27 Kasım 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

7ŞUBAT 1999. SAYI 672 19 dcki ortak söz, "lnşallah okumayı öğreniriz". Geçmişe bazen öfkc duyup, kendilerini okutmayanlara kızarlarken kimi zaman da birbirleriyle şakalaşıyorlar: "Okumayı öğrenince babalarımıza mektup yazarız." Ezildiklerini söylüyorlardı hep bir ağızdan, pazaragittiklerinde fiyatetiketlerini okuyamayıp,biryeregideceklerindehangiotobüsle gideceklerini bilemcmişler, biri bir adres sorduğunda cevap verememişler. lşe girmek için verilen başvuru formlarını dolduramamişlar: "Okuma yazma bilmediğindegörüyorsun ama körsün, duyuyorsun ama sığırsın." Kimisinikocasıküçümsemiş.okumakistediklerini söylediklerinde: "Baban okutsaydı bana ne" sözünü duyanlar hiç de az değil.Kimisi varki yıllann kinini söküpatamamış içinden. Amasyalı elli bir yaşındaki TürkanKarakütük,"EvdeçocuklarımınisimIerini yazmaya çalışıyordum, kocama gidip, doğruyazıpyazamadığımı sordum. Koeam da bana "Eşek hoşaftan ne anlar" dedi. Bunu hiçbir zaman unutmadım." Bunları söylerkcn yüzünde acı bir tebessümvar. Dünyasıyıkılmış ama bunu mutlaka öğreneceğim diyerek kendinc söz vermiş. "Eşek okuyacak ve o söyleyen eşeklcre de mektup yazacak"diye ekl iyor. Çocuğu için gelenlerde var buraya.Trabzonlu Irfan Ustaoğlu niye kursa geldiğini şöyleanlatıyorbize:"Oğlumlskenderun'da asker. Mektubun modası geçti ama ben yine de, oğluma mektup yazmak için okuma yazma öğreneceğim." Kendileri okuma yazma bilmiyorlarama hemen hemen herkesin çocuğu okumıış. Ögretmen, doktor, avukat, bankacı, turizmci annebabası her biri. Okumanın eksikliğini çok iyibildiklerindenbueksikliğiyaşatmamışlarçocuklarına. Okuma yazma öğrenememeyi gericiIiğe bağlayanlarda var. Erzineanlı kırk dört yaşındaki AyşeHanım'ın okulu çok yakınmış evine.önlükdegiymişbirsüre. Amaköylcrinde, çoeukları okula değil Kur'an Kursu'na gönderiyorlarmış. Kızgınlığı sesine yansıyor: "Jandarmagelirdi ozamanlaroralara.jandarmageldiğindebizi hemen okula götürüyorlardı. Onlar gittiklerinde babam hemen beni okuldan alır, eve götürürdü. O kadar çok istiyordumki okula gitmeyioönlüğümün hevesini hiçbir zaman alamadım. Gericilikten dolayı okula gidemedim ve cahil kadım. Çocuklarım bile benim okuma yazma bilmediğimibilmiyorlar. Burayageldiğimibiliyorlar. Onlara ilkokuldiplomam olmadığmı onıı almak için burayageldiğimi söyledim. Okumayı öğrenmek için geldiğimibilmiyorlar."^ madığıın, ablamın o sözlerini duydum: "Evdeki işleri kirn yapacak." "Anlayacağınızkimse beni okutmak için yanına almamış. Ama bir konuda teşekkür etmem lazım onlara, beni iyi bir ev kadını yaptılar." Ferhunde Teyzc on dokuz yaşında nişanlanmış."NişanhmlaberaberPTT'yegitmiştik. Bayramdı vekaynanamakartatacaktik." Susuyor bir an Ferhunde Teyzc, ne düşündüğiinü anlamak çok güç. (jülümsüyor."Nişanlımkartınüstünebirşeyleryazdı.Benanlayamıyorumtabiiki,oanbetıiyerindibine