Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
mayabilir. tnsanın birkaç tane çocuğu olur da bir tanesi yaramaz olur, ona da o yaramazhk yakısır ya... Bektaşilik de öyle. Ancak haylaz degiliz. Allah'ı da bir başka türlü severiz. Hoşgörülüyüz. kalenderiz" diye tanımlıyor kendilerini. "lslam'ın yaramaz çocııklan", "Allah'la kul arasına kimse giremeyeceği için herkes kendi hesabını kendi verir. Ben kendimden me.sulüm. Karşı taraf ne yapıyormuş, bu beni pek ilgilendirmiyor" diye düşünüyorlardı. Bektaşilerin ticareti de, siyaseti de sevmediklerini, çünkü her ikisinde de "y«Ian" olduğunu söylüyor TUrgut Reşadi Baba; "Gerçekle yalan arasında, dört parmak fark vardır. Ontın için gözünle görmedigin şeyi söylemeyeceksin" diye de ekliyor. Bektaşiler, Bektaşi olmak isteyen kişinin diniyle ilgilenmiyorlar. Reşadi Baba'nın "muhip"lerinden, beş vakit namazını kılan, orucunu tutanlar olduğu gibi, Hollandalı "gayriMüslim"ler de var: "İster kilisiye, ister camiye gitsin, bu bizi pek ilgilendinnez. Ama tslâm'ın felsefesini anlatmaya ^alışırım. Dinde zorlama yoktur kj 'Müslüman olursan Bektaşi olursun' diye bir kaide koyalım" diyor TUrgut Reşadi Baba. "Mevleviler de sizin gibi dUşünUyor, öyle değil mi?" diyoruz... "Ne olursan ol gel! Yiiz bin kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel!.." çağrısının sınırsız bir hoşgörüyü yansıttığını; oysa Bektaşilikte bu hoşgörünün o kadar sınırsız olmadığını vurgulayarak konuya açıklık getiriyor TUrgut Reşadi Baba: "Bektaşilik, 'Gelme gelme; dönme, dönme... ö l ikrardan ver, öl ikrardan dönme' der. Bir insanın hayatında pek çok nahoş hadise olabilir, gtinah işleyebilir. Bektasüige giren insanın geçmişiyle ilgilenilmez; ama şartlarına da uyacağına söz verir. Tövbe et boz, tövbe et tekrar boz.» Sözünden döneni Bektaşilik'te tutmazlar. Ben zaten o iınlii cagrıyı MevlAna'nın söyledigine de inanmıyorum..." Kazlıçeşme'deH "ErikJf Baba" tekkesi: Istanbul'da, sayılan 14'u bulan Bektaşi dergahlannın durumu, pek iç açıcı deflll. Kimi ardiye olarak kullanılırken, klmisinde de çalınmış ya da harap olmuş mezar taşlarının yarattıflı terkedilmişlik havası hakim. "Ya anlaşâmıyor, geçinemiyor olurlarsa..!' diyecekken, cevap geliyor: "Olmaz efendim... Şimdiye kadar anlaşamayanı ne gördiim, ne duydum... Giizel güzel geçinmek varken, neden anlaşâmıyor olsun insan?.." Ardından da kadın erkek eşitliğinden yana olduklannı vurgulamadan edemiyor: "Bunu, 700 senedir bilfiil tatbik ediyoruz. Niye eşit olmasın ki? Aslanın dlşisi aslan degil mi?' ların coğu, gUnUmüzde yerle bir olmanın eşiğinde. TUrgut Reşadi Baba'ya göre, kimi ardiye, kimi ahır olarak kullanıhyor. Taş oymacılığının en ince süslemelerinin yer aldığı mezar taşları "merakhları" tarafından alınıp götürülüyor. Gercekten Istanbul Kazhçeşme'dekiT.rikli Baba (Eryek), Topkapı Takkeci'de Sabuncu Baba (Bııyük Abdullah Baba), Edirnekapı'da Kolancı Şeyh Emin Baba, EyUp'te Hasır iskelesi, Piyer Loti Kahvehanesi'nin biraz ilerisinde Karyagdı Baba, Haliç'te TeberU Baba, SütlUce'de Cafer Abad (Kömürcü Baba ya da Münir Baba), Rumelihisarı'nda Şehidi Mahmut Baba (Nafi Baba), Üsküdarda Ahmet Baba, Merdivenköy'dc Şahkulu Sultan, Küçük Çamlıca'da Nuri Baba, Büyük Çamlıca'da tvaz Fakih Baba ve yine ÜskUdar'daki diğer iki dergâhın çöplükten farkı yok gibi... "Şu dergâhların haline bakın" diye dertleniyor "baba". "Bir kelaynak kuşu kadar deJerimİ7 yok. Onlann ntsli tukcniyor diye devlet çaba gosteriyor da Bektaşilik yok oluyor, kimsenin umurunda değil! Biz vatan haini jHiyiz? Evimdeki onca değerli eseri hibe edecek yer bulamıyorum. Amerikalılar geldi, evimdeki eşyulara kaç yü önce milyonlar verlllen ama satmadım. Paraya ihtiyacım mı yok? Var, hem de nasıl. Ama kendime ait görmüyorum onları. İstanbul'da bir 'Tarikullar Vfüzesi' yapılsın da oraya vereyim onları diyt düşünüyorum." Hacı Bektaş Veli'yi anma törenlerine birkaç gün kala, işte kendisini bu tür düşünceerle baş başa bırakıp biz müsaade istiyoruz IUrgut Reşadi Baba'dan... D s?.î w f Tarihçilerin töhmeti altında Tarihçilerin kendilerine ilişkin gerçekleri yazmadıklarını, Bektaşilere karşı bir "husumet" beslediklerini öne süren Reşadi Baba, "Tarihçiler bizi iyi ortaya koymalıdırlar. Bizi töhmet altında tutuyorlar. Zannetmekle hakikat bulunmaz" diye dertleniyor ve devam ediyor: "Acaba Osraanlıda isyan edenler Yeniçeriler midir? Yoksa Yeniçerilere esnaftan alınmış eşkinciler midir? İsyan eden, bu çapulculardır... Yeniçerilerin isyanı olayını Bektaşilere yüklemek haksızlıktır." Bektaşilik, özellikleri gereği zaman zaman Alcvilik ile bir tutuluyor. Ancak benzerliklerinin yanı sıra ayrıldıklan özellikleri de var. Bektaşilik, babadan oğula intikal etmediği halde, Alevilikte durum değişik: "Mesela benim ananı babam Siinni. Ama ben bir Bektaşi babasına katıldım. 26 senedir bunun tasavvufunu, tlâhiyatını ögrenmeye çalısıyorum" diyen; ancak, "Hazreti Ali'yi sevmek Aleviiikse, Aleviyiz" diye de devam eden TUrgut Reşadi Baba, Kuran'ı Allah'ın kitabı olarak kabul ettiklerini, elçisini de çok sevdiklerini belirtiyor. tmam Caferi Sadık'a ve onun 12 imamına bağlı olduklannı da vurgulayarak, "Peygamber Efendimizin soyundan gelen ve tmam Mehdi'ye kadar olan 'Altın Sülale'ye baglıyız" diyor. "Bir kelaynak kuşu kadar..." Bektaşiler, kültürlerine sahip cıkılmamasından hayli dertliler. Tarikatların yasalar çerçevesinde kesin olarak kapatılmasıyla birlikte, vakıfların koruması altına giren dergâh Fıkralardaki Bektaşiler Genellikle dinin btçimsel yönienni ve şeriatın sert hükümlerini hıcyeden ve Bektaşilere mal edilen ftkralar halk arasında oldukça yaygındır. Tabii bu fıkraların önemli bir bölümü de ramazan ve oruçla ilintill fıkralardır. Bu tür konulardaki muzip tavır ve sözlerin, "Islam'ın yaramaz çocuklan"na yakıştırılması doğal... Bu (ıkralara yansıyan ince alay, birçok ünlu yazarın söz konusu fıkraları, makale ve yazılannda okurianna sık sık aktarmalarına yol açmıştır. işte Bektaşi (ıkralarına meraklı fteflk Halit