27 Kasım 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

14 oturmuştu. Canım müthiş ağlamak istiyordu. Ayrıca bir utanç var içimde; öldürmenin değil, yaşıyorolmanın utancı. Kaldırıma oturdum, tüfeğimi yanıbaşıma koydum. Yorgunluktan gözlerim kapanıverdi. "Çok değil, bundan üç yıl önce ben bu kente gclmiş ve burada kaldığım dört yıl boyunca bu caddede bclki yüz kcz, bir aşağı bir yukan gidip gelmiştim. Yaşamımda o cadde gibi ışıklı, ama ışıkla yeni bir dil cdinmiş başka bir cadde görmemiştim. Herşcy.heryer pınlpırıldı. Her şey düşlerime girccek kadar güzel vc zengindi. Bu caddede yemekler yemiş, kocaman bira bardaklanylabuzlubiralariçmiştim. Ülkeme döneceğim son gecc, bir mey hanede, esmer güzel ı bir kızla tanişmıştım. Dillerimizi bilmiyorduk. Ama el ele tutuştuğumuz, göz göze geldiğimiz zaman, öpüstüğümüzde, yürckçarpıntılanmızı duymayabaşladığımızda, aynı dili konuşmanın pek de gcrekli olmadığını anlamıştık. Ne duyarlı bir yakınlaşmaydı o. Ne anlatılmaz bir scvda yeliydi. Meyhanelcri dolaşıp, değişik içkiler içmiştik. Danslarctmiştik. O zaman bu caddenin içindcn müzik akıyordu. Coşku akıyordu. Güzellik, umut, stcaklık, banşakıyordu. Neredenbilebilirdim üç yıl sonra bu kente, bu caddcyc elimde tüfeğimle geleceğimi? Belki o gece dansettiğim ve ülkeme döndükten sonra da bir türlü unutamadığım o, esmer güzeli kı/.ı öldürmeye kalkışacağımı? Ağlıyordum. Ama yalnızca o esmer kız için değil. Belki o müzik için, belki o sıcaklık için, belki o el ele tutuşmalar için, belki de banşın o kadife yumuşaklığı için." Bir sigara çıkanp yaktım. Yanımabizimbölüktcnbirarka CUMHURİYET DERGİ Dinçer Sezgin'den bir öykü... OZUR DIUYORUM K muştu. Bu savaşa katılmasaydım, ondört saat ölüm kalım tedirginliğini yaşamasaydım, yanıbaşımda arkadaşlanmın öldüğünü görmeseydim, hiç dcğilse beşbin mermi harcadığımı bilmeseydim, o an; kendimi, korkunç bir düşten uyanıp, gerçeğin ortasına düşmüş bir gezgin olarak görebilirdim. Kcnt anlatılmaz bir sessizlik ve suskunluk içindeydi. Yalnizcayenilenler, teslimolanlar suskundeğildi. Hepimiz suskunduk. Oysabizyenentarafdık. Bizim neşelenmemiz, bağınp çağırmamız, dans edip oynamamız gerekirdi. Ondört saat karşımıza bir dev cesaretiyle dikilen, koca tümeni böylesine uğraştıran bu kentin insanları, askerleriydi; silahlan, toplan, tank ları tüfek leriydi. Sonunda yenilmişler ve kenti bizim ellerimize teslim etmişlerdi. Onların suskunluğu belki doğaldı. Ama bizler niye suskunduk? Neden birbirimizle fısıldaşarak konuşuyorduk? Savaşın utancının ycni mi ayrımına varmıştık acaba? Öldürdüğümüz insanlan görünce... Öldürdüğümüz insanlann düşman bilc olsalar, insan olduklannı; sokaklara, caddelere serilmiş cesetlerini görünce mi anlamıştık? Anlamış vc suskunluğumuzla bu utancı mi dile gctiriyorduk? Kim olduğunu bilmediğimiz, 'öldür' denildiği için bilinçsizce öldürdüğümüz insanlann cesetleri karşısında bir piyon olduğumuzu o an sezinlediğimiz için mi suskunduk? Önümde uzayıp giden, sonu denize ulaşan dümdüz bir cadde vardı. Deniz, her zamankidenizdi.Bombalardan, tanklardan, uçaklardan, ölenlerden, yaralananlardan, ayrılanlardan, gözyaşından, elemden, acıdan, yürek korkusundan habcrsiz, her zamanki mavisinin güzelliğiyle orada durup duruyordu. Bakıldığı zaman maviliği ve dinginliği insanı çağınyor ve yalnızca onun yanında erince ulaşilabilecekmiş izlenimleri verient artık bizimdi. Silahlar susmuş, jetlerin insanı deli eden görültülcri bitmiş, tank sesleri duyulmaz olyordu. Caddenin iki yanındaki dükkânların, mağazaların, marketlerin, fireeshoplann, bankaların, lokantaların, güzellik salonlarının, ciçekçilerin (evet ciçekçilerin), kitapçılann (evct kitapçılann), büfelerin, dansinglerin, gece kulüplerinin, barların, diskoteklerin; camlan, camekânlan, kapıları, pencereleri yerle biredilmiş, sahipleri ve müşterileri, kurşunlanmızlayaşamlannıyitirmiijliervcoracağaserilipkalmışlardı.Caddcdenize değin; yalnızca onun yanında erince ulaşılabilecekmiş izlenimleri veren deni/.c değin, cesetlerle doluydu.Hepsini biz öldürmüştük. Ayaklarımın iiç santim ötesinde bir geçn kızcesedi yatıyordu. Sanşındı. Bedcni kurşunlarımızla delik deşik olmuştu. Gözleri açıktı. Dimdik banabakıyordu. Ürktüm. Eğilipgözlerini kapattım. Elim, alnından akan kanabulaştı. Sımsıcakti, kanı.Düşerken eteği sıyrılıp bacaklarının bütün diriliği ortayaçıkmıştı. Çok güzel bir kızdı. "Acaba benim tüfeğimden çıkan kurşun mu öldürdü bunu?". Bilemiyordum. Garip bir utanç mı desem, garip bir hüzün mü desem, yoksa garip birtiksinme mi, çözemiyorum, bclki bunlann hcpsini içeren bir şeylerbelirdi içimde, eteklerini çektim, bacaklannı kapadım. Kalkıpdcnize doğru yürümeye başladım. Dcnize yürüdükçe cesetler artıyordu. tnsanlar kurtulmak için denize mi koşmuşlardı yoksa? Yürüyorum. Üç beş adımda bir ayağım, bir cesedetakılıyor. Kendimi tanıyamıyorum. Ben ölüden İcorkarım. Ölümlerden, kandan nefret ederim. Ama şimdi, bunca cesedin arasından,içimde hiçbir korku olmadan denize doğru yiirüyorum. Bu ben miyim? Evct, içimde korku yoktu ama, daha dcğişikbirşeylerduyumsuyordum;yüreğimc ağda kıvamında bir acı gelip daşgeldi. Ağladığımı gördü. Birşcy demedi. Sigara istedi. Verdim. Giderken "Savaş bu oğlum, unutma. Savaş bu, savaş" dedi hınçla. Bir an durup denize baktı. Umarsızca iki yana açtı kollannı. Sonra verdiğim sigarayı büyük bir kinle yere çaldı. Yürüdügitti. Kalktım. Beni çıldırtan o sessizlik sürüyordu. Akşam olmak üzereydi. Evlerde hiçbir kıpırtı yoktu. Anlaşılan, kentin bütün insanları, canlarını kurtarmak için buradan kaçıp gitmişlerdi. Çökcn alacakaranlıkta devinen yalnızca bizim askcrlerimizdi. Caddenin orasına burasına, kimileri yalnız başına, kimileri ikiserli üçerli gruplar halinde oturmuşlardı. Fısıl fısıl konuşuyorlar ve durmadan sigara içiyorlardı. Hepimiz yorgunduk. Kendimizi tutmasak, cesetlerin arasına uzanır, uyuyup kalabilirdik. Evet, cesetlerin arasında uyuyabilirdik. Artık hiçbirimiz ölüden ve ölümdcn korkmayacak kadar duyarsızlaşmıştık. Arkadaşım doğru söylemişti: "Savaş bu, unutma". insan korktukça daha çok öldürmek istiyor, öldürüyor da. Ve korkusuz olmak isteğine, öldürdüklerini kanıt olarak gösteriyor. Yani korkusuzluğa kcndini böyle alıştınyor. Bir an öncc burayı terketmek, gidip elimi yüzümü yıkamak, görünen ve görünmeyen bütün kirlerimden arınmak istiyordum. Sonra da yatıp uyumak... Ycmek içmck değil; yıkanmak ve yatıp uyumak. Belki bir şeyleri, işin doğrusu bu savaşı, geçcn ondört saati unutmak istiyordum. Alçakgönüllü, sessiz, insancıl, sevgi dol u düny ama yeniden kavuşmak istiyordum. Işte savaş kazanılmıştı. Kent artık bizimdi. Savaşı başlatanlar, bize öl vc öldür diyenler nc yapacaklarsa, yapabilirlerdi artık. Neredeydi onlar? Ama bir türlü gelmiyorlardı. Bu cesetlerin arasında, bu kan kokusu içinde boğulacak gibiydim. Bir sigara daha yaktım. Biraz daha yürüdüm denize doğru. Hava kararmış, deniz görünmez olmuştu. Ama" biliyordum, deniz oradaydı. Bircesedc takılıp düştüm. Alnım sert bir biçimde asfalt yola çarptı. Sigaram y fırladı gitti. Kalktım. Alnımın asfalta çarpan yeri müthiş zonkluyordu. Yeniden bir sigara çıkanp yaktım. Çakmağın ışığını çarptığım cesete yaklaştırdım: Kel katalı, yaşlı bir adamınölüsüydü. tçimdeki ses "Belki bunu da scn öldürdün" dedi. Bile> miyordum. Ama içimdcki suçluluk .. duygusu giderek büyüyordu. Sanki ,r buradaki bütün insanlann yaşamla."' rına ben son vermiştim. Olası değil~*'«" di ama, örncğin bunu benim öldüriip 4k öldürmediğim nereden belliydi?»' Doğruldum. Aklımı oynatıyordum' i galiba.Osırada"Toplan"işareti ve • rildi. Ardından bölük komutanlarının sesleri duyulmaya başladı:
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear