Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
G ÜNLÜK Salâh Birsel Tavan süpürgeleri 12 Eylül 1989 eçen gün Bakırköy'de, özgürlük Meydanı'nda, belleğım Frank Harris'i bir karış yukarı çıkardığından, dün bütün gün, yeniden anılarını (Yaşamım ve Aşklanm) harmanladım. Harris'in kitabında herkes ipi açık bir balodaymışçasına geziniyor. Maupassant'ın erkeklik gılcünü, saatte altı kez ispatlamasından tutun da Kahramanlar yazarı, tarihçi ve eleştirmen Thomas Carlyle'ın cinsel gücsüzlük denizinde yüzmesine değin her şey dört fondluk batarya ile gömgök edilmektedir. Bu bombardımandan uzun boylu Ingilizler de ağzının payını alır. Harris'e göre tngiltere'de, sadece minare kırıklan, baston yutmuşlar perdcdar olabilir. Bücürler, bodurİar, bastıbacaklar, bıcırlar, boy fukaralan başarıya ulaşmak değil, çarleston marka günlerin uzaktan fotoğrafisini bile göremezler. Feldmareşal Lord Kitchener'le General Buller'in, Mareşal Roberts'i alt tetiğe düşürmelerinin nedeni de kapı gibi adam olmalanndandır. Oysa Roberts akıl padişahıdır. öbur ikisinin zekâsını birbirine çarparsanız onun zekâsına ancak erişirsiniz. tngiliz gezgini Sir Richard Francis Burton da 6 ayak (30.5 sm.) ve dört parmak boyu yüzü suyuna ortalarda gezinmeye başladığı an yedi renk Acem dibası sayılmıştır. Buna karşılık, o yerden bitme Stanley'e, Afrika'nın içini okumaya gittiği halde, pek yüz veren olmamıştır. Irlandalı siyasa adamı Parnell, Avam Kamarası Lideri ve Maliye Bakanı Randolph Churchill (Winston ChurchiII'in babası), Mareşal Chamberlain... Topu da tavan süpürgesidir. Ortarun çok üstündedirler. Şairler arasında Tennyson'un üne kavuşması da boyunun sınklığındandır. Cimbakuka ve çelimsiz James Thompson'a ise kendini bilen kinıse kürek çekmemiştir. Oysa onun dehası, sonradan Lord payesine de erişen Tennyson'un dehasından çok ileridir. Swinburne da iri kıyım ve kanlı canlı olsaydı, Tennyson'dan sonra 'resmi şair' orununa oturabilirdi. Oscar Wilde'ın ünü de zekâsından çok çam yarmalığından geliyordur. Harris'in kitabında, estetikçi John Ruskin üzerine de cin çarpığı açıklamalar var. Ruskin, İngiliz ressamı Turner'in bir hayranıdır. 23 yaşına gelmeden birçok tablosunu edinmıştır. Turner ölünce de (1851) çağın başbakanına başvurarak, National Gallery'nin bodrumunda, kasalar içinde pinekleycn tabloları siraya dizip kataloğunu çıkarabileceğini belirtir. Nedir, 1857'de, bu görev kendisine verildiğinde işler, az biraz karışır. Çunku Ruskin, bir kartonun içinde ressamııı yüz kızartan suluboyalarına raslamıştır. Bunlar çokluk kadınların sevi bölgelerini gösteren resimlerdir. Yani namahremdir. Turner'in her cuma akşamından pazartesi sabahına değin, VVapping'deki kı/.larla, yani denizcilerin aftoslarıyla geçirdiği serüvenlerin bir ürünüdür. G Eyvah, Ruskin o güne gelince, iyinın, güzelin, lekesizin, sadece tannsal olandan doğduğuna, bilgelikle erdemin de aynı potada kaynadığına inanıyordur. Turner gibi bir dâhinin böyle şeyler çiziştirmiş olabileceğini aklı almıyordur. Pekı ne yapsın? Birden kafasmda, Tanrının kendisini Turner'in pisliklerini ortadan kaldırmakla görevlendirdiği düşüncesi kıpırdamaya başlar. Sonunda da yüz kadar açtk saçık resmi ateşe vererek Turner'i, dolayısıyla da kendini günahtan anndırmış olur. Gelin görün ki, Ruskin kendi karısıyla ilişkilerinde hemen yeryuzüne ıner. Karısıyla sevişerek evle'nmiştir. Ama git git ondan soğumuştur. Ressam Millais'ye kendi portresini yaptırırken kansının da kendisinden uzaklaştığını, Ustelik gönlünü ressama kaptırdığını sezinler. Bir gün öykünün ilginç yani budur onları ressamın atölyesinde, bir divanın üstünde, al takke ver külâh didişirken yakalar. Onlar kendisini görmemiştir. Bir an düşünür. Portre daha bitmemiştir. Olayın üstüne gitmek doğru olur mu, olmaz mı? Hayır, portre sona ermediğine göre en bilgece davranış, ayaklarının ucuna basa basa salondan çekilip gitmektir. O da öyle yapar. Ruskin'in, kırk yaslarından sonra, delice tutulduğu bir sevgilisi de olur. Hoş, bu sevgili kısa zamanda bir hastalığa yakalanacak ve bizimkinin kolları arasında şanlı ölüm köprüsünden geçmeye gidecektir. Bu olay Ruskin'i tabanından sarsar. Bir gün bu ölüm estepetasını Harris'e anlatıyordur ki birden: "tşte orda, gördün mu? Şeytanı gördün mü?" diye bağırarak yerinden sıçrar. Odanın öbttr ucuna koşar ve bu kez: "Kedi" diye bir vayvillim atar. Sonra yere eğilir, ordan bir şey alıyormuş gibi yapar. Bizimki de bu kez elindeki düşsel nesneyi dışarı fırlatma pozlarına dalar. Güçlükle soluk alıp soluk veriyordur. Bir yandan da boyuna şunu yineliyordur: Şeytan, o kötülük kumkuması beni yine yoklamaya geldi. Siz de gördünüz değil mi? Harris kitabında işte bu gibi tıklım tıkız olayları anlatıyor. Kadınlarla pornolu ilişkilerini göz önüne sermekten de kaçınmıyor. Nedir, bunlann sayisı dört ciltlik kitapta yirmi sayfayı ya aşıyor ya aşmıyordur. Bunun da bedelini Uzüntülü bir biçimde Odemiştir. Kitabın birinci cildi, Almanya'da lngilizce olarak yayımlandıktan sonra, ikinci cilt de Fransa'da, yine İngilizce olarak gün ışığına çıkarılır. Kitap piyasaya verilmemiştir. Sadece birkaç dosta, birkaç da sulu zırtlağa el altından aktarılmıştır. Kitapta Fransızları kızdıracak bir şey yoktur. Ama birtakım İngiliz dostları yani duşmanları, Fransız adaletinı etkileyecek yollar bulmuşlardır. Nis savcısı bir kovuşturma başlatır. Aferınbad onlara ki, Fransa'da, Barbusse'ten Paul Morand'a, Andre Billy'den Leon Treich'e varınca, tüm yazar ve gazeteciler Frank Harris'in yanında yer alır. Sonunda sorgu yargıcı da kovuşturmaya ggrek olmadığına karar verir. GünlUğüme bunlan geçirmiştim ki Ruskin'in karısı Adele'in ressam Millais ile olan serüveninin Turner olayından 4 yıl önce parladığını çaktım. Pornolu yağlıboyaların ateşte yok edilmesinde belki bu hüzzam curcunanın da bir payı olmuştur. 14 Eylül 1989 İngiliz yazarı Samuel Pepys'in günlüğüne ilk 1973 yılında el atmış ve 10 eylülde Hacfvat GUnlugii'nü "Pepys neşeli mangırdır" sözüyle süslemiştim. Pepys tam bir günlükçüdür. Ardında ne varsa, önunde de o vardır. Her şeyi sıfır gümrükle ve hiçbir lal'ı yerde bırakmadan şakşaka eder. Amirallikteki görevini sürdürürken eebe indirdiği rüşvetleri bile hiç eksiksiz günluğüne aktarmıştır: Bu sabah Saray'dan çıkarken Yüzbaşı Grove'a rasladım. Adıma yazılı bir mektup uzattı. Elimle yoklayınca içinde para olduğunu çaktım. Bunun kendisine Tanger Donanması'nda sağladığım göreve bir teşekkür olduğunu düşünerek aldım. Amiralliğe gelince açtım ve bütün para, masanın UstUne düşunceye değin, mekiuba bakmamak kurnaz lığını gösterdim. Böylece beni sorgulayacak olurlarsa mektupta para görmediğime yemin edebilecektim. Mektuptan bir altınla dört gümüş lira çıktı. Pepys hizmetçilerine çektiği pataklan da, yüzü kızarmadan günlüğüne boca eder. Dayak için de onların büyük bir suç işlemelerini beklemez. Bodrumdan bira çıkarırken az biraz gecıkmişlerse gelsin kötek, çarşıda oyalanmışlarsa gitsin süpürge sopası. Aralık aralık tokat ve pendifkrankların yerlerini kamçıya buyur ettikleri de olur. Ne ki, o zaman bağrıçıplaklar sokak kapısını açık bırakmışlardır. GünlükçümUzün gözü hep dışardaki kadınlardadır: Sofrada Hempson'la karısı vardı. AynaJı pembe bir kadın, Latince de biliyor. Mr. Allen'le iki kızı da gelmişti. KüçüğU daha estirikliydi. KaJbimi kızgın demirle dağladı. özellikle de ellerine vuruldum. Ben onlardan çıtçıtlısını görmedim. Pepys tiyatroyu pek sevmez. Shakespeare'in oyunlarını ise hiç sevme/. Buna karşılık tiyatro oyuncularından Knepp ılc o ünlü Nell Gwynn'e özel bir ilgi duyar. Kiliseye gittiği vakit de resmi yapılacak kızların yanına düşmeye bakar. Yavaş yavaş sokulur, elini tutar. Kolunu beline dolar. Ama kız her defasında ondan öteye kaçıyordur. Pepys ise pa 20