23 Kasım 2024 Cumartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

10 KISA ÖYKÜ gelmeyecek.buyrun oturun!" dedi. Oturdular. Birercin tonik ısmarladılar. Kadın, cinini içcrkcn renkli bir dillc takıldığı adamı öptü kabak kafasından ve çenesinden, "Seni seniii, demek popomu adamdan koruyordun." Kahkahası kafetaryanın varlığını duyurdu okurlara, başlarını çcvirip baktılar. Kadın, "Ben llhan Selçuk'a kitap imzalatmaya gidiyorum, yarım saat sonra buradayım" dedi, alnına düşen kumral saçlarını arkaya itti, kot pantolonunun gerdiği kalçalannı kıvırarak 'ıslıkçaldıracakbiçimde' yürüdü. Figen, dişiliklerini kişiliklerinin önüne çıkartan ve pazara mal sunarcasına sunan kadınlardan hoşlanmazdı, 'hastabunlar' derdi. 'Malın gözü bu, adamla kınştınyor. 'Sigarasını tablayabastırdı. Adam, Figen'le aralarındaki duvarı yıkmak ereğiyle gülümsedi. "Siz de mi kitap almaya geldiniz?" "Evet" dedi Figen, "Ama henüz almadım." "Ben okumayı severim ama baldızım Tülin tam bir kitap kurdurur. Biz birlikte oturuyoruz, evin en geniş odası onundur, kanepeler, koltukJar, schpalar, yerler her yan kitap doludur; üç pencereden ikisini iptal etmiş, önüne kitap yığmıştır. Yemekte okur, tuvalette okur, yolculukta okur, uykudan kalkar okur" dedi adam hem yakınan hem övünenbirsesle. "Ayrıca iyi birbilgisayar mühcndisidir. Ben de inşaat mühendisiyim. Antalyalıyız biz. Ordan buraya Fuar için geldik. Siz de çalışıyormusunuz?" "Çahşıyorum" dedi Figen, işyerininadınısöyledi. Adamın yüzünü bir sevinç avdınlığı sardı. "Benim yeğenim Ihsan sizin şirtcttc dış ilişkiler müdürüdür." "Tanınm Ihsan Bey'i. Hepimiz çok severiz" dedi Figen. "Çok can adamdır, tatlı adamdır, yüreğinde şu kadarkötülük yoktur. Ama evlilik yönünden talihsizdir...neysc,birsorununuzolursahiç çekinmeden açıklayın, yardım eder, ayrıca benden de selâm götürün, 'amcanız Ramiz'in selâmı var' deyin" dedi adam. "Derim"dedi Figen. "Buköpck gclmcyecek galiba. Bendeki de ne şans ama, ortalıkta bir sürii dünya güzeli erkek varken gidip bir sapığı buluyoruz. Yakaladığım sırada gebertseydim ya.' Söyleşilerinin sınırlan genişledi. Demokratikleşme, özelleştirme konulan deşildi, Güneydoğu'daki savaş, her gün birkaç ölüyle eylemlerini örnekleyen terör, hava ve deniz kirliliği, trafik sorunu, yaşamı çirkinleştiren olgular, Engin Civan, Ergun Göknel, Ahmet özal olaylarını gündeme getirdiler.yobazlığı, sanat, edebiyat, kültür düşmanhğını lânctlediler, dostluklannın temelini attılar. Tülin, llhan Selçuk'a kitaplannı imzalatmış, birtakım sorular sormuştu. Memnundu yanıtlarından..birde resim çektirebilseydi.. "Kalkalım mı?" dedi Ramiz. "Kalkalım ya, daha sinemaya gideceğiz" dedi Tülin. "İyi günler!/ İyi günler./ Sevindim./ Görüşmek üzere!" Gittiler. Figen, saatinebaktı,ofladı. 'Şimdiyekadargelmeliydi. Yağmurdan mı gecikti? Sözüne sadıktır.. ama bir telefon eder insan. Yemeği çogen. "I, ı, Feriha teyzcmin kızıdır Didem abla. Onu çok seviyorum." "O da seni scviyor." "Bcni dcğil, Akın abiyi scviyor." "Kim bu Akın abi?" "Didcm ablanın manitası." 'Manita' sözcüğüne güldü Figen. "Bugün onunla buluşmak için mi geldiniz buraya?" "Kitap almaya diye çıktık, Akın abiyle buluştuk, sinemaya gittik Makdonalda gittik." "Akın abinle Didem ablanın buluşmalannı Feriha teyzene söyleyecek misin?" "Söylemeeem, Hüseyin amca döver sonra Didcm ablamı, Didem ablam da bcni scvmcz, pasta, kitap almaz, sinemaya götürmez." "Didem ablan geliyor, sus!" Didcm, tuvalet dönüş ünde iki kaşarlı tost, iki pepsi getirdi. Ycrlerken şakalaştılar, gülüştüler, ağır ağır yürcğinc kurşun çökcn Figcn'i güldürdülcr. Heyecanlı olmamaya çalışan bir kadın sesi sardı ortalığı ve işitenleri telâşlandırdı. "Şimdi aldığımız bir habere göre fuann boşaltılması gerckir...lütfen acele etmeden, paniğe kapılmadan binayı..." "Bomba mı koymuşlar?" dedi çocuk. "Bilmiyoruz, bclki de başka bir şey var." dedi Didem. "Yangın mı yoksa?" dedi çocuk "Ama duman yok." "Susar mısın? Al şu kitaplan! Hadi yürü!" "Güle güle gidin çocuklar!" dedi Figen hüzünlü bir scslc. "Siz gclmiyor musunuz?" dedi Didem. "Gcliyorum, gcliyorum." dedi Figen. Aydın hâlâ görünürde yoktu. Belki de o travestiyleydi ve bu gece bir 'sapıklıklar' kulübündc sabahlayacaklardı. 'Çocuklann sorumluluğunu almak istemiyor ya da sevgilisinden korkuyor. Ama ben ona yapacağımı bilirim. Tekmcylc kovacam, başından aşağıya bulaşık suyu dökecem, elbeselerini keseccm.' Sanki anonsu işitmcmiş gibi ağır ağır yürüyordu. Tehlikeyi, ölümü umursarruyordu ve yüreğinde korku değil acı vardı, aşağılanmak vardı, sakıntı vardı ve attığı her adım onu bir boşluğa yuvarlıyordu, birbataklığa gömüyordu, birdenizde boğuyordu ve hiçbir şeyi umursamıyordu. Sadece kuşandığı yalnızlığı duyuyordu iliklcrindc, kemiklerinde, ruhunda vc eğer bomba koymuşlarsa, o bombanın kapıya vardığı zaman patlamasını, sadece kendisini parçaiamasını, havaya uçmasını istiyordu. ^ CUMHURİYET DERGİ O eskidendi hanımefendi, siz daha iyi bilirsiniz ya; gece, gündüz, haftalarca yağardı, bıktınrdı ıslaklığı, kurşuniliği, hele nisan yağmurları bir felaketti, işittiğimiz en sıkıcı ses yağmur sesiydi ama o sesleri özledik, yağmuru özledik! • cuklarla birlikte mi yoksa dışarda mı yiyelim? Çocuklarla bir arada bulunması iyidirde bu kez tutturacak veletlerbizi gezmeyc götür, babam bu gece burda kalsın, birlikte yatın diyc.ondan iğrendiğimi, bir daha aynı yatağa giremeyeceğimizi nasıl anlatınm onlara? Ya da kabul etmem yemek önerisini, biraz konuşur,aynlınz. 'Birdilimmuzlu pasta istedi. Onbir oniki yaşlannda yuvarlak yüzlü, kahverengi gözlü bir 'afacan' ile Ondördüncü Lui'nin saçlan gibi büklüm büklüm bir kız geldi, "Oturabilir miyiz efendim?" dedi kız. "Oturun,oturun!"dedi Figen sevecen bir sesle. Çocuğun kulağınabirşeylersöyledi kız, çişi sikıştırmış gibi bacaklannı birbirine sürttü ve çıktı kafeteryadan. "Ablan mı bu cici kız?" dedi Fi Vefa'nın arka sokaklannda hiç unutulmayacak bir sesleniş, bir tat hâlâ bizleri bekliyor. Orada tarihle de buluşacaksınız. Boozaa, bozaaaL Yu bozay! BtRGÜL GÖKER örmüş gcçirmiş Istanbul şehri, betonlaşarak yaşını, "cemazül evveP'ini ne kadar saklamaya çalışırsaçalışsın,yinedekıyıdaköşede kalmış ahşap bir ev, kimi zaman bir çeşmc, gözlerden uzak bir köşe onu hcmencecik ele verir. Vefa, Kâtip Çelebi Caddesi'nde, tek renk, griye bürünmüş betonarme yapılar içinde, hemen uzun yıllar ötesinden geldiğini belli eden 102 no'lu dükkân da, lstanbul'un geçmişini ele vcrcnlcrdendir. Tabelasmın üzerinde "Hacı Sadık oğlu lsmail Vefa, 1876" yazıyor. Burası, Istanbul 'un ünlü Vefa Bozacısı... Kemerli kapısından içeriyeadım atıldığında (aşınmış mcrmcr bir eşik üzerinden), ayna kaplı duvarlar, Istanbul manzaralı yağlıboya tablolar, tezgâhın arkasında lale motifli Kütahya çinilcri, mcrmcr kaplı masalar ve zcmındeki 90 yıllık, yer ycr aşınmış Fransız çinileri, hep eski birhayatın izlerini taşıyor. Ve raflarda sıralı, yıllanmış sirke şişelerı, tezgâhın üzerinde mermer küpler içinde sevenınibekleyenboza... Boza, Meydan Larousse'da, "Dan, arpa, mısır gibi tahıllann hamurunun ekşitilmcsiylc yapılan çok hafif alkollü, mayhoş, krem veya açık bej renginde koyu bir içecek" olarak tanımlanıyor. Bugünkü Vefa Bozacısı'nın kurucusu Hacı Sadık Efendi, Prizren bölgesi Arnavutlanndan. Boza üretimini 1860'tageldığı lstanbul'daiş edinmış. O zamandan bu yana aile bozacılıkla uğraşıyor. Bunları, 4. kuşaktan Sadık Vefa anlatıyor: "Ailemizde farklı mesleklere yö
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear