Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
1 P Yengeç kabuğundan ameliyat ipliği Sıvı haline getirilen yengeç kabuklarından üretilmiş ameliyat iplikleri, etin içinde, alerjiye yol açmadan eriyor Amerıka'nın Delavvare Ünıversitesi araştırmacıları, yengeç kabuklarından ameliyat iplığı ürettyorlar. iplık, ışı bıttıkten sonra sökulmüyor, vücuda kaynıyor, alerjı de yapmıyor Yengeç etı konservesi yapan fabrıkaların çöpe attıkları bınlerce ton kabuğa da bu yolla yenı bir kullanım alanı bulunmuş oluyor Yengeç kabukları, sert kabuklu deniz hayvanlarının ve bazı böceklerın kabukları, "chittın" (kitin) denılen sert bir maddeden oluşuyor. Kimya uzmanları, daha 50 yıl önceden. kıtınden yararlanma yollarını aramışlardı Kıtin, çok sık şeker molekullerinın bir araya gelmesinden oluşmuş bir tür karbonhıdrattı Fakat o sırada naylonun ortaya çıkması denemelere darbe vurdu. Yapılmak ıstenen, kabukları erıtıp kitıni daha yararlı bir şekle sokmaktı. 1975'te Delavvare Ünıversitesı'nden Paul Austin, kabukları erıtıp sıvı hale getirmeyi başardı Sonra bu sıvıdan ıplık çekılıyordu (örümceğin, ıpekböceğının ağız sıvılarının ıplığe dönüşmesı gıbl) Şımdı, "Unıtıka Ltd " adlı Japon şırketı, kıtınden iplik üretmeye başlamış. I Nasreddin Hoca Çin'de IMasreddin Hoca fıkraları yalnız ülkemizde değil tüm dünyada da bilinir ve anlatılır. Uygur dilinden Çince'ye geçen hoca fıkraları Aftandi Afandi fıkraları diye halen çok seviliyor ve anlatılıyor. Nasreddin Hoca nasıl Aftandi Afandi oldu Bütün bu fıkra türlerinden bizce en önemlisi Nasreddin Hoca fıkralandır. Çünkü bunlar yalnız ülkemizde değil, imparatorluğumuzu oluşturmuş hemen bütün topraklarda, çok kez değişik hayali kişilere mal edilmiş olarak karşımıza çıkar. Fıkralann çok yönlü oluşunun da bunda etkisı buyuktur. Yani Hoca fıkraları sadece yobazla, içkiyi kötü görenle... değil hayatın butun olayları ile alay eder. Hoca fıkralarını ülkemizde 7'den 70'e bılmeyen, kullanmayan yoktur. Bu yüzden de bunlar gerçek anlamda bizım fıkralarımızdır. Durum böyle olunca Hoca'nın tarihsel kişiliğinin araştırılmasından doğal bir şey olamaz. Nitekim bu konuda birçok derlerne yapılmış, kitap yazılmıştır. Sayın Perlev Naili Boralav'ın böyle bir çalışması olduğunu sevinerek öğrendim. Bunda konu ülkeler arası boyutu ile ele alınacakmış veya alınmış. Nasreddin Hoca konusu ile rastlantı olarak ilgilendim. Bambaşka bir sonuca ulaştım. Hoca ile ileride ilgileneceklere yardımcı olur düşüncesi ile açıklama yapmayı yararlı buldum. dan geldiğimize göre fıkraları da birlikte getirmiştik. Çin Seddi Türk akınlarına karşı yapılmamış mı idi? Demek bizimkiler o ?amanlar Çinlilerle sıkı ilişki içinde idiler. tpek nasıl Çin'den gelmişse, kâğıt nasıl Çinlilerce icat edilmişse Hoca fıkraları da Çin malı olabilirdi. Fakat bu düşünce de insanı tarh sarmıyordu. Kafamdaki soru işareti gittikçe büyuyordu. Birkaç yıl önce Çin, kızıldan pembeye dönmeden önce Istanbul'da bir Çin resim sergisi açıldı. Resimler cidden görülecek şeylerdı. Serginin ilk günü orada Çinli bir yetkili ile tanıştım. Bu zat Ankara Dil \e Tarih Coğrafya Fakültemizde Türkçe okumuştu. tstanbul Türkçesi ile rahatça konuşuyordu. Kendisine ilk sorum Hoca fıkraları oldu. Yetkili, 20 küsur yıl önce Çin'den gönderilen dergiyi bilmiyordu. O zaman belki ülkemizde de değildi. Fakat Hocamızı ve fıkralarını çok iyi biliyordu. Bana şunu söyledi: "Hoca fıkraları Çin halk fıkraları degildir. Uygur fıkralandır. Fakat Çin'de de anlatılır ve sevilir. Biz bu fıkralara "Aftandi. Afandi" fıkraları deriz." Yetkiliye hemen adresimi verdim. Bu konuda kendi dillerinde yayımlanmış kitapların lngilizcelerinden varsa bana göndermesini rica ettim. Fakat kitap gelmedı. Kokteyllerde verilen, fakat tutulmayan sözlerdendi bu. Belki de bu yetkili binbir işı arasında Hoca'yı da, Aftandi'yi de, Afandi'yi de unutmuştu. Yukarıda da dediğim gibi Hoca'nın kökeni ile ilerde ilgileneceklere yardımcı olur duşuncesiyle bildiklerimi açıkladım. Bilim adamlarımız da Turkoloji kongrelerıne katılan Çinli meslektaşlarından bilgi edinebilirler. Benım duşuncem şudur: Hoca konusu sadece bizim kaynaklarla açıklığa kavuşturulamaz. Uluslararası araştırma gerektirir. S osyal, kişisel taşlama için hayali insanlar yaratma geleneği bütün kültürlerde var. Hoca, çok yönlü taşlamaya örnektir. Bektaşi fıkralanmız dinin sivrilikleri, ka tılıkları, yobazların akıl dışı tutumları ile alay içindir. Bekri Mustafa fıkraları, içkiyi hoş gözle görmeyenlere bir tür cevaptır. Karagöz, kendi kültürünü, dilini aşagılayan Osmanlı aydınına halkımızın tepkisini simgeler. Meddah, ortaoyunu, kukla, halkın sosyal boşalma gereksinmesinin ürünüdür. "Felek", taşlama bakımından Tanrı'yı hedef almak için ustaca uydurulmuş hayali bir kişidir: "Kahpe Felek / Kimine kavun yedirirsin kimine kelek." Ruhi, Terkibi Bend'inde, "Hâlin kimeaçsan sana der hikmeti vardır / öldürdü bizi ah bilinmez mi bu hikmet" diye feleği, üstü kapalı iğneler. Karadenizli fıkralarında daha çok kişisel yanılgılarla alay edilir. Somut kişilerle rejimler de taşlanmıştır. Hitler'le, Italya'nın faşist rejimi ile Sovyetler'deki katı uygulamalarla da alay edilmiştir. Stalin dönemi uygulamaları ile alay eden şu fıkra çok hoştur: Puşkin'in en güzel heykelini yapacak olana verilmesi gereken ödül Stalin'in heykelini yapana verilir; bunda Ustat, Puşkin'in bir kitabını okurken gösterilmiştir. Ezop'a mal edilen, aslında antikçağın halk öykülerinden derlenmiş olan hayvan fıkraları da güzel taşlama örnekleridir. Bu tür fıkralann Sümerliler döneminde de mevcut olduğunu Kramer'in "Tarih Sümerde Başladı" adlı yapıtından öğreniyoruz. Hintli Beydeba'nın aynı turden öykuleri de ün kazanmıştır. Sosyal taşlamanın en guzel örneklerini zamanımızda eşsiz Aziz Nesin'in verdiğini de vurgulayarak, genellemeye yer darlığı nedeniyle son veriyorum. Konu, doktora tezlerine malzeme oluşturacak zengınliktedir. Kuş# yuvada gördüğünü okur 0/7 okulu ile ün yapan Berlitz'in torunu, beş dil biliyordu. Maxımılıen Berlitz, 1878'de kurduğu bir dil okulu ile ün yapmıştı. Burada yepyenı bir yöntemle, kısa surede dil öğretıliyordu Okul çok geçmeden bütun ülkelerde şubeler açtı Bızde de bir ıkı okul açılmışlı Berlitz'in torunu Chartes Berlitz, "korle yatan şaşı kalkar" sözümüze uygun olarak beş dil konuşuyordu. Delıkanlı annesinden Fransızca, babasından Ingılızce, dedesı ile haminnesınden Almanca, amca oğlundan ispanyolca. murebbıyesınden de Gaelık dılı (bir tür Ingilizce) öğrenmıştı Kızıl Çin'den bir dergi SO'li yılların ikinci yarısında, çalıştığım bir kamu kurumuna Kızıl Çin'den bir dergi gönderiliyordu: Tanıtma dergisi. Bunun son sayfaları Çin halk öykülerine ayrılmıştı. Ancak bunların hepsi ayrıntılarına kadar bizim Nasreddin Hoca fıkralarının aynı idi: "Ye kurküm ye"den "Eşeğe ters binme"ye kadar... Nasıl olurdu bu? Dergiyı hazırlayanlar, Yunanlılann Karagöz'e sahip çıktıkları gibi Nasreddin Hoca fıkralarının Ustüne oturamazlardı. Nereden bilsinlerdi Hoca'nın Türkiye'de ulusal kişilerden olduğunu? Bu durumda akla ilk gelen düşünce şu oluyordu: Orta Asya' Bilgin adamın ölümü Asitten mi, yoksa iş yoğunluğundan mı? Bir unıversıtenın kımya (akultesımn laboratuvar kapısına Konfıçyus'tan bozma şu söz asılmış "Aslt kazanına düşen bir kımyacı, asitten değil, ışının çokluğundan boğulur " 23