girecek kadar utandıran o sözii duydum: "Scndebirşeyleryazmakistermisin?" "Dcn daha sonra ya/arım" demii}. "Sonralan söyledinı rıişanlıma okuma yaznıa bilmediğiıni. Hic tepki vermcdi." Çocukları, torunları büy ütcyim derken zaman da sıı gibi akıpgcçmiş.llep kendiçabasıyla okumayısökmeyeçalışmış.Okumayazmakursundan haberdar olmasi biraz da rastlantı. "Komşumuzunkızıdikişögrenmekistiyordu. Onudikişkursunagörürdüğümdeöğrendimokumayazmakursuverildiğini." Hemcn karar vermiş okula başlamaya. "Insanlarınnedüşündüğüumrumdabiledeğil, garipseyeııler oldu tabii bu yaştan sonra ne gereği varmış okumanın diye. Kocamın olumsuzbirtavn olmadı. Bazendersçalışmamabileyardımcıoluyor. Destekliyor" Ferhunde Teyzc artıkokullu, içiiçinesığmıyor. llkgünlerdeyazmadazorlukçekmiş. Paylaşmayı çok seviyor,okuma yazma bilmcyentanıdıklarınıkursagctiriyor. PAZARIN PENCERESINDEN Devesi hacı oturuyor, bize de aldırmıyordu. Yavrumuzu bekleyerek yemek hazırlıyorduk. Bu zavallıyı metruk bir halde bırkmamaya karar rap, devesine bayılır: Bu yüzyılın vermiştik. Nazarımızda bu bir clnayete pek başında çölü, Feri N'Gaşl adlı '•• devesiyle aşmış olan Angus Buchan'ın benziyor. Yavruyu bir çuval içipe yerleştirerek develerden birine yükledik." "Sahara" (D.Appleton, N.York, 1926) adlı Evliya Çelebi, Seyahatnamesi'nde "Mekke kitabını okumak bunu kavramanın bir huccacı'nın Medine'ye develerle nasıl yoludur. gittiklerini" anlatır.. Yolda olup bitenler yine "Alam ElYum" dergısinin yazarlarından bedevilerin acımasızlığına karşı ecdadımızın Suudi Arabistanlı Intisar AlAgil'e göre insanlığını yansıtır: "Bir devemiz kalup, develer bugün bıle Arap geleneğinin yükünü gayri develere tahmil edip hacılarla merkezinde yer alır. Ancak biz, "deve"leri ileri huddamlarımız gidince hakır (yani Araplardan öğrenmedik; Anayurdumuz olan Evliyanın kendisi) 'Bu deve kalkar' diye Orta Asya'da bunların soğuğa dayanıklı ve düşünür.. Derken sabah yıldızı henüz bol tüylü, Iki hörgüçlü olanlarını Müslüman görüldüğünde bir beddavi gömlekli ve eli olmadan çok önce biliyorduk. Atalarımız ve sopalı Arap fetası belirip.. deveye bir iki sopa onların akrabaları Gobi Çölü'nü, vurdu; faklr deve can acısından kıyama gelip Taklamakan'ı bu tüyü makbul, etl leziz ve bir hayli gitti. lnşallah Bedr Huneyne yetiştirir taşıt aracı olarak eşsiz yaratıklara binip endişesindeyiz ama huccac uzadığından aşarlardı. haberimiz yok.Hemandem deve düşdü... Haluk Tarcan, "Bilinmeyen ÖnTürk Arap gelip sopasıyla şütüre birkaç darb etti. Uygarlığı" konusunda yazmış olduğu önemli ..Asla buna vucud vermeyip yine devenin eserinde, Orta Asya'da Ulukem Nehri'nin yanına vardık»" Bundan sonra Evliya bu vadisinde bulunmuş olan ve Isa'dan 7 bin yıl yürüyemeyen deve ile böyle ilgılenirken çöl önce kazıldıklarına inanılan kaya yazıtlarında Araplarının saldırısına uğrar, güç kurtulur. deve resimlerinin