Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
'Biitün iş, bilekte...' Osmanlılarda altın dönemini yaşayan mühür yazıcılığının günleri sayılı... Hâkkâklık mesleğinin son temsilcisi Mehmet Baran'dan icazet alan çırakları, lastik ya da 'otomatik' mühür yapıyorlar artık. stanbul Yenicami'nin arkasındaki Haııcc Tııran Sultan Türbesi'nin önünde 70 vıldıı mulıurculuk yapan Mchmet Baran, muhurculuğun bilek işi olduğunu söylüyor; ama övgüden hoştanmadığı içiıı hemen tevazuyla ellerindeki tığ izlerini gösteriyor: "Hâlâ lıgı ellerime kaçırıyorum, bakın •i ize, kaııı durdurmak için sigara kiilü jı bastım, elimde kan izi kaldı, yani ben acemi sayılırım aslında." 87 yaşındaki Mehmet Baran, küçük hırsları gerıde bırakmış, sık sık tezgâhından uzaklaşıp bir duvarın golgeliğine ilişip geçen onca yılı duşunuyor: Antalya'da doğmuş, Kurluluş Savaşı'nda Samsun'da bulunmuş, cephe gerisinde yazıcılık yapnıış savaş bitene kadar, sonra Ankara'ya gelmiş, Istanbııl'a geleli ise 14 yıl olmuş, ufak tefck işlerin dışında hep muhurculukle uğraşmış, onbinlerce muhiır yazmış, şimdi ülkemizin cn yaşlı mühürcüsü o... Osmanlılarda altın dönemini yaşayan mühür yazıcılığı, yani hâkkâklık, artık son gunlerini doldurmakta...Mehmet Baran, hâkkâklık mesleğinin ülkemizdeki son temsilcisi sayılabilir. Ondan icazet alan çırakları, lastik ya da 'otomatik' mühür yapıyorlar artık.. Mehmet Baran'dan sonra kimse çiçek motifli ya da değişik şekillerle suslenmiş ve eski yazının naif stilleriyle mühür yaz(a)rrmyacak. Böylclikle köklü bir geçmişi olan bir sanat kolu daha kaybolup gidecek; zumrut, elmas, akik, bronz, necef, altın, gümüş ve pirinç üzerine kazılan ve birbirinden guzel mısra ve ayetlerin yazıldığı mıihurler, saklandıkları yerde iç burkucu bir anı, yitirilefı tum güzel şeylerin simgesi olup çıkacak... Osmanlı döneminde padişahlardan, halktan kişilere kadar herkes kendine mühur yaptırır, uzerine isimleriyle uyaklı dizeler veya özelliklerini belirten ifadeler, hatta Allah'a, Peygamber'e olan bağlılıklarını gosteren ibaıeler yazdınrlarmış. Osmanlılarda sureç içerisinde bir muhuredebiyatıbile 1 oluşmus. Yetmiş yıldır mühür yazan Mehmet Baran: I m Cezmi Ersöz Istanbul'da, Yenicami'nin arkasındaki Hatice Turan Sultan Türbesi'nin önunde tezgâhını kurup çalışan 70 yıllık muhurcu Mehmet Baran'ın bugünkü müşterileri, okuma yazma bilmeyen ya da elleri titredifli için imzasını atamayan yaşlılar. BubilgilerialdığımızHaluk Y. Şehsuvaroğlu, "Eski Türk Sanallan" adlı kita bında, "Mühürcüliik Sanatımıza Dair" başlıklı yazısında şöyle diyor: "Her devirde çıkarılan kanunnamelere mühür kazıcılar hakkında da hükümler konulmuştu. IV. Mehmet zamanında çıka? rılan bir kanunnamedc, pirinçten kazılmamış muhurun lanesi bir buçuk akçe, pirincten ka/ılınamıs kese muhurunun on tancsi seki/ akçe, zikrolunan mııhiirlerin kazılmısı mısralı olursa on iki akçe, sade isim olursa seki/ akçe olarak itibar edilmiştir." ...Şimdiyse, Mehmet Baran'a titrek, yoksul ve solgun yaşlılar geliyorlar; kimisi okuma yazma bilmediği için imzasını atamıyor, kimisinin gozu pek iyi görmüyor, kimisinin eli titriyor, imzasını tutturamıyor bir turlu.. Mehmet Baran, onlardan kimliklerini istiyor, ad ve soyadlarına bakıyor ve başlıyor mühürlerıni yazmaya. Yaşlıların çoğu aylık dul veya cmekli maaşlarını almak için mühür yazdınyor. Sarı pirinç üzerine yazılan motifsiz, şekilsiz, mısrasız, ayetsiz mühürler bunlar... Mehmet Baran, mühürü kaça yaptığını sorduğumuzda, "Adamına göre diyor, kiminden 1.500 lira, kiminden 500 lira, bazen hiç almadığım bile oluyor... Bazılan, o da tek tük oluyor, halıra için eski yazı muhur yazdırmak isterler, eski ya/.ı Krifltir, evdc ha/ırlarım ya/ıyı, o mühür için 5.000 lira alırım..." Mehmet Baran, bunları söylediktcn sonra, gözlerindeki canlı bir ışıltıyla yazdığı bazı eski yazı mühür örneklerini gftstcriyor: "Sabır ister, itina ister, ince işler bunlar" diyor. Eski yazılan yuvarlak pirinçten mühürlere; dörtgen pirinçlere de L>atın harflerle adsoyad yazıyor. Sözlerin,jen, heyecanından anlaşılıyor ki, yorucu olsa eskisi gibi eski yazı mühür yazmayı is 19 yy sonuve 20 yy başında "hâkedilmiş" mühur örnekleri. 'Tersten' kazınmış bu mühürlerde, "NECİP, 1907" türünde, sahlplerine ait imza ve tarihler yer alıyor. (Sofa Mağazaları koleksiyonu) tiyor ve kenarlarına birbirinden zarif çiçek motifleri çizmek... Bırakın eski yazı vc çiçek motifli mühür yazmayı, Latin harflerle ve sıradan mühür yaptıranların bile oldukça azaldığı ve Mehmet Baran'ın deyişiyle "Hükümet kapalı" olduğu zamanlar da, hemen hiç iş olmadığı düşünülürse, bütün bu isteklerin bir hayal olduğu anlaşılır. özellikle 18. asırda Dânâ, Yümnü, lrfan ve İzzet gibi ünlü saray hâkkâkçıları yetiştiren bir kültürün son üyesi Mehmet Baran, "Bir santimetre kare miihre, süsleri hariç 810 kelime istif eden" (Nurettin RUştU Birgül "Eski Eserler Ansiklopedisi', sayfa 25) hâkkâk kuşağının belki de en talihsiz ustası; bir ömrünü verdiği mesleği, gözlerinin önünde kayboluyor çünkü... O Midhat muhru Abdülhamit taralından 1881 yılında, Yıldız Sarayı'nda yargılanmak üzere İzmir'den Istanbul'a getirilen Meşrutıyet Türkıyesi'nin sadrazamı Midhat Paşa'nın (istanbul, 1822Taif, 1884) şahsi mührü ile bağlantılı bir olayı, Haluk Şehsuvaroğlu, "Mühürcülük Sanatımıza Dair" yazısında ("Eski Türk Sanatlan" adlı kitabı, sayfa 76) şöyle aktarır: "Midhat Paşa, ailesine bıraktığı vasiyetnamede zati mühürü hakkında şunları yazmaktadır. 'Daima umurda (işlerimde) kullandığım Midhat mühürü, ölümümden sonra şunun bunun ellne geçip de çocuktar nrar (zarara uğramak) olunmamak için, İzmir'den gelirken denlze attığından emvalı metruke (sahipleri olmayan, sahipleri kaybolmuş, sahipsiz mallar) Içlnde zuhur etmezse merak etmlyeslnlz.' Bu kayda rağmen, Midhat Paşa'nın ailösi nezdinde bir mühür bulunduğunu zannediyorum..." Sahiplerinin isteklerine göre, mühurlerin saplarına, farklı biçimler verilırdi