Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
2NİSAN1995. SAY1471 KJSAÖYKÜ 9 dürür' diyor, kimileri evlenmeden yaşayın' diyor. Şaşırdım doğrusu!" "Seviyorsanız evlcnin, kimseyi dinlemeyin!" dedi Figen. "Seviyorum" dedi nişanlı ve köşeden kendisine seslenen bir kız arkadaşı na koştu, kucaklaştılar.. arkadaşının dudakları kıpır kıpır ederken nişanlının yüzü sarardı, soldu, karardı, bulutlandı, hüngür hüngür ağladı, arkadaşı kolunagirerek tuvalet yönüne sürükledi onu. Onbeş yirmi dakika sonra geldiler. Nişanlının gözlcri ıslaktı, yaşlanmış gibiydi. "Hayrola, kötü bir şey mi?" dedi Figen. "Hiç, hiç, önemli değil" dedi nişanlı keyfini kaçıran olayı gizleyen bir sesle. Uzaklaştılar yamuk yumuk adımlarla. Arkalarından bakan ve ne olduğunu merak eden Figen üzülmüştü, bir sigara yaktı. Duygulannın kökleri sökülürgibi, erirgibi.tabandan celen gizcmli rüzgârlarla üşür gibi oldu. "Bu iskemlenin sahibi var mı?" diyen kız, Meltem Doğanay'a benziyordu. Şarkıcılığa özenen Meltem Doğanay'ın sesi ne kadar kötüydü öyle, mankenliğini, lokanta işlcticiliğini sürdürscydi ya.. yazık değil miydi o kadar çabaya,o kadar paraya? Gözleri mavi, saçlan siyahtı." Yok canım, oturabilirsiniz." Kız otururken gıcırdattı iskemleyi. "Ayaklanma kara sular indi. Taaa Avcılar'dan geliyorum. Avcılar'dan Eminönü'ne, Eminönü'nden Taksim'e, Taksim'den buraya." "Hep yürüdünüz mü?" dedi Figen. "Yürüdüm."dcdi kız. "Benyürümeyi severim, hoşlanrım." "Siz Balkanlı mısınız? Göçmen misiniz?" dedi Figen. "Bulgaristanlıyım. Varnalıyım. Seksensekiz'de geldik buraya. Tıpta okuyorum" dedi kız bir çırpıda. "Nereden anladınız yabancı olduğumu?" "Konuşmanızdan." dedi Figen. "Ben severim Bulgaristanlılan, calışkandırlar, temizdirler, tutumludurlar, yemekler, böreklcri ncfistir, iyi turşu kurarlar." "övgünüze teşekkür ederim." dedi kız, "Annemin böreklerinin üstüne börek yoktur!" keççap, hardal, pepsi istedi garsondan. Yann Can'la Damla'ya bir dolu patates kızartacak, bir dolu köfte yapacak.. onlarpatateslerle köfteleri atıştınrken kendisi de bir duble rakı içecekti ve Aydın' ı hiç görmcmenin çarelerini arayacaktı. Sevimli, güler yüzlü, çıtı pıtı bir kız bir clinde patates, bir elinde pepsiyle geldi. "Boş mu acaba?" "Boş" dedi Figen. Kız, elindekileri masaya koyduktan sonra büfenin orda bıraktığı kitaplannı, çantasını getirdi, üç yaymevinin adlannı taşıyan poşetleri dizdi yan yana, birisinden seçtiği bir öykü kitabını açtı, sonra bir başkasını, sonra bir başkasınıve bir felsefe yapıtma göz gezdirdi, patatcslcri soğuttu. "öğrenci misiniz?" dedi Figen. "MimarSinan'daokuyorum. Nişanlımlabuluşacağım. Siz evli misiniz?" dedi, kız, rimelli gözlerini gözlerine dikti. "Evliydim. Boşandım" dedi Figen düz bir scslc. "Neden? Geçinemediniz mi?" dedi kız. "O da var ama ası 1 nedenler başka..."dedi Figen. "Evlenmekten korkuyorum." dedi kız, "Ben özgürlüğünü çok sevcn biriyim.. canım ne isterse onu yapmalıyım, söz gelimi atlamalıyım birvapuragitmeliyimadalarayada boğazayadabirsinemaya.. amaevlcnirscm özgürlüğümü yitireceğimi sanıyorum." "Evlilik zaten bir şeyleri yitirmek, bir şeyleri kazanmaktır. Tek kişinin özgürlüğü biter, iki kişinin özgürlüğü başlar.. buna alışırsanız sorun yoktur." dedi Figen. "Bilmem buna katlanabilir miyiz?" dedi kız. "lyice tartmadan, ölcüp biçmeden cvlenmey in, kendinizi ateşe atmayın!" dedi Figen. "Çünkü yangınlarla doludur evlilik. .hersözün, her davranışın arkası yangındır." Yazlık evi temizlemeye gitriğinde görmüştü Aydın'ı; bir travestiyle öpüşüyordu. Yıkılmıştı. Çözülmüştü. Dağılmıştı ve suçüstü yakalanan Aydın, "Beni bağışla demcyeccğim, her şey ortada, aynlmayı konuşalım' demişti. Tuhafbir şeydi ama normal birisiyle ilişki kursaydı fazla kızmayacak, küçük bir küslükle yetinecck, olayı kapata S öyleşilerinin sınırlan genişledi. Demokratikleşme, özelleştirme konulan deşildi, Güney doğu 'daki savaş, her gün birkaç ölüyle eylemlerini örnekleyen terör, hava ve deniz kirliliği, trafik sorunu, yaşamı çirkinleştiren olgular, Engin Civan, Ergun Göknel, Ahmet Özal olaylannı gündeme getirdiler... MUZAFFER BUYRUKCU 193O'da Niğde'de doğdu. 1931 'de ailesiyle birlikte bir kent değü, bir memleket, bir ülke ve Türkiye'nin gözbebeği olan Istanbul'a yerleşti. 7 yaşındayken evin dışındaki gürültülü, patırtılı, rezil, yüce, şiiıil, büyülü, acıklı olaylarta, dramlarla, dillere destan aşklarla kalabahklaşan yaşamla ve o yaşamın savaşçıları yoksullarla, üreten ama süründürülen emekçilerle tanıştı. Onlardan çok şey oğrendi; kendine özgü bir sanat, edebiyat dünyası yarattı. Onbeş öykü, Beş roman, Yedi günlük, kitabı yayımlandı. Korkunun Parmaklan, Bulanık Resimler, Kuyularda, Kavga, Yüzün Yarısı Gece, adlı yapıtlan ödüllendirildi. öyküleri yabancı dillere çevrlldi. caktı... Onunlakarşılaşmaktan nefret ediyordu ama çocuklardan hangisinin onda kalacağı konusunu çözümlemek zorundaydı. Patatesler lezzetliydi amayağı eskiydi.kokuyordu. "Herkes bir şey söylüyor" dedi nişanlı. "Kimileri 'nikâhtakeramet var' diyor, kimileri 'evlilik aşkı öl "Tatmak isterdim" dedi Figen gülcrek. "Bir gün gelin bize de" dedi kız, hemen adresini yazdı birkâğıda, Figen'in adresini aldı. Klzın adı Cevahir'di. Gelecek yaza annesiyle, babasıyla Varna'ya gidccckler, evlerini, tarlalannı, motosikletlerini, piyanolannı satacaklardı. Birpeynirlisandviç,birçaygetirtti. Pazarlıksız, dobra dobra biriydi. Ancak böyle biri mutlu kılardı kardeşini. Kardcşinin rcsmi parladı bakışlannın ucunda. O resme, içindeki alaycı bakışları yöneltirkcn Aydın'ın canavar görüntüsü çıktı çamurlann arasından; pis, tiksindirici bir şeydi. 'Alçak, sapık, ahlaksız herif! Çocuklan yanına alırsan onlan da çürütmez misin kendin gibi? Hayır, onlan mahvetmene izin vermeyeceğim, mahkemenin belirlediği günlerde gelip görürsün o kadar. Aşağılık şey!' Cevahir dahiliyeci olacaktı, dahiliycyc ilişkin hastalıklarçoktu. Yediklcrinin ücretini ödedi, "Tanıştığımaçok sevindim" dedi, yanaklarını öptu Figen'in. "Oysa dilim çalmasın diye çok dikkat cdiyorum ama!" Figen saçlannı okşadı, "Dcrt etme, yakında düzeltirsin!"dedi,"Seniarayacağım."Gülümsedi. 'Necan kız bu böyle!' Bir anons çalındı kulağına. Bir kadın iki kızmı kaybetmişti, müdiriyete başvurmalan isteniyordu. Biraz arkalarda, duvara yakın bir yerde bü yükbirmasaboşalıncaseğirtti oyana. Niçin eski masayı terk ettiğini açıkJayamazdı; birşcylcrdürtmüştü. Rahattı burası, göz önünde değildi, Figen gibi kırkına merdiven dayayan yüzleri asılmış, yıpranmış, donuklaşmış kadınlar çoğunluktaydı ve fosur fosur sigara içiyor, süreklibirbiçimdekonuşuyorlardı. "lzninizle"dedi moderngiyimli, kısa saçlı, çilli yüzlü kadın ve dumanı tüten çayını yudumlayacakken "Çayınız da çok taze, yeni demli galiba" dedi Figen. "Alın,banayenisini" dedi kadın ve uzattı bardağı. "Hayır, olmaz, ben söy lerim" dedi Figen. "Yalvanrım!" dedi kadın ve dudaklannı bilc değdirmediği çayı itti önüne, büfeye yürüdü. Kadının bu ilgisinden, bu içtenlikli davranışından çok ctkilendi Figen; gönlünü, dostluk sıcaklıklarını arttıran umutyüklügörüntülerbeslcdi. 'Bizim Şükran'a benziyor.. ah Şükran burdaolsaydıdadertleşseydik!' lç gcçirdi. Çayını veren kadın, öteki çaydan ilk yudumu içmişti ki heyecanla fırladı, koştu ötelcrc doğru. 'Bana da hep kaçıklar raslıyor galiba!' dumanı üfledi boşluğa ve o sıradakuşkulandı kadından. Birhırsızolabilirdi...Çantasınabaktı. Ellenmemişti, her şey yerli ycrindeydi. 'Günahını aldım zavallının! Bir depresyon mu bu?' Gözleri, kalabalığın üzerinde gezinirken bir çay daha söyledi vc yaklaşan kadına gülümsedi. Devanasıydı. Memeleri topatan kavunu iriliğindeydi, güçlükle soluyordu. "Çok yoruldum, bu ne kalabalık Allahaşkına?"dedi,oturdu. "Hanımefendi orası birarkadaşm, tuvalete kadargittide"dedi Figen. "Biraz soluklanayım da..." dedi devanası. "lnanmıyorsunuz belki ama bakın çayı burda." dedi Figen, gidenin haklarını savunuyormuş gibi bardağı önüne çekti. Devanası homurdandı kalkarken, kaşlanru çattı. Devanasının homurdanmasına kızdı Figen ve her gün evde, yolda, snemada, tiyatroda, şirkette sözleriy le, tavırlanylakendisinisinirlendirenleri anımsadı: silik birkaç yüz, bir iki kol bacak, omuz, eşarp, çarşaf ve ayakkabı yüzdü boşlukta. Uzun boylu, kabak kafalı, clli yaşlannda bıyıklı bir adamla yeşil gözlü, Hül yaAvşarvücutlu, fondotenli bir kadın geldi. "Acaba?" dedi adam, iskemlenin kenanndan tuttu, eğildi.. hâlâ o kadının döneceğini düşünen Figen, bakışlanyla son bir kez taradı geçip gidenleri çabuk çabuk, ona rastlayamayınca "Hcrhaldc*