yanında öntürkçe Görülüyor ki develere karşı ılgimiz ve kellmelerin yer aldığını söyler: Burada Ü, yani şefkatimiz oldukça eskilere dayanır; bu "yük", E, yanı "hayyan" anlamını taşıyan birer durumda tabıi ki atasözlerimiz ve sembol bulunur: "ÜE" zamanla "üve", o da deyimlerimiz arasında da "develi"ler vardır: "deve"olmuş.. Örneğin M. Zeki Pakalın, "Osmanlı Tarih Asya'dan bu yana göç eden Türkler, harpte Deyimleri ve Sözlüğü"nde, "Hacı olupta hal ve sulhta tek hörgüçlü Arap develerini de ve şanına yakışmayacak hareketlerde Gobi Çölü'ndekı iki hörgüçlüler gibi iyi bulunanları" tanımlamak için "Devesi hacı" kullanmışlardır. Türk sanatçıları, devenin dendiğini söyler; yani Hacca gitmiştir ama derisinden tef ve bender yapıp çalmış, kendisi hacı olamamıştır. Karagöz oyununun tüm tiplerini de bundan Bu deyim bugün kullanılmıyor; tabii kesip mum ışığında oynatmışlardır. hacılarımızın tümünün bugün yakışıksız Avcı Mehmed zamanında 16721673 yıllan arasında Fransa Büyükelçilığı katibi olarak Istanbul'da yaşamış olan Antoine Galland'ın tutmuş olduğu günlükler, dilimize çevrilip Türk Tarih Kurumu'nca yayınlanmıştı. Bu kıtaptan, Osmanlı ecdadımızın, kanser ılaçlarının saçtüy dökücü etkilerıne benzer bir etki gösteren bir sıvı kullanıp develerin tüylerini giderdiklerini, onlara bir tür kimyasal ağda yaptıklarını öğreniyoruz: "31 Mayıs 1672'de Bosna köy yoluyla karargâha birçok deve götürüldü. Bunlar ümeraya eşyalarının taşınması için dağıtılacaklardı. Develerin derileri tüysüz olup bu keyfiyet, kendilerine her yıl içirtilen bir sıvı sayesınde sağlanır." davranmadıklarından değil. ..Artık oralara Osmanlı Devleti'nin gizli örgütü "Teşkilatı otobüs ya da uçakla gidildiğinden ve Mahsusa"nın kurucularından olan ve "otobüsü ya da uçağı hacı" sonradan "Batı Trakya Türk Devleti"nin denemeyeceğlnden biz bu tabiri unutmuş cumhurbaşkanlığını üstlenmiş olan Süleyman olabiliriz... Belki de özellikle politikada yatırım Askeri, hatıratında Bingazi ve çevresinde için yüz kez hacca gidenlerin ve bu konuda katıldığı askeri harekatta gördüklerini de samimlyetsiz davrananların sayısı o kadar anlatır: çoğaldı ki artık böyle bir tanımlama anlamını yitirdi. "7 Şubat 1327. Gece mütemadiyen kırağı düştü.örtülerim düşüyor, bütün kemiklerım Seçimlere doğru giderken siyasetin ısındığı burudet ve rutubetin tesiri nahoşu altında bu devrede bakın adı şaibeye çıkmış biri ağrıyordu. Bu olacak değill Seherle kalktım. sağa sola "Bu ülkeye demokrasiyi yeniden Çay içerken harekete hazırlanıyorduk.. 'Bir getireceğini" yazdınyor, partisinin deve doğuyor!' dediler. Hakikaten Veysel toplantılarında "Demokraslye sahip çıkın!" Efendı'nın devesi yatmış, yavrusunun başını diyor. Ne demek bu? Kim almış götürmüş bile çıkarmıştı. Araplar bu hadiseye katiyyen demokrasiyi de o seçimlerde kazanınca geri ehemmıyet vermiyorlar, zavallı deveyi getirecek? Tabii açıkça söylenmıyor ama; alahaliki terkediyoıiardı. Israrianmızı görerek kastettiği silahlı kuvvetler.. Demek istiyor ki Hüseyin gömleğini yırttı, yavrucağızın cılız MGK'nin asker üyelerinin "Anayasa ve bacağından tutarak çekti, bir deri parçası yasaların uygulanmasırMÜstemeleri" gibi cismi biruh, kumlar üzerine düştü. Ben demokrasiyi bozmuş, kendisi de seçimlerden bu vakitsiz düşmüş olan yavrucuğu bizzat sonra münasip ortaklarla ışbiriiği yapıp çevlrdim ve teneffüse başladı. Tedricen iktidara gelince bunu yeniden düzeltecek.. ayağı, başı oynuyordu. Hepimiz Yani? Raftan indirilip uygulanan Anayasayı münacaatkar bir nazarı gayretle bu zavallıyı ve yasaları yeniden raflara kaldırtacak ya da yaşatmaya çalışıyorduk. Cumhuriyetin Temel llkelerini dışlayan yenı Hüseyin garip bir ısrarı istical ile bızi bir Anayasa yazdıracak; tabii soldan sağa develere bınrnek ve bu yavruyu çölde terk doğru! Olacak iş değil;' yapabileceğini de etmek için zorluyordu. Mümkün değil! sanmıyorum! Yavruyu terk edemeyeceğimizi kati olarak Biliyorsunuz bu duruma uygun başka develi söyledim. Biraz gevşedi, 'Anasının sütü sözlerimız vardır: Mesela, "Ya bu deveyi yoktur' dedi. Bunun üzerine süt aramaya güdersin.." derler adama... Aksi takdirde? başladık, yavrucağın başına bir yular taktı, Uzülecek bir şey yok: Süleyman Askeri'nin 'yüklenlp götürelim' dedi. Fakat anası henüz ve Evliya Çelebi'nin hatıratında okuduğunuz sonunu bile düşürmemişti. Buna razı gibi askeriyle siviliyle bu millet böyle olmadık... bir zaman oturmak beklemek için yanlışları "her ahval ve şeraitte" doğru yemek pişirmeye karar verdik. Hüseyin kızdı, kuralları kararlılık ve şefkat ile uygulayarakgitti... Şimdi uzaktaki bir kırbanın yanında düzeltmesini bilirl ^ SELÇUK EREZ Yaşlı insanlar çoğunlukta... Yaşlıinsanlarınçoğunlukta olduğu sınıfta, esmergencecikbiriilişiyorgözümüze. Çizgiler yoktu yüzünde ama acı çeker bir hali vardı gözlerinde. Hamiyet Ağrilı ve yirmi yaşında, odaayniderttenmuzdarip. "Okula başladım, birinci sınıfa gittim. Kamemialdıktan sonra bcni bir dahaokula »öndermediler. Işlerkalıyormuş, ben okula jidince işleri kim yapacakmış. 'llem okur'updaöğretmenmiolacaksın'dediler. Ertek kardeşlcrimi okuttular." Hamiyet Çekmez on dört yaşında Istan)ul'a gelmiş, konfeksiyon atölyelerinde çaıştıktan sonra on dokuz yaşında evlenmiş, u an bir çocuğu var: "Kocam, kaynanam, .ayınpcderim... Evdeki herkes okuma yaznabiliyor. Onlargazeteokuyorlar.benoku'amıyordum. Çokzorumagidiyordu. Oku'upyazabilmek insanagüven veriyor." "Içimiz çürümüş", "Bizden geçti artık", Çok uzaktan gel iyorum zorlanıyorum" deelerde çok büyük bir istek ve sevinç duyuorlardı yaptıkları işten. Birçoğu iple çekior okula gideceğigünleri. Hepsinindilin laltepe Halk Eğltim Merkeu 'ndeki kursa katüanların büyük çoğunluğu kadın.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear