldu bize?.. Niye birbirimizin yüzüne bile bakmıyoruz? Oysa, çığlık çığlığa tüm bönligim... Bilıyorum tüm dostlanm da öyle. Savaşıyorduk hâlâ... Haklı bir savaşı sürdürmenin doğal bir yöntemini, sessiz bir anlaşmayla sağlamıştık aramızda. Alınmış bir karan, belirienmış bir taktiği yoktu bu savaşın... Karşı tarafın temsılcilen kapılardan, pencerelerden bakıp; geldikleri gibi yine sessızce kayboluyoriardı. Bu koşullarda ancak böyle savaşabilirdik. Susarak, dışlerimizi sıkarak, başımızı alabildiğine dik Yusuf, Hüseyin Mamak Cezaevi avlusunda. tutarak, gözyaşlanmızı içimize akıtarak, olabildiğince sert adımlar atarak... öyle de yaptık. Elbet yanıyordu yüreğimiz, elbet tüm bedenimiz dağlanmıştı, elbet acıyla doluydu tüm benliğimiz. Ama bırakalım karşıdakileri, birbinmize bile açık edemezdık bu duygulanmızı. Erierin, gardiyanlann çoğu da üzülüyordu. Bu yüzlerinden, oturup kalkışlanndan belliydi. Ama şu bol 'yıkjız'lı, 'ay'lı takım. Bu karan verenler, planlannı yapanlar, pusu kuranlar, erketelık yapanlar... Onlar ne düşünüyordu o gün? Hangi duygularia doluydular? Aradan yirmi beş sene geçti hâlâ merak ederim. Uyudum mu dün geoe? Duyduklanm düş müydü? Zincir sesleri, açılıp kapanan kapılar, postal gıcırttlan... "Sağlıcakla kalın, kendinlze iyi bakjn!.." diye, gür sesle bağırdı mı birisi? (Kltaptan...) Hüseyln geleceğl yaşıyordu Atilla Keskın'inanılanndaTHKOhareketi içinde Huseyin lnan'ın adı çoköne çıkıyor. rHKO'nunörgütlenipşekillenmesinde.bu|ünadı o kadarbilinmeyen Hüseyin Inan, tayin edici bir rol oynamıştı. Atilla, Huseyin'i jöyle anlatıyor: "Biz THKO grubunda, ilk otılanlar, ilk bulunanlar anı yaşıyorduk. Hemdevrimcilikyapıyor,hemderslerimizle uğraşıyorduk. Son bir seneyi kastediyorum. Hüseyin (Inan) o dönem anı yaşamıyordu artık. Hüseyin gcleceği yaşıyordu. Dolabında kitaplar doluydu. O kitaplan akur, eylemlerin en önündc yer alır, örgütlenmcsinde aktif olarak rol oynar, ama hiç mi hiç öne çıkmazdı. öne çıkmay ı sevmezdi. Ama Fikir Kulübü içinde de, bizim üzerimizde de, El Fetih 'e giden gurup üzerindc de son derece etkin bir rol oynamıştı. Çok düşünöp, tartan bir arkadaştı. Kitapta Hüseyin' i yazmakta çok zorlandım. Çok sevdiğim bir arkadaşımdı. THKO'dan sonra 1970 ve 80'li yıllarda birçokmarjinalgruportayaçıktı. Bencebu hareketlerin birçbğu küçük gruplann planladığı, programladığı, kendilennc göre ıdeolojik ayrılıklarbulduğu bizde aynı şeyi daha sonra yaptıkbirgclişimyaşandı.THKOdönemine şimdi dönüp baktığımda şunu tcspit ediyorum: Türkiye'de o dönemde nispi dc olsa demokratik bir durum vardı. Bugüne göre kcsinlikle çok daha özgür bir ortam vardı. öğrencilerin, işçilerin yürüdüğü, öğrenci konseylcrinde bir şeylerin söylenebildiğı, yanisolculuğun,yurtseverliğinmuteberolduğu, dindar anababalanmı/.ın bile oğlunı haklısın, ama okulunu bitirsen dedıği dönemi yaşadık. YaniTİP'tcnbaşlayarak doğal birgelişim oldu. Bence son derece doğal bir gelisimdi. Giderck büyüyen eylemler, giderek büyüyen yürüyüşler geldi bir yerdc tıkandı. Ondan sonra THKO oldu. Bu nedcnlc bcn şunu diyemem: Kcşkc onu yapmasaydık da başkasınıyapsaydık.Bcnceçaresizliğinkaçınılmaz birsonucuydu. Örneğin işe bir başka açıdan bakarsak, Avrupa'daodöncmdcenctkili vesert eylemleriyapan, 'Anarşıst', 'KızıT isimleriyleanılan o dönemın ltdcrleri bugün siyasetin en üst noktasındalar. Yeşil Partinin etkili ısmi Cohn Bcndit, Alman Dışişlen Bakanı Joschka l'ischer bilc 68'de yaka bağır açık ey •" Deniz Gezmiş Nurhak Dağları'nagiderken Yusuf Aslan 'la birlikteyakalandı. Idama da birliktegiltiler.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear