15 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

12 PAZARIN PENCERESINDEN CUMHURİYETDERGt Bugünlere nasıl geldik? SELÇUK EREZ B ugünlere nasıl geldik? En yüksek yönetim kademelerinde yer alanları, bugün partilerlmizi yönetenlerı suçlu bulmaktasınız; Haklısınız. Bunlar bir dereceye kadar sorumludurlar. Ancak, köy enstitülerinin kapandığı günlere geri gider, bu kapatma kararını alanları ve bu kapatma kararına katkıda bulunanları irdelerseniz asıl suçluları o zaman saptamış olursunuz. Talip Apaydın'ın Köy Enstitüsü Yıllari (Çağdaş Yayınları, 3. baskı, 1960) adli eserinden yapacağımız aktarmalarla bu gerçeği vurgulamaya çalışacağız. * Köy öğretmen okullanna kabul edilmek için başvurmuştur, cevap beklemektedir: iki ay geçti, bir haber çıkmıyordu. Düşünüp ağlıyordum. Bir de dişim ağrıyordu o günlerde. Tarlada hıçbir çağrı yoktu. Dinsin diye tuz koyardım. Anam, tuzu bitirdi der, bağırır çağırırdı. Çok kere kızmasın diye dişımın ağrıdığını söyleyemezdim. Hele geceleri sancı başladı mı usulca kalkar tuz torbasını arardım, bulamazdım. Anam saklardı. * Nihayet sonradan köy enstitülerine dönüştürülecek köy öğretmen okullarından birine kabul edılır. Her dersi ciddıye alır çalışırdık. Yalnız tarım ve ış derslerine bir iki soğuk ay dışında işliklerde ve arazı üstünde yaptık, baharda sebze bahçesını işledik. Bir yanda meyvelik, arılık, kümes gıbı tesısleri kurmaya Talip Apaydın başladık * Müdürlerı cumartesi günleri bayrak töreninden sonra öğrencilere seslenır, yaptığı konuşmalarla onları aydınlatmaya çalışırdı. Canlı konuşacaksın arkadaş! Haklıysan hatta bağıracaksın. Boyun eğen insan, yalvaran miskın ınsan bu çağın adamı değildir. Kimseden korkmak çekinmek yok. Bız yüzyıllardır kula kul olmuş bir milletiz. Bundan kurtulacağız, bu kabuğu kıracağız artık. Kimle olursa olsun tam bir tartışma özgürlüğü ıçindeydik Öğretmenlerimizi, müdurü eleştirirdik Birbirımizı dinlemeyi, düşünceye saygı göstermeyi, topluluk önünde konuşmayı, kendimizi savunmayı öğreniyorduk.... öğretmenlerimiz haksız ve yakışıksız eleştirileri gülerek karşılarlar, "şöyle demek istiyorsun galıba" diye düzeltırler ve gerekli karşılığı verirlerdi. Mahmut Makal, "Bozkırdaki Kıvılcım" (Başak Yayınları, 1992) adlı yapıtında Sağlık Bakanı Behçet Uz'un ziyaret ettiği Aksu Köy Enstitüsü'nde "Siz ne biçim öğrencısınız? Kiminizin paçası, kimınizın yeni sallanıyorl" dediğinde öğrencinin birinin, "Toplantınıza yetişebilmek için koştum, paçamın lastiği koptu, sözünü ettiğiniz öğrenciniz benim herkesi suçlamayın!" dediğini anlatır. Işte, bir bakanın karşısında bile haklı olduğunda ezilip büzülmeyen insan yetiştirirlerdi köy enstitülerı. * Yaz aylarında öğrencileri alır Türkiye'nin bilmedikleri yerlerini gezdirirlerdi. Bursa'da iki gün kaldık. Kız öğretmen okulunu, teknik tarım okulunu gördük. Camileri, müzeleri gezdik sonra Mudanya üzerinden Istanbul'a gittik.... Sirkeci'de bir otelde kaldık. Ertesi gün geç vakıtlere kadar gezdirdiler. Camilere, kiliselere, matbaalara lyice yorulduk. Aralarında kız öğrencıler de vardı: O yıl kızların bulunduğu sınıflarda kızlar da Hamidiye'ye getirilirdi. Yatakhane, yüznumara hariç her yerde onlarla beraberdik Alıştık. öbür arkadaşlarımız gibi gelmeye başladılar Onların yanında daha dikkatli daha uslu ıdık. Kötü konuşamıyorduk, kaba davranamıyorduk... O köylü Fatma'lar, Ayşe'ler okuyup adam olma çabası ıçındeydiler. Binyıldır ezılmış, hakları çiğnenmiş Anadolu kadınının onurunu kurtarmakçabasındaydılar.... Içten inancım şudur ki Anadolu kadınlığı köy enstitülü kızlarla ilk olarak değerlerini ve yeteneklerını ortaya çıkarma, tutsaklığını yırtma olanağını kazanmıştır. * Bir süre sonra Hasanoğlan Köy Enstitüsü'ne gider: Hasanoğlan köyü, Ankara'nın burnu dibınde olduğu halde o zamanlar çok geri haldeydi. Enstıtü köyün kalkınmasında büyük rol oynayacaktı.... Bizim güzel sanatlar kolu haftada bir gün cumartesi günleri Ankara'ya gıderdik. öğleye kadar konservatuvarda ders görürdük. Dersimiz 11,00'de biterdi, öğleden sonra Cumhurbaşkanlığı Filarmoni Orkestrası'nın saat 15.30'dakı konserinde bulunmak üzere serbest bırakılırdık. * Nihayet köy enstıtülerini kapatma konusunda eğilımler başgösterdi: Memlekette çok partili hayatın başlaması dolayısıyla Halk Partisi'nın devrımierden, ana ılkelerden ödünler vermesı hele üst kademelerde değişiklikler yapılması önce bizim tarafı sonra tüm köy enstitülerını dipten sarstı. Kötü haberler birbırinı kovalamaya başladı. Bunların bir bölümünü biz sonradan, hayata atıldıktan sonra yaşadık. Çok sıkıntılı günler geçirdik. Çok üzüldük, ama asıl kötülük büyük köy yığınlarına neden oldu Apaydın, köy enstitülerinin kapatılmalarının yol açtığı olumsuzlukları şöyle sıralar: Kesip kurutmasalardı, o bahçe daha genişletilseydi bütün yurdu, bütün köylüyü ıçine alsaydı bu yurt şimdiye kadar belki baştanbaşa bir okumuş insanlar bahçesi olacaktı.... Yirmı köy enstitüsü kırkbin koyün çekırdeğiydı oraya doğru gidiyorduk.... Işlenmemiş kafa, yontulmamış gönül kalmayacaktı Atatürk'ün özlediği "Çağdaş uygarlığın üstüne çıkmış Türkiye" kurulacaktı. George Duhamel'in "Dünyanın hıçbir yerınde böylesine yararlı ve anlamlı eğıtim kurumları görmedim." diyerek tanımladığı köy enstitülerını kapatıp köyleri, kentlerı imamhatıp okulları ıle doldurunca köy enstitüleri mezunlarının hıçbir nıteliğine sahıp olmayan, depdeğışık, kavramlarla yetıştırılmış öğrenciler, köy enstitüsü bıtırenlerı azınlıkta bırakınca biz yavaş yavaş bugünlere geldik. Hiçbir eğıtim görmemış ya da imamhatıp eğitimi almış ve imamhatip eğitimi almışların etkisinde kalmış insanlar, kentlere göç edince, bunların oyu ıle köktendinci partiler ağır basınca biz bugünlere geldik. Bugünlere nasıl geldiğimizi, kimlerın sorumlu olduğunu düşünürken lütfen köy enstitülerinı ve bu yuvaları kapatanları unutmayalım!^ "Ilatnsuıı Denen Bilmeve"filmi Ingilizyazar t'erguson'un kitabından uyarlanmış. Hamsun denen Hamsun 'u Mux von Sydow oynuyor filmde. GÖNÜL DÖNMEZCOLİN ./ , 920'lcrde bir gün ünlü yazar Knut ", Hamsun'asinemaüzerinencdüşündü4i: v ğünü sormuşlardı, "Sincmadan anlamam," demişti Nobel Ödüllü usta, "Hem şimdi soğuk algınlığım var, yatıyorum." Tüm nıodern buluşlardan nefret eden bir sanatçı olarak Hamsun'unsinemadanhoşlanmamasıçokolağandı."lnsanlarsinemaya gıtmek ycrine yapacak daha iyi bir şey bulsunlar,"dediğisöylenir. Ötc yandan film sanatını öven sözleri de vardır. Bu ikilemi tiyatruyabakışaçısındadagörebiliyoruz. Bir yandan piyeslcr yazar öbür yandan tiyatrodan nefret edcrdi, yiııe de bir oyuncu ilc evlıydi. Düşünceleri ne olursa olsun, yerliyabancı film cndüstrisi peşini bırakmadı Haınsun'un. Romanları üzerine ilk film, "Yeşeren Toprak" 1921 'de gerçekleşti ve gerisi çorap söküğü gibi gitti. EndüstriyibağnazHamsun'açekenneydi'.' Yazarın en güclü yönü biçemci bir dil kullanması, yazdıklarını görselc dönüştürmesiydi.HcnningCarlsen*ın"Açlık"(1966) filmi dışında tüm diğer film lerde bu eksiklik görüldü. Çoğu yönetmen öyküyü filmlerine konu aldı ama daha ötesine varamadı. Toplumun dışında yaşayan romantik kahramanların hicivli portrelcri film konusu olarak onlarailginvgöründü. Norveçli edebiyat araştırmaeısı ve eleştirmenOystein Rottem'egöre Hamsun'unromanlannda gizli saklı odalar, bölmeler vardır. Karaktcrleri ve olaylan bir gizemörtüsü kaplar. Ondan filmler... Daha sinemanın başlangıcında bile iki Rus vebirÇek filmi yapıldığıbiliniyor. tlk Norveç yapımı "Yeşeren Toprak" yıllardır kayıptı. Ancak 1971 yılındaNewYork'tabir kopyası bulundu. Ardından, "Pan" 1922 yılındaperdeyegeldi. Almanlartarafından 1937'devclsveçtarafından 1962'de"KısadırYaz"başlığıylafil
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear