Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
eşi /va" 1a nındaki litnanda bağlanmış yatda Davit, bana bunları anlatırken sürekli espriler de yapıyor. Tek yakındığı, kendisi yatın yapımı ile uğraşırken, karısı Davn, sadece "fliil çalarak" yardım etmiş. Davn'ın buna yanıtı ise Davit'e bir fincan su fırlatmak oluyor. Davn, 47 yaşında bir müzik öğretmeni. Davit ise 51 yaşında ve ikisi de birer çocuk kadar neşeliler. Yatları hazır olunca onlar da evlerini, arabalarını, her şeylerini satıp parayı bankaya yatırmışlar. Yolculuklarının giderlerini bu paranın faizi ile karşıhyorlarmış. Heyecan dolu bir günün sabahında "Blackberry" Mississippi ırmağına indirilmiş ve denize, New Orleans'a doğru bin beş yüz millik ilk yolculuğuna baş daki boşluğa da erzak kavanozları ve şişeler yerleştirilmiş. Alıp çıkarıyor yedek yağ şişesini. Kitaplıklarında birçok ülkenin yemek kitabı da var. Yalnız kitaplığın bir bölümü de tuvalet kompartımanına yerleştirilmiş. Yatçılar, değişik hobilerle de ilgililer. Davit, yatın bütün elektronik ve mekanik tamirlerini kendi yapıyor. Hatta birlikte konuşurken, bir yandan da arızalı Nikon fotoğraf makinesini onarmakte idi. Shereda ailesi, öteki yatlarla olan komşuluk ilişkilerinden ayrı olarak bir de küçük motosiklet almışlar, çevre köylere gidiyorlar, görüp tanımaya. Mumcular'dan, Karaova'dan birçok halıcı ailesi ile dostlukları var. Onlara lngilizce öğretiyorlar. Yatın içi değişik ülkelerden birçok anı eşyası ile dolu, hep dostluk kurdukları kimseler vermiş. Bu arada Shereda'ların yirmi iki ülkeye konuk olduklan, oralar hakkındacoğrafi, etnolojik, tarihi birçok bilgiyi lopladıklarını öğreniyorum. Karaovalı bir halıcı ailesinin hediyesi olan ve üstünde, yatlarının adı yazılı minik halı, döşemeyi süslüyor. Shereda'ların yize sorunu pek umurlarında değil, çıkışgiriş yapmak gerektiğinde, birkaç mil ötedeki Yunan Adası Kos'a gidip geliyorlar kolayca. Onlara, iyi günler dilevio ayrılıyorum yatlarından. Her şeyi bırakıp yola " ılm * çıkabilmek... Yatların bağlı olduğu iskelede park etmiş birçok arabanın yanında, iki tane de motor karavan göze çarpıyor. Biri Fransız plakalı ve gelen gürültülerden içinde " p a r t i " verildiği anlaşıhyor. Diğeri sakin; uzun boylu bir hanım, kurt köpeği ile ilgileniyor. Yaklaşmamla köpeğin hücumuna uğruyorum. Neyse ki sert bir komut onu içeriye göndermeye yetiyor. Kapıda beliren erkekle birlikte, beni içeri davet ediyorlar. Bente Tinglef ve Swend Aage Rasmussen çifti de on dokuz ülkeyi gezdikten sonra, yaşanacak en güzel yer olarak güneyde Bodrum'da karar kılmışlar. Bente, beni hâlâ koklayıp duran köpeğe gözkulak olurken, Svvend, oturduğumuz masaya Tekel'in Truva Konyağı ile, üç kadeh koyuyor. Akşam saatleri yaklaşırken bile etkili Bodrum'un kış güneşi, kapıdan girip bizi ısıtırken onlar bu yolculuğa nasıl çıktıklarını şöyle anlatıyorlar: "Danimarka'da yaşıyorduk, ben bilgisayar programcılığı yaparken karım Bente altı yüz daireli bir apartmanlar grubunun müdürlüğünü üstlenmişti. Yıpratıcı koşullarda çalışıyor, anı» epey para kazanıyorduk bu işlerden. Gelgelelim kendimize ayıracak zaman bulamıyorduk. Hafta içinde akşam eve döndüğümüzde yemek yapmak, hafta sonu evi temizlemek, çamaşır, tek uğraşımız olmuştu. Zaten zaman olsaydı bile gündiiz işimizin tükettigi enerji ve getir Danimarkalı BentB ve Swend motokaravanlannda: "SurekJİ tatil" anlam için bir yaşam btçimi olmuş. diği stres, bizde hâl bırakmıyordu. Kazandığımız parayı yiyemez olmuştuk. Kısaca 'Yaşamıyorduk.' Sonra bir yaz tatilinde, Sri Lanka'ya gittik. Orada gördüğumuz fakir fakat gülümsemesini bilen insanlar bize bir şeyi fark ettirdi: " Ç o k para, beraberinde mutluluk getirmiyor". Bente'ye, daha karavana girmeden gözüme ilişen oval şekilli triptik Alman plakasını sormuştum, yanıt verecekken köpeğin bana saldırması buna engel olmuştu. Sorumu hatırlayıp şu yamtı verdi: "Dönüşte oturup karar verdlk ve evimizi, küçük yelkenlimizi, arabamızı sattık. Danimarka'da olmadıgından Almanya'ya gidip bu motor karavanı özel olarak yaptırdık. Almanya'dan çıkacaktık, fakat Danimarka'da da adresimiz yoktu artık. Bunun uzerine Alman trafigi bize bu triptik plakayı verdi." Bente bunları anlatırken, aklıma böyle bir şeyi bir Türk vatandaşı Türkiye'de yapmaya kalksa, bürokrasi ona neler eder, sorusu takılıyor. Ama susuyorum tabii... Svvend ile Bente'nin karar verdikten sonra yola çıkmalanna kadar hazırlıklarla dolu iki yıl geçmiş. Sonunda 1982'de Danimarka'dan yola çıkmışlar. önce lspanya ve Kuzey Afrika'yı gezmişler. Ispanya'da karavanın kapısı kırılarak içinde kıymetli ne varsa çalınmış. Köpeği bunun üzerine almışlar. "Türkiye'de kapımız hep açık, inanıyoruz ki köpek olmasa da sizde böyle hırsızlık olmaz" diyor Bente. Sonra Bente, sözü kendilerine tanınan vizeye getirerek şunları söylüyor: "Türklye çok büyük ülke, uç aylık vize alabUdigimlzden bu dolunca çıkış sonra yeniden giriş yapmak zorunda kalıyoruz. Özellikk blzim gibi yavaş gidebilen agır araçlarla bu sorun oluyor. Doğu Anadolu'da ya da Karadeniz Bölger''ode olsak bir sınır kapısına kadar yüzlerce kilometre yol alıp yakıt harcayacağız ve yorulacagız. Burada ise feribotlara dünyanın parasını ödüyoruz. Blz kalma süremlzin sonunda illerde bulunan gümriik idaresine 'görttnsek' benzine, mazota, feribota boşuna verdigimiz parayı devletinize versek daha iyi olmaz n u ? " Swend de, "KüçUcUk Ulkeler, Yunanistan altı ay, lsrail on iki ay vize veriyor" diye ekliyor. Ben ise konuyu ilgililerin "dikkatine" bırakıp kendilerine başka bir sonı yöneltiyorum: "Bu yaşantınızın parasal kaynagını açıklayabilir misiniz?" Yine Svvend'in yanıtına göre, her şeylerini satınca, bankaya " o kadar çok" para koymuşlar ki, faizi kendilerine yettiğinden başka, artan ile buradan talimat verip hisse senetleri bile alıyorlarmış. Gerek Berlinli Niedrich'lerin, gerek Tennessee'li Shereda'ların ve Danimarkalı çiftin gelecek kaygıları yok... Dediklerine göre, araçlarını yurda dönüşlerinde satıp, parasıyla rahatça birer ev alabileceklermiş. Sonra Bente bana karavanı gezdiriyor; bu "gezer ev" de, içinde yıllarca yaşanacağından, ona göre yapılmış. Tuvaleti, artıkları kimyasal yolla yok Mississippi bandralı "Blackberry" yatının saklnleri, yaz geldi ml Bodnınfun tenha koylanna kaçıyoriar... lamış. Birbirine bağlı buğday yüklü mavnalar, çarklı nehir gemileri arasında, Meksika Körfezine olan yolu birkaç ayda almışlar. Yaz aylarını Meksika ve Kanada kıyılannda geçiren çift, sonbahara doğru Atlantiği aşıp kışlayacak olduklan Irlanda'ya gelmişler. Sonra sırasıyla İskoçya, Norveç, lsveç, Danimarka, Almanya ve Hollanda kıyılarını gezip tanımışlar. Anlattıklarına göre Hollanda'ya geldiklerinde yaşantılarının en renkli yılları, teknenin direkleri indirilip güverteye bağlanmasıyla ve Avrupa içlerine nehir yolculuğuyla başlaınış. Davn, "Paris'te Seine Nehri'nde geçirdiğimiz yılbaşını ömrünce unutamayacağım" diyor. Sonra yatlarını otuz kilometre kadar dev bir kamyonla taşıtıp Ren'den Tuna'ya geçirmişler. Tuna Nehri üzerinde ve Doğu Bloku ülkelerinde altı ay kadar kalmışlar Türkiye'ye gelmeden, Shereda ailesi, Kuşadası Marinası'na kalma koşullarına öğrenmek için mektup yazmışlarsa da kendilerine cevap veren olmamış. Sonunda kıyı kıyı Ege'yi geçerek Bodrum Limanı'na kadar gelmişler. Şimdi Bodrum'daki ikinci yıllannı yaşıyorlar: "Yalnız, yazın kalabalıkta, daha tenha koylara gidip demirliyoruz" diyor Davit. Burada bir yıl daha kalmaya niyetliler. Davn, "TUrkiye'nin, Türklerin konukşeverliÇi bir yabancı için olağanttstü giizcl" diye eklıyor. Bu sırada "çıt çıt" diye bir ses duyuyoruz, bu rıhtımdaki birisinin küçük bir taşı teknenin burnundaki "baston"a hafifçe vurması. Yani, "kapı çalınıyor"... Gelen Kristel, Belçikalı cici bir kız. SözlUsü Türk ve askerliğini yapıyor. Sözlüsünü, geldiği izinden birliğine uğurlamış, üzgün. Ama beraberinde Shereda'lara getirdiği mektup, hepsini mutlu ediyor. Yazan Windy, Shereda'ların Paris'de okuyan kızları, Kristel'in de arkadaşı. Etrafıma bakıyorum, yatta her şey ince ince düşünülüp tasarlanmış. Her şeyin yeri ayrı. öyle ki, Davn salata yaparken zeytinyağının bittiğini fark edince eğilip döşemeden bir kapak açıyor. Orada yatın moturu var, yan Danimarkalı Bente ve Swend, her şeylerini satıp yola çıkmışlar ve şimdi "hayatı yaşamak , içirf sürekli tatildeler. ediyor, damda akııleri şarj eden "sun charger'Mar, su ısıtma gereçleri var. Duş, modern bir nıutfak olağan aksesuar. Konakladıkları on dokuz ülkeden çeşitli kimseltrin hediyeleri önemli yer tutuyor. En gözde olanı Swend'in Bente'ye yılbaşı armağanı olarak Türkiye'den aldığı çekmeceli ahşap mücevher sandığı. Swend'le Bente, Tüıkiye'de daha çok zaman kalmak istiyorlar. Bir onemli sorunları da Türkçe bilmemek. Buna karşın biziın Bodrumlu kadınlar, hep birlikte çay, kahvt ziyaretlerine gelmeye, Benie'yi de alıp kendi evlerine götürmeye başlamışlar bile... Sonuçta, güneyin kışlık turistleri, Türkiye'de çok mutlular ve bu mutluluklannı nıcktupları ile, bütün dünyaya duyuruyorlar. H Bat BeriJnK Ablfgang Niedrich, "w" edindikJeri sirk vagonunun unünde, bir mısafirinı ağırlıyor 17