Karay'ın yazılarından derlenmlş birkaç ömek... • Derviş Ahmet isminde bir Bektaşi fıkarası, yaza tesadüf eden bir ramazan günü susuzluktan bunalmış, dili damağına yapışmış; tam o esnada da şakır şakır akan bir çeşmeye rastlamış. Dayanamamış, hemen avuçlannı açmış, ağzını musluğa vermiş, billur damlaları sakallarından döke döke, göğsunü ıslata ıslata, kana kana içmeye başlamış. Bunu gören birisi: "Ne yapıyorsun baba? Utanmıyor musun, ramazan on iki ayda bir ğelir!" diye çıkışınca demiş kı: "Ramazan her sene gelir; fakat Derviş Ahmet dünyaya bir kere gelirl" • Bir mecliste, hazır bulunanlardan birine sorarlar: Kaç gün oruç tuttunuz? Bir gun! Meclistekllerden bir Bektaşi de aynı suale maruz kalınca şu cevabt verir: Bu efendi benden bir gün fazia tutmuşl • Işretin yasak edildiği bir devirde Bektaşi dedesı, gizlice bir meyhane köçesine saklanıp korka korka rakısını içermlş. Meyhaneci: "Yahu demiş, elbette senln bir evin vardır, rakını orada rahat rahat içsen olmaz mı?" Bektaşi cevap vermiş: " 0 senin dediğin ramazanda olur!" • Sıyamda kaide, "Her kim ki hilali görür, oruç tutsun" olduğunu bilen bir Bektaşi, gökte ramazan ayını görmemek için başı hep yerde yürürmüş. Bir gün yolda yine böyle giderken durgun bir su birikintisinde ayın gayet berrak aksile karşılaşmış, kızmış; başını göğe kaldırıp aya hitaben: Anladık be mübarek, demiş, ramazan olmuş... Gel de gözümün içlne gir! • Bir Bektaşiye sormuşlar: Orucu mu seversin yoksa namazı mı? Orucu severim. Aslanın dlşisl aslan değil mi? Bir Bektaşinin yanından ayırmadığı en önemli şey, küçük bir kabın içinde bulundurduğu tuz ve karabiber. TUz onlara göre kutsal. Ve insanların hayat sofrasına koyacaklan en mükemmel tuz da "saadet". Onlara göre mutluluk, "namus" ve "sadakaf'tan oluşuyor. Bektaşilerin yaşamlarında, boşanma diye bir olay yok. 700 yıldan bu yana Bektaşilerin tek kadınla evlendiklerini ve asla boşanmadıklarını söylüyor TUrgut Reşadi Baba. Nlçin? ' Mübarek tatlı tatlı yenir de ondan! • Bektaşinin yanında herkes oturup ramazandan bahisle, "Ah, on iki ayın sultanı... Keşke senede bir yerine iki deia gelse!" deyıp dururmuş. Bektaşi; "inanmam demiş, zıra sizler ramazan çıktı mı bayramlar, şenlikler eder, bırbırinizi tebrike gidersiniz. Sevdığınden ayrılan hıç bayram eder mi? Hem siz bizim bayram ettiğımızi gördünüz mü? Biz ikisini de hoş görenlerdeniz!" • Bektaşinin biri ramazanda, nasılsa tek bir gün oruç tutmuş, sonra mecliste konuşuriarken birinin, "Bu ramazan bir gün orucumu kaçırdım!" diye leessüf ettiğin! işitince: Kederlenme be imanım demiş, o senin kaçırdığın oruç yabana gitmedi, biz tutuverdikl • Arsız herifin biri ramazanda fakır bir Bektaşi tekkesine dadanmış, her iftar vakti gider: "Sofra Ali'nin, imanım hu!" der, sininin başına çokermiş. Şeyh bu hale dayanamamış, bir gun yine herif, "Sofra Ali'nin imanım hu!" deyınce baba yemegi hemen ortadan kaldırmış ve demiş ki: "Sofra Ali'nin erenler, amma lokma bizimdir, istersen boş sofrayı yala, azizim